Prof. Dr. Tuncay Neyişçi

Antalya turizmi ve enerji kullanımı

Antalya turizmi ve enerji kullanımı

Bu makale, bundan 15 yıl önce kaleme aldığım, ‘’Antalya Turizmi Sektörünün Enerji Gereksinimini Karşılamda Yerel Kaynakların Kullanım Değeri’’ başlıklı bildirimi içeriyor. Önümüzdeki hafta yazacağım makaleye temel olması açısından, bu bildiriyi önceden dikkatinize sunmak istedim.

 ‘’Ülkemizde 1982 yılında yürürlüğe giren 2634 sayılı “Turizm Teşvik Kanunu” ile birlikte yoğun bir turizm yatırımı dönemine girilmiş ve özellikle Antalya kıyılarında, on yıl gibi kısa bir dönemde, onlarca turistik tesis inşa edilerek hizmete açılmıştır. Bugün için yaklaşık 126 bin yatak kapasitesine ulaşan bu tesislerin gerek inşası ve gerekse işletilmeleri sırasında enerjinin verimli kullanımına yönelik düzenleme ve teşvikler getirilmemiştir. Sonuçta başta ısıtma, soğutma, havalandırma ve aydınlatma alanlarında olmak üzere yüksek enerji taleplerinin karşılanabilmesi sorunu ile karşı karşıya gelinmiştir.

Yapılan bir hesaplama, bölgede her yıl en azından 171 milyon kWh elektrik enerjisinin tasarruf edilebilir olduğunu ortaya koymuştur. Bu miktar enerji 13 milyon ABD $’na yakın maddi kaynak kaybına neden olduğu gibi, atmosfere 11 900 ton Co2, 119 ton So2 ve 55 ton No2 emisyonuna yol açarak soluduğumuz havanın kalitesini olumsuz yönde etkilemektedir. Enerji verimliliği potansiyelinin dikkate alınmamış olmasından kaynaklanan yüksek enerji talebi yeni enerji kaynaklarının bulunarak üretime sokulmasını zorunlu kılmaya başlamıştır. Enerji temini zorunluluğu turizm sektörünü, bugün için Köprüçay üzerine olduğu gibi,  yakın gelecekte Alara Çayı, Kapuz Çayı, Dim Çayı gibi akarsuların üzerine de hidroelektrik santrali kurulması gibi kendi varlığının temel nedenini oluşturan doğal kaynakların enerji üretimine tahsisi çelişkisi ile karşı karşıya getirmektedir. 

Güneş, biyokütle, rüzgar, akarsu, dalga, deniz dibi akıntıları vb. bölgesel alternatif yenilenebilir enerji kaynaklarının değerlendirilebilmesi gerek duyulan enerjinin büyük bir kısmını karşılayabilme potansiyeline sahiptir. Ancak daha da önemli olan nokta, mevcut enerjinin yalıtım, enerjiyi verimli kullanan yeni teknolojilerin kullanımı vb. yollarla sağlanabilecek enerji tasarrufunu ön plana çıkarabilmektir. En temiz enerjinin tasarruf edilen enerji olduğu gerçeğinden yola çıkarak bölge turizminin enerji sorunu, bölgenin turizm potansiyelini olumsuz yönde etkileme riskine girmeden karşılanabilir. Turistlerin öncelikle ülkemizi ve sonra Antalya Bölgesi’ni seçmelerinin başta gelen nedeninin, konaklama tesisleri değil, doğal ve kültürel değerler olduğu unutulmamalıdır. Bu anlamda konaklama tesisi  amaç değil bir araç olmaktadır. Aracın amaca egemen olmasına izin verilmemelidir. 

GİRİŞ

Antalya Bölgesi’nde 1983-1997 arasındaki dönem içinde gerçekleştirilen turistik yatırımların enerjiye yönelik sorunlarını değerlendirebilmek için 1970’li yıllarla birlikte dünya ölçeğinde yaşanan değişimlere kısaca göz atmak yararlı olabilir.

