Türkiye: Turizmden para kazanan ülkeden, turizmi finanse eden ülkeye

Türkiye: Turizmden para kazanan ülkeden, turizmi finanse eden ülkeye
Emekli Akdeniz Üniversitesi Turizm Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Tuncay Neyişçi ile Antalya’yı, turizmdeki yapılması gereken yapısal değişiklikleri ve pazarlamanın nasıl olması gerektiğini konuştuk.


TurizmGüncel
 
Prof. Dr. Tuncay Neyişçi, Türkiye turizminin geldiği nokta, yapılan yanlışlar ve şimdi atılması gereken adımlar hakkında TurizmGüncel’e açıklamalarda bulundu. 

‘ANTALYA, KENDİ DEĞERLERİNİ PAZARLAMADA BAŞARISIZ’
 
Değerlendirmelerine Antalya turizmi ile başlayan Neyişçi, turizm kenti olma iddiası ile yola çıkan Antalya gibi kentlerin, pek çok rakibinin olduğu deniz, kum ve güneş yerine kendine özgü zenginliklerini öne çıkarması gerektiğini söyledi. 
 
Antalya için bu değerlerin başında Kaleiçi’nin geldiğini belirten Neyişçi, kuruluşundan bu yana pek çok uygarlığa ev sahipliği yapmış olan antik kentin öne çıkarılması gereken noktasının, Roma eserleri ya da basmakalıp hediyelik eşya dükkanları yerine kendine özgü yorgancıları, Osmanlı ve Selçuklu zamanlarından kalan binaları olması gerektiğini söyledi. 
 
‘’Bu sokakların hepsinin ayrı ayrı hikayesi var.’’ diyen Neyişçi, ‘’Buranın sadece hamalları ile ilgili dahi yazılmış kitaplar var. Tüm bunları ön plana çıkardığınız zaman ortaya yepyeni bir turistik ürün çıkıyor. Dünyanın her yerinde bulunan benzer otellerde kalmaktansa, eskiyle bağı koparılmamış otellerde kalmak, bu sokaklarda alışveriş yapmak diğer yerlerde yapmaktan çok daha çekici olmalı.’’ ifadelerini kullandı. 

'TURİSTLER TÜRKİYE'YE 10 TANE ASPENDOS GÖRMÜŞ OLARAK GELİYOR'
 
Yalnızca Antalya’nın değil, genel olarak Türkiye’nin kendi değerlerini öne çıkarıp pazarlamakta başarısız olduğunu söyleyen Neyişçi, bu durumun sebeplerini şu şekilde açıkladı:
 
''Eğer buna turizm denilecekse, Türkiye turizmi 2 ayak üzerine oturmuştur: Bizde turizm denince akla ilk gelen şey olan oteller. 
 
İkincisi ise kültür. Ancak burada da Roma ve Yunan antik kentleri ön plana alınmıştır. Bunların önemini inkar etmiyorum, ancak bir rehber olarak söylüyorum: Aspendos iyi korunmuş ve önemli bir tiyatrodur, ancak turistler buraya en az 10 tane Aspendos görmüş olarak geliyor. Oysa aynı bölgelerde Perslere ait de pek çok yapı var ama biz bu eserler doğudan geldiği için pek önem vermeyiz. Hiçbir rehber turistlere bu yapıları anlatmaz. Kendimizi Batılı olarak görüp diğer tarafı göz ardı ediyoruz.
 
‘DOĞRU PAZARLAMAYLA ŞU ANDAKİNDEN ÇOK DAHA FAZLA PARA KAZANILIR’
 
Oysa Anadolu’nun en büyük avantajı Batı ile Doğu’nun birleşiminden oluşmasıdır. Ben New York Times’ın genel müdürüne de rehberlik yaptım. İlk geldiklerinde küçümser bir havası vardı, ancak 9 günün sonunda Anadolu ve Türkler konusundaki görüşlerinin tamamen değiştiğini söyledi. Ardından da Türkiye’ye pek çok üst düzey insan gönderdi.
 
Batı ve Doğu medeniyetleri, yarım medeniyetlerdir. Ancak Anadolu, modern kültürün oluştuğu yerdir. Bunun onlarca kanıtı var...
 
Eğer mesele para kazanmaksa, Kaleiçi de diğer bölgelerimiz de bu şekilde pazarlama yaparak şu anda kazandıklarından çok daha fazla para kazanabilir.’’
 
