Altın portakal fiyasko mu, büyük bir başarı hikayesi mi?
Adettendir ALTIN PORTAKAL başlamadan birkaç hafta önce, başlayınca organizasyon süresince ve bittikten sonra haftalarca önünden, arkasından yazılır çizilir.
Eleştireni de boldur portakalın, kasaba şenliği olarak görüp şenlenip alkışlayanı da. Bundan birkaç hafta önce bende modaya uyup portakal başlamadan evvel ‘’ALTIN PORTAKAL SAHİL KASABASI ETKİNLİĞİNDEN, ULUSLARARASI ORGANİZASYONA NASIL DÖNÜŞÜR? ‘’ diye sormuş ve buna istinaden bir makale kaleme almıştım.
Mail kutuma ulaşan mesajlardan anladığım kadarı ile düşündüklerim konusunda yalnız değilim. 50’li yıllarda Cumhuriyetimiz ve sinema sektörümüz adına gayet olumlu bir adım atılmış ve bugünlere taşınan uzun soluklu bir film festivali ülkemize kazandırılmış. Her ne kadar şimdilerde Antalya Portakal’ı ile anılmasa da o yıllarda Altın, Portakal ve Venüs üçlüsü festival kurucularına dönemin bakış açısı ile oldukça yaratıcı gelmiş.
Geçen yıllar içerisinde tabiatı gereği gelişen ve büyüyen festival Türk Sinemasına yıllar boyu önemli katkılarda bulunmuş. Ancak bazı konularda henüz oturmamış bir şeyler var. Öncelikle Antalya bir milyonu aşan nüfusu ile artık bir metropol, hem de kasabadan metropol’e çok kısa sürede yatay geçiş yapan kozmopolit bir metropol. Turizm bölgelerinin genişlemesi ve yeni yatırımlar vesilesi ile gelen turist sayısının kat be kat artması şehri büyümeye itmiş durumda. Ancak ne yazık ki şehri yönetenlerin gözünde Antalya hala kasabadan hallice bir konumda. Bu nostaljik bakış açısı Antalya doğumlu ve ya uzun yıllardır bu şehirde yaşayan tüm şehir ileri gelenlerinin nerede ise ortak kanısı. Bu nedenledir ki ALTIN PORTAKAL FİLM FESTİVALİ halen hak ettiği yerde değil. Bu oldukça hassas ve bir o kadar da derin konuyu başka bir makaleye havale ederek, ALTIN PORTAKAL FİLM FESTİVALİ ‘ne eleştirisi bol bir bakış yapmak üzere sizleri aşağıya alayım.
NEDEN ?
• Neden her Altın Portakal töreninde sinema sanatçılarımız siyasi mesaj vermek isterler. Ne mikrofondan ne de kameralardan uzakta yaşamayan bu insanlar her istediklerinde her şeyi konuşabilecek İken tüm yıl boyunca neden Altın Portakal’ı beklerler. Söylemlerinde her ne kadar haklı olsalar da, bütün bir yıl heyecan içinde beklenen ve birçoklarımız için olabildiğince değerli olan bu güzide organizasyona neden siyaset karıştırırlar. Rutkay AZİZ cidden güzel ve etkili konuştu, alıntı yapmadan okumadan kalbinden geçenleri o an tüm izleyici ile paylaştı, çok da büyük alkış aldı. Ama ardından başta sosyal medya olmak üzere almadığı tepki kalmadı. Oynadığı banka reklamlarından tutunda, çevresindeki zengin eşine dostuna kadar her konuda eleştirildi. Sanki olayı tetikleyen bu oldu ve ardından birçok sanatçı kendince iyi kötü mesajlar vermeye çalıştılar. Bunların arasında en hazırlıksızı Sevda FERDAĞ idi. Denizler ölmesin diye bağırırken alacağı tepkiyi kestiremediğinden gözleri endişe içinde salonu taramaktaydı ve cılız bir alkışın ardından sahneyi terk etti. Organizasyon komitesi, Büyük Şehir Belediye Başkanı ve hatta sayın Vali’nin o an için konuya müdahale edecek bir durumları söz konusu olamazdı, zira olay olabildiğince spontane yaşanmaktaydı. Ancak benzer bir sahne yaşanmaması için önümüzdeki yıl önlem almalılar. Ve beklide organizasyona davet edilen tüm sanatçılara Altın Portakal’ın Siyaset değil de sanat platformu olduğunu hatırlatan mektuplar yollamalılar. Ayrıca töreni Deniz BAYKAL’a teşekkür merasimine çevirenlere de aşk olsun yani. OSCAR’da Obama’ya, Altın Ayı’da Merkel’e, Cannes’da Sarkozy’e ya da Venedik’de Berlusconi’ye teşekkür etmek gibi bir şey bu. Ki bu saydıklarım halen ülkelerinin lideri konumundalar.