1968-1973 yılları arasındaki 5 yıllık süre içinde, girmeye hazırlandığımız  21. yüzyıl ya da 3. binyılı derinden etkileyecek devrimler yaşanmıştır. Bunlardan birincisi 1968 yılında insanın ilk kez dünyayı uzaydan gözleyip, resmini çekebilmesidir. Basit gibi görünen bu olay dünya konusundaki görüşlerimizin yeniden kodlanmasına neden olmuştur. Artık dünyamız, uzayda bir su damlası gibi yalnız başına asılı duran, 1968 öncesindekinden çok daha küçük ve kırılgan bir dünyadır. Ve, en azından şimdilik,  gidebileceğimiz bir başka dünya görünürlerde yoktur.

1973 yılında yaşanan petrol krizi dünyamızın kaynaklarının da sınırlı ve tükenebilir olduğunu çarpıcı biçimde suratımıza vurmuştur. O tarihten bu yana tüketim egemenliğinin yerini kaynakların verimli (sürdürülebilir) kullanımını ön plana çıkaran, tasarruf egemenliği almaya  başlamıştır. Çevre sorunları ve buna bağlı olarak çevre bilincinin gelişmeye başlamasının doğum tarihi olarak da, genellikle, 1970 yılı kabul edilir. Çevre 1970’li yıllardan günümüze uzanan yaklaşık otuz yıllık dönemde dünya gündeminin değişmez  temel maddelerinden biri haline gelmiştir.

Tüm bu değişimlerin turisti ve dolayısıyla turizm sektörünü etkilememesi olası değildi. 1970’lı yıllardan başlayarak, toplumların yaşadığı kentleşme süreci ve sanayi sektörü aleyhine hizmet sektöründe gözlenen büyümenin de katkısı ile turist profili ve  turizm sektöründe de köklü değişimler kendini göstermiştir. İkinci kuşak turist olarak adlandırabileceğimiz 1970 sonrası turisti, sınırları olan ve kolaylıkla kırılabilir bir dünyada sınırlı ve tüketilebilir kaynakları kullanarak yaşamak durumunda olduğunun bilincinde olan,  yaşadığı ağır çevre sorunlarından dolayı doğaya saygılı ve çevre dostu bir turisttir. 

1980’li yılların başında, kıyılarımızda  devlet teşvikleriyle turistik tesislerin mantar gibi bitmeye başladığı dönemde dünyanın, turistlerin ve turizm sektörünün fotoğrafı kabaca bu idi. 1985 yılında 10 binin altında olan bölge yatak kapasitesi, 1997 yılında 600’ün üzerindeki tesise dağılan 126 bin yatağa ulaşmıştır. 1997 yılı turizm mevsimi başlangıcında bölge turizminin kaynak kullanımı ve  yatırım gerçekleştirme performansının sergilediği tablonun, bu yapıyla ne denli örtüştüğü, ikinci nesil turistin beklentilerini ne denli karşıladığı ya da karşılayabileceği tartışılması gereken ciddi bir konudur. Enerji, hiç kuşkusuz, bu tartışmanın en önemli boyutlarından birini oluşturur. Turizm sektörümüzün bu köklü değişimleri kendi değerleriyle uyumlu bir biçimde irdeleyerek yaşama geçirebildiğini söylemek ne yazık ki olası görünmemektedir.

