Frig Yolu
Efsaneler diyarı; Yunan tanrısı Apollon’un, Kral Midas’ın kulaklarını adaletli davranmadığı için eşek kulağına dönüştürmesi, doğu seferinde ünlü “Gordion Düğümü”nü çözemeyince öfkelenip kılıcıyla düğümü çözen Büyük İskender’in 33 yaşında hazin sonu...
Midas’ın dokunduğu her şeyin altına dönüşmesi efsanesi…
Midas, şarap tanrısı Dionysos’un arkadaşı Silenos’a yardım ettiği ve iyi davrandığı için, Dionysos: “Dile benden ne dilersen!” deyince Kral Midas, dokunduğu her şeyin altına dönüşmesini ister. Dionysos, kralın bu isteğini gerçekleştirir. Dokunduğu her şeyin altına dönüştüğüne sevinen Midas, acıktığı vakit elini uzattığı bütün yiyeceklerin de altına dönüşmesiyle yaptığı hatanın farkına varıp pişman olur ve af diler. Dionysos: “Paktolos çayına gir ve yıkan!” diye bağırır Midas’a. Derler ki, Midas bu dertten kurtulmuş ama o günden beri Paktolos ırmağının kumları arasında altın kırıntıları görünmekte ve altını seven insanlar o ırmağın kumsallarında eşelenmektedirler.
Bu hafta sonu yürüyüş rotası olarak Frig Yolu’nu tercih edince ilk aklıma gelen efsaneler bunlar olmuştu. Sonbaharın kendisini göstermeye başladığı son günlerdeyiz. Ankara’dan Eskişehir’e doğru yola çıktığımızda sabah saat yediyi gösteriyor. Bir gün önce meteoroloji verileri havanın açık olduğunu söylese de gökyüzü öyle demiyor sürpriz yapmak istercesine... Güz yağmurlarını indirmeye yüz tutmuş bulutlar, göz kırpıyor bizlere. Ama biz doğaseverler olarak doğada yürümekten ve tarihî alanı gezmekten vazgeçmiyoruz. Yolumuza devam ediyoruz.
Frig Yolu, Ankara, Afyonkarahisar, Eskişehir ve Kütahya illeri arasında kalan bir bölgede, Frig dönemine ait kalıntıların görülebileceği yürüyüş rotalarından oluşturulmuş bir yol. Rotaların toplam uzunluğu 506 km. Bisiklet rotalarının da oluşturulduğu ve işaretlendiği Frig Yolu, son dönemlerde hem trekkingcilerin hem de bisiklet sürücülerinin gözde rotalarından biri olma yolunda.
Frigler, M.Ö 1200 yıllarından başlayarak Trakya’dan çıkıp boğazlar üzerinden gelerek Anadolu’ya (Ankara, Afyonkarahisar, Kütahya, Eskişehir, Uşak, Burdur) yerleşmişler. Bu bölge Frigya olarak bilinmektedir. Erken Demir Çağ’da Anadolu’daki baskın güçlerden biri olmuşlardır. (M.Ö 9-7. yy) Frigler, çengelli iğneyi ve flütü icat etmiş; tarihteki ilk müzik yarışmasını düzenlemişler. MÖ 7.yüzyılda Kafkaslar üzerinden gelen Kimmerlerin saldırıları sonucu etkin güçlerini yitirmişlerdir. Bölgede daha sonra sırasıyla Lidyalılar, Persler, Romalılar, Bizanslılar, Selçuklular ve Osmanlılar hüküm sürmüştür. (Geniş bilgi için bkz; www.frigvadisi.gov.tr)
Yaklaşık 3 saatlik yolculuktan sonra Eskişehir Han ilçesine bağlı Yazılıkaya köyüne ulaşıyoruz. Yazılıkaya köyü ve civarı, başta Midas’ın anıtı olmak üzere önemli Frig eserlerinin yer aldığı bir alan. Yürüyüşe köyün hemen yanı başında bulunan Yazılıkaya/ Midas Anıtı’na uğrayarak başlıyoruz. Albay William Leake tarafından 1800 yılında keşfedilmiş bir anıt. Üzerinde Palo-Frigce yazılar olması nedeniyle yöre halkı tarafından “Yazılıkaya”, sol pervaz üzerinde “MIDAI” yazmasından dolayı da “MİDAS ANITI” olarak adlandırılmış. 17 metre yüksekliği, l6.50 m. genişliği bulunan anıt, volkanik tüf kaya yüzeyine işlenmiş. Frig kaya anıtlarının en görkemlisi, Ana Tanrıça Matar-Kybele’ye adanmış anıt, devasa görünümüyle hayranlık uyandırıyor. Hemen yanı başında bulunan Kırkgöz kayalıkları da tüflü kaya üzerine göz göz oyulmuş, dönemsel olarak farklı amaçlarla kullanılmış Midas Anıtı kadar görkemli bir kaya kütlesi yer alıyor.
