Serdar Sağlamtunç / FCSI

Turizm haberlerini izliyorum gözlerim kapalı

Turizm haberlerini izliyorum gözlerim kapalı

Salgın sonrasında turizmin resmi çıplak ve çirkin olarak ortaya çıkmış olsa da yazılı basında akıl ve bilimi zorlayıcı haberler çoğalıyor. Herhalde haber yapınca içeriğinin gerçekleştiği sanılıyor ki artan turist sayıları, yeni rekorlar, yeni tesisler, zincir markalar, verilen teşvikler ballandırılarak anlatılıyor. Bu güzel ama gerçek mi?

Sanırım Platon’un mağara alegorisi ilginç örnektir ancak bu sektör sanırım mağaradan çıkmanın yolunu henüz keşfetmedi. Çünkü dışarıda çok farklı bir dünya ve yeni gelişmeler var.

Son on yılın en dramatik verilerinden bazıları, iklim değişikliği, demografik baskılar, ekonomik büyüme algısının çarpıtılması, siyasi istikrarsızlık ve zorunlu göç nedeniyle doğal kaynakların giderek daha fazla risk altında olmasıdır. Küreselleşme kılıfı içine sokulan ve denetim altına alınmaya çalışılan her türlü kaynak, biyoçeşitlilik maskesi ile ekosistemler kurgusu ve aracılığıyla, parasal rejimlerden etkilenen ve komşu ülkelerin ekonomileri ve nüfuslarının refahı üzerinde büyük bir baskı oluşturmaktadır.

UNESCO ve sonrasında Avrupa Komisyonu'nun Ortak Araştırma Merkezi (JRC), 2018yılında su, enerji ve gıda kısıtlamaları kapsamında “Su-Enerji-Gıda-Ekosistemler (WEFE)” projesini başlattılar. Proje temelde herhangi bir ödün veya kısıt olmadan su, enerji ve gıda güvenliğini artırmayı hedefliyor. İdeal bir proje gibi görünse de kendi içinde pek çok zıt tanımlar ve uygulama önerileri var. Örneğin;

1-İklim değişikliği – Küresel kriz sonrası atık ekonomisini parlatan ve yerelden şehre göç teşviki ile aşırı yoğun yaşama alanlarının oluşturulması ancak yoğunluk ile birlikte getirilen kirliliğin sisteme verdiği zararın yeni anlaşılması, bunu geri döndürmek için çabaların yetersiz kalmasıdır. Yıllardır bahis konusu edilen 1,5 °C dengesi son Rusya-Ukrayna savaşı ile yerle bir olmuş durumdadır. Burada ilk bakışta göze çarpan özellikle AB ülkelerinin sahte temiz kavramıdır. Çünkü er türlü kirli işleri daha az gelişmiş ülkelerde para karşılığı yaptırmak yolunu seçmişler ancak dünya ve atmosfer tek olduğu için dünyanın herhangi bir yerindeki kirliliğin kendilerine tehdit olduğunu göz ardı etmişlerdir. Özellikle metal dökümü gibi ağır kirlilik veya çöp bertaraf işlemi gibi işler çevre standartları düşük ülkelere yönelmiş ancak sorun çözülmemiştir.

2-Ekonomik büyüklük – Özellikle AB içinde üye devletlerin hiç de anlatıldığı gibi bir uygulanabilir refah modeline sahip olmadığı ortadadır. Bunun nedeni artık siste anlamında yozlaşmış ve kokuşmuş kapitalizmin çökmüş olması ancak demokrasi kılıfı altında otokrasinin yükselme eğilimidir. İşte bu tam da küresel felaketin habercisi gibi görünse de salgın sonrası yaratılan belirsizlik ortamında daha vahşi bir kapitalizm modelinin fırına sürülmesidir.

3-Siyasi istikrarsızlık – Batı