Erdoğan Gümüş

Zile

Zile

Tarih derslerinde hafızalarımıza kazınan ünlü bir söz vardır… Roma İmparatoru Jül Sezar’ın M.Ö. 47 yılında Pontus kralı Pharnekas’ın ordularıyla Zile ovasında karşılaşması ve kazandığı zaferi müjdelemek için memleketine yazdığı üç kelimelik kısa mektubunda geçer bu Latince sözler; “Veni Vidi Vici…” “Geldim, Gördüm, Yendim…”

Yolumuz Tokat’a düşünce dünyaya mal olmuş ve bugün birçok ünlü markada bile slogan olarak kullanılan bu sözlerin söylendiği Anadolu’nun kadim şehrine rotamızı çeviriyoruz…  

Tokat’a 70 kilometre mesafede bulunan Zile, ilin en büyük ilçelerinden biri. Anadolu’nun en eski yerleşim yerlerinden biri olan Zile, Amasyalı ünlü coğrafyacı/tarihçi Strabon’a göre, Asur Krallığı’nın başkenti Ninova melikesi Semiramis(Şah-ı Meryem) tarafından kurulmuş.  Zile’ye 20 kilometre mesafedeki yöre halkının Höyük Tepe olarak adlandırdığı Maşat Höyük’te yapılan kazılar, ilçenin tarihi geçmişiyle ilgili önemli bilgilere ışık tutuyor… Buna göre Zile’nin 4 bin yıllık tarihî bir geçmişe sahip olduğu söyleniyor.

Tarih boyunca Anadolu medeniyetlerinin birçoğuna ev sahipliği yapmış olan bu coğrafyadan kimler geçmemiş ki; Hititler, Frigyalılar, Lidyalılar, Persler, Romalılar, Bizanslılar, Selçuklular ve nihayet Osmanlılar… Adının nereden geldiğine ilişkin çeşitli rivayetler bulunmakla birlikte kaynakların birçoğu Zile’nin Silay, zamanla da Zela-Zile şekline dönüştüğü hususunda birleşiyor. 17. yüzyılda yolu Zile’ye düşen Evliya Çelebi de yörede halı ve kilim dokumacılığının gelişmesinden dolayı şehrin Zeyli olarak adlandırıldığını belirtirken bu şirin ilçeden bakın nasıl söz ediyor ; “ Bu havası hoş şehrin dört tarafında bahçe ve bostanlar içinde sular akar. Bu bahçelerde bülbüllerin ötüşü insan ruhuna sefa verir. Meyveleri lezzetli olup, her tarafa hediye olarak gönderilir. Her bağında birer köşk, havuz, fıskiyeler ve çeşitli meyveler bulunur.”

Günümüzde de bu şirin ilçe bağ ve bahçeleriyle adeta göz kamaştırıyor. Maalesef birçok yerleşim yerinde olduğu gibi kısmen de olsa göğe yükselen beton canavarlar burada da yüzünü göstermeye başlamış. Ancak her şeye rağmen o özlem duyduğumuz mahalle kültürünün izlerine hâlâ rastlamak mümkün… Özellikle Osmanlı dönemi sivil mimari örnekleri olarak tarihi evlerin olduğu ve yaklaşık 3 bin 600 evin tescil edildiği 8 mahalle, kentsel sit alanı olarak ilan edilmiş. Sokak aralarına daldıkça her birindeki yaşanmışlık izlerini görüp, hikâyelerini dinledikçe,  günlerce dolaşmak, onları yakından tanımak ve tarihe yolculuk yapmak isteği doğuyor içinizde… Birçoğunda yaşam hâlâ devam ediyor. Bu sokaklar fotoğraf tutkunlarının da gözde mekânlarından…  Ne yazık ki çoğu henüz restore edilmemiş. Kültür ve Turizm Bakanlığı, yerel yönetim ve kalkınma ajansının ortak çabalarıyla restorasyon çalışmalarının yavaş da olsa ilerlediğine şahit oluyoruz. 

