Karia Yolu’nda bir nefes arası: Kaunos Antik Kenti
İlk basamakları sağlam ama 7- 8 basamaktan sonrası yıkılmış taş basamakları tamamlayan ahşap merdivenden üst Kavea’ya* ağır ağır çıkıyorum. Yaklaşık yirminin üzerinde ahşap basamağı çıkarken sanki zaman yolculuğuna çıkmış ve çağlar öncesine yolculuk yapıyormuş gibi hissediyorum kendimi. Çağları aşıp gelen antik bir tiyatro sahnesi, muhteşem görkemiyle karşılıyor bizi.
Her biri yüzlerce kilo ağırlığıyla insanı şaşkına çevirecek görünümde kireç taşı blokların yan yana birleşimiyle ve dairesel şekliyle Helen tiyatrolarının geleneksel mimari özelliklerini taşıyor bina. Yer yer oturma sıralarındaki taş bloklar yerlerinden çıkmış, yer yer tahrip olmuşsa da asırlara meydan okurcasına ayakta kalabilmiş antik tiyatrolardan birisi Kaunos tiyatro binası.
Bir an gözlerimi kapatıyorum ve etrafıma bakıyorum. 5 bin kişilik görkemli tiyatro binası hıncahınç dolu. Büyülenmemek ne mümkün! İğne atsan yere düşmeyecek. Ama çıt yok, efil efil esen rüzgarın, aşağıda oynanan oyuna fon müziği oluştururcasına fısıltısından başka. Kavea’da, yüz yıllardır seyircisiz kalan bu sanat abidesinin adeta bekçisi ve seyircisi olmuş zeytin ağaçlarından birinin gölgesinde oturmak üzere bir yeri gözüme kestiriyorum. Pür dikkat kesilmiş seyirciler arasından bir boşluk bulup usulca oturuyorum.
Aşağıdaki sahnede Sophokles'in büyük bir başarıyla dile getirdiği “Antigone” tragedyası oynanıyor. Oyunun bir bölümünde, otoriteye ilk başkaldıran kadın figürü olarak tarihe geçen Antigone ile amcası Kreon arasındaki tartışmayı dinliyorum.
Ve dünya durdukça beynimize nakşedilen o son sözler:
Kreon - Düşmanımız bizim için hiçbir zaman, hatta ölümünden sonra bile, dost değildir.
Antigone - Ben dünyaya kin değil, sevgi paylaşmaya geldim. **
Antigon, bu sözüyle yüz yıllara aktarılacak duygusal bir seslenme yapıyor. Sevgiye dair söylenmiş belki de en yoğun cümleyi bizlere kadar ulaştırıyor… İnsanlığın kendine gelerek yüreğinin gözünü açmasını sevgiyi paylaşmasını öğütlüyor…
Sadece bu oyun değil kim bilir kaç kez Antik dönem tragedyalarına, komedilerine, müzik dinletilerine ve demokrasinin olmazsa olmazları arasında yer alan politik kararların alındığı halk meclisi toplantılarına ev sahipliği yapmış olan bu büyülü atmosferden çıkma zamanı diyerek gözlerimi açıyorum.
Evet, en önemli sanat, edebiyat ve demokrasi merkezlerinden biri olan bu toprakları görmek, üzerinde biraz düşünmek, tarihin derinliklerinde bir nebze soluklanmak için Karia Yolu’nu tercih etmiş olmaktan bir kez daha mutluyum.
Karia Yolu’nun Dalyan Kaunos Ekincik etabı, Dalyan’dan başlayıp Ekincik Koyu’na kadar yaklaşık 14 kilometrelik bir rota. Bu rotanın en önemli duraklarından birisi Kaunos Antik Kenti. Bulunduğu alan ve kazılarda elde edilen bulgular da gösteriyor ki Kaunos, Antik Çağ’da ticari açıdan önemli bir liman kenti olduğu gibi, sanat ve kültür merkezi olarak da önemli bir yer almış.
Kaunos Antik Kenti’ne, Dalyan merkezinden kral mezarlarının tam karşısına gelen yerden sandalla ya da tekneyle karşıya geçilerek gidilebileceği gibi, iskeleden Göcek Gölü’nü denize bağlayan kanaldan feribotla da geçerek 10- 15 dakikalık bir yürüyüşün ardından ulaşılabiliyor. Ben ikinci yolu tercih ediyorum. En fazla iki otomobil sığabilecek genişlikte olan feribota, aracı olmayanlar da binebiliyor. Yayalardan herhangi bir ücret talep edilmiyor.
Kanaldan feribotla geçiş mesafesi aşağı yukarı 300 metre. Çapraz bir geçiş yapıyorsunuz. Bu kadar kısa feribot yolculuğu yaklaşık 5 dakika sürüyor. Manzara harika görünüyor. Karşı kıyının sol tarafındaki kral mezarlarını seyrederek ya da fotoğraflayarak göz açıp kapayıncaya kadar karşıya geçmiş oluyorsunuz.