2. YÖNTEM

Yaşam enerji demektir ve ne türden olursa olsun, enerjinin üretimi ve kullanımı çevre üzerinde, az ya da  çok, bir etki yaratır. Örneğin insanın da dahil olduğu tüm canlılar yaşam faaliyetleri için gerekli enerjiyi sağlayabilmek amacıyla soluk almak zorundadır.  Yaşamla eşdeğerli olan soluma sonucu havaya verilen, iklim değişimine neden olabilen, Co2 gazı   bunun bir bedeli olmaktadır. Günümüzden 1 750 000 yıl önce kullanmaya başladığı ateş insanın ilk teknolojilerinden biri olarak kabul edilir ve soluk almak kadar olmasa bile, insan için yaşamsal bir enerji kullanımı olarak görülmelidir. Çünkü ateşi kullanmayı beceremeyen bir insanın ilk buzul çağında neslinin tükenmiş olması büyük bir olasılıktır. Ateşe verilen odunun yani biyokütlenin başat enerji  kaynağı olarak kullanımı 19. yüzyılın ortalarına dek, yaklaşık bir milyon yıl, sürmüş ve 1850’lerde yerini kömüre bırakmak zorunda kalmıştır. Kömür, egemenliğini ancak bir yüzyıl sürdürebilmiş ve 1950’lerde sahneyi  petrole devretmek zorunda  kalmıştır. Bu dönem petrol bağımlılığının uç noktalarına ulaştığı bir dönem olmuştur. Yaygın kullanımı hala sürse de, 1973 petrol kriziyle birlikte alternatif enerji kaynakları ve enerjinin verimli kullanımı, içinde bulunduğumuz yeni döneme ağırlığını koymuş damgasını vurmuştur.

Yoğun ve ucuz  bir enerji türü olan petrolün tüketimi krizin yaşandığı 1973 yılına kadar hızlı bir artış göstermiştir. Örneğin, 1925-1972 yılları arasında ABD, Japonya, Batı Avrupa gibi gelişmiş devletlerin petrol tüketimi günde 2 milyon varilden 45 milyon varile fırlamıştır. ABD’de 1970 yılında, bir işçinin bir yıllık iş gücüne eşit  enerji içeren  20 lt. petrol 1 ABD $’na alınabiliyordu. O dönemlerin ortalama  otomobillerinin birim km. için enerji tüketim oranları (13-15 lt/100 km) da petrol ya da kaynak kullanım felsefesinin canlı kanıtları olarak alınabilir. Ülkemizde karasabandan traktöre, trenden karayolu taşımacılığına, biyokütleden LPG’ye, kömürden fuel-oil’e geçiş de bu döneme rastlamış ve ülkemiz enerji yönünden hızla  dışa bağımlı bir ülke konumuna  düşmüştür.

1980’li yıllar gelişmiş ülkelerin enerji sorununun çözümü için daha fazla  enerji üretimini temel alan Enerji Temini Stratejisi’nden,  üretilen enerjinin daha verimli kullanımını temel alan Enerji  Son Kullanımı Stratejisi’ne geçiş üzerinde yoğun çalışmalar yaptığı bir dönem olmuştur. 2000 yılı sonrası için yapılan enerji tüketim projeksiyonları gelişmiş ülkelerde enerji talebinin 2000 öncesine oranla daha yavaş büyüyeceğini göstermektedir (Goldemberg et al., 1988). Turizm yatırımlarının olanca hızıyla gerçekleştirildiği aynı dönemde ülkemizin gündemi nükleer ve termik santral tartışmalarıyla kilitlenmiş olduğundan, enerjiyi verimli kullanan teknolojilerle donatılmış bir sanayi ve turizm gelişim stratejisi ve buna bağlı olarak alternatif enerji kaynaklarımızın yerel talebi karşılayabilme potansiyeli üzerinde durulması gereği duyulmamıştır.  Benzer biçimde, yine bu dönemde önemli yatırım ve teknoloji transferlerinin gerçekleştirildiği tekstil sektöründe de enerji verimli teknolojilere ve alternatif yerel enerji kaynaklarına yönelme gibi konular akademik kamuoyunun olduğu kadar ülke kamuoyunun da yabancısı kalmıştır.

