Emir Hepoğlu

Siz kimden kaçıyordunuz annem?

Siz kimden kaçıyordunuz annem?

Yıllar boyu fikren ve zikren en çok olmasını istediğimiz şey Antalya’nın filmlerde, dizilerde ve belgesellerde çok daha fazla yer almasıydı. Çok kastık, çok uğraştık, seyrek zamanlarda başarılı da olduk. Dünyaca ünlü yönetmenler, Yeşilçam ve Hollywood yıldızları, davete icabet ederek hem şehrimizi ziyaret ettiler hem de bir dolu güzel prodüksiyona imza attılar. Oturduğum muhitte, sokak arasında bir Bollywood filminin çekildiğine bizzat şahit olmuşluğum bile vardır.

Dolayısı ile yerli yabancı birçok yapımın aralıklı da olsa bizim buralardan geçtiği konusunda mutabıkız. Hatta bir zamanlar şimdikinden 100 bin kat daha havalı bir de Altın Portakalımız vardı ama neyse, o başka bir yazı konusu.

Çoktandır Antalya’yı, otellerimizi, antik kentlerimizi ve şehrin içindeki güzellikleri başarılı bir şekilde ekrana taşıyan bir yapım hayata geçirilmemişti, ta ki ‘’Biz Kimden Kaçıyorduk Anne?’’ yayınlanana kadar. Başından sonuna 7 bölümü büyük bir keyifle izleyip bitirmeniz gayet mümkün. Dizi akıyor, tıkanma asla söz konusu değil. Perihan Mağden hanımefendinin bu güzel eserini daha önce okumadım ama anladığım kadarıyla başarılı bir uyarlama olmuş. 7 bölümü ardı ardına izlerken bir demlik çay, iki orta boy pizza, cips, kola, çerez vesaire hüpletirseniz asla suçu kendinizde aramayın. Dizi o denli heyecanlı ki stresten sürekli olarak bir şeyleri ısırma ihtiyacı hissediyorsunuz. Yastık kemirmekte bir yere kadar yani.

Şimdi sadede gelelim;

Diziyi profesyonel Netflix izleyici kadrosundan seyredersen 10 numara 5 yıldız hareket var ortada. Kesif heyecan, pür dikkat konsantrasyon, daimi aksiyon, kıvamında stres vb.

Uzun yıllarını sektöre vermiş çok bilmiş bir otelci olarak bakarsan eğer;

-Saçmalık yahu o sarı kafa garsonun yaptığı servis külliyen yanlış kardeşim, bu kadar da olmaz ki vs.

Ama bir bünyede her iki tipitip karakteri de bulunduruyorsan (misal ben) o zaman iş değişiyor işte. Görüp de yazmamak mizaca aykırı, bize yakışmaz.

Sırası ile takıldıklarım;

-Kempinski The Dome’un muhteşem lobisinde gereksiz iki resepsiyonist karakterin cinslikleri ile başlayan hikaye dakika itibari ile izleyiciyi irite etmekte zorlanmıyor. Aslında anne ve kızın garip tavır ve görünümleri izleyicinin dikkatini çekmesi gerekirken birden objektifler iki sevimsiz resepsiyoniste dönüyor. Bilhassa erkek karakterin sinir bozucu sorgulamaları (ki gerçek hayatta olsa yoğun bakımda ziyaretine giderdik) mevzunun dibine kadar cılkını çıkartıyor.

-Melisa Sözen sen kimsin benim valizlerimi kontrol edeceksin laaayn deyip resepsiyon deskinin üzerinden uçan tekmeyi yapıştıracak diye çok bekledim vallahi.

-Abicim bir de o kadar görkemli otelin resepsiyonistlerini neden garson gibi giydirirsiniz? Aşağıda üniforma odasında çok daha güzelleri olduğuna adım gibi eminim, bir bakaydınız eyy kostüm tasarım ekübüü. Daha para sayma ve teslim alma gibi kurdeşen eden sahneler var, ama onu bu makaleyi okuduktan sonra ikinci kez detaylara hakim olarak izleyeceklerin dikkatine bırakıyorum.

-Otellerde, kıymetli senarist team, bu tarz fırlamalıklar bellboy karakteri üzerinden hayat bulur. Resepsiyonistin snob tavrı alışılmadık değildir, eyvallah. Ancak ortalık karıştırıcı, odalar da dönenleri, mekanlar da yaşananları ve tüm olup biteni bilen tek bir OTEL FARESİ vardır o da BELLBOY. Misal Pretty Woman filminde asansördeki fırlama BELLBOY!