‘TURİZMCİLER CAHİL’

1980’li yılların sonunda gelen turistlerin otelleri değil ‘bozulmadan önce’ Türkiye’yi görmeye geldiklerini belirten Neyişçi, ‘’O zaman otelimiz yoktu, şimdi gelenler ise otel için geliyor. Türkiye, sadece Türk yemeklerinden dünyanın parasını kazanırdı. Açık büfe çıktı bu iş bitti.’’ ifadelerini kullandı. 

‘’Peki, bu saatten sonra bu anlayışı tersine çevirmek, farklı bir mantıkla inşa etmek mümkün mü?’’ Neyişçi, sorumuzu yapılan yanlışları ve yapılması gerekenleri anlatarak şu şekilde yanıtladı:
 
‘’Türkiye’de bakanlık ve turizm akademisyenleri de dahil olmak üzere turizmciler çok cahil. Cahil derken şunu kastediyorum: Herkes otelcilik uzmanı. Otelcilik, turizmin çok ufak ve pasif bir parçasıdır. Dubai’deki gibi ikonik otellerin dışında hiç kimse bir başka ülkeye ‘şu otelde kalacağım’ demek için gitmez. Sizi çeken kültür, yemek, kültür başka bir şey vardır.
 
‘TURİZM OKULLARI OTELCİLİK EĞİTİMİ VERİYOR’
 
Ancak Türkiye’nin büyük eksiklikleri var. Örneğin turizm okullarının hepsi geçmişte turizm işletmeciliği ve otelcilik fakültesiydi. Akademisyenler bize turizm değil otelcilik öğretiyordu. Bu fakültelerin isimleri değişti ancak eğitimin hala turizmle alakası yok. 
 
‘TURİZM TALEBİ VE PROFİL DEĞİŞTİ; BİZ ESKİDE KALDIK’
 
1970 yılından sonra turizm talebi, turizm profili nasıl değişti? Bunları bilmek lazım. Sanayi sektöründen hizmet sektörüne geçen insanın bedensel rekreasyonundan beyinsel rekreasyonuna geçtik. Bedensel yorgunluk nedir? Güneşin altına yatarsın, geçer. Ancak hizmet sektöründe çalışan adam bin kilometre uzakta olsa da kafada işine devam ediyor. Bu sebeple farklı şeyler sunmanız lazım. Türkiye bunları incelemediği için elindeki bu kadar farklı imkanlara rağmen hala beden yorgunu insana güneş deniz pazarlıyor. 
 
Bildiğim kadarıyla bakanlığımızın ekoturizm- kırsal turizm diye ayrı bir departmanı hala yok. Bu konuda da şöyle bir anım var: Birleşmiş Milletler 1998 senesinde 2002 yılının ‘ekoturizm yılı’ olması yönünde bir karar aldı. Antalya’daki tüm birliklerle gidip görüştüm ve ‘gelin Türkiye bir ekoturizm konseyi kursun’ dediö. Kurmakla çözüleceği garanti değil ama bu bir başlangıç. Türkiye ekoturizm konusunda büyük olanağa sahip. Deniz kum güneşte olduğu gibi bir anda herkes yüklenip kaynaklarımız tüketilmesin diye, o sürece hazırlıklı girelim istedim. Ancak bir Allah’ın kulu dinlemedi. 
 
Moda olduktan sonra herkes bir şeyler yapmaya çalışıyor ancak şimdi kimse Türkiye’de ekoturizmin ya da kırsal turizmin ne olduğunu bilmiyor. Gelip bana da proje danışıyorlar, ‘bunu yaparsanız batarsınız’ diyorum. Gelip ‘ben burada kırsal yemekler yapıp satacağım’ diyor. Bir insan bir yerde yemek yemeye bir defa gider. Bunların bütüncül projeler olarak yapılması lazım, pek çok ürün bir arada olmalı. 
 
‘TÜRKİYE TURİZMİNİN SIKINTI YAŞAMA SEBEBİ OTELLERİN SEKTÖRDEKİ KONUMU’
 
Türkiye turizmi şu anda neden sıkıntı yaşıyor? Çünkü otelin için yapabileceğiniz aktiviteler ve bunların hedef kitlesi sınırlıdır. Siz kentten çıkıp kırsalı görmek isteyen, farklı şeyler denemek isteyen talebe karşılık veremediğiniz için turizm sıkıntı yaşıyor. Üst gelir grubundan insanları çekecek bir ürün pazarlamıyorsunuz. Her şey dahile geçmek bunun bir sonucu olarak yaşanmıştır.
 