• Nerede ise adettendir diyecek kadar olduk, Türk sinemasının dev isimleri yine birbirlerini yediler. Yok efendim bir hanımefendi diğerini yanında görmek istememişte, ya da bir diğeri jüri başkanı hakkında ileri geri konuşmuşta. Altın Portakal’ın cidden bu tür spekülatif aksiyonlara ihtiyacı var mı, ya da bu ve benzeri atışmalar bilinçli olarak birileri tarafından mı organize ediliyor. Organizasyondan basında daha fazla söz ettirmek için yapılıyorsa vay Altın Portakal’ın haline.
• Neden açılış galasında konuklar üzerine üçüncü sınıf düğün salonunda izlenimi veren naylon saten giydirme geçirilmiş plastik sandalyeler üzerine oturtulur. Antalya’da adettendir, akşamlarımız bile boğucu şekilde sıcak geçtiğinden düğünler sünnetler ev ya da apartman bahçelerinde organize edilir ve konuklar kiralık plastik sandalyelerde oturtulur. Organizasyon komitesinden birileri bu nadide geleneği film festivaline de taşımak istemiş olabilir mi acaba.
• Neden bir örnek giyim konusunda tedbir alınmıyor. Neden baylara smokin, bayanlara da törene uygun gece kıyafeti zorunluluğu getirilmiyor. Yılda bir kez gerçekleştirilen ve her kesimin kendince önemli olarak addettiği, NTV kanalının canlı olarak yayınladığı ve öğrendiğim kadarı ile tüm Türk dünyasının uydudan canlı izlediği en büyük sinema etkinliğimizi neden saygın bir hale getirmiyoruz. Sevgili annem bile konuya müdahil, plastik sandalyenin üzerine smokinle ya da ipek tuvalet ile otursan ne olur oturmasan ne olur, önce salonu çözsünler diyerek tepkisini gösteriyor.
• Gelelim salon konusuna. Şüphesiz şehrimizin adına yaraşır gösterişli bir salona ihtiyacı var. Ödenek, bütçe ya da destek adına ne derseniz deyin portakalın mali kaynak konusunda ciddi sıkıntıları olduğu gün gibi ortada. Ancak bu konuyu başka şekilde halletmenin yolları da mevcut elbette. Asıl iş kolu inşaat olan bir dolu yatırımcımız otel sahibimiz var bu şehirde. Ve tüm bu işadamlarının bu şehre bir borçları var. Kimi yatırımcının arada sırada da olsa okul, cami, yol, dispanser v.s. yaptırdığını hepimiz bilmekteyiz. Ama hiç gıkını bile çıkartmayanlarda mevcut. Bu yatırımcılardan oluşturulacak bir konsorsiyum konuyu fevkalade çözebilir. İsteyen var ise tek başına da yapabilir, ama birkaç yatırımcının birlikteliği hem kimsenin canını acıtmaz, hem de birlikten kuvvet doğar mantığı ile ortaya muhteşem şeyler çıkabilir.
• Peki özel davetiye ile gelen, sözde seçkin konuklar ödül törenlerinde neden bu denli saygısızca davranırlar. Son birkaç yıldır ciddi dikkatimi çekmekte. Programın ilerleyen saatlerinde bilhassa sahneye yakın ön sıralar ne hikmetse bomboş kalıyor. Kimse törenin sonuna kadar beklemek istemiyor galiba. Gelişmiş toplumlarda beğensen de, beğenmesen de emeğe saygı babında gösteri bitene dek salondan ayrılmaz kimse. Varlığı ile sahnedeki insana destek ve moral veren konuk ya da izleyici burada belirleyici ol oynar, zira tüm o şaşalı gösteri onlar için hazırlanmıştır. Yanlış hatırlamıyorsam geçen yıldı, sahnede Özcan DENİZ en güzel parçalarını icra ederken çok büyük bir ihtimalle konuklar tuvalet ve sigara molası vermek için salondan guruplar halinde ayrılmışlardı. Hatta internete düşmüş o gecenin videolarından birinde konuk beyefendilerden biri ( ki sanırım tuvaletten geliyor ) sahnenin önünden geçerken fermuarını çekiyordu. Dünyanın çok az ülkesinde görebileceğiniz bu emeğe saygısızlık halini ne şekilde düzletebileceğimiz sanırım birazcık toplum bilimcilerin uzmanlık alanına giriyor. Keza şehir yönetiminin bu konuda yapabileceği fazla bir şey olduğunu düşünmüyorum, davet edecekleri konukları özenle seçmek dışında !.
