Turizmin güler yüzlü abisi Rıdvan Edebal

Turizmin güler yüzlü abisi Rıdvan Edebal
Sektörün ilgiyle takip ettiği TurizmdenPortreler köşesinin yeni konuğu turizm dünyasında hemen herkesin tanıdğı Rıdvan Edebal. Elinde bir tahta bavulla 14 yaşında Zonguldak'tan ayrılıp Almanya'ya giden, güçlükler çeken ama azmi ve çalışkanlığı sayesinde hayata tutunmayı başaran Rıdvan Edebal'ın kısa yaşam öyküsü turizm sektöründe çalışmak isteyen genç kuşak için de rehber niteliğinde.
Turizmden Portreler - TurizmGüncel

1952 senesinde İstanbul'da Vefa'da doğan Ridvan Edebal'ın babası, Yavuz Fırkateyni'nden ayrıldıktan sonra Burla Biladerler'de çalışmaya başlamış ve bu şirketin (O zamanlar Karaköy'ün en büyük elektrik malzemesi tedarikçisi) Zonguldak'ta yaptığı limanın elektriklendirme işi ile görevlendirilmiş. Elektrikçi olan baba Hasan'ın lakabı ise ''Şimşek Radyo Hasan Edebal''mış.



Limandaki elektrik işini bitiren baba Hasan Edebal, Zonguldak'ı çok sevmiş ve orada yaşamaya karar vermiş. Bu dönemde Rıdvan Edebal 8 yaşındadır ve şehirden ayrıldığı 14 yaşına kadar da burada yaşar. Peki Rıdvan Edebal 14 yaşında neden Zonguldak'tan ayrıldı, nereye gitti? Kendi anlatımıyla....



14 YAŞINDA ALMANYA'YA GİTTİ

Rahmetli Annenannemin desteğiyle 14 yaşında Almanya'ya gittim. Bu da oldukça ilginç bir hikayedir.

Aslında imtihanlarını kazandığım Deniz Harp Okulu'na gidecektim. Babam ise benim de kendisi gibi elektrikçi olmamı istiyordu. Deniz Harp Okulu'na gitmemem konusunda bana baskı yapıyordu. Bunu gören rahmetli anneannem dedi ki 'evladım seni yurt dışına, teyzenin yanına göndereyim.' Yatılı okulum ayarlandı ve Sirkeci'den (babamın noterden verdiği vekaletle) trene bindim. Göztepeli bir vatandaşa emanet edilmiştim. O trende, elimde bir bavulla Düseldorf kentine kadar gittim, tarih 8 Aralık 1964.

Aileden ayrılmak zor gelmedi mi peki?

Zor gelmez mi? Ben anneme çok bağlı bir çocuktum, onu çok seviyordum. Bu nedenle özellikle annemden ayrılmak bana zor geldi. Öte taraftan lisan olarak da çok zayıftım. Ortaokul sırasında seçmeli Almanca dersi alsam da, o dönemler Türkiye'deki lisan derslerinin durumu ortadaydı...

Düseldorf'a giden Rıdvan Edebal Almancasının zayıf olması nedeniyle Almanca eğitim veren Goethe Enstitüsü'nde bir seneye yakın dil dersi almış. Edebal'ın bu ilk ayrılığı kendisi için ağır bir olaydır. İçinde kalan ukte ise, bu büyük ayrılıkta yanında olan o tahta bavulu neden saklamadığıdır. Edebal, ''O bavulu saklasaydım keşke diyorum. Benim için çok değerli bir hatıraydı. Şimdi o bavullar çok değerli olmaya başladı. Kenarları tahtavari bir bavuldu...'' diyor.



ERKEK KARDEŞİNE NEDEN KIRGIN?

Rıdvan Edebal ailedeki diğer bireyleri de anlatmaya başlıyor....

''Benden iki yaş küçük bir erkek ve 10 yaş küçük bir de kız kardeşim var. Erkek kardeşim bir süre babamın işini üstlendi Zonguldak'ta. Daha sonra babamdan ayrılıp kendisi bir şeyler yapmaya çalıştı. Şu anda da Ankara'da devam ediyor.