Enerji kullanan tüm sektörlerde enerjinin verimli kullanımına yönelik olarak sağlanmış ve sağlanacak teknolojik gelişmeleri dikkate alan, son-kullanım odaklı analizler 2020 yılında, nüfusun bugünkünün iki katı olmasına ve yaşam standardının küresel ölçekte yükselmesine karşın, enerji tüketiminin 1980’lerdeki seviyesine, 11 terawat’a   düşeceğini ortaya koymaktadır (Goldemberg et al., 1988). Bu gelişme gelişmiş ve gelişmekte olan ülkeler arasındaki enerji kullanım dengesizliğinin, bir ölçüye dek, kapanmasını da sağlayabilecektir. Günümüz küresel enerji sistemi, gelişmekte olan ülkelere kaynakları aşırı derecede tüketen, çevre kalitesini bozan, uzun dönemde pahalı, verimsiz teknolojileri satarak bu ülkelerin sınırlı ekonomilerini ve çevresel kalitelerini  olumsuz yönde etkileyebilecek tuzaklarla doludur. Geleceğe yönelik enerji talebi projeksiyonları eski ve verimsiz teknolojilere göre belirlendiğinde enerji gereksinimleri  gerçekte olması gerekenin çok üzerinde ortaya çıkmaktadır. Gelişmekte olan ülkelerde giderek artan enerji talebini karşılayabilmek için yeni ve mega-enerji kaynakları arayışının temel nedeni bu tür tuzaklara yakalanmış olmakta saklıdır. Ancak, fabrikalar, turistik tesisler, otomobiller, ısıtma-soğutma sistemleri, buzdolapları, aydınlatma armatürleri vb. enerji verimli teknolojilerle donatıldığında  yeni ve mega-enerji kaynaklarına gerek olmadığı anlaşılmaktadır (Flavin, 1994).

Norveç,Danimarka, Finlandiya gibi  bitkisel büyüme oranları göreli olarak düşük ülkelerde son yıllarda gerçekleştirilen  biyokütle ve rüzgardan enerji elde etmede ulaşılan başarılı nokta  dikkatimizi çekememiştir. Örneğin İsveç’te  1984 yılında hemen hemen hiç enerji üretilmeyen rüzgar ve biyokütle kaynaklarından 2010-2020 yıllarında sırasıyla 40 ve 41 petajoul/yıl’lık elektrik enerjisi üretimi planlanmaktadır. Bu değerlerin toplamı (81 petajoule/yıl) hidroelektrik kaynaklarından üretilmesi planlanan elektrik enerjisinin (321 petajoules/yıl) 1/4’üne  eşittir. Oysa ülkemizde rüzgar enerjisi üzerinde ciddi sayılabilecek çalışmalara henüz başlanamamış olduğu gibi,  geleneksel biyokütle tüketiminin de azaltılması planlanmaktadır. Yıllık ortalama güneşli gün sayısı 300’ü aşan, bir anlamda yılın hemen her günü güneşli  Akdeniz Bölgesi’nde bile etkin güneş enerjisi kullanımı gerçekleştirilememiştir. Vakumlu güneş enerjisi kollektörü teknolojisinin Antalya bölgesinde sadece bir otelde kullanılmış olması bu konuda tipik bir örnek oluşturabilir.

Ülkemiz ne yazık ki, beyinsel enerjisinin tümüne yakın bir bölümünü, gündemine genellikle gelişmiş ülkeler tarafından konulan konuların tartışmalarında harcadığından 1973 enerji devriminin açtığı  kapılardan geçip yeni dünyalara açılamamış, öz kaynaklarının enerji sorununun çözümündeki potansiyel değerini kavrayamamıştır.

2.1 Turizm Sektöründe Enerji Kullanımı

Turizm sektörü ulaşımdan, konaklama tesislerine, pazarlamadan acentacılık  faaliyetlerine dek uzanan geniş hizmet yelpazesinde yoğun enerji kullanmaktadır. Bu bildiride, genel olarak, enerji tüketiminin en yoğun olduğu kesimlerin başında gelen konaklama tesislerindeki enerji kullanımı üzerinde durulacaktır.

