Dr. Cüneyt Mengü, TÜRSAB genel kurulunda yapamadığı konuşmayı yazdı

Dr. Cüneyt Mengü, TÜRSAB genel kurulunda yapamadığı konuşmayı yazdı
Mercan Turizm Yönetim Kurulu Başkanı Dr. Cüneyt Mengü, TÜRSAB genel kurulu sırasında söz almak istediğini, ancak kendisine söz verilmediğini belirterek, konuşma yapması durumunda nelere dikkat çekeceğini kaleme aldı.

 
İşte Cüneyt Mengü'nün TÜRSAB genel kurulunda yapamadığı konuşması:

"1985 yılından bugüne kadar sahibi olduğum acenteyi temsilen üyelik görevimi yerine getirmek amacı ile TÜRSAB’ın tüm genel kurullarına ve gerekli önemli toplantılarına katıldım. Bugüne kadar hiçbir genel kurulda söz alma ihtiyacı duymadığım gibi hiçbir yönetimde de ne bir görev alma isteğim ya da girişimim olmamıştır. Yıllardır Ortadoğu ve Kuzey Afrika ülkelerinden Türkiye’ye ciddi sayıda turist ve döviz getiren bir acentenin CEO’su olarak 21. Genel Kurul’da camianın yararına ilk defa söz alma isteğim olmuştur. Ancak Divan Başkanı tarafından lehte mi aleyhte mi konuşulacak diye sorulan soruya verilecek cevap olmadığı gibi söz konusu talebimin hangi kriterlere göre dikkate alınmadığını merak etmekteyim. Acaba konuşmalarda mutlaka bir taraf olunması mı gerekmektedir?
 
Genel Kurulun öğleden sonraki bölümüne katılabilme imkanım oldu ve bazı sebeplerden dolayı ertesi günkü oylamaya ilk defa katılamadığım için de üzgün olduğumu da ayrıca belirtmek isterim.
 
Konuşma fırsatı verilmiş olsaydı konuşmamın giriş bölümünde TÜRSAB’ın son 7 dönemdeki genel kurullarında oyumu Sayın Başaran Ulusoy lehine kullandığımı ve 21. Dönem için de Sayın Ulusoy’un tekrar kazanacağını tahmin ettiğim için kendisinden yalnız benim değil camiamıza mensup sağduyulu birçok meslektaşımın beklentilerinin bir bölümünü sıralamaya çalışacaktım.
 
Orta sıralarda yerimi aldığımda konuşmalar ardı ardına yapılırken camiamızın durumuyla ilgili ciddi bir sentez, analiz ve projeden söz edilmesini beklerken maalesef bazı katılımcılar tarafından yapılan konuşmalara çirkin ve kabul edilemeyecek müdahaleler yapılmıştır. Bu arada dikkatimi salondaki kişi sayısı çekti ve saydığımda salonda tam 1400 kişi vardı ve fuayede de 200 kişi olduğunu varsayarsak sayı 1600 kişiyi buluyordu. Ancak Divan Başkanı kuruldaki kişi sayısını hazirun 1800 kişi olarak açıklamıştır. Bu durumda 200 veya daha fazla kişinin öğleden sonraki toplantıya katılma gereği duymadığı ortaya çıkmaktadır.
 
Türkiye genelinde 7335 TÜRSAB’a üye seyahat acentesi bulunmaktadır. Bu rakamın 2400’ü İstanbul’daki acenteleri temsil etmektedir. Sadece İstanbul’daki acente sayısı, söz konusu Genel Kurula Türkiye’nin tüm bölgelerinden katılan acente sayısından fazladır. Buradan çıkarılacak sonuç ise TÜRSAB Genel Kuruluna İstanbul’dan gerekli katılımın sağlanamadığı yönündedir. Öte yandan İstanbul dışından kurula katılan acentelerin konaklama ve bilet masraflarının TÜRSAB tarafından karşılandığını düşünürsek ve bu durum bilimsel olarak dikkate alındığında acentelerin TÜRSAB’dan ciddi bir beklentilerinin olmadığını göstermektedir. Genel Kurulun ertesi günü İstanbul’da faaliyet gösteren duayen bir turizmci meslektaşım ile görüştüğümde bu kurulda kendisini uzaylı gibi hissettiğini ifade etmiştir.
 