Kız kardeşim ise Bursa'da yaşıyor. Sivaslı bir damatla evli. Beyaz eşya, tekstil ve kuyumculukla uğraşıyorlar...

Babam 2011 yılında vefat etti. ITB'den yeni dönmüştüm ve babamın vefatı haberini aldım. Annem Hamide Edebal ise erkek kardeşimin kızı ile birlikte hala Zonguldak'ta yaşıyor. Yeğenim annemi kendi annesi gibi seviyor. Evlendi ama yine de annemi yalnız bırakmadı. Daha bebekken annemin yanına geldi, orada büyüdü, gelin oldu... Aslında, annemi burada yalnız bıraktığı için erkek kardeşime biraz kırgınım ve bu yüzden de çok fazla iletişimim yok.



''ALMANYA'DAKİ İLK YILLARIM ÇOK ZOR GEÇTİ''

Almanya macerasının ilk zamanları oldukça zor gelmiş Rıdvan Edebal'a. Sürekli ağlamış. Edebal o günleri şöyle anlatıyor:

O zamanın koşullarında iletişim olanakları çok kısıtlı. Telefonla Almanya'dan Türkiye'yi aramak hem çok pahalı, hem de neredeyse bir gününüzü alıyordu. Elimizde olan tek şey mektup, mektup mektup... Bu nedenle o zamanlar çok zor günler yaşadım. Annemin yaptığı yemekleri özlüyordum. Baktım bir süre sonra paketler gelmeye başladı bana Türkiye'den. Annemin yaptığı yemekler... Gümrükte açıp bakıyor polisler, 'bu ne?' diyorlar, 'sarma' diyorum, anlamıyorlar. Karnı yarık geliyor, 'bu ne?' diyorlar, anlatamıyorum (gülüyor).

İlk seneyi atlattıktan sonra Rıdvan Edebal yavaş yavaş Almanya'ya adapte olmaya başlıyor. Dil de gelişince hayat biraz daha kolaylaşmaya başlamış. Bir sene dil eğitimi alan Edebal, Düseldorf'ta liseye başlıyor ve eğitimine orada devam ediyor.



''BANA NE İŞ VERİLİRSE ONU YAPTIM''

Peki eğitim hayatı nasıl devam etti?

Bir sene dil eğitimi aldıktan sonra, liseye devam etmeye başladım. Liseden sonra ise, sırf babam mutlu olsun diye elektrikçilik mesleğine orada devam ettim. Direkt elektrik değil, ama telekomünikasyon üzerine çalışmaya başladım. Zaten benim üniversite diplomam da telekomünikasyon üzerine.

Lisede yatılı okurken, aynı zamanda yarı – zamanlı işlerde çalışıyordum. Okuldan çıkınca süpermarketlere gidip, Almanların o meşhur salamlarını ve peynirlerini keser ertesi güne hazırlar veya sebze-meyveleri toplar, çürüklerini ayırır ya da gider tekstil bölümünde kasada dururdum... Kısaca bana nerede iş verirlerse gider orada çalışırdım. Almanya'da yaşadığım dönemde babamdan tek kuruş almadım, yıl 1969. Siemens'in desteğiyle yüksek okulu okurken, 1971 yılında Berlin'e gönderildim. Bir yıl orada kalıp staj görecek, aynı zamanda da Berlin'deki okula devam edecektim ama benim Berlin maceram uzun sürmedi.



DOĞU ALMANYA'DA AJAN MUAMELESİ GÖRDÜ

Neden kısa sürdü Berlin macerası?


O zaman arkadaşlar dedi ki, 'gel Doğu Berlin'e gidelim.' Her hafta sonu Doğu Berlin'e geçiyorduk. Orada bir gün bir kızla tanıştım. Meğer kız dışişleri bakanının sekreterliğinde çalışıyormuş ve bu nedenle biz takibe alınmışız. Birgün bizi istasyonda durdurdular. Hiç hoş şeyler olmadı. Bizi ajanlıkla suçladılar. Yok öyle bir şey elbette. Bizi 12 saat sonra serbest bıraktılar, kızı ise baya hırpalamışlar. '24 saat içinde burayı terk edeceksin' dediler. 24 dakika dahi durmadım. Batı Berlin'e ve oradan da Düseldorf'a dönmem arasında 24 saat geçmedi.