Konaklama tesislerinde enerji tüketimi tesisin coğrafi konumu, büyüklüğü, yaşı, inşaat kalitesi, kullandığı teknolojiler, vb. etkenlere bağlı olarak değişim gösterir. Oda sayısı 200’ün üzerinde olan 100 konaklama tesisinde yapılan bir çalışmada  toplam tüketimin %65’nin elektrik enerjisi, %15’inin su  %7’sinin fuel-oil  ve %13’ünün  gaz (doğal ya da LPG) tüketiminden oluştuğu belirlenmiştir. Görüldüğü gibi elektrik enerjisi konaklama tesislerinde tüketilen enerji türlerinin başında gelmektedir. Konaklama tesislerinde elektrik enerjisinin %25-50’si gibi büyük bir bölümü ısıtma, soğutma ve havalandırma amacıyla tüketilmektedir. Yazları oldukça sıcak geçen Akdeniz bölgesinde bu alanlarda da tüketilen ortalama elektrik enerjisi üst sınıra  (%50) yakın bir noktadır (%40-45).  Aydınlatma toplam elektrik enerjisi tüketiminin %15-25’ini, çamaşırhane gibi teknik bölümler ise %35’ini oluşturmaktadır.

Havalandırma, ısıtma-soğutma sistemi , çamaşırhanesi, yüzme havuzu olan ve enerjiyi verimli  kullanan bir konaklama tesisinde metrekare başına yıllık elektrik enerjisi tüketimi ortalama olarak 160 kWh/yıl olarak kabul edilir. Antalya sahil bandında bugün için 126 000 yatak, ya da yaklaşık olarak 1 900 000 m2 alan kaplayan 63  000 oda bulunduğunu kabul edelim. Bu durumda konaklama tesislerinin toplam elektrik enerjisi tüketiminin yaklaşık 304  milyon kWh/yıl olması gerekir. Oysa, Antalya ili sınırlarında 4 büyük turistik tesiste yapılan bir çalışmada elektrik enerjisi tüketiminin  yaklaşık olarak 250 kWh/yıl’ın üzerinde olduğu hesaplanmıştır. Bu konuda sürdürülmekte olan bir çalışma sonuçlandığında gerçeğe daha yakın ve daha güvenilir veriler elde edilebilecektir. Metrekare başına 250 kWh/yıl elektrik enerjisi tüketimi temel alındığında Antalya ili sınırları içindeki konaklama tesislerinin yıllık elektrik enerjisi tüketiminin 475 milyon kWh/yıl’ın üzerinde olduğu hesaplanabilir. Bu rakamlar Antalya Bölgesi turizm sektörünün, Oymapınar barajının yıllık ortalama elektrik enerjisi üretiminin (1,1 milyar kWh/yıl) %43’ünü tükettiğini ve bu miktarın aynı barajın yaklaşık iki aylık üretimi olan 171 milyon kWh/yıl’lık bölümünün tasarruf edilebilir olduğunu ortaya koymaktadır. Bir başka anlatımla, bölgedeki konaklama tesisleri yılda 13 milyon ABD $’na yakın bir enerji bedelini tasarruf edebilme şansına sahiplerdir. Akılcı bir teşvik ve yönlendirme politikasıyla bu kaynak tesislerin enerji verimliliklerini artırma amacıyla kullanılabilir ve yeni enerji kaynakları arayışlarını, en azından bir süre için, gereksiz hale getirebilirdi.

Yukarıda belirtildiği gibi, aydınlatma konaklama tesislerinde tüketilen enerjinin %15-25’ini oluşturmaktadır. Aydınlatmada, geleneksel ampuller (akkor flamanlı) yerine kompakt floresan (KF) ampullerin kullanılmasıyla %75-80’e varan enerji tasarrufları sağlama imkanı vardır. Bu imkanın kullanımıyla-ki bazı konaklama tesisleri kullanmaya başlamışlardır- nerede ise ampul söküp takacak kadar kısa bir sürede yaklaşık olarak 70 milyon kWh/yıl elektrik enerjisi tasarrufu söz konusu olabilecektir. Geleneksel ampullere oranla  15-20 misli daha pahalı ve 8-10 misli daha uzun ömürlü olan KF’ler, sağladıkları işgücü (kısa sürede ömrü biten ampullerin değiştirilmesi de önemli işgücü tüketimini gerektirir) ve enerji tasarrufuyla, yüksek olan yatırım giderlerini kısa sürede geri ödeyebilirler. Uygulamalar amortisman süresinin 8-12 ay arasında değiştiğini ortaya koymuştur. Fiyatları da dahil edilerek yapılan bir hesaplama KF lambaların her birinin, 8-10 bin saatlik  ömürleri boyunca 20 ABD $’lık bir tasarruf sağladıklarını ortaya koymuştur (Flavin ve Lenssen, 1994). Benzer biçimde, enerji etkin buzdolabı-derin dondurucularda %66, derin dondurucularda %58, kurutucularda %23, vb. enerji tasarrufu olanağı vardır. Teknoloji bu yönde, bilgisayar teknolojisinde yaşanana yakın bir hızla gelişmektedir.