Karşıya geçer geçmez işaretlenmiş yolun ilk tabelası gidilecek yönü gösteriyor. Yaklaşık bir buçuk kilometrelik toprak yolda yürüyüşün ardından Kaunos Antik Kenti karşıma çıkıyor. Önceden temin ettiğim elimdeki (yıllarca bu alanda kazı yapan Prof. Dr. Baki Öğün ve Prof. Dr. Cengiz Işık’ın “Kaunos” adlı kazı çalışmalarını özetleyen) kitaba bakıyorum. Kaunos hakkında şu bilgilere yer veriliyor:
“Kaunos kentinin kurucuları, dilleri, adet ve görenekleri yanında kendilerine öz tanrıları ile de komşularından ayrılmakta ve sanki Anadolu’nun bir başka yerli halkı olarak karşımıza çıkmaktadır.
Heredot, “... İonya’ya baş eğdiren Harpagos, Karyalılar, Kaunoslular ve Likyalılar üzerine yürüdü...”
Bu pasaj, Pers savaşları sırasında (İÖ 546) Kaunos’un önemi hakkında bizi aydınlatmaktadır. Karya ve Likya bir çok şehirleri ve köyleri olan geniş bölgelerdir. Burada, adı tıpkı Karya ve Likya’ya benzer şekilde bir bölge adı gibi, etrafında ona bağlı şehirleri ve köyleri de içine alan ve onun adını taşıyan bir bölgenin merkezi durumundadır. Yine Heredot’tan öğrendiğimize göre, Kaunoslular kendilerinin Girit’ten geldiklerini söylemişlerdir. Fakat Heredot onların yerli olduklarına inanmaktadır. ” ***
Kaunos Antik Kenti’ne girer girmez Palaestra Terası denilen geniş düzlük bir alan karşıma çıkıyor. Alanın solunda görkemli duruşuyla tiyatro, hemen yanı başında Ölçüm Platformu, Kubbeli Kilise ve sağ tarafta Roma Hamamı ilk dikkatimi çeken bina ve yerleşkeler. Bu sıcak havada sık sık soluklanma ihtiyacı hissediyorum. Roma Hamamı’na varmadan ve yamaçtan aşağı inilmeden önce ikinci bir soluklanma yeri yaşlı çitlembik ağacının gölgesi. Devasa gövdesi ve dallarıyla bunaltıcı sıcakta ziyaretçileri kucaklamak istercesine davetkâr görünüyor. Bu nazik daveti kırmıyor ve gölgesinde dinleniyorum. Bir taraftan da tepeden aşağı kent alanı, limanlar, Küçük Akropolis ve yakından görüldüğünde araştırmacıları ve ziyaretçileri kendisine hayran bırakan şehir surları doyumsuz bir panorama sunuyor ziyaretçilere.
Bu kısa molanın ardından muhtemelen tapınak giriş kapısı olan sütunların altında bol bol fotoğraflarla bu anı ölümsüzleştirip Palaestra Terası’nı arkamda bırakarak aşağı alana taş döşeli yoldan inmeye başlıyorum. Taş yol hiç bozulmamış hâliyle hayranlık uyandırıyor. Sırasıyla kentin baş tanrısı Zeus’a adanmış Teras Tapınağı, Apollon Kutsal Alanı ve akabinde resmi dairelerin yer aldığı Agora ve antik çağda siyaset ve ticaret işlerinin görüşülmek üzere toplanıldığı alan Stoa’yı dolaşıyorum. Çeşme binası, eski sura ait kalıntılar, Monopteros, Küçük Akropolis. Demeter Terası’nı gezerken, kazı hocalarının da tavsiyesine uyarcasına kendimi bir Kaunoslu gibi hissetmekten alıkoyamıyorum...
Uzun uzun soluklandığım, neredeyse dört beş saatimi alan ve bir trekkingci için dinlenme ve “bir nefes arası” sayılabilecek Kaunos ziyaretimi noktalıyorum. Yönümü Ekincik Koyu’na çevirerek ve Karia yolu yolculuğuma devam hedefiyle…
Ekincik Koyu’nda buluşmak üzere...
Kalın sağlıcakla...
*Kavea: (Mimarlık) Roma tiyatrolarında seyircilerin oturdukları set set basamaklı yerler.
TDK
**http://fe-mitolojisozlugu.com/mitoloji_sozlugu/antiades_aquites/antigone.html
***Kaunos Kbid, Derleyen:Baki Öğün- Cengiz Işık, (35 yılın araştırma sonuçları 1966-2001), sh. 11- 12, 2001, Antalya
Bu Makale 18.10.2017 - 15:20:38 tarihinde eklendi.