Prof. Dr. Tuncay Neyişçi

Mütevazi bir bitki ‘susam’ ya da bir EXPO 2016 masalı

Mütevazi bir bitki ‘susam’ ya da bir EXPO 2016 masalı

Mütevazi bir bitki, Susam (Sesamum indicum L.) ya da bir EXPO 2016 masalı.

sousam

Bunlar Marka olmaya çalışan Dünya kenti(!) Antalya’ya özgü susam kökenli lezzetler. Susam varlığını hissettirmeyen ya da hissedemediğimiz kanaatkar ve mütevazi bir bitkidir. Narin, gösterişli binlerce endemik bitkisi olan bir ülkede Expo 2016 için “susam çiçeği”ni önermenin kulağınıza pek de hoş gelmeyeceğinin farkındayım ancak mazlumun hakkını savunmada kararlıyım.

Sanıyorum bir radyo programıydı. Antalyalı hikaye ustası sevgili Neşe Karel fasulyesinin lezzeti ve pişekliğiyle (onun tabiri) ünlü Çandır Beldesi hakkında ilginç bir hikaye anlatıyordu. Cumhuriyet öncesi mi, sonrası mı? Kesin olmayan bir tarihte kimi Çandırlılar allı pullu dilekçeleriyle mahkemeye baş vurmuşlar ve “Güneş”e, evet yanlış duymadınız ya da okumadınız, tepemizdeki “Güneş”e dava açmışlar. Hakime “Sabah tarlaya giderken gözümüzün içine doğuyor, bütün gün çalışırken tepemizi kaynattığı yetmiyormuş gibi akşam üstü eve dönerken de bizleri yakıp tutuşturuyor “ diye dert yanmış ve “biz Çandırlılar bu güneşten davacıyız hakim bey” demişler.

susam_cicegi

Hakim bey ne yapsın, düşünmüş, taşınmış güneşin altında iflahları kesilen köylüleri haklı bulmuş. Gel gör ki davalı güneş. Zor da olsa, hakim kararını “Çandır’lı hemşerilerim, sıkıntınızı takdir ediyorum. Size önerim, tarlalarınıza sabah erkenden güneş doğmadan serinlikte gidin. Evlerinize dönmek için de güneşin batmasını bekleyin. O zaman bunalmazsınız. Güneş de sizi yakamaz“ diyerek açıklamış. Yani güneş bu davada beraat etmiş.

Hakimin suya sabuna dokunmayan kararı değil ama Çandırlıların Antalya’ya milyonlarca turistin gelişinin neredeyse tek nedeni olan güneşi mahkemeye vermiş olmaları yabana atılır bir olay değil. Dünyada bir başka örneği var mıdır acaba? Daha da önemlisi, hangimizin haberi var?

Yarbaş ya da Hisar Çandırlı köylülerin tepelerini kaynatan güneşin altında ünlü çok küçük taneli fasulyelerini yetiştirmeye uğraştıklarından kuşku yok. Muslu Dayı’nın yarattığı ve oğlu Sami (Piyazcı Sami) tarafından sürdürülen tarator ile ünlenen Antalya usulü piyaz işte bu fasulyeden yapılır. Bu ünde Çandır fasulyesi kadar tahinin de payı vardır. Kent tarihçisi sevgili Hüseyin Cimrin bu piyazın tadını bilmeyenleri Antalyalıdan saymıyor.

Turizmin başkenti olma iddiasındaki Antalya susam temelli bu özgün lezzetini “marka”laştıramadığı, hatta bunu aklının uçundan bile geçiremediği gibi, özgün Çandır fasulyesinin yetiştirildiği sınırlı büyüklükteki tarlalar, hiç kimsenin, özellikle HES’ler, GDO’lu gıdalar için etkin kampanyalar düzenleyen sivil toplum örgütlerinin en küçük bir ilgisine mazhar olamadan konut (ikinci) inşaatlarına kurban edilmektedir. Ulusal yemeğimiz kuru fasulyenin fasulyesi de en az susam kadar görmemezlikten geldiğimiz bir bitki.