Teknolojinin dışında enerjinin kullanımındaki denetimin sağlayabileceği tasarrufa  düşündürücü bir örnek olmak üzere Almanya’nın büyük şehir otellerinin birinde gerçekleştirilen bir uygulama verilebilir. Sadece oda temizliği sırasında, stand-by pozisyonunda açık bırakılan televizyonların kapatılmasıyla bir yılda yaklaşık olarak 10 000 kWh elektrik enerjisi tasarruf edilebilmiştir (Schweizer Hotelier-Verein). Bu küçük örnek, odaların kullanılmadığı, balkon kapısının açık tutulduğu zamanlarda ısıtma, soğutma ve aydınlatma sistemini devre dışı tutan anahtar sistemlerinin sağlayabileceği tasarrufun boyutları konusunda fikir verebilir.

Ülkemizde elektrik enerjisinin yaklaşık %50’si (7367 MW) termik santrallerden üretilmektedir (Yiğit, 1996). Bu nedenle, ülkemizde tüketilen her bir kWh elektrik enerjisinin atmosfere maliyeti 70 gr Co2, 0,7 gr So2 ve 0,3 gr Nox olmakta ve soluduğumuz havanın kalitesini, son kullanım yerinin uzağında da olsa, düşürmektedir. Olaya çevre dostu bir açıdan bakarak yapılacak basit bir hesaplama Antalya’daki turistik konaklama tesislerinin, enerjinin verimli kullanılmasına özen göstermemeleri nedeniyle, her yıl atmosfere fazladan 11 970 ton Co2, 119 ton So2 ve 55 ton azot oksit  verilmesine neden oldukları ortaya çıkar. Daha düşük enerji faturalarıyla  konaklama tesislerinin, önlenebilmiş kirletici emisyonlarla hava kalitesinin kazançlı çıkabileceği bir durum olası iken, her iki alanda da  büyük zararlara neden olan bir uygulamanın ortaya çıkmış olması titizlikle incelenmeye ve irdelemeye değer bir konudur.

Bunlardan daha da önemlisi, savurganca  tüketim nedeniyle karşılanamayan ve sık sık kesintilerle sorun yaratan enerji temini için, sektörün kendi ekonomik başarısı bakımından bulunmaz bir kaynak olan doğal değerlerin enerji üretimi amacıyla bir daha geri getirilemeyecek biçimde elden çıkmasına neden olabilme olasılığıdır. Bugün için Köprüçay Irmağı ile gündeme gelen, gelecek yıllarda Alara Çayı, Kapuz Çayı, Dim Çayı ile sürmesi olasılığı yüksek olan hidroelektrik santrali inşa baskıları, eğer gerçekleşirse, bölge turizmini olumsuz yönde,  enerji sorunundan çok daha şiddetle

Etkileyeceği kesindir. Enerjiyi başka yollarla üretebilme olasılığı varsa da bozulan bir doğal değeri yeniden eski haline getirebilme olasılığı genellikle yoktur ya da çok güç ve pahalıdır. Turistlerin gelme nedenleri ortadan kalktıktan sonra, onlara hizmet verebilmek için kesintisiz enerji sağlama gereği de kalmayacaktır. Kendi kuyusunu kendi kazar duruma düşmemek için turizm sektörü enerji kullanımında verimliliğe hızla geçmenin yanında, bölgenin alternatif enerji kaynakları üzerinde de yoğun çalışmalara girişmek, girişilmesi için baskı oluşturmak zorundadır. Yeni enerji kaynakları yaratılmasına kalkışılmadan önce, üretilmiş enerjinin en verimli biçimde kullanılması temel strateji olmak durumundadır. Bu yaklaşımla enerji verimliliğinde sağlanacak başarı yeni enerji kaynakları yaratma zorunluluğunu ortadan kaldırabilir. Küresel enerji tüketiminin 2020 yılında 1980’ler seviyesine düşeceğinin hesaplanmış olması, ancak bu yaklaşımla olasıdır çünkü.