-Personelini döven, gırtlağını sıkan, keyfi olarak işten kovan otel patronu sektörde görülmedik şey değil. Ama o tipler, dandik otelleri ve bulundukları destinasyonlar zaten bizim kayıtlarda belli. Sevimsiz otel patronunun tüm konukların önünde ve otel lobisinde çalışanlara fırça kayması, meeting alması ve hatta işten çıkartması (üçlü kombo hesabı) ağır gerçeküstü olmuş. Zaten o otelde böyle şeyler daimi olarak yaşansa o cinayet Bambi’nin annesine kalmaz, bizzat Maid ablalardan biri tarafından icra edilirdi.

-Güzel kızın anası ne be? Üç sevimsiz nine sürekli bu lafla ana-kızın tepesinde turluyor. Aynı şizofren yaklaşım Kapadokya’daki otelde Wilma Elles’ın oynadığı başka bir karaktere yedirilmiş. Sanki sözleşmişler ya da whatsapp grupları varmış gibi görür görmez -güzel kısın annnesiiii…

-Kapadokya’daki amca ilk başta emniyet amiriymiş gibi anlaşılıyor. Sonrasında öngörüsüyle ‘’Güzel Kızın Annesi’’ adamın güvenlik müdürü olduğunu anlıyor. Gerçi abi de emekli emniyetçi tipi vardı o ayrı. 

-Fax makinesi ile emniyetten Wanted ilanı geliyor. Abilerim, ablalarım FAX’mı kaldı allasen, emniyetten, valilikten düzenli olarak sistem üzerinden bilgilendirme yapılmakta. İşte hep bunlar otelde film çekerken otelci danışman kullanmamaktan. FAX olayı ağır klişe ve bize ters yani.

-Bu senaryo ile ilgili mekan seçimleri Göcek civarında olaydı 10 numara 5 yıldız hareket vuku bulmuş olacaktı. Yani Belek’te neredeyse yan yana iki otelde çekileceğine gerçekten o hissiyatı verecek şekilde başka bir destinasyon tercih edilebilirdi.

-Kempinski otelden otobüsle kaçan çok zengin ana kız sadece motorla ulaşılabilen başka bir tesise konar, göçerler. Gloria Serenity Resort bu bağlamda aslında çok iyi seçim olmuş. Zaten dizinin yapımcıları Antalya’nın gönüllü turizm elçiliğini yapmışlar desek yeridir. Destinasyonun etinden, sütünden her türlü güzelliğinden fazlasıyla faydalanmışlar. Burada bir dolu takıldığım konu var elbette ama en büyük takıntım sapık doktorla ilgili. Abicim tecavüz için plan yapmışsın, misafir odasına muayeneye iki elin cebinde kırıta kırıta gidiyorsun. Bu arkadaşın eline dandikten bir doktor çantası tutuşturamadınız mı? Karakter zaten Nuri Alço ve Tecavüz Çoşkun arası bir yerde bari detaylarda patlamayın, değil mi?

-Splendid Palas’a arabayla gitmelerine (Büyükada) takılmadım, olur ya kurgudur, sinemadır filan mümkün böyle şeyler, olabilitesi var icabında. Ama heyecanla lobiye inen ve nazikçe beyaz kurdele dilenen Bambi ile ilgilenmeyen resepsiyoniste ağır takıldım. İster telefonda konuşuyor olsun, ister bilgisayarda rapor hazırlıyor her otelci (pansiyon dahi olsa) bir saniyeliğine elindeki işi bırakır ve konuğa cevap verir, yetim gibi ortada bırakmaz yani.

-Öte yandan daha önce otel müdiresi filan sandığımız ablanın nazikçe Bambi’nin yardımına koşması büyük nezaket. Çok arzuladığı beyaz kurdeleyi lobide bulunan masanın çekmecesinden çıkarıp vermesi de muhteşem ötesi bir tesadüf. Breh Breh breh otele bak her daim lobide beyaz kurdele bulunduruyorlar. Sizi bir dakika bekleteyim, terzihaneden getirteyim hemen dese bu kadar inandırıcı olmazdı yani. Ha bu arada sonraki sahnelerde öğreniyoruz ki bu ablada güvenlik müdürüymüş, enteresan.

Yönetmen Gökçen Usta ve senarist Ertan Kurtulan, turizm sektörü ve Antalya adına sizlere müteşekkirim. Bu keyifli serininde çok başarılı olacağına tüm kalbimle inanıyorum. Ancak dikkatli bir izleyici için (hele ki otelciyse) bu tespitleri paylaşmamak olmazdı. Sürçülisan ettiysek affola.


Bu Makale 10.04.2023 - 11:20:49 tarihinde eklendi.


Kullanıcı Yorumları
  • Müthiş bir dil

    Talat cebi 17.02.2024 - 09:09

    Bence bir kitap yazmalısınız diliniz ya da kaleminiz bayağı kıvrak.

En Çok Okunanlar
Bunları Okudunuz Mu?
Yazarlar
Tüm Yazarlar
GÜNCEL HABERLER
SEKTÖREL HABERLER

Turizm gündemine ilişkin haberlerin her gün mail adresinize gelmesi için abone olun.