YÜRÜYEREK ANTALYA ANALİZİ
Olabildiğince güzel ve güneşli bir pazar sabahında önceden planladığım üzere en rahat spor pabuçlarımı ayağıma geçirerek kendimi sokağa attım.
UZUN ZAMAN SONRA ANTALYA’YI YENİDEN KEŞFETMEK
Olabildiğince güzel ve güneşli bir pazar sabahında önceden planladığım üzere en rahat spor pabuçlarımı ayağıma geçirerek kendimi sokağa attım. Yürüyüş için ideal gün ve hava mevcut olduğundan, yapılması gereken tek şey nereye ve hangi yollardan yürüneceğinin belirlenmesiydi. Lara sahil yolundan ışıklar caddesine oradan üç kapıların önünden süzülerek yivli minareye, tramvay yolunu takip ederek Konya altı caddesine, oradan bir u dönüşü yaparak Cumhuriyet meydanından aşağı yat limanına, mümkün olduğunca kale içinin sokaklarına ve elbette gücüm yeterse tekrar ışıklar caddesinden lara’ya diyerek kendimce yolumu belirledim ve başladım tempomu yakalayarak yürümeye. Elbette amaç sadece yürümek değildi. Bakalım şehirde neler değişmiş ya da değişmemiş, ne yenilikler var ve yerinde sayanlar nelermiş bir görelim.
YOL BOYUNCA GÖZLEMLER, ÖNCE LARA
Antalya artık markalı Restoran ve Kafe’ler için ideal kentler arasına çoktan girmiş. Gün geçmiyor ki şehre gelmesi dört gözle beklenen popüler bir mekanın açılışı yapılmasın. Lakin şu an tam önünden geçtiğim ünlü Kafe Bistro’nun açılışı iki gün önce yapılmasına rağmen tıklım tıklım dolu. Yakında yine Lara'da açılacak olan devasa alışveriş merkezinde de bu ve benzeri bir çok mekan hizmet verecekmiş. Ne hoş, Antalya için güzel gelişmeler bunlar. Lara sahil yolu Murat paşa Belediyesi’nin başarılı parkçılık anlayışı ve çalışmaları vasıtası ile mükemmel bir yürüyüş yoluna kavuştu. Hafta sonu ya da hafta içi fark etmez spor ya da yürüyüş yapan insanlar buraya akın akın geliyor. Bu hali ile çoluk çocuk eğlenmek ve dinlenmek için harika bir cazibe merkezi. Bazı restoranlar turizm acentaları ile yaptıkları anlaşmalar sonucu otobüslerle buraya turist kafilelerini getirtiyorlar, gördüğüm kadarı ile yemeğin ardından tüm yabancı konuklar fotoğraf makinelerine sarılıp güzel manzarayı ölümsüzleştirmeye çalışıyorlar. Ancak sahil boyunca muhtelif yerlerde konuşlanmış farklı yıldız sayılarına sahip otellere misafir getiren otobüsler bu daracık yollarda büyük sıkıntı yaratıyor.
KOKORİÇ VAR, TAVIK DÖNER VAR ABİ
Dedeman’dan aşağı Mezbaha kavşağına kadar bildik şehir manzarası, yoğun trafik, lüks mağazalar ve kafeler v.s. Işıklar caddesi ise her zaman olduğu gibi kalabalık. Şehrin çekim yerlerinden olan bu güzel cadde Antalya Büyük Şehir belediyesinin yaptığı düzenleme sonrası hoş bir çehreye kavuştu. Bana yarım kalmış hissiyatı veren bu proje cadde trafiğe kapatılsa idi tam olacaktı gibi geliyor ya neyse, bunu yapmamalarının da bir sebebi vardı elbet. Cadde boyunca sağlı sollu nargile salonlarının çokluğu ilgimi çekiyor, sigara v.b. alışkanlığım olmadığından her zaman için itici gelen bu nargile meretinin bu kadar rağbet görmesi beni şaşırttığı gibi, gençlerin ilgi göstermesi ve bu mekanları hınca hınç doldurması dikkatimi çekiyor.
Karaoğlan parkı her zamanki gibi huzur veriyor insana. Uzun yürüyüş yolunun sonunda karşınıza çıkan Antalya manzarası yağlıboya tablo kıvamında. Dünya’da çok az şehre nasip olacak muhteşem bir siluet. Etraf biraz pis, yerler izmarit dolu, çöp kutuları ağzına kadar taşmış, sokak köpekleri bunları eşeliyorlar. Önümde yürüyen kuvvetle muhtemel Avrupalı çift ise hem manzara hem de çöp kovalarını karıştıran köpekleri fotoğraflayarak kolaj yapmaya çalışıyor sanırım. Birden yanımızdan hızla geçen patenli gençler mükemmel ötesi akrobatik figürler yaparak adeta dans ediyorlar parkın ortasında. Onları izleyenler ise parkın duvarlarına oturmuş, muhteşem Antalya manzarasında çekirdek çıtlatıyor ve kabuklarını rüzgara doğru savurarak doğayla buluşmasını sağlıyorlar. Doğadan gelenin tekrar doğaya kazandırılması için güzide halkımız tarafından hayata geçirilmiş amatör ama iyi niyetli bir çaba diyorum kendi kendime.