Özelikle karşılıklı yan yana iki anıtsal kaya, fotoğraf meraklıları için mükemmel bir alan olmuş. Ziyaretçiler gibi biz de bol fotoğraf çekiminin ardından yer yer bozulmamış ve oldukça belirgin antik yolu takip ederek diğer eserleri de görmek üzere tarihî yolculuğa devam ediyoruz. Gerçekten de bu defaki yürüyüşümüz bir doğa yürüyüşünden ziyade, çağlar öncesine tarihi bir yolculuk hissi uyandırıyor zihnimde. Şehrin ana girişi olduğundan bu bölümdeki antik yol, tören yolu olarak da kullanılmış. Yol boyunca kaya yüzeyine işlenmiş figüratif kabartmalar görüyoruz. Aslında görmeye çabalıyoruz desek daha doğru olacak.
27 yıldır buranın hem bekçiliğini yapan, hem de şu anda köyün muhtarı olan Veysel Bey, oldukça aşınmış olan figürleri tek tek gösteriyor ve yıllar önce daha görünebilir olduklarını anlatıyor grubumuza. Tabii Anadolu’nun buna benzer birçok yerinde olduğu gibi burada da tarihten gelen yüzlerce eseri koruyamamış olmanın üzüntüsünü bir kez daha hissediyor ve üzülüyorum.
Yaklaşık bir kilometrelik bir yürüyüşün ardından yamacı aşar aşmaz geniş bir alana çıkıyoruz. Frig sunaklarının en güzellerinden ve boyutsal olarak en büyüklerinden birisi karşımızda duruyor: Yazıtlı Sunak! Yine yöre halkının pratik zekasıyla isimlendirdiği gibi “Kaya Taht” yeni bir fotoğraf platformu. Arkadaşlarımız her biri bir Frig kralına dönüşüyor bir anda. Tahta oturan her birimiz birkaç saniyeliğine Kral Midas oluyoruz sanki!
Kaya tahtı arkamızda bırakıp görkemli kayalıklar arasında yolumuza devam ediyoruz. Büyük kaya kütleleri arasında dolaşırken kaya yüzeylerinin oyulması suretiyle yapılmış birbirine yakın iki büyük su sarnıcına rastlıyoruz. Büyülüyor hepimizi devasa sarnıçlar. 20-30 basamak olan zikzak şeklindeki merdivenlerden inilebiliyor. Derin su sarnıçları çok geniş açılmış kuyular şeklinde. Bir anda Midas’ın meşhur efsanesi geliyor aklıma.
Efsane bu ya:
Mitolojide güneş ve güzel sanatların tanrısı olarak gösterilen Apollon ve Kır Tanrısı Pan arasında bir müzik yarışması yapılacaktır. Apollon, Midas’ı da jüri üyesi yapar. Yarışma sonunda Midas, oyunu Pan’dan yana kullanır. Apollon Midas’a sinirlenmiştir. “Güzel müzikten anlamayan bir insana ancak eşek kulakları yakışır.” diyerek Midas’ın kulaklarını eşek kulağına dönüştürür.