‘ÜRÜNÜMÜZÜN HER YERDE RAKİBİ VAR, BU YÜZDEN DAHA UCUZA VERMEK ZORUNDAYIZ’
 
Ürünümüzün her yerde rakibi var. Bu yüzden sen Yunanistan’ın verdiğinin altına vermelisin ki müşteri bul. Senin imajın kötü, onların kültürü birbirine daha yakın... Mecburen daha ucuza vereceksin.
 
Bunu çözmek için yaptırım gücü anlamında bir kamusal akıl gerekiyor.
 
Örneğin, Karabağ, Türkiye ile kıyaslanamayacak kadar küçük bir yer. Plajlarda şezlongun nereye konacağı, plajın kim tarafından temizleneceği, kontrolü kimin sağlayacağı yazılıdır. Kurallara uyarak çalışır her şey. Konyaaltı’nda bir düzenleme yapılmıştı. 3 tane şezlong koyması gereken adam 53 tane şezlong koyuyordu. İşte o zaman değeri kaybediyorsunuz. Güzel bir bina yapmışsınız, bira kasalarından, kola kasalarından görülmüyor bina, etrafı depo gibi. Bütün estetiği bozuyorsunuz. Bunlar ufak tefek nüanslar, ancak bunlar fark yaratıyor. Kaleiçi’nden bir örnek veriyorum. Güzel restorasyonlar yapılmış, adam her yerden bulacağınız tişörtleri çivilemiş binayı kapatmış, görünmüyor. Kamudan da sivil toplum örgütünden de hareket yok. 
 
'TURİZMDE KALKINAN ÜLKEDEN, TURİZMİ FİNANSE EDEN ÜLKEYE'
 
Türkiye gibi turizminden artı gelir elde edebilecek bir ülke şu anda turizmi finanse ediyor. Bu noktaya geldik! 
 
Turizme başlarken, İspanya’nın yaptığı hataları yapmayalım diye başladık. O zaman hiçbir akademisyen çıkıp da ‘Hayır İspanya’nın 1940’lardan 70’lere kadar yaptığı kesinlikle yanlış değildi, taleple uyuşuyordu’ demedi. Oysa adamlar turizmden elde ettikleri artı gelirle İspanya oldular, Fransa oldular, İtalya oldular... Bu şekilde sanayileştiler. Bizim gibi gelişmekte olan ülkelerin iki tane gelir kaynağı vardır: Turizm ve tarım. Bunların ikisi de çökertilmiştir. Rakip olsun isterler mi? O zaman siz turizmi kurarken batının veya diğer rakiplerinizin sizin hakkınızda neler düşüneceklerini ve hangi karşı stratejileri geliştireceklerini bilerek yola çıkmalısınız. O zaman otellerinizin adı yabancı olmaz, Türk kahvesinin yerine espresso satmazdınız. Türk kahvesini marka yapardınız. Çünkü bu şekilde turizm yaptığınız zaman insanların gelmesi için bir sebep kalmıyor. Şu an hiçbir otelde doğru düzgün Türk yemeği yiyemezsiniz, daha doğrusu yemek yiyebilir misiniz onu da bilmiyorum da...’’
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 



Bu Haber 16.05.2016 - 17:19:13 tarihinde eklendi.
Kullanıcı Yorumları
  • A. Esat YALÇIN 19.05.2016 - 12:40