İkinci husus TÜRSAB toplantı salonunda asılı duran pankartta 2006 – 2007 yıllarında ortaya atılan 2023 yılına ilişkin 50 milyon turist ve 50 milyar dolar gelir hedeflendiği ifadesi yer almakta idi.  UNWTO’ya göre şu anda uluslar arası turist gelişleri yönünden dünyada 6. sırada yer alan Türkiye,  bu hedefi baz alırsa 2023’de 10. sıraya bile gelemeyecektir. Sebebine gelince bugün dünya genelinde 1 milyar turist seyahat ederken, 2020 yılında bu rakam 1 milyar 600 milyon ve 2023 yılında ise 1 milyar 750 milyon kişi olacağı tahmin edilmektedir. Yukarıda sözü edilen rakamlar ışığında 6. sıradaki Türkiye’nin, 5. sıradaki İtalya ile arasında turist sayısı bakımından yaklaşık 11 milyon ve turizm geliri bakımından yaklaşık 16 milyar dolar fark bulunduğu görülmektedir. Biz ülke olarak dünya sıralamalarında 2023 yılında ilk 5’e girmek istiyorsak şu anda bu farkı kapatmamız gerekmektedir.  Bizim düşük gördüğümüz bu hedefin farklı yönde gerçekleşmesi ise ancak ve ancak 1618 sayılı yasanın değişmesi ile mümkün olabilir. Bugünkü yasa ne pankartta yer alan hedefe,  ne de bilimsel olarak tarafımızdan yapılan bir çalışmada tespit edilen hedefe hizmet edemeyecektir. 
 
Söz konusu yasada ülkeye turist getiren (incoming)  acentelere ne gibi avantajların sağlanmış olduğunu ve ülkemizde faaliyet gösteren tur operatörleri ile ilgili bir yasanın hazırlanması gerektiği konularını genel kurulda neden tartışmadık? Türkiye’nin cari açığının kapatılması için dövize ihtiyacı olduğu ve bu da makro yönden ihracata ve turizm açısından incoming faaliyeti yapan seyahat acentelerine de destek verilmesi yönüyle açığın kapatılması  mümkün olabilecektir. Bu bağlamda Türkiye’nin yurtdışından turist getiren seyahat acentelerine ihtiyacı vardır. Türkiye’nin 2023 yılı için ihracat hedefi 500 milyar dolar iken turizm geliri hedefinin 50 milyar dolar değil 70 – 80 milyar dolar civarında olması gerekmektedir. 1 milyon dolar döviz değil; 1 turist getiren acente bile desteklenmelidir. Buradan da çıkarılacak sonuç yurtdışından turist getiren acentelerin bir araya gelip 1618 Sayılı Yasada hangi yönden düzeltmelerin yapılması ve bu hedefe uygun olarak TÜRSAB ve  Turizm Bakanlığımızdan  ne gibi bir önlem ve önerilerin getirilmesi gerektiği konusunda bir çalışma yapılması gerekmektedir.
 
Üçüncü hususa gelince hem başkan ve hem de muhalefet sürekli kaçak acentelerden bahsetmişlerdir. Fakat bu işin çözümü için yapıcı herhangi bir öneri duymadım. 1618 Sayılı Yasanın bu konuda yeterli olmadığı aşikardır. Başkan, faaliyet raporunda İstanbul şehri dışında birkaç vilayette kaçak çalışan seyahat acentesini kapattıklarını isim ve sayıyla belirtmiştir. Buradan da İstanbul’da Talimhane Bölgesinde bir çok kaçak seyahat acentesinin bulunması ve bu acentelerin de turizm faaliyetinde bulunmalarına rağmen, bunlarla ilgili olarak ciddi bir müeyyide uygulanmadığı anlaşılmaktadır. Yine burada 1618 Sayılı Yasa kaçak acenteler için çok açık bir şekilde önlem almakta yetersiz kalmaktadır.  Öyle ki bu kaçak acenteler 25 – 30 dolar gibi bir ücrete Bursa turu düzenlemektedirler. Bu fiyatla söz konusu tur ancak kaçak araç, kaçak rehber ve kalitesiz hizmet ile yapılabilir. 
 