Midas artık bu kulaklarla halkının arasındadır. Midas, külah giyerek bunu gizlemeye çalışır. Ancak uzayan saçlarını da kestirmesi gerekmektedir. Berbere gittiğinde berber Midas’ın kulaklarını fark eder fakat bunu kimselere anlatamaz. Bir süre sonra dayanamaz ve artık bunu içinde tutamayacağını ve anlatması gerektiğini düşünür, bir kuyuya gider ve haykırır:
“Midas’ın kulağı eşek kulağııııı! Midas’ın kulağı eşek kulağıııııı!”
Kuyudaki su, bu sırrı sazlara, sazlar rüzgara, rüzgar dağlara, ovalara anlatır, derken bu sır bütün Frigya halkına yayılır.
Çağlar öncesinde, rüzgar nasıl ki Midas’ın sırrını Frig halkının kulağına fısıldamışsa, sanki tarihî bir misyon üstlenmişçesine çağlar atlayıp yine vazifesini yapar gibi bu defa benim kulağıma Gordion Düğümü’nü anlatıyor:
Friglerin kralsız kaldığı ve kahinlerin sözlerine rağbet edildiği bir dönemde kahinler, şehre öküz arabası ile giren ilk kişinin Frig kralı olacağını söylemeleri üzerine halk merakla kente girenleri gözetlemeye başlar. Bir gün yoksul bir köylü, karısı ve kağnı arabası ile kente gelir; adı Gordias’tır. Tarihte Friglerin ilk kralı olarak geçen ve Frigya’nın başkentine “Gordion” adını vermiş olan bu köylü, aynı zamanda sonradan efsaneleri ile Friglerin en ünlü kralı olan Midas’ın da babasıdır.
Gordias, kral ilan edildikten sonra kendisinin kral olmasına neden olan arabasını kentte bulunan tapınağa götürerek Frig tanrısı Sabazios’a adar ve kızılcık ağacının dallarını kullanarak kağnının boyunduruğuna meşhur düğümü atarken, “Kim bu düğümü çözerse Asya’nın hakimi olur.” der.
Gel zaman git zaman, M.Ö. 333 yıllarına gelindiğinde Frigler eski güçlerini kaybetmişlerdir. Doğu seferleri sırasında kışı geçirmek üzere Anadolu’da konaklayan Büyük İskender, meşhur Gordion Düğümü’nü ve bunu çözenin Asya’nın hâkimi olacağını duymuştur.
Yolu Gordion’dan geçen Büyük İskender’e düğüm gösterilir; çözülmesi zor görünen bu düğümü çözemeyeceğini anlayan İmparator, öfkeyle kılıcını çekerek düğümü keser. İskender’in Asya hakimi olacağı müjdelenir; düğüm açılmıştır ama aslında hâlâ çözülememiştir. Bu olaydan sonra Asya’yı fetheden İskender, 33 yaşında tutulduğu ateşli bir hastalık sonucu ölür; ölümünün, düğümü çözmek için hileye başvurduğu için lanetlendiğinden olduğu söylenir.
Adım attığımız her noktada daha nice efsaneleri de akla getirmekte olan yürüyüşümüzün son duraklarını; yüksekliği, genişliği ve derinliği ile oldukça ilgi çekici bir mezar anıtı olan ve yöre halkının ilginç isimlendirmelerinden biri olan Gerdekkaya ya da diğer adıyla “Kızlar Manastırı” ile Arezastis (Küçük Yazılıkaya) oluşturuyor.
Tarih kokan topraklarda; tüflü kayalar üzerinde oyularak yapılan kral mezarları, açık hava tapınakları, sunak yerleri, kaya kabartmaları, basamaklı anıtlar, nişler, yer yer bozulmamış antik yollar, savunma ve barınma amaçlı mağaralar arasında dolaşırken tarihin ve bu topraklarda yaşanmış olduğuna inanılan efsanelerin bizi sarıp sarmaladığını hissederek yürüyüşümüzü tamamlıyoruz.
Tadı damaklarımızda kalan, bu güzel coğrafyanın bir başka Frig Yolu rotasında yeniden yürümeyi, efsanevi topraklarda tarihi yeniden keşfetmeyi hayal ederek.
Kalın sağlıcakla
Bu Makale 04.12.2017 - 10:21:32 tarihinde eklendi.
Kullanıcı Yorumları
-
Harika bir yazı. Kaleminize sağlık.