Prof. Dr. Tuncay Neyişçi

Türk turizmi nasıl Rusya ve Ukrayna’ya bağımlı hale geldi?

Türk turizmi nasıl Rusya ve Ukrayna’ya bağımlı hale geldi?

Dün Turizm Bakanının açıklamalarını dinledim. Kafamda deli sorular gün boyu dolandı durdu.

Ülke ve sektör olarak krizlere karşı bağışıklık elde etmeniz gereğine vurgu yapan bakan 2022 yılı için 42 milyon turist ve 35 milyar dolar turizm geliri hedeflemiş ama bu arada en büyük iki pazarımızı oluşturan Rusya ile Ukrayna arasında savaş çıkıvermiş.

Salgın sonrası hazırlıkları telaşı içindeki turizm sektörü yeniden endişeler içinde, can yakıcı sorulara yanıt bulma çabasında. Acaba bir başka kriz kapıda mı? Peş peşe gelen bu krizlere karşı, bakanın dediği gibi, bağışıklık kazanabilir miyiz? Turizm gelirlerini artırılabilir, kronikleşen bağımlılıklarımızdan kurtulabilir miyiz? Nerelerde hata yaptık, nerelerde başarılıyız?

Aslında bu soruların yanıtları bakanın söylediklerinde gizli. Nasıl mı?

Krizler Türk turizminin fıtratında var diye yazmış hatta “Krizlere dayanıklı Turizm” adlı bildiri sunmuştum yıllar önce. Öyle olması da doğal. Şöyle etrafınıza bir bakın anlarsınız. Ortadoğu ya da Balkanlar, ama terör, ama siyasi çekişme, ya da salgın vesaire, her zaman sorunlu bir coğrafya olmuştur. Bunun Türkiye’ye yansımaması olası değil. Hep öyle oldu öyle de olmaya devam edecektir. Türkiye ya da daha doğru bir ifade ile Anadolu yarımadasında kriz bir normdur, özel bir durum değil. Krizlerle birlikte yaşamayı ya da turizm de dahil, tüm yaşamımızı krizleri dikkate alarak tasarlamayı öğrenmeliyiz, çoktan öğrenmiş olmamız gerekirdi. Farklı adlarla anılsalar, etkileri farklı olsa da krizlere bağışık olmak böyle bir şeydir ve bu coğrafyada krizin geçmişi turizmin geçmişinden çok daha gerilere uzanır. Yazın bir kenara.

Krizlere bağışıklığı yüksek bir yapı oluşturmanın ilk koşulu yerel halka öncelik ve önem vermek olmalıdır. Turizm sektörü için bu çok daha hayati bir önem taşır çünkü bir ülkenin sorunlarına, krizlerine en uyumlu ve en aşina olanlar o ülkenin insanlardır. Bakan ve turizm sektörü turist sayısını artırmaktan söz ederken yabancı turist sayısından söz etmekte, yerel halkı sadece istihdam sağladığı kitle olarak görmektedir. Yerel halkın turizme turist olarak katılımı sadece kriz dönemlerinde sınırlı olarak gündeme girebilmiştir. Ne bakanlığın ve ne de sektörün yerel halkın turizm alışkanlığını geliştirmek, yaygınlaştırmak konusunda belirgin ve etkin bir politikası olmuştur. Gençlerin turizme aktif katılımına yönelik, Turizm Güncel’de yayınlanan (21.09.2020) “Sırt Çantamda Türkiye” projesinin, ki Bakanlığa da sunulmuştur, ilgili taraflardan destek görmemiş olası somut bir kanıt olarak ileri sürülebilir. Bakanın sözünü ettiği 42 milyon turist rakamına yerel turistlerin dahil olduğunu hiç sanmıyorum. Yazın bunu da bir kenara.

Yabancı turiste gelince, her ülkenin insanlarının krizlere gösterdikleri tepkiler arasında önemli farklılıklar vardır. Hatırlıyorum, tur başlama tarihinden birkaç gün önce Adana civarında orta şiddette bir deprem olmuştu ve Amerikalı yolculardan biri yaklaşık 4 bin dolarlık ödemesini yakarak tura katılmamıştı. Bireysel bir davranış olarak nitelendirilebilir belki ancak Güneydoğu Asya’da 2005 yılına birkaç gün kala yaşanan deprem ve tsunami felaketi sırasında başta Alman turistler olmak üzere Avrupalıların alanı derhal terk etmelerine karşın Rusların büyük bölümünün tatillerine devam ettiklerini televizyonlardan naklen izlemiş olduğumu hatırlıyorum. Hatırlamadığım bir başka şey de elimizde farklı ülke turistlerinin krizlere karşı hassasiyetlerini, davranış kalıplarını ortaya koyan verilerin, haritaların olmadığı, hatta bu konu üzerinde hiç kafa yormamış olduğumuzdur. Yazın bunu da bir kenara.