Dördüncü husus dünyada eşi benzeri görülmemiş bir uygulama Türkiye’de yapılmaktadır.  Bu uygulamaya göre seyahat acenteleri kamyonet statüsünde görülen, muhtelif markalara ait (Fiat Doblo, Renault Kangoo, Peugeot Partner...) araçları kullanamamaktadırlar. Söz konusu araçlar turizm dışında diğer sektörlerde ve normal vatandaşlar tarafından kısıtlama olmaksızın kullanılabilmektedir.   Bir başka husus ise 8 + 1 minibüslerin otomobil hüviyetine dönüştürülmesidir. Bu tür araçların kullanımına Ulaştırma Bakanlığı tarafından 2016 yılına kadar süre verilmiş iken İBB tarafından düzenlenen ve her yıl yenilenen Şehir içi Güzergah Belgesi verilmemektedir.  Söz konusu uygulama diğer 80 ilimizde uygulanmamaktadır.
 
Aslında personel taşımacılığı ve okul servis taşımacılığı yapan araçların doğal olarak rutin bir güzergahları (iş yerinden eve, okuldan eve gibi) mevcut olmasına rağmen, turizm araçlarına dayatılan güzergah izin belgesi bu noktada akla ve mantığa aykırı düşmektedir. Çünkü önceden belirlenmiş rutin bir güzergah bulunmamakta ve anlık olarak İstanbul içerisinde ilçeler arasında, ya da İstanbul dışında şehirler arası taşıma hizmeti verilmektedir. Bu mantıktan hareketle adı üzerinde Şehir içi Güzergah izin belgesi turizm araçlarına hitap etmemektir.
 
Aynı konu ile ilgili bir başka önemli husus ise, binek araçlarının turizmde kullanılması mevzuu ile ilgili olarak,  yine İBB tarafından verilen lüks araç kullanım izninin söz konusu takvim yılına ait en az 25 lüks araç bünyede bulundurulması şartı getirilmiştir. Bunun nedenini anlamakta zorluk çekmekteyiz.   Asıl işi turizm ve seyahat işletmeciliği olan A belgesine sahip kayıtlı 7335 acentenin kaç tanesi bu denli büyük bir yatırım yapabilecek kapasiteye sahiptir? Eğer buradaki amaç korsan taşımacılığı engellemekse,  A grubu seyahat acentesi hükmünde olan müesseseler dışında taşımacılık yapan kişi ya da kuruluşlara müsaade edilmesin,  yaptırımlar onlara uygulansın ve böylece vergisini veren, ülkeye döviz girdisi sağlayan, turizmi meslek edinmiş ve her türlü yasal müeyyideye sahip A grubu acenteler de mağdur olmasın. 
 
Son olarak aynı konu paralelinde 10 yılı aşkın süredir İstanbul içerisinde gördüğümüz çift katlı ve üstü açık otobüslerle tarihi yarımada panoramik turu gerçekleştiren firmalara müsaade edilmeyeceğine dair duyumlar alınmıştır.  İstanbul’a gelen hemen her yabancı turistin mutlak suretle uğradığı yer olan Taksim merkez noktasından hareket eden ve araçla gerçekleştirilebilecek en güzel İstanbul turunu ifa eden bu müesseselerin de mağdur olmaması gerekir diye düşünmekteyiz.
 