Bu arada Siemens bana bozuldu döndün diye. Bu sefer de beni Essen'deki Siemens'e gönderdiler. O zamanın en büyük demir-çelik firmalarından birinde devam ettim. Orada da hem okuyup, hem staj yapıp hem de çalışarak hayatıma devam ettim.



VE EŞİYLE TANIŞIYOR...

Aşksız olmaz tabi. Rıdvan Edebal, çalıştığı alışveriş merkezinin marketinde Beyhan adında bir kızla tanışıyor. Bu kız, çok kısa süre sonra Edebal'ın eşi olacaktır. Rıdvan Edebal, hızlı gelişip evliliğe dönüşen o aşk hikayesini şöyle anlatıyor:

21 yaşındayım, alışveriş mağazasında çalışıyorum. Eşimin Despina isminde Yunan bir arkadaşı vardı, benimle aynı yerde, ızgara tavuk bölümünde çalışıyordu. Eşime demiş ki 'Burada bir Türk var, gel onunla bir tanış.' Baktım bunlar kasadan geçiyor, gülüşmeler falan... Sonra yanıma geldi ve 'birisi seninle tanışmak istiyor' dedi. 'Tanışalım' dedim ve süreç hızla gelişti. 1972 senesine geldiğimizde ise evlenmiştik, yaş 21. O yıl hem oğlum dünyaya geldi, hem de okulumu bitirmiştim. İki mutluluğu bir arada yaşadık. Bugün tam 44 yıllık evliyiz. Turizmde bügüne kadar gösterdiğim tüm başarılar, eşimin verdiği destek sayesinde olmuştur.



EŞİNİN ISRARIYLA TURİZME GİRDİ, BAVUL TAŞIYARAK BAŞLADI

Peki Rıdvan Edebal turizm sektörüyle nerede tanıştı, ilk nerede çalışmaya başladı? Edebal başlıyor anlatmaya:

Eşim bana sürekli 'sen neden uçak işiyle uğraşmıyorsun?' diye sorardı. O dönem charter uçakların da yavaş yavaş başladığı dönemler. UFO diye 5 ortaklı bir charter şirketi vardı. Bu ortaklardan biri de eski turizmci Sümer Akat'tı. Aynı zamanda İstanbul Hava Yolları'nın da kurucusudur. Onun desteği ile bu işe girdim. 1973 senesinden beri de bir fiil turizm işinde çalıştım.

UFO bünyesinde paket tur yapan, başında Gündüz-Oğuz Akın kardeşlerin bulunduğu bir bölüm vardı. Benim oradaki görevim, Türkiye'ye uçan uçaklara eşlik etmekti. Yolcuları getirip götürüyordum. Bir nevi, turizme bavul taşıyarak başladım denilebilir.



UFO bünyesinde daha sonra Sonnen Reisen diye bir turizm şirketi kuruluyor. Yıl 1980'i geçmiş ve Edebal da bu şirkette artık Türkiye ürün müdürü olarak çalışıyordur. Aynı dönem, Rıdvan Edebal için askerlik dönemidir de. Edebal burada bir talihsizlikle karşılaşıyor. Bedelli olarak askerlik yapan Edebal, askere gitme kararı bir gün geciktiği için herkesin 10 bin mark ödediği bedel parasını 25 bin mark olarak ödemek zorunda kalıyor. Birkaç gün sonra askerlik zor gelmeye başlıyor Edebal'a:

''Askerliğin üçüncü günü torpil devreye sokması için eşimi aradım. Torpiller de 'bırak biraz burnu sürtsün' diyorlarmış. Ankara'da Kurmay Albay olay olan Nusret Leblebicioğlu adında çok değerli bir abimiz vardı, rahmetli oldu o da... Hatta bir süre Zone Reisen'in Ankara temsilciliğini yaptı. LTU Hava Yolu şirketinin Türkiye sorumluluğunu yaptığım dönemde Nusret abi ile tanışmıştım. Onun sayesinde uçuş izinlerini alabiliyordum.''