1980’li yıllardan başlayıp 1990’lı yılların ikinci yarısına kadar ülkemizi ziyaret eden yabancı turistlerin sosyo-ekonomik durumları, ülkemizi hangi temel nedenlerle ziyaret ettikleri derinlemesine analiz edilip sonuçları günümüze kadar uzanan sonraki dönemle karşılaştırılıp sonuca bağlanmadan neden Rusya ve Ukrayna bağımlısı olduğumuzu anlamak kolay değildir. Biz mi Rusları keşfettik, Ruslar mı bizi? Almanlar mı bizden vazgeçti, biz mi Almanları vazgeçirdik? Kardeş ülke dediğimiz Azerbaycan ya da Pakistan neden listemize dahil edilmedi? Vb. Bu çetin sorulara doğru yanıtlar bulunmadan ileri sürülebilecek her öneri, geliştirilecek her politika sorunu çözmekten çok ağırlaştırma, olası krizleri daha derinden yaşatma riski taşır.

Yaklaşık yarım yüzyıllık geçmişi olan ve lokomotif olma iddiasındaki bir sektörün bu tür veriler üretip analizler yapacak, politikalar geliştirecek yetkin bir ARGE kurumunun olmaması nasıl açıklanabilir? Yazın bunu da bir kenara.

Turizm, tıpkı diğer sektörler gibi, izole bir alan değil, aksine uluslararası niteliği nedeniyle hem ülke içi ve hem de küresel anlamda pek çok kurum, kuruluş ve kişi ile ilişkili, etkileyen ve etkilenen dinamik bir alandır. Bu nedenle, ister istemez ülke ve dünya sorunlarıyla yakından ilgilenmek, ilişkiye girmek zorundadır. Sektör kendisini otel, seyahat, ulaşım gibi belirli konularla sınırlayamaz, sınırlıyormuş gibi izlenim veremez, desteklemek ve desteklenmek durumundadır.

Bakanın kriz bağışıklığı bağlamında pazar çeşitliliğinden söz etmesi doğru gibi görünüyor ancak pazar çeşitliliğinden kastedilenin ne olduğunun da açıklanması gereği vardır. Bu yeni ülkeler anlamına mı geliyor, yoksa yeni turistik ürünler mi kastediliyor? Her ikisi de olabilir mi? Pazar çeşitliği kulağa çok hoş geliyor ancak ayrıntılara girince işin o denli kolay olmadığı çıkıyor ortaya. Örneğin bir Alman ile bir Rus turistin turizm beklentisi, krize tepkilerinde olduğu gibi, birbirinden dağlar kadar farklı olabiliyor. Demem o ki, bakanlık ya da sektörün elinde anlamlı ve etkin stratejiler geliştirmeye yardımcı olabilecek, hedefe kitlenmeyi güvence altına alabilecek nitelikli veri, deneyim var mı? Yok ise, bir an önce üretilmelerine başlanması en doğru karar gibi görünüyor. Geçmişin nitelikli verilerle desteklenmeden alınmış parlak kararlar, cazip önerilerle, hatta uygulamalarla dolu olduğunu hatırlamak ve hatırlatmak zorunluluğu vardır. Yazın bunu da bir kenara.

Paradoksal gibi görünse de, krizlerimizin ana kaynağı olarak görülebilecek Anadolu aynı zamanda kriz bağışıklığımızı geliştirmenin, pazar çeşitliliğini artırmanın, ülke bağımlılığından kurtulmanın, kişi başı turizm gelirini yükseltmenin de ana kaynağını oluşturma potansiyeline sahiptir. Eski dünyanın tam merkezinde, üç kıtanın, iki farklı kültürün ve iki farklı yaşam biçiminin birleştiği, birbiri ile etkileştiği bir noktada bulunan Anadolu, özellikle geçmişe ve bugüne ait kültürel değerler bakımından dünyamızın tartışmasız, açık-ara en zengin, en farklı coğrafya parçasıdır. Bu coğrafyada yaşıyor olup da aşına olduğumuz, eften püften sorunlarla baş edemiyor olmak, en azından Anadolu’nun hakkını yemekle, hakkını verememekle eş anlamlıdır.

