Serdar Karcılıoğlu

Yalvarıyorum, yapmayın!

Biliyoruz, kanunların, yönetmeliklerin dışına çıkmak doğru bir hareket değildir. Hatta suçtur, ama Bodrum’daki bu yıkım kararınız için ne olur bir kez daha düşünseniz

Öncelikli yıkılacak bu otellerden sadece birinin maliyetinin 15 milyon dolar, bir diğerinin de ona yakın olduğunu biliyorum. Bunlar milli servet değil mi? biz bu kadar zengin bir ülke miyiz?  Çalışıp ülkemize döviz kazandıracak, istihdam yaratacak bu tesisleri bir kalemde yıkıp atmak bize ne kazandıracak. 

Hata etmişler, ruhsatsız veya ruhsata aykırı imalat yapmışlar. Suç işlemişler.
 
Şimdi sizi cezalandırıyoruz. Bir daha kimse böyle yapmasın, diye mi yıkacağız bu değerleri? 
 
Bizlerde hiç mi suç yok? 
 
Başta Bodrum olmak üzere, yurdun onlarca yerinde boşluklardan faydalanılarak yapılmış buna benzer yapılar yok mu? 
 
Tamam yerden göğe kadar haklısınız. Bunlar hatalı ama canları fena yanan bu yatırımcılar diğerlerinin peşine düşseler haksızlık mı etmiş olacaklar? 
Bizi yıktınız! Onları da yıkın mı diyecekler? 
Bu kaos nasıl önlenecek? 
Devlet "baba" değil midir? Affetmek babanın büyüklüğü değil midir?
 
Binalar şehir mobilyalarıdır.  Sonuçta o binalar yapılmış, bitmiş.
Gece bakıyorsunuz ışıl ışıllar. 
Bir kez böyle düşünsek, böyle değerlendirsek ne olur? Ne kaybederiz? 
 
Şimdi her biri moloz yığınına dönecek. Ne yaparsak yapalım, o alanları eski haline getiremeyeceğiz.
Çevre, görüntü, kirlilik, siluet, kıyı, kenar derken oralar daha da güzel olmayacaklar.
Eğer konu “siluet” ise zaten Bodrum da siluet falan kalmış mı ki? 
 
Şimdi üç beş oteli yıkarak, her şey bitecek mi? 
Bodrumun silueti bir anda geri mi gelecek?
 
Yıllardır oteli beton, yatırımcıyı çevre düşmanı gören bir takım gurupların ellerini ovuşturdukları, neredeyse bayram yaptıkları bir yıkımı, sırf onları tatmin etmek için mi gerçekleştireceğiz?
Neyi kazanmış olacağız?
 
Sıkılarak söylüyorum ama yıllara sari yapılan hatalar, plansız gelişmeye neden olan, Ankara da hazırlanıp gönderilen planları her gelişinde iptal ettirenler de hiç mi suç yok?
 
Bu insanların hepsini tanıyorum. Yıllardır turizme hizmet veren, can siparane çalışıp didinen insanlardır.
 
En azından ben bu insanların, bunları yaparlarken kendi başlarına, devlete meydan okurcasına yanlış işler yaptıklarına inanmıyorum.
Bir gidip bir gelen “çevre düzeni planları, kıyı kenar uygulamalarındaki belirsizlikler vs. dir gelinen bu nokta.
Hani bizde vardır ya, yerleşik bir zihniyettir; “sen başla istim arkadan gelir” destekleri seziyorum buralarda.
 
Sevgili devlet babam, şimdi soruyorum; bunun yıkımdan başka bir çaresi yok mu? 
Biraz daha dursanız. Bir kez daha değerlendirseniz.
Mesela para cezası verseniz. Son kez bu acıtan cezayı paraya çevirseniz. 
‘Bu size emsal olsun, bir daha yapanı yıkarım’ deseniz...
Bir torba yasa içine, genel bir uygulama maddesi koyup "milat" oluştursanız olmaz mı? 
Sonra turizm öyle anlatıldığı, abartıldığı gibi çok paralar kazanan bir sektör değil. Bu yıkımların altından kalkılamaz. Çok insanlar mağdur olur.
 
Bak sevgili devlet babam, bu kez herkes anladı. Şapkalarını önlerine koydular. Babanın şakası olmadığını herkes anladı.
Aslında yıllar önce bu uyarı verilmeliydi ama olmadı. Hep o ‘oy’ derdi yok mu, bizi bu noktalara getirdi.
 
Sevgili Başbakanım, son ricam size; bayram gezinizde gördüğünüz manzaraya kızdınız, öfke duydunuz. Biliyorum, bu konuda çok hassas davrandınız ama ne olur ‘one minute’ deyin. En azından yıkım cezasını affedin. Son kez makul bir para cezası ile formül bulalım. Siz bunu bulursunuz, inanıyorum.
Yalvarıyorum. Yapmayın.

Bu Makale 17.12.2013 - 20:30:53 tarihinde eklendi.


Kullanıcı Yorumları
  • Mesut Can 11.12.2013 - 02:25

    Birilerinin ağzı yanmazsa gözü kara ruhsatsız inşaata başlama nasıl durdurulacak? Birisi haksız kazanç sağlayacak diye toplumun zarara uğraması nasıl önlenecek. Umarım bu yazıyı pozisyonunuz icabı mecburen yazdınız. Samimi görüşünüz buysa vah vah vah

  • Mehmet Mülayim 10.12.2013 - 05:47

    Sayın Karcıoğlu, Yazınız, değerli çabalarınız için teşekkür ederim. Ancak öncelikle dilerim ki Türkiyede böyle kararlar Başbakanın talimatı ile uygulamaya konmasın ve yine başbakanın talimatı ile af edilmesin. Çünkü o zaman o koltuk başbakanlıktan çıkar, demokrasiden çıkar, hukuk devletinden çıkar. Her iki kararda işler adaleti ve kanunları, devlet kurum ve kuruluşları , demokratik yapısı olan bir ülke için büyük yanlış. Bu durumda da eğer Türkiye Cumhuriyetimiz de demokrasi ile, hukuk ve adalet yapısı ile yürüyen bir yapısı varsa bu tür talimatlar Başbakanca verilmez, devlet kurumları tarafından hiç bir şekilde yapılmasına göz yumulmaz, müsamaha gösterilmez. Yaptım, oldu anlayışı ile yönetim ve karar mercileri çalışırsa, halk ta aynısını yapar. Sonrasında da böylesine acı sahneler ortaya çıkar. İmam, cemaat hikayesini hepimiz biliriz. Durum aynen o dur.

En Çok Okunanlar
Bunları Okudunuz Mu?
Yazarlar
Tüm Yazarlar
GÜNCEL HABERLER
SEKTÖREL HABERLER

Turizm gündemine ilişkin haberlerin her gün mail adresinize gelmesi için abone olun.