Alternatif enerji kaynakları yaratma, bölgenin akarsu kaynaklarından enerji üretimini dışlamaz. Bölge akarsularından, bölgenin ihtiyacı olmayan pik barajı dışında, hem akarsuyun kendisi ve hem de komşu ekosistemler üzerinde önemli bir olumsuz etki yaratmayacak alternatif verimli enerji üretim yolları vardır. Bu yöndeki teknoloji büyük bir hızla gelişmektedir. Bölgenin sunduğu güneş, rüzgar, biyokütle, deniz dibi akıntıları, dalga, vb. alternatif enerji kaynakları üzerinde durulmalı ve gerekli enerjinin bir bölümü bu yerel ve yenilenebilir kaynaklardan karşılanmaya çalışılmalıdır. Enerji temininde kaynak çeşitliliği kaynak güvenliği ve sürekliliğini de olumlu yönde etkileyecektir.

Belek bölgesinde, konaklama tesislerinin içine inşa edildiği fıstık çamı ormanları bu anlamda bir örnek olarak verilebilir. Hektardaki yıllık artımları yaklaşık 25 m3’ü bulan bu ormanlardan elde edilebilecek biyokütlenin verimli fırınlarda yakılmasıyla elde edilecek buhar gücüyle çalıştırılacak enerji santralleri BETÜYAP kapsamındaki konaklama tesislerinin elektrik enerjisi gereksiniminin büyük bir bölümünü sağlayabilecek kapasitededir. Aynı durum bölgenin en yaygın bitki örtüsü tipi  maki alanları ve kızılçam bozuk koru ormanlarından üretilecek biyokütle için de söz konusudur. Bölgede, özellikle kırsal alanda çok yagın olan ısınma amaçlı odun kullanımındaki  israfın verimli sobaların teşviki ve biyokütlenin verimli kullanımının geliştirilmesiyle tasarruf edilecek miktarlarla da önemli ölçülerde enerji üretilebilir. Sadece yakacak odun olarak kullanılan odunun uygun depolama ve istif yöntemleriyle rutubet miktarının düşürülmesi enerji verimini önemli oranda artırır. Örneğin %15 nem içeriğine sahip çam odununun 1 kg.’si, yaklaşık olarak, 0,5 litre Fuel-oil’e eşdeğerde enerji üretebilir. Alternatif enerji kaynağı konusunda  Brezilya’nın enerji tüketiminin %20’sini biyokütleyi fermentasyon yoluyla etil alkole (etanol) dönüştürüp benzinle karıştırarak kullandığı gözlerden uzak tutulmamalıdır. Yerel ve yenilenebilir enerji kaynaklarının devreye sokulması ve enerjinin verimli kullanımı konusuna titizlik gösterilmesi, stratejik bir kaynak olan enerjide dışa bağımlılığı da azaltabilme şansına sahiptir.

Turizm sektörü, doğal değerler ve çevre kalitesine  diğer sektörlerden çok daha fazla bağımlıdır. Turistler ve özellikle de gelişmiş ülke turistleri destinasyon seçiminde  doğal ve kültürel çevre değerlerinin korunmuş olmasına  giderek artan oranlarda  önem vermektedirler. Alman turistler arasında yapılan bir araştırma çalışmasında, son gittiği tatil yöresindeki kirliliği fark eden ve bundan rahatsız olan turist sayısı 1986-1990 yılları arasında iki kattan fazla artmıştır (Mundt, 1991) Bu seçicilik destinasyon yanında  konaklama tesislerine doğru genişleyerek kaymış durumdadır. Pek çok otel ve otel zincirleri, çevre dostu “Yeşil Oda” uygulamasına  geçmiş ve çevre kalitesinin geliştirilmesi konusundaki katkılarını tesisin tanıtım ve pazarlamasında kullanmaya başlamıştır. Çevre bilincinin gelişimine paralel olarak, bu yöndeki uygulamaları geliştirmek ve düzenlemek amacıyla uluslararası ve ulusal düzeyde standart ve yasal düzenlemeler hızla devreye girmektedir. Göründüğü kadarıyla, çevre bilinci sürekli gelişen insanlara hizmet vermek durumundaki turizmciler herkesten çok çevre dostu olmak zorunda kalacaklar ve bu zorunluluk her şeyden çok kaynakların verimli kullanımını gerekli kılacaktır.