    Sayın Hocam, söyledikleriniz gerçekten çok önemli. Ancak sizde diğer bir çok turizm eleştirmeni ve turizme yön verecek kişiler gibi Türkiye Turizmi denince hemen Antalya" yı ele almışsınız. Tabii ki belirtmiş olduğunuz konularda yeni politika ve stratejileri geliştirmek gerekir. Ancak Türkiye Turizminin kalbi gerçekten nerede atar bunuda çok iyi tahlil etmek lazım. Bugünün insanının tatil denince birçok farklı ihtiyac ve talebi var. Dolayısı ile zannederim Türkiye de turizmin kalbi 3-4 farklı yerde. Sadece Antalya yı ele almak yada ön planda tutmak bence çok hatalı. Ben de eski bir rehber ve 35 yıllık bir acenteci olarak Türkiye de turizmin gelişiminim hep içinde oldum ve yaşadım. Türkiye Turizminin ilk çekim noktası Istanbuldu. Daha sonra Anadolunun çeşitli yöreleri oldu ( Batı ; Orta ve Doğu Anadolu gibi) Yabancılar kültür için geldiler; Antalya zaman içinde özellikle Orta ve Kuzey Avrupalıların güneş ve denişze hasretleri ile oluştu. Tüm bu gelişmeleri unutmuşcasına bugün sadece deniz tatili Türkiye Turizmi olarak ön planda tutulmakta. Son 6 aydır Istanbul" a gerçek anlamda turist gelmiyor. Ne kongre kaldı , ne organizasyonlar, ne de kısa süreli/hafta sonu İstanbul ziyaretçileri. Son yılların göz bebeği olan bir metropol sanki bir anda haritadan silindi ve yok oldu. 2000 kişinin içinde olduğu bir kurvaziyer limana yanaşıyor ancak sadece 120 kişi şehri ziyaret ediyor; 540 kişilik kurvaziyer yanaşıyor sadece 25 kişi şehir turuna çıkıyor. Ayasofya, Topkapı Sarayı gibi ana ziyaret noktalarında bilet satışları % 75 düşüyor. Hatırlamak ve hatırlatmak gerekmezmi : son 2 yılda bu şehre gelen turisy sayısı Türkiye ye gelenin 1/3 ü ; Turizm gelirlerindeki payı ise %40 . Acenteler 6 aydır yok olmamak için savaşıyor; oteller %30-40 dolulukla yaşamaya çalışıyor ve avrupa, amerika kıtalarından gelen turist görmeye hasret kalmış durumdalar; sektör içinde yer alan diğer hizmet sunucular ( restaurant, gece klüpleri, tekne sahipleri v.s. ) , kapalı çarşı, mısır çarşısı turiste hasret durumdalar. Atatürk Havaalanında ne check in ne de pasaport kuyruğu kaldı. 40 yıllık turizm tarihinde özelde İstanbul genel de Türkiye böyle bir sıkıntı yaşamadı. Sanki birileri Türkiye ye kesinlikle gidilmeyecek diyor, ya da birileri Türkiye ye gelmeyin diyor. Sorunumuz pazarlama veya turizm de ki değişimler den ziyade zannederim bu noktada. Bunu nasıl çözeceğiz ; bu konuda ki düşüncelerinizi de duymayı arzu ederim. Saygılarımla

  • Murat Kulanşi 17.05.2016 - 03:20

    Sayın hocamın tüm söylediklerine katılıyorum ve destekliyorum. Özellikle kendi değerlerimizle ve isimlerimizle pazarlama yapmamız gerektiği hususu çok önemli. Yabancı otel, lokanta, acente ve yemek isimleri yerine türkçe isimler kullanmamız bence çok önemli. Espresso yerine TÜRK KAHVESİ, black tea yerine ÇAY, türkish pizza yerine LAHMACUN, Zeus Hotel yerine ALİBEY OTEL, Hello yerine MERHABA gibi...

  • Kerem 17.05.2016 - 10:58

    Turizmdeki sıkıntı Rusya ile olan problemimizdir; Turizmdeki sıkıntı içerde yıllardır uygulanan yanlış kürt politikalarından dolayı meydana gelen terördür; Turizmdeki sıkıntı hükümetin yanlış suriye politikasıdır, yanlış, öngörüsüz dış politikalardır; Turizmdeki sıkıntı mevcut hükümetin turizme yanlış bakış açısıdır; Turizmdeki sıkıntı her yönüyle gittikçe ortadoğululaşan devlet ve belediye yöneticileri ve bunlara benzeyen Türkiye halkıdır. Bu sıkıntılar olduğu sürece turizm gelişemez!

  • Gökhan Üçgün 17.05.2016 - 07:35

    Sayın Tuncay Hocam, kriz dönemleri öz eleştiri yapılıp doğru yönetildiğinde olağanüstü başarıların yakalandığı süreçleri tetiklemiştir. Turizm sektörünün içinde bulunduğu bugünkü zorlu şartlar da böylesine büyük başarıların yakalandığı bir sürece çevrilebilir. Yazınızda belirttiğiniz gibi turizme bakış açısını değiştirdiğimiz ve değerlerimizin öne çıktığı bütünsel projeleri hayata adapte ettiğimiz vakit bu zorlu şartlardan Türk turizmi adına müthiş başarılar çıkacaktır.

En Çok Okunanlar
Bunları Okudunuz Mu?
Yazarlar
Tüm Yazarlar
GÜNCEL HABERLER
SEKTÖREL HABERLER

Turizm gündemine ilişkin haberlerin her gün mail adresinize gelmesi için abone olun.