Kale içine girmeden Üç Kapılar’ın önünden dönerciler çarşısı denilen ve olağanüstü bir modern mimariye sahip yapının önünden geçiyorum ( beton ve metal karışımı bu çirkin ve şehre hiç yakışmayan sevimsiz yapıyı oldum olası hiç sevemedim ).
Etraf misler gibi soğan kokuyor. Kokoriç abii, Tavık döner, gel abi yengeyi de al gel, sevgililer gününü burada kutlayın bıyrınnn diye bağıran insanlar oldukça fazla. Birisi turist kafilesinin önünü kesiyor ve önce Almanca ardından İngilizce oda olmadı birde Rusça insancıkları restoran’a davet ediyor. Ne olduğunu anlamaya çalışan kafile üyeleri şaşkın bir şekilde birbirlerine bakıyor, bazıları ise bu konuksever bitirim Türk gencine tenk yu, tenk yu diyerek geçiştirmeye çabalıyorlar. Kaçan kurtuluyor bu ısrarcı gençlerin elinden. Ama elbette ne anlar elin Avrupalı’sı Türk misafirperverliğinden.
Hiç duraklamadan yoluma devam ediyorum. Saat kulesi ve cumhuriyet meydanı arası iğne atsan yere düşmeyecek vaziyette, insanlarla omuz omuza yürüyoruz, sanki toplu halde gösteriye gidiyoruz, muhtemelen birazdan bir yerlerden pankartlar çıkar ve slogan atmaya başlarız. Şaka bir yana sanki bütün Antalya halkı burada ve elbette şehir içini gezmeye gelen turist kafileleri de orada, anlayacağınız tüm dünya renkleri bir arada.
Çöktü çökecek diye yıllar önce boşaltılan ve heyecanla yıkılmasını beklediğimiz özel idare binasının önünden Konya altı caddesine giriyorum, sanırım biraz yoruldum. Büfenin birinden bir ufak su alıyorum, suyumu yudumlarken azda olsa dinleniyorum, sonra yola devam durmak yok. Konya altı caddesi her zamanki gibi, görkemli, şık, kaliteli ve kendinden emin bir havası var. Antalya’nın yeni ve gözde muhitlerine ‘’siz yokken ben vardım ve hala ayaktayım, sizi gidi yeni yetmeler ’’ der gibi vakur, yerli yerinde duruyor. Atatürk parkı şehrin bu tarafına canlılık kazandırdı bu bir gerçek, kim yaptıysa ellerine sağlık. Arkeoloji müzesine varmadan u dönüşümü tamamlayıp tekrar yolun karşısından geriye dönüyor ve meşhur Kadın Yarı’nın önüne geliyorum. Burası doğa harikası bir uçurum, Antalya’nın yerlisi buraya bir efsaneden dolayı ‘’Kadın Yarı, ya da yarığı ‘’ diyor. Efsane şöyle ; Bölgede yaşayan Tevetoğulları, kadınların bağışlanamaz bir suç işlediklerinde, acımasız bir cezadan yanadır. Suçlulukları belirlenen kadınlar, kısa bir yargılamadan sonra, içinde bir de kedi bulunan bir çuvala konur, denize atılırmış. Günahkar kadınlar cezalarını bu korkunç ölümle öderlermiş. Çuvala kedi konmasının nedeni, kedinin de nankör bir yaratık olmasının kabul edilmesiymiş. Ayrıca bilenler bilir bu uçurumun kenarında beklide Antalya’nın en güzel manzarasına sahip mekanlar konuşlanmıştır. Bilardo salonları, barlar, kafeler v.s., çok şanslılar maşallah.
KONİÇİVA, TOYOTA, KAVASAKİ
Kadın yarının diğer tarafından, çok basamaklı merdivenler ya da dik bir yokuş vasıtası ile yat limanına inilir. Burası eski Antalya’nın kalbidir desek yeridir. Liman oldukça kalabalık, ahalinin yanında yine muhtelif milletlerden yabancı konuk güzel havanın tadını çıkarmakta. İlerden bana doğru gelen küçük bir Asyalı gurubun önünü kesen yat turu satıcısı ve elbette gönüllü tanıtım elçimiz ‘’Koniçiva, Toyota, Kavasaki ‘’ diyerek turistleri selamlıyor. Gülsem mi, ağlasam mı, bilemiyorum ve anladığım kadarı ile Asyalı gurupta karar verememiş. Kendi aralarında birkaç kelime konuştuktan sonra oradan alelacele uzaklaşıyorlar.