3: SONUÇLAR  VE ÖNERİLER

Antalya ili sınırları içinde son yıllarda hızla artan konaklama tesisleri sayısı, yüksek miktarda enerji tüketimini de gündeme getirmiştir. Çoğu devlet teşvikleriyle gerçekleştirilen bu tesislerin projelendirme, inşa ve işletilmeleri aşamalarında enerji verimliliği konusunda hemen hiç bir düzenleme getirilmemiş teşvik uygulanmamıştır. Yıllık yarım milyar kWh’ya yaklaşan elektrik enerjisi tüketimiyle sektör, ülke ile birlikte, bir enerji dar boğazına girmektedir.

Yapılan hesaplamalar bölgede konaklama tesislerinin yılda 171 milyon kWh enerjiyi tasarruf edebilecek durumda olduklarını ya da gereksiz yere tükettiklerini ortaya koymaktadır. Bu miktar enerjinin maddi değeri, bugünkü fiyatlarla, yaklaşık 13 milyon ABD $’na yakındır. Üstelik tasarruf edilebilecek bu enerji miktarı atmosfere, hava  kalitesini  olumsuz yönde etkileyen, Co2, So2, Nox, vb.  zararlı atığın verilmesine neden olmaktadır.

Giderek artan enerji talebi karşısında turizm sektörü kendisi için son derecede önemli olan doğal kaynaklarını, enerji temini amacıyla feda etmek çelişkisi ile karşı karşıya gelişmiştir. Turizm potansiyeli çok yüksek Köprüçay, Alara Çayı, Dim çayı gibi akarsuların üzerinde, bu doğal değerleri ve komşu ekosistemleri bir daha geri getirilemeyecek biçimde tahrip edebilecek hidroelektrik santralleri  projelendirilmektedir.

Turizm sektörü doğal ve kültürel değerlere zarar vermeden, enerji tüketim alışkanlıklarını yeniden gözden geçirmeli, her aşamada enerjiyi verimli kullanan teknolojileri tercih etmeli ve bölgesinin özellikle yenilenebilir alternatif enerji kaynaklarını iyi irdeleyerek sürdürülebilir kullanım imkanlarını yaratmalıdır. Sektör aynı zamanda  enerjinin verimli kullanımı ve yerel alternatif kaynakların değerlendirilmesi konusunda  baskı yaratabilecek bir kamuoyu oluşturmayı hedef almalıdır.

Konu tesisin ekonomisine olduğu kadar doğal çevrenin kalitesine de önemli olumlu katkılar sağlayabilecek nitelik ve önemdedir. Alternatif enerji kaynaklarının kullanılabilirliğine kerşın, turizmcilerin çevre dostu olmaktan başka alternatifleri yoktur. Bu yalın gerçek ne denli erken kavranabilirse başarı da o denli erken gelir ve uzun soluklu olur. Geç kalınması durumunda kaynakların tüketilmiş ya da kaybedilmiş olma olasılığı çok yüksektir.’’


Bu Makale 03.12.2019 - 21:17:07 tarihinde eklendi.


Kullanıcı Yorumları
Henüz yorum yapılmadı.
En Çok Okunanlar
Bunları Okudunuz Mu?
Yazarlar
Tüm Yazarlar
GÜNCEL HABERLER
SEKTÖREL HABERLER

Turizm gündemine ilişkin haberlerin her gün mail adresinize gelmesi için abone olun.