''NUSRET ABİMİN ÖLÜMÜ BENİ BABAMIN ÖLÜMÜNDEN BİLE FAZLA ÜZDÜ''

Askerlik zor gelmiş olmalı?

Askerliğimin dördüncü günü Nusret abi geldi benim komutanımın yanına. Zaten tabur komutanı ile bizim albay da okul arkadaşıymış. Beni kalorifer dairesi için kurulması düşünülen güneş enerjisi panelini yapmakla görevlendiridiler. Üç tane de yardımcım vardı. Malzemelerini kendi paramla ben tedarik edecektim. Hemen kabul ettim. Çünkü sabah içtimadan çıktıktan sonra bütün gün dışarıdasın. En güzel tarafı oydu. Ben tedarik ediyordum malzemeleri, diğerleri de güneş enerjisini yapmaya çalışıyorlardı. Askerde 2 ayım böyle geçti ve eşim bu dönemde hafta sonları gelip gidiyordu. Nusret abinin ölümü beni çok üzdü. Babamın ölümünde bile daha fazla üzdü...



SONNEN REISEN'DEN TARTIŞMA İLE AYRILIYOR...

Askerlik bittikten sonra 1985 yılına kadar acentenin tüm Türkiye broşürlerini ben yaptım. 85'ten sonra Sonnen Reisen'in Marmaris ve Alanya'daki Sonnen Otelleri'nin başına gönderildim. Bu çok kısa sürdü, bir sene kaldım. Döndüğümde Sümer bey ile yaşadığım bir tartışma neticesinde onlardan ayrıldım. Daha sonra Didim'de May Hotel'de (şimdiki Caprice Hotel) satış ve pazarlama müdürü olarak görev yaptım.

Aslında orası Türkiye'nin en kaliteli oteli olacaktı. Mahmet Aytepe adında Ankaralı bir yatırımcıydı sahibi. Bu yüzden de otelin adı Mehmet Aytepe'nin kısaltılmış hali olan 'May Hotel'di. Ama ne yazık ki adamın yatırım gücü oteli tamamlamaya yetmedi. Oteli açamadan, pazarlanmış müşteriyi otele alamadan oteli kapattı. Büyük borçlara girdiği için icralar gelmeye başladı...



ÖGER TOURSLU YILLAR BAŞLIYOR...

Ve Rıdvan Edebal'ın Vural Öger'le çalışma süreci  başlıyor.... May Hotel kapandıktan sonra tekrar Almanya'ya dönen Edebal'a Vural Öger'den 'birlikte çalışalım' teklifi geliyor.

Öger Tours'da hem ürün bölüm müdürü hem de bilgisayar işlemlerinden sorumlu müdür olarak işe başlamış Rıdvan Edebal. Edebal, ''Oldum olası bilgisayarla haşır neşirdim, hevesim vardı. O zamanlar tur operatörlerinin kullandığı bir blank sistemi vardı. O sistemde ben kendimi baya geliştirmiştim. O zamanlar 'Bull' diye bir Amerikan bilgisayar firması vardı ve Blank ile uyumluydu. Yani hardware kısmı Bull'dan, software kısmı Blank'tan. Bütün rezervasyonlar bu sistemden geçerdi. Ben 73'te turizm başladığımda tüm yolcu listeleri elle tek tek tutulurdu. Elle tutulan o listelerde bir tane dahi hata olmazdı. Bilgisayarda olur, onda olmazdı.'' diyor.

''ÖGER'İN EN BÜYÜK ŞANSI KÖRFEZ KRİZİ OLDU''

Peki o zamanlar Öger Tours'da işler nasıl gidiyordu?


Öger'in en büyük şansı Körfez Krizi'nin çıkması oldu. Şu günlerde olduğu gibi yabancılar hemen çekildi ve Vural Öger pazarın durumunu çok iyi değerlendirdi. O zamanlar Vural Öger, gözü açık, korkmayan birisi... En iyi müşteri tabanını o dönemde oluşturdu. Uçakları koyuyoruz anında doluyor... Müşteri o kadar hazır ki.