Anadolu’ya olan derin yabancılığımızı, karasevdaya dönüştürmeden bu sorunların üstesinden gelebilmemiz olası değildir. Bu çelik gibi bir özgüven gerektirir.

Yazın bunu da, hepsinin toplamı anlamında, yüreğinizin ta en derin köşesine.


Bu Makale 12.03.2022 - 19:08:36 tarihinde eklendi.


Kullanıcı Yorumları
  • Cenk Özkardeşler 14.03.2022 - 02:50

    Turizmciler olarak şu anda bulunduğumuz durumu daha rahat anlamamızı sağlayan ve bazı çözümleri de beraberinde sunan, farklı bir bakışla ve alışılagelmedik şekilde irdeleme yapan doğru bir yazı. Bence turizmciler olarak çoğumuzun artık sürrealist düşüncelerimizden vazgeçip salt gerçekçi tespitler yapmamızın zamanı geldi de geçiyor. Aksi taktirde korkarım bir Micky Mouse sektörü olup çıkacağız.

  • turizm

    Ersin DURUM 13.03.2022 - 03:35

    hepimiz bu sene turizm iyi olacak diye bekliyorduk hatta cazip olsun diye dolar kuruda artmıştı fakat savaş herşeyi mahvetti ruslar tatile gitmek istermi ukrayna diye bişey kalmadı herşey kötü oldu avrupada da kriz var yol masrafları arttı uçaklarda petrol gideri fazlalaştı yani kısa tutarsam ulaşım dan bişey beklemiyorum turizm den bişey beklemiyorum

  • Krize dayanikli turizm

    Kadir Ugur 13.03.2022 - 11:00

    Tuncay Hocamin söylediklerinin coguna katiliyorum. 54 senelik Turoperatörlük hayatimda Türkiye ye bagimli turizm yaptigim icin cok darbeler aldik. Her darbe de daha dayanikli hale geldik. Darbeler icden ve disdan kaynaklandi. Firma olarak odak noktamiz Türkiye oldugu icin, diger turoperatörleri gibi cekip girmedik, kriz de olsa devam dedik. O zamanlar bizi motive eden bir bakanligimiz ve bakanlarimiz var idi. Turist getirmeye devam ettik ve de ediyoruz.Üzüldügü+m tek nokta 80 li 90 li yillar da sayilari 20 yi bulan Türkiye kökenli Batiavrupa Turoperatörleri bu kirizlerden yedigi darbelere dayanamadi ve batti. Batanin yerine yenisi gelir dedik. Orada yanildik. Batan ile beraber o turoperatörünün pazari da kayboldu. Örnekmi istiyorsunuz alin size Avusturya, alin size Kuzeyavrupa ülkeleri. Bu iki senelik covid krizinde bakanligimizdan bir destek ne maddi nede manevi alamadik. Kurulan TGA nin nerelerde reklam yaptigini , paralari nerelere harcadigini anlayamadik, göremedik, his edemedik. Eger Batiavrupadan Türkiye ye gelen turistlerin hükümetleri yardim etmeseler idi son kalan birkac Türkiye kökenli turoperatörüde kalmayacakti piyasada. Turizm bakanliginin stratejisini anlayamiyorum. Seyahat acentelerine karsi, turoperatörlerine karsi bir strateji ne kadar dogru oldugu tartisilir, ama yaz kis gelen tatillerde aileleri ile , diger zamanlarda yaslilari ile otellerimizi dolduran Batiavrupa turistine tekrar deger vermenin, buraya daha cok gelebilmesi icintesvik etmenin zamani geldi. Turizm bakaninin bizler ile konusmasi gerekli. Insallah olur. saygilarimla Kadir ugur Bentour.

En Çok Okunanlar
Bunları Okudunuz Mu?
Yazarlar
Tüm Yazarlar
GÜNCEL HABERLER
SEKTÖREL HABERLER

Turizm gündemine ilişkin haberlerin her gün mail adresinize gelmesi için abone olun.