Günümüzde seyahat acenteleri bir yandan online rezervasyon siteleri ile uğraşırken, A veya D2 ve başka belgeler adı altında ve diğer konularda turizmcileri uğraştırmak TÜRSAB üyesi olan acenteleri külfet altında bırakmaktadır.
 
Beşinci husus ise Hac ve Umre organizasyonu ile ilgilidir. Umre konusunda herhangi bir diyeceğim yoktur. Ancak Hac organizasyonu ile ilgili uygulamada birçok haksızlıklar yapılmaktadır.  Kurulda neden merkezi sistem gündeme getirilmedi? Eskiden olduğu gibi yurtdışından turist getiren acentelerin döviz girdileri esas alınarak gibi adaletli sayı tespiti yapılabilir. Hac konusunda şu andaki rekabetçi sistemdeki uygulamada, aracılar tarafından yüksek miktarlarda komisyonların döndüğü ve Hac organizasyonunun da nasıl yapıldığı herkes tarafından bilinmektedir. Aynı zamanda acenteler arasındaki acımasız rekabet sonucu hizmet kalitesi de düşmektedir. Yine dönüp dolaşıp turizmde mevcut yasaların düzeltilmesi gerekliliği gündeme geliyor. Hac organizasyonu konusunda öyle bir çalışma yapılmalıdır ki yalnız döviz getiren firmalar değil,  bu işi halen fiilen yapan A Grubu ve IATA belgeli acentelere de yer verilmesi uygun olacaktır. 
 
Son olarak, iletişim ve enformasyon teknolojilerinde meydana gelen hızlı gelişmelerin seyahat acentelerine sağladığı yararların yanında korkulu rüyaları olmaya başladığı ise bir gerçektir. Kurulda da bazı arkadaşlar tarafından konu edilen yurtdışındaki yabancı tur operatörlerinin kullandığı online sistemlerin, telaffuzu çok zor edilecek 10 - 15 milyar dolarlık kazançlar elde ettikleri ve haksız rekabete yol açtığı vurgulanmıştır. TÜRSAB ve sektörün diğer sivil toplum örgütlerinin de bu konu ile ilgili nasıl bir önlem alınacağı hususunda çalışma yapmaları gerekmektedir. Bu konu TÜRSAB’ın en önemli görevleri arasında yer almalıdır.
 
Bu kurulda belirgin bir şekilde zorlandığı görülen Başaran Ulusoy’un seçimi açık farkla kazanamamasının sebepleri arasında kendisine karşı kullanılan oyların bir kısmının tepki oyları olması gelmektedir. Sayın Başaran Ulusoy’un turizm camiasına hiçbir şey katmadığını söylemek yanlış olur. Görevi devraldığı günden bugüne kadar çok yararlı hizmetleri olmuştur. Ancak turizmin geçmiş yıllara göre hızla farklı yönde geliştiği bugünkü tabloya bakıldığında yukarıda da sözü edilen hususların yanı sıra diğer sıkıntılarla da ilgili mutlaka bir çalışmaya girilmesi gerekmektedir. Bundan dolayı Sayın Başkanın camianın yararına gerekli adımlar üzerinde durması yerinde olacaktır."


Bu Haber 13.12.2013 - 16:31:49 tarihinde eklendi.
Kullanıcı Yorumları
  • BioLuxor 04.01.2014 - 12:35

    Tursab Belgesi neden 32 bin lira, Alternatif Tursab birliği kurulamazmı. Tursab zaten çalışmıyor. Tursab şuan tekel birlik, altenatif olması ve belge fiyatlarının çok aşağılara çelilerek rekabet ve yeni acentelerin açılması yen fikirleri hizmetlerinide berebarinde getirecktir.

En Çok Okunanlar
Bunları Okudunuz Mu?
Yazarlar
Tüm Yazarlar
GÜNCEL HABERLER
SEKTÖREL HABERLER

Turizm gündemine ilişkin haberlerin her gün mail adresinize gelmesi için abone olun.