• Neden gala sunucuları son anda görevlendirilmiş hissi veren acemice davranışlarda bulunurlar. Bunun bir ön provası yapılamaz mı, yapılıyorsa da yeterli olmadığı gün gibi ortada. Her sene sunucular değişir ama ne hikmetse bu beceriksizce manzaralar değişmez. Sonra ödül vereceklerin önceden bilgilendirilmedikleri her şeyin o gece sunucunun eline tutuşturulan metin üzerinden gerçekleştiği hissi uyandı bende bir an. Ayrıca Başta Rutkay AZİZ olmak üzere ( ki en belirgin şaşkın ifade onun yüzündeydi ), ardından Tuncel KURTİZ hakkında gösterilen video gösterilerinin ardından sahneye çağırılmaları, hazırlıklı olmadıkları halde konuşma yapmaları istenilmesi de ayrıca trajikomik bir olaydı doğrusu. Gayet özenli bir şekilde ve habersizce hazırlanmış, bir ömre sığdırılmış başarılı ve sanat dolu yaşam hikayeleri nin anlatıldığı videoların ardından, bolca gaza gelen sanatçılarında aslına bakarsanız uzun uzun konuşmaları ve mesaj verme kaygıları da bu nedenden dolayı bir nebzede olsa anlaşılabiliyor.
•
ALTIN PORTAKAL Film Festivali konusunda halen temel bir konsept oluşturabilmiş değiliz. Her sene farklı afiş ve diğer görsel çalışmaları yapılıyor. Bu gayet doğal, olması gerekli bir tanıtım çalışması, ancak festivalin karakteristiği yok sanki. Teknik olarak oldukça başarılı bulduğum ancak tema sıkıntısı yaşayan bu çalışmalar çok büyük bir ihtimalle onlarcasının arasından seçilerek bizlerle buluşuyor. Geçtiğimiz yıllardaki Özgü NAMAL ve Ebru AKEL çalışmaları gayet güzeldi, oldukça da beğeni gördü. Ama bu yılın afiş çalışması izleyiciye animasyon ya da çizgi film festivaline konuk olacakmış hissi veriyor. Özgü ve Ebru’lu afişlerin festivale yaraşır şekilde bir kalitesi ve ağarlığı söz konusu idi. Martı’mı yoksa ördek yavrusu mu çok belli olmayan kanatlı yaratığın denize saçılmış portakallardan birinin üzerinde konumlandırmak ve gagasına bir parça 8 mm film tutuşturmak çok yaratıcı bir zekanın ürünü olmasa gerek.
• Kanatlı yaratığın animasyonlu tanıtım filminde ise İstanbul’dan uçarak Antalya’ya konması da ayrı bir tezat muhabbet. Sanırım, film endüstrisi ve Yeşilçam İstanbul’da ama Festivalin kralı Antalya’da mesajı verilmeye çalışılmış. Kanatlı yaratığımız Sırası ile Ortaköy, Kız Kulesi, Ayasofya, Sultanahmet, Galata Kulesi ve Rumeli Hisarı’nı ile birlikte toplamda 6 adet İstanbul görüntüsünün ardından, festivalin merkezi konumundaki gariban Antalya’nın tarihi yat limanın da onu bekleyen Venüs ablasının gırtlağına film şeridini dolayıveriyor ve elindeki portakalın üzerine tünüyor. İyi izlendiğinde tüm bu uçuş aksiyonunun bir film seti içinde geçtiğini anlıyorsunuz. Ama festivalin ev sahipliğini yapan şehir sadece tek bir planda işlenmiş o kadar.
Ve son olarak neden davetiye ile gelen konuklara otomobillerinin markasına göre hizmet verilir. Aracının eski olmasından dolayı otoparka alınmayan misafir kırmızı halıda neden yürütülür.
Emir HEPOĞLU
emirhepoglu@yahoo.com
Bu Makale 16.10.2011 - 15:28:36 tarihinde eklendi.
Kullanıcı Yorumları
-
Sevda Ferdağ böylelikle sanat yaşamını bitirdi. Ne konuştuğuna dikkat edeceksin. Bazen topluluk önünde ağzından çıkan 2 kelime insanın hayatını karartır. Hani birileri tarafından meşhurlar program dışına çıkınca sistem dışına itilip hayatı karartırlır ya. Hani brezilyanın dünya şampiyonluğunu uruguaya kaptırdığı o maçta yediği hatalı gol ile hayatı bir anda hapishaneye dönen, yanında bile uğursuz diye kimsenin durmak istemediği kaleci barbosa gibi. Geçmiş olsun. Altın portakalı köy kıvamından kentsel kıvama getiren eski belediye başkanı Menderes Türel ve destekçisi Tayyip Erdoğan oldu. CHP'nin bu tür faaliyetlerde hiç bir başarısı yok malesef. Kaybolup gider. Altın portakala da kaybolup giderken bir anda uluslararası etkinliğe dönüştü. Bunda gerçekten Menderes Ve Tayyip Erdoğan'ın katkısı büyük. Fakat bu son iki yılda malesef yine sönmeye başladığı görülmekte. Kendileri bilir.