Restore edilen ve örnek teşkil eden konaklardan biri yaklaşık 2 asırlık Sarı Hafız Konağı…  Günümüzde Zile Kültür ve Sanat Evi olarak hizmete sunulmuş. İçine adım atar atmaz otantik atmosferi bir hayli etkiliyor bizi… Zile’nin geçmiş dönem günlük yaşam kültürünü yansıtan objelerin yanı sıra Kültür Evi’nde yöreye özgü antika eşyalar, Zile’ye ait eski fotoğraflar sergileniyor. Zaman zaman sanatsal faaliyetlerin, sergilerin yapıldığı ve misafirlere yöresel müzik icra edildiğini öğreniyoruz.

Sanat Evi’nin kurulmasında önemli rolü olan ve hala işletmeciliğini yapan Fatoş Ünsal, Zile’nin tanıtımına önemli katkıları olan tam bir turizm elçisi ve gönüllüsü… Geçmişten günümüze geleneksel kültürün yaşatılması konusunda uzun bir sohbet yapıyoruz.   Kültür Evi’nde misafirleri karşılayan, geçmişte evlerde kullanılan araç gereçlerle ilgili bilgi birikimini kendine has üslubu ve hoş sohbetiyle aktaran Fatoş Hanım’ı dinlemek de apayrı bir keyif katıyor gezimize. Zamanın akıp gittiğinin farkına bile varamıyoruz bu hoş mekânda…  

Şehre hâkim bir noktada olan ve şehrin her yerinden görünebilen Zile Kalesi daha sonraki durağımız oluyor. Anadolu’da bilinen tek dolma kale olma özelliği taşıdığı söyleniyor. Antik çağda kurulmuş olan kale, bir höyüğün üzerine inşa edilmiş akropol özelliğine sahip… Kalede işlevini yitirmiş saat kulesi, su sarnıcı, Roma dönemine ait küçük bir tiyatro ilgi çekici…

Selçuklu dönemine ait Beyazıt Bestami Camii, 1267 yılında inşa edilen armudi külah şeklinde kesme taştan yapılan minaresiyle Zile Ulu Camii, bir Osmanlı eseri olan Elbaşoğlu Camii manevi havasıyla etkilendiğimiz gezip görebildiğimiz Türk eserlerinden…  

Zile’nin mutfak kültürü de bir hayli zengin. Ancak restoranlarda yöresel lezzetleri bulmak pek de mümkün değil. Hedik, Düğü pilavı, Hasuda(tatlı), Tokat kebabı, pestil kavurması, pestil, mumbar-işkembe, keşkek, bez sucuk, karabaklalı yaprak sarma, toyga(yoğurt) çorbası, madımak, çökelekli daha çok evlerde yapılan lezzetler… Dükkânlarda yöreye özgü “Narince” üzüm türünden yapılan Zile pekmezi, salamura yaprak, mevsimindeyseniz kuşburnu, pestil, içi çevizli köme,  tatlı tarhana, bir tür hamur işi yağlı, hele hele yenildiğinde damaklarınızda unutulmayacak lezzetiyle bölgede üretilen çifte kavrulmuş olan kırık leblebisi (lalek gözü) satın alabileceğiniz ürünlerden bazıları…

Zile’den ayrılırken bir an aklıma Sezar geliyor. Bugün Sezar bu topraklara ayak bassaydı eğer bu defa dönüşünde ünlü sözlerinde küçük bir değişiklik yapacağını düşünüyorum. Ben de aynı duygularla Zile’yi arkamda bırakırken onun söyleyeceği muhtemel sözleri tekrar ediyorum; Veni, Vidi, Amavi…“Geldim, Gördüm, Sevdim!”

 


Bu Makale 11.12.2023 - 13:26:52 tarihinde eklendi.


Kullanıcı Yorumları
Henüz yorum yapılmadı.
En Çok Okunanlar
Bunları Okudunuz Mu?
Yazarlar
Tüm Yazarlar
GÜNCEL HABERLER
SEKTÖREL HABERLER

Turizm gündemine ilişkin haberlerin her gün mail adresinize gelmesi için abone olun.