İhtiyaç vuku buluyor ve limandaki küçük anfi tiyaro’nun altındaki umumi tuvaleti kullanmak üzere hamle yapıyorum. Kağıt peçete üzerine yazılmış 1 TL yazısı oldukça otantik duruyor, içeride kesif bir idrar kokusu var, konsepte oldukça uygun. Plastik su hortumu genel temizlik için görev almayı bekliyor sabırsızlıkla, yaklaşık son on yıldır hiç durmadan kullanıldığı hissi veren ıslak paspas’ta cabası elbette. Daha fazla oksijensiz kalmanın beynime vereceği zararı yaşamadan kendimi kapıya atıyor ve derin bir nefes alıyorum. Biraz yosun biraz deniz kokuyor dışarısı. Elimi kurulayacak herhangi bir materyal bulamadığımdan Antalya güneşinden faydalanmaya çalışıyorum. 1 TL yi verip uzaklaşıyor ve KIRK merdivene doğru yürüyorum.
Yat limanına Saat kulesi tarafından inen yol rengarenk giysilerle bezenmiş. Her duvar, vitrin, ağaç dalı v.s. çakma armani, versacci ve lakost’lar ile süslenmiş. Nişantaşındaki pahalı butiklerin vitrin tasarımcılarına örnek oluşturabilecek şekilde yaratıcı bir bakış açısı geliştirilmiş bu tekstil dahileri tarafından. Kutlamak gerekir elbette. Kırk merdiveni tırmanıp kale içine girmek için hamle yapıyorum, ama ne fayda, geceleri umumi tuvalet olarak kullanılan bu tarihi merdiven buram buram insan kalıntısı kokuyor. ‘’Aman Emir sende’’ diyorum kendi kendime, ‘’amma da eleştirdin ha’’, sanki bu manzaralar bir bizim memlekette var, başkasında yok. Kendimi avutmaya çalışıyorum ama yok olmuyor.
Kaleiçi nispeten daha sakin. Kuşlar ötüyor, çocuklar gülüşüyor, mobilet v.s. araçlar kullanan genç irisi arkadaşlar, daracık sokaklar da slalom yaparak sportif faaliyetlerini gerçekleştiriyorlar. Etraf çoğunlukla kuruyemiş satan seyyar satıcılar ve hediyelik eşya tezgahları ile dolu. Hepsi birer sanat eseri elbette. Türk bayraklı kupalar, elma çayı setleri, hamam setleri, satıcının adını bile bilmediği tarihi karakterlere ait heykelcikler, çay bardakları, çay tepsileri v.s. Elbette hepsi bu kadarı ile sınırlı değil. Yakın zamanda gerçekleştirilen çalışmalar sonucu kale içinin çehresi değişti. Güzel ve başarılı bir projeydi, ama ne yazık devamı gelmedi. Sevindirici bir başka şeyde son zamanlarda butik otellerin sayısının artması elbette. Bu kaliteli hizmet veren oteller sayesinde 90’lı yıllarda görmeye çok alıştığımız misafir profili Kale içine geri dönmüş gibi sanki. Hayırlısı bakalım, bunun sürmesini ve devamını diliyoruz hep beraber.
SONUÇ
Antalya’da yürüyüş yapmak güzel, hele de hava müsaitse. Şehir bazı bölgelerde resmen bölünmüş, bunu gözlemlemek gayet kolay . Her kavşak sonrası ayrı bir hava mevcut. Mezbaha kavşağından aşağısı ayrı, yukarıya çıkınca Lara tarafı ayrı bir dünya. Turistlere hanutçu ve muadilleri tarafından yapılan sözlü tacizler tam gaz devam ediyor. Hatta daha yaratıcı olmaya başlamışlar, birkaç lisanı aynı anda konuşup bir yandan turistin kolundan çekiştirebiliyorlar. Kutlamak lazım. Antalya şehir içindeki turistik alanlarda konsept, çakma tişört, kot ve sahte güneş gözlüğüne indirgenmiş. Geleneksel Türk mutfağı içinse en güzel örnek ekmek arası tavuk döner. Umumi tuvaletlerimiz, gelenek olduğu üzere her zamanki gibi rezalet durumda. Böyle bir tuvalet kültürünü hiç bozmadan yıllarca sürdürebilmek takdire şayan doğrusu.
Turizmin başkenti dediğimiz, tartıştığımız, projeler ürettiğimiz, doğası ve tarihi ile gurur duyduğumuz şehrimiz, güzeller güzeli Antalya’mız işte bu halde. Televizyonda izlemekten çok farklı olarak şehri arada sıra da da olsa yaşamaya çalışmak, kopmamak şehir yöneticileri tarafından benimsenmesi gereken bir tavır olmalı. Antalya sadece sahillerden, antik mirastan ve otellerden ibaret değil. Belli ki kendimizi farklı yönde fazlaca konsantre etmiş ve ipin ucunu kaçırmışız. Antalya şehir merkezii ilgi bekliyor, sahiplenilmek istiyor, ucuz görünüm ve basitliklerden kurtulmak istiyor. Şehir haykırıyor, birilerinin duymasını umut ederek.
Saygılarımla
Emir HEPOĞLU
emirhepoglu@yahoo.com
Bu Makale 25.02.2011 - 08:39:33 tarihinde eklendi.