Sonnen Reisen 1986 yılında LTU Hava Yolları'na satıldı. Satın alansa şimdiki Rewe Grubu. Ancak UFO bünyesindeki İstanbul Hava Yolları'nı bir süre daha devam ettirdiler. Vural Öger İstanbul Hava Yolları'nın bu imkanlarını da çok iyi kullandı ve büyük bir başarı yakaladı. Öger Tours kapasitesinin yaklaşık yüzde 35'ini İstanbul Hava Yolları taşıyordu. Bunun yanında, Condor, LTU gibi hava yolu şirketleri ile de uçuluyordu.



''TÜRK ŞİRKETLERİ AİLEVİ SORUNLAR YÜZÜNDEN AYAKTA KALAMADI''

Vural Öger ile birlikte Öger Tours'un Thomas Cook'a satıldığı 2010 yılına kadar çalışan Rıdvan Edebal, bu şirkete tam 22 yılını veriyor. Bu süre içindeki görevi ise ürün müdürlüğü. Yurt dışında Türk turizmine büyük destekler veren Türk şirketlerinin hiçbirinin ayakta kalamamasına üzüldüğünü belirten Edebal, nedenini ise şöyle açıklıyor:

Bu şirketlerin ayakta kalamamalarının en büyük nedeni aile. UFO'nun sahibi Sümer Akat'tan, TamTürk'ün sahibi Yücel Meydan'a, Öztürk Reisen'in sahibi Hamdi Öztürk'ten, TürkTur'un sahibi Öncü Gürsu'ya ve Vural Öger'e kadar... Türk turizmine büyük katkılar vermiş bu şirketlerin ayakta kalamamasının nedeni ailevi sorunlar.



RIDVAN EDEBAL DA BABASIYLA AYNI HATAYI YAPIYOR

Rıdvan Edebal'ın bir kız bir erkek olmak üzere iki evladı var. Oğlu 42, kızı ise 33 yaşında. ''Turizmcinin zamanı, gecesi-gündüzü, ne zaman nerede olacağı belli değil. Haliyle Edebal da pek çok turizmci gibi çocuklarına çok fazla zaman ayıramammış. Çok sevdigi eşi tarafından desteklenmiş. Şimdilerdeyse herkesin kendine ait kurulu bir yaşamı var.

Edebal anlatmaya devam ediyor:


Çocuklarımla sık sık bir araya gelmeye çalışıyorum. Oğlum Berlin'de, kızım ise bize yakın bir noktada yaşıyor.

Babam nasıl beni elektrikçi yapmaya çalıştıysa, ben de oğlumu otelci yapmak istedim. Aslında aynı hatayı tekrarladım. Ben ona otelcilik yapmak isteyip istemediğini sordum. O da ''elbette isterim'' dedi ve parası iyi olduğu için bellboy olmak istediğini söyledi. Ben de ona otelci olmak istiyorsa önce mutfağa girmesi gerektiğini söyledim. Dedi ki 'istemem oraları. Ben Rıdvan Edebal'ın oğluyum öyle yerlerde çalışmam.' Liseyi bitirdikten sonra, avukat olmak istemesine rağmen, üniversiteyi ikinci yılında bıraktı.



Hayata dair bir tekrar daha: Nasıl ki Edebal'ın anneannesi ani bir kararla Rıdvan Edebal'ı Almanya'ya gönderdiyse, Beyhan hanım da oğlunu ani bir kararla İngiltere'ye dil kursuna göndermiş.

İngiltere dönüşü Steigenberger zincirinde otelcilik egitimi gören oğul Edebal, devamında Hamburg Marriott'ta işe başlamış. Moskova Marriott ile Berlin'de Marriott ve Ritz Carlton otellerini açtıktan sonra otelciliği bırakmış. Apple'a transfer olan oğul Edebal, bu şirketin Berlin'deki ilk ofisini açan kişi olmuş. Şimdi ise büyük bir Alman bankasının kuzey bölgesi yöneticisi olarak iş yaşamına devam ediyor.



