Prof. Dr. Tuncay Neyişçi

Rant ve turizm

Rant ve turizm
Türk Dil Kurumu “rant” kelimesini (ya da kavramını) getiri olarak tanımlıyor. Bazılarına göre rant, emek harcanmadan elde edilen kazanım, bazılarına (iktisatçılar) göre ise “doğanın getirisi” olarak tanımlanabiliyor.

 

Bundan sadece bir ay önce, peş peşe yaşanan orman yangınları hemen hepimizde “rant için yakıldı” çağrışımları ile karşılandı. Öyle ya orman doğal bir kaynak. Aslında yangın da doğal bir kaynak. Varlığı insanın çok öncelerine, dünyamızın başlangıcına kadar uzanıyor. Doğal ormanı (ne kadar doğalsa) doğal ateşle (ne kadar doğalsa) yakarsın. Ne için? Getiri için. İktisadi bir getiri için. Turistik tesis yapmak için. Bu “şehir efsanesi” o denli güçlü ki; yıllardır sektör duayenleri, kanaat önderleri de ayni efsaneyi dile getiriyor, kahvehane müdavimi de, üniversite hocası da, haber editörü de, sivil toplum örgütü yetkileri de. Söz birliği etmişçesine. Bir ezber nakaratı şehvetiyle. Ama hiçbiri o yanan alanın bir sene sonrasını, iki sene sonrasını, 10 sene sonrasını, vb. inatla izlemeden. Gerçekten ranta kurban gidip gitmediğini inatla takip etmeden. Etselerdi bu efsane çoktan sona erer ya da sona erdirilirdi. Takip emek ister, retorik bedava…

Yanan orman alanlarının en geç bir yıl içinde ağaçlandırılması bir Anayasa hükmüdür. Yani laf, efsane üretmeye değil, yasanın uygulanmasını talep etmeye odaklanma, kamuoyu oluşturmanın yollarını arama çabalarına yoğunlaşmaya gerek duyulmalı. Neden mi? Öncelikle elimizde çok güçlü bir Anayasal dayanak var. İkincisi, bırakın turistik tesis inşaatını, katı atık depolama alanı, mermer ocağı, maden ocağı, vb. kullanımlar için Orman İdaresinden izin almak öylesine kolar ki, yangın çıkarmak bunların yanında çok daha riskli ve masraflı kalmaktadır.

Bir dipnot olarak, ülkemizde ikinci konutların kıyı alanlarımızda kapladığı alan büyüklüğü, turistik tesislerin kapladığı alnın iki katından daha fazla olduğunu tartışmaya açmak isterim. Neden acaba? Bu konu hiç tartışıldı mı? Bilmek isterim.

Orman yangınları ile ilgilenen bir akademisyen olarak, rant elde etmek için ormanı ateşe vermenin çok anlamsız ve gereksiz riskli bir eylem olduğunu iddia ediyorum ve bunun farkında olunduğunun da farkındayım. Ülkemiz kıyıları yasal turizm tesisleri ile ve ikinci konutlarla dolu. Daha da önemlisi, taş, mermer ve maden ocağı olarak ruhsatı alınmamış orman arazisi bulmak imkansız değilse de çok zor. Bunun üzerinde tartışıp kamuoyu oluşturmadan, her orman yangınından sonra feryat-ı figan etmenin anlamı olamaz. Biliniz ki ormanlarımız, ormanlık alanlarımız bir arsa ofisi olarak görülmekte ve buna göre yönetilmektedir. Turizm sektörü ve tabii ki kamuoyu her yangını bir rant olayı olarak görme tembelliğinden arınıp, ormanlarımızı en önemli yaşam destek sistemimiz ve turistik ürünümüz olarak görebilmelidir. Bir başka ifade ile efsaneden gerçeğe radikal bir “U” dönüşünü gerçekleştirebilmelidir.

Mesele “rant” ise gelin başka alanlara girelim. Bizim ülkemizde turizm sektörü iktisatçıların tanımlamasına göre doğanın rantını yemektedirler. Bu noktada rantın “emek harcanmadan elde edilen kazanım” olarak da tanımlandığını hatırlatmak isterim. Deniz kenarlarına (doğanın bir parçası) inşa ettiğimiz turistik tesislerimizde (orman içinde ya da bitişiğinde olsun ya da olmasın) bir başka emek harcamadığımız doğal kaynak güneşi pazarlıyor olmamız da, katma değeri neredeyse sıfır,  bir rant konusudur. Yani olay rant üzerinden rant üretmek gibi kaymaklı bir konuya dönüşmektedir. Sizce bu kaymaklı rantın turizm ile bir ilişkisi var mıdır? Sonuçları itibariyle acıtıcı olsa da bu konuyu yeterince tartıştık mı? Sanmıyorum.

Bu ticari bir olaydır. Turistik tesisi, denizi, güneşi, ormanı bir rant aracı olarak kullanıp, hem de en yükseğinden arant elde ediyor olabilirsiniz. Bu yapılan işin turizm olduğu anlamına gelmez. Bir etkinliğin turizm olarak adlandırılabilmesi için, kazanç ya da zarardan bağımsız olarak, sosyal, kültürel etkileşimlere de neden olması beklenir. Havaalanı ile konaklama tesisi arasına sıkıştırılmış bir etkinliği, sırf konaklama tesisinde yenildi, içildi diye turizm olarak tanımlayabilir miyiz?

Alın size bir başka turizm efsanesi; sektörün 180’den başlayıp 15 milyona kadar uzanan sektörü etkilemesi. Bu tür bir jargonla en azında yüzlerce kez karşılamış ya da kullanmış olduğunuzu düşünüyorum. Üstelik bunun turizmin armağanı oluğunu, turizmin yarattığı bir imkan olduğunu söylüyoruz. Ama sorulmayan soru şu; peki turizm kaç kaynaktan, sektörden destek alıyor? Niye Isparta değil de Antalya turizmden daha çok pay alıyor gibi basit bir sorunun yanıtı açıklayıcı olabilir.

Tıpkı orman yangını/rant arasında kurduğumuz ve doğruluğuna inandığımız efsanede olduğu gibi, tüm katmanlarıyla birlikte turizm sektörü pek çok ciddi konusunu sorgulamadan efsaneler üzerinden anlamaya ve yönetmeye çalışıyor.

Amerika seçimleri, Beiden başkanlığı Türk turizmini nasıl etkileyecek tartışmalarının yeni efsaneler için iyi bir fırsat oluşturduğunu düşünüyorum. Ancak Amerikalıları ülkemize çekmek efsaneler değil gerçekler üzerine oturan stratejilerle başarılabilir. Gerçekler acı ve acıtıcı olabilir ancak sadıktırlar…


Bu Makale 12.11.2020 - 11:59:49 tarihinde eklendi.


Kullanıcı Yorumları
Henüz yorum yapılmadı.
En Çok Okunanlar
Bunları Okudunuz Mu?
Yazarlar
Tüm Yazarlar
GÜNCEL HABERLER
SEKTÖREL HABERLER

Turizm gündemine ilişkin haberlerin her gün mail adresinize gelmesi için abone olun.