Antalya’nın bir başka susam temelli özgün yemeği “hibeş” de aynı kaderi paylaşmıştır. Yine tahin ile yapılan ve tarator olarak adlandırılan nefis bir balık sosunu pek çok Antalyalının tatmış olduğunu sanmıyorum. Tahinli kabak tatlısı da Antalya’nın özgün bir tadıdır. Susam temelli tatlar listesine tahin helvası, humus kandil simidi, geleneksel simitler gibi daha bir çok lezzet ilave edilebilir.

Paela’nın Hikmeti

Kısacası turizmin başkenti(!) susam, çandır fasulyesi, bal kabağı tarımı da dahil susam temelli tatlarını turistlerin beğenisine sunmayı, önemli bir turistik ürüne dönüştürebilmeyi becerememiştir. Hadi canım “piyazdan da marka mı olur?” demeyin. Bakın turizmde örnek aldığımız, rakip olarak gördüğümüz, yılda 80 milyon turist ağırlayan İspanya ne yapmış.

Aslında bir işçi yemeği olan ve özel tepsilerde açık ateşte tavşan ya da tavuk etiyle pişirilen paela sarı renkli bir pilavdır ve Valensiya kökenli olmasına karşın sadece Valensiya’nın değil, tüm İspanya’nın halis bir markasıdır. Tıpkı İtalya’nın pizzası, Macaristan’ın gülaj’ı, Fransa’nın krep’i, İngiltere’nin balık, patates kızartması, Meksika’nın tekilla’sı, Almanya’nın bira’sı gibi. Bir kentin ya da ülkenin markalaşması bu yolda birçok küçük adımların atılmasıyla gerçekleştirilebilir.

Bir örnek olarak, eğer Antalya “Antalya usulü piyazını” bilinen ve aranan bir marka ürüne dönüştürememişse, başka alanlarda marka olabilmesi de olası değildir. Piyazın marka olabilmesi tadın ötesinde bir olaydır ve her şeyden çok anlayışla ilgilidir. Eğer Antalya’nın başta Yöneticileri (Valileri, belediye başkanları, rektörleri, vb) olmak üzere, tüm protokolü yerli yabancı tüm protokol misafirlerine “Antalya usulü piyaz” ikram etmeyi kaçınılamaz bir görev olarak görmüş olabilseydiler, Antalya piyazı bir marka olabilir kentin markalaşmasına katkı sağlayabilirdi. Bu ikramın “Piyazcı Sami”nin dükkanında gerçekleştirilmesi kente bir başka marka daha kazandırabilirdi. Kaçınılmaz olarak bu anlayış serpme böreğimiz ve ustası Tevfik’i, tahinli kabak tatlısıyla 7 Mehmet’i, tahin helvasıyla Zamora’yı da marka yapabilmenin yollarını bulur, bunlara Karain Mağarası, yanık dondurma, Pergeli Apollonius vb. değerlerimizi de ekleyebilirdi.

Sadece bir çiçek olarak değil kültürümüzdeki yaygın yeri ile de susam sadece Antalya için değil ve ülkemiz için de adam yerine konulması gereken bir bitki, bir çiçektir.

Hani Perge’yi bilmesek de olur demiştik ya… bari bunları bilebilseydik!


Bu Makale 21.01.2021 - 18:04:28 tarihinde eklendi.


Kullanıcı Yorumları
  • Sami Demiray 22.01.2021 - 10:19

    Sayın Hocam , Çok teşekkür ederim. Havalimanından inan kelleleri sayarak turizm yapacaklara umarım bir yol gösterir, güzelim ülkemizin mozaiğinde daha neler var neler , herkesin aşı ekmeği olan bu sektörün, güzel insanlarımızın katkıları ile lâyık olduğu yere en kısa sürede ulaşması dileklerimle . Elinize yüreğinize sağlık Saygılarımla

En Çok Okunanlar
Bunları Okudunuz Mu?
Yazarlar
Tüm Yazarlar
GÜNCEL HABERLER
SEKTÖREL HABERLER

Turizm gündemine ilişkin haberlerin her gün mail adresinize gelmesi için abone olun.