Turizmci olması için oğluna baskı yapan Edebal, kızına bu konuda herhangi bir baskı yapmamış ancak kızı otelci oluvermiş. Şu anda da bir otelin ön büro müdürü olarak görev yapıyor.

''TATİL İÇİN TÜRKİYE'Yİ TERCİH ETMİYORUM...''

Rıdvan Edebal'ın çalıştığı şirketlerde bugüne kadar milyonlarca insanın tatilinin organize edilmesinde görev yapmış bir isim. Peki böyle bir isim kendi tatilinde ne yapıyor, nerelere gidiyor?

Tatil için Türkiye'yi tercih etmiyorum. Türkiye çok güzel bir ülke ancak buraya geldiğimde tatil bir anda işe dönüşüyor. Bu sefer de eşim rahatsızlık duyuyor. Çünkü Türkiye'ye adımımı attığım anda bir sürü insandan telefon almaya başlıyorum. Burada tanıdığım o kadar çok insan var ki...



Bu nedenle yılda bir kere olsun ya Karayipler'de gemi turuna katılır ya da Küba veya Meksika'da geçiririz tatilimizi. Ben Küba'yı çok seviyorum. Oradaki insanın doğallığı, sakinliği ve o ülkedeki yaşamı seviyorum. Otel, doğa her yerde var. Küba'da ise bunun yanında sakinlik ve huzur var, aşırı lüks yok.

Meksika'ya gelince de durum aynı. Çok uzakta oluyorum ve telefonumu çok az kullanıyorum. Dolayısıyla kafa dinlemek kolaylaşıyor. Türkiye'de olsa telefonu kapatma şansınız yok.

Türkiye'de bir otelde tatil yapacak olsaydım Hillside'ı tercih ederdim. Çünkü onda da bir 'tek başına olma hali' var ve bunu seviyorum. Orası kendine has bir koy ve orada istediğiniz gibi sakin bir tatil geçirebiliyorsunuz.



BİR OTELDEN BEKLEDİĞİ EN ÖNEMLİ ŞEY NE?

Peki gittiğiniz bir otelden beklentileriniz nelerdir?

Bence otellerde lüksten, şatafattan ve verilen onca yiyecek-içecekten daha önemli olan şey, tesiste çalışan personelin güler yüzlü olması, verdiği hizmetin kalitesi ve odanın temizliği. En son Meksika'da 3 bin odalı bir tesisin lüks ayarındaki bölümünde kaldım. Eşim ameliyat olacaktı, korkuyordu. Biz de hem o rahat etsin hem de morali düzelsin diye orayı tercih ettik. Gittik ve pişman olduk. Tesis güzel, doğa güzel ama tesisteki temizlik çok kötüydü. Üstelik butler'ımız olmasına rağmen... Alakart restoranında yiyecek bir şey yok, normal restoranı ise askeri kantin gibiydi...



''YÜREĞİNİZDE HİSSETMİYORSANIZ BU İŞİ YAPAMAZSINIZ''

Turizm yapmanın insanın yüreğinden gelmesi lazım. Eğer siz onu yürekten hissetmiyorsanız, yapamazsınız. Ben turizmi yüreğimde hissediyorum ve 43 senedir bu işi yapıyorum. Hala da canla başla koşuşturuyorum.

TURİZMDEKİ KRİZİ DE YORUMLUYOR: BUNUN DAHA ÜSTÜ OLAMAZ

Edebal turizmdeki güncel soruna, yani Türkiye'nin imaj kaybına ve sektörde yaşanan sıkıntılara dair de değerlendirma yapıyor:

Biz Körfez Savaşı döneminde büyük sıkıntılar yaşadık. Devamında ise PKK olayları nedeniyle zor zamanlar geçirdik. Ancak şu an yaşadığımız sorunlar pik noktası. Bunun daha üstü olamaz. Umut ediyoruz ki bunu da yakın zamanda atlatırız.

