Ramazan turizmi
Birkaç ay önce, Rus pazarında yaşanmakta olan kriz ile birlikte yılbaşı kutlamalarının (Noel mi desem) caiz olup olmadığı konusunu da iştahla tartışmakta idik.
Tartışma demek doğru mudur, pek emin değilim. Tartışma nesnel nedenler veriler üzerinden yapılır. Oysa bizim Rusya Pazarı ya da yılbaşı kutlamalarına ilişkin tartışmalarımız çoğunlukla nesnellikten uzak, kurgusal, duygusal zeminler üzerinde gerçekleştiriliyordu.
Ne mi demek istiyorum?
Başta çoğunluğu Alman turistlerden devralan Rus turistlerin çok büyük bir bölümü Türkiye’ye ya da Antalya’ya gelmiyor, deniz kıyısındaki otellere geliyor. Oysa Alman turistlerin (Avrupa turistleri anlamında) büyük bölümü Türkiye’ye ya da Antalya’ya geliyordu. Bu köklü değişimin nedenleri üzerinde aynı iştahla tartıştığımız bir dönem hatırlıyor musunuz? Bu bir...
Yılbaşı (Noel demem gerektiğini biliyorum) öncesi, yaklaşık bir ay süreyle Hristiyan dünyasının kentlerini nasıl süslediklerini, ne tür etkinliklerle donattıklarını bir düşünün. Bunun, sadece, yerli ya da yabancı turizm hareketi üzerinde yarattığı etkiyi ekleyin. Ülkemizden bu kutlamalara kaç kişinin turist olarak katıldığı konusunda bir fikri olan var mı? Bu da iki...
Her anlamda dünyanın en farklı coğrafyasında olup da, hem tarım ve hem de turizm alanlarında tek ülkeye bu denli bağımlı hale gelmek kolay anlaşılabilir bir olgu değil. Turizm kanaat önderlerinin tartışacak, öneri getirecek yeni alanlar bulması gerek.
Örnek mi istersiniz? Biraz kopya havası taşısa da, konu değiştirmede yardımcı olabilir.
Ay sonuna doğru (27 Mayıs), İslam alemi için sonunda bayram olan kutsal bir aya girilecek. Turizm açısından önemli bir fırsat olarak değerlendirilebilir. En azından tasarım ürünü mahyalar ve aydınlatmalarla ışıl ışıl süslenmiş camileriyle bir İstanbul, bir Antalya, bir Kapadokya düşleyin. Ayın gerçek anlamına uygun iyi tasarlanmış, nitelikli eğitim, bilim, kültür, kardeşlik, eğlence, alış-veriş, sergi, vb. etkinliklerle bu şöleni kentlerin tüm sokaklarına yayın. Farklı kültür ve inançtan dünya insanlarını “iftar sofraları” nda bir araya getirin. İnancı güçlü olanlar temas etmekten, etkilemek ve etkilenmekten çekinmezler. Barışa, anlayışa, saygıya bu yoldan ulaşılır. Eğer varsa “islamofobi” ile bu tür barışçıl, kucaklayıcı, yaklaşımlarla baş edilebilir. Aynı zamanda bu turizmin temel görevlerinden biridir.
Konunun ayrıntısına girişmek, örnekler sunmaya başlamak gereksiz. Ufku açık olanlar olaya bu pencereden de bakabildiklerinde çok farklı sonuçlara, çok yaratıcı öneri ve uygulamalara ulaşabilirler.
Ufku dar olanlarsa, kucaklayıcı bir yaklaşım yerine, açıkta içki içmeyi düzenlemek ve rahatsızlıkları ortadan kaldırmak gibi kolaycı ve dışlayıcı yasaklar getirmeyi marifet sanırlar.
Tartışmalarımızın derinliği ile ilişkisi apaçık ortada değil mi?
Turizm sektörü ve kanaat önderleri konularını, tartışma içeriklerini, düşlerini çeşitlendirmek, yaratıcılıklarını geliştirmek zorundalar.
Ben aksi bir “yasak” ın koyulduğunu henüz duymadım!
Bu Makale 27.05.2017 - 18:37:41 tarihinde eklendi.
Kullanıcı Yorumları
-
Keşke turizmde kararları akademisyenler verse. Hem daha fazla katme değer elde edilir hem de turizm toplumsal dokuya nükseder.
-
Belki bu tip atılımlar da gerekir ama bana soarsanız her şeyden önce hem ülke içinde hem de uluslar arası ilişkilerde normalleşmemiz gerekiyor. O zaman turist zaten gelmeye başlayacaktır.
-
Öncelikle önerinizin çok yerinde olduğunu belirtmeliyim. Ancak Ramazanı böyle enternasyonel bir hoşgörü şölenine dönüştürecek siyasi iradeden yoksunuz hocam. Ülke çıkarlarını bile feda edebilecek bir fanatizm ortaya çıkıyor çoğu zaman.