Bu kadar sene içinde çok şey yaşadım. Bir gün Belek'teyiz ve PKK sıkıntısı yaşandığı dönemler. Fiyatlar yerlerde geziyor. Çok güzel bir beş yıldızlı otel, fiyatını 24 Mark'a düşürdü. Ondan sonra sabahleyin müşterilerden telefon gelmeye başladı. Mal sahibi büfenin başında duruyormuş ve zeytine kadar her şeyi tane ile veriyormuş müşteriye. Otel doluydu ve bizim de o otelde yaklaşık 250 odamız vardı, düşünün. Diyormuş ki müşteriye, 'sizin ödediğiniz paranın karşılığı bu kadar. Daha fazlasını almak istiyorsanız parasını ödemelisiniz.'



EDEBAL NEDEN ''O DÖNEMLERE KURBAN OLAYIM'' DİYOR?

Eskide turizm nasıldı, nasıl bir turist profili vardı Türkiye'de?

O dönemlere kurban olayım. O dönemin müşterisi kültürlüydü. Lükse, şatafata bakmayan bir müşteri profili vardı. Oteller ya oda kahvaltı ya da yarım pansiyondu. Müşteriden ise en ufak bir şikayet yoktu. Türkiye'ye geldiklerinde önce Anadolu turu, sonra da deniz tatilini yapıyorlardı. Doktorlar, mühendisler, öğretmenler, akademisyenler... Bizde sıkıntılar 90'larla birlikte başladı.



Eskiden Turban otelleri vardı. Eximbank'a bağlı devlet otelleri idi bunlar. Tüm sahil şeritlerinde ve Kapadokya'da Turban otelleri vardı. İstanbul'a gelen turisti önce Anadolu turuna gönderir, sonrasında ise Turban otellerinin tesislerine gönderirdik deniz tatili için.

Yıllar içinde hem Avrupa'daki insan profili, hem de Türkiye'ye gelen insan profili düştü. İnsanlar daha ucuz yerleri tercih etmeye başladılar. İspanya fiyat politikası nedeniyle düşüş yaşadı geçmişte. Biz de ise bir anda otelleşme furyası başladı. Organize bir yapılaşma olmadı. Bir otelci yaptı, arkasından öteki, arkasından öteki yaptı... ve fiyatlar düştü. Çünkü birbirine rakip olmaya başladılar.



Mesela Kemer'de Sultan Saray diye bir otel vardı. Bu otelin bir haftasını o zamanlar 990 marka satıyorduk. Şimdi ise müşteri 998 euroya Türkiye'de 4 hafta tatil yapıyor. Düşünebiliyor musunuz?  Şimdi bakıyorsunuz 3'üncü 4'üncü bantlarda otel yapılıyor. Buna bu kadar müsaade edilebilir mi? Bir sınırlandırma getirilmesi gerekiyor.

''TÜRKİYE EN AZ 3 MİLYON ALMAN TURİSTİ KAYBEDER''

Rıdvan Edebal, Türkiye'nin bu sene an az 3 milyon Alman turisti kaybedeceğini de söylüyor ve ekliyor, ''Gelinen noktada Türk-Almanlar da Türkiye'ye gelmeye korkuyor. Yüksek yatak arzından dolayı fiyatlar da bozuldu. 80'li yıllarda biz böyle sıkıntılar yaşamadık. Hizmet standartları da o kadar düşük değildi. Çünkü müşteriye bire bir servis vardı ve bu servisi verenler hizmetin karşılığını alıyordu. Şimdi ise tatilini yaptıktan sonra dönüşte parayı geri isteyen düşük profilli turistlerle karşı karşıyayız.''



TEKNOLOJİYE OLAN MERAKI NEREDEN GELİYOR?

Konuştukça Edebal'ın yeni özelliklerini keşfediyoruz. Bunlardan biri de teknolojiye olan düşkünlüğü. ''Teknolojide kendi kendimi eğittim'' diyen Rıdvan Edebal teknolojiye olan merakını şöyle anlatıyor:

Yeni telefonları, yeni bilgisayar sistemlerini, otomobilleri veya yeni software'leri çok yakından takip ederim. Kullandığım aygıtların yenisi çıktığı anda mevcut olanı yenilerim. Oyun amaçlı kullanmam. Mesela ben bir süre Almanya'da Vodafone'un yeni çıkardığı ürünleri test ettim. Daha çıkmadan testlerini yapar, rapor yazardım. Çok fazla bilgisayar kitabı, dergi okurum. Okumalarımın neredeyse tamamı elektronik üzerine. Ama eşim çok kitap okur. Yeni evimize taşınacağız yakında. O da kitaplarının bir kısmını kütüphaneye bağışlamak istedi. Gidip sormuş kütüphaneye bu kitapları buraya bağışlasam Türkler okur mu diye, kütüphanedekiler ise, 'Türkler kitap okumuyor' deyip almamışlar.



EN ÇOK NEREYİ GÖRMEK İSTİYOR?

Aslında Rıdvan Edebal'ın çok istediği şeylerden biri de golfmüş. Ancak bu zamana kadar bu hobisini geliştirmeye vakit bulamamış ama kafasından da atmış değil. ''İnşallah bundan sonra ilgileneceğim'' diyor.

Peki görmeyi çok istediğiniz yerler var mı?

Var, olmaz mı. Şu anda en çok görmek istediğim yerler Yeni Zelanda, Sidney ve Güney kutbu. Güney Kutbu Kuzey Kutbu'ndan tamamen farklı. Oradaki yaşam, hayvan türleri ve tabiat bambaşka. Penguenlerin güneydeki yaşamını gözlemlemek istiyorum.

En çok sevdiğim şehir ise Los Angeles. Burası bir Ege şehri havasında, mesela İzmir. Hatta emekli olduktan sonra yılın önemli bir bölümünü bu şehirde geçirmeyi planlıyorum.



Dünyaya yeniden gelseniz yine turizmci mi olmak isterdiniz?

Benim gönlümde denizcilik vardı. Bir kaptan olmak isterdim ama bir kruvaziyer gemisinde. O apayrı bir şey benim için.



Bu Haber 24.05.2016 - 15:25:12 tarihinde eklendi.
Kullanıcı Yorumları
  • HAYRETTİN CİVAN - 20.04.2018 - 12:22

    TURİZMİN BABASIDIR RIDVAN BEY TURİZMİMİZE SAĞLADIĞI KATKILAR SAYMAKLA BİTMEZ .SAYGILARIMI SUNUYORUM.

  • YASİN KAVKAV 03.10.2016 - 10:47

    başarılar

  • NIHAT KACAR 30.06.2016 - 09:49

    SEVGILI KARDESIM NICE UZUN SAGLIKLI YILLAR TURIZIME HIZMETININ SURMESINI DILERIM SEVGILERIMLE NIHAT KACAR

  • Kemal Akyıldız 25.05.2016 - 11:37

    Turizmin gerçek duayenidir Rıdvan Bey.... Antalya bölgesinde 1990-2005 yılları arasında yapılan otellerin çoğunda büyük emeği vardır, en azından fikirleri alınmıştır. Öger Toursda var olmuşsa onun sayesindedir. Vefalı otelcilerimiz kıymetini çok iyi bilirler!!!!!!!! Bizim duayenimiz olan Sayın Edebale hakkettiği saygıyı, Bu ülkenin Turizm Bakanlığı en azından bir onur Plaketi veya Nişanı takdim ederek göstermesi lazım. İyiki varsın Üstad.

  • Levent Demirel 24.05.2016 - 07:39

    Ne kadar hoş ne kadar onurlu bir hayat hikayesi. Bir turizm duayeni olarak kendisinden çok şey öğrendiğimiz çok nazik bilgili ve değerli bir büyüğümüz. Turizme katkısı kadar insan ilişkilerinde gösterdiği nezaket ve uyum da yeni nesile bizlere olduğu kadar örnek olmalı. Sektörümüzün en güzel tarafı en kötü günlerinde bile Rıdvan bey gibi değerli turizmcilerinin pozitif bakış açıları. İyi ki varsınız ve hep var olun . saygılarımla,

En Çok Okunanlar
Bunları Okudunuz Mu?
Yazarlar
Tüm Yazarlar
GÜNCEL HABERLER
SEKTÖREL HABERLER

Turizm gündemine ilişkin haberlerin her gün mail adresinize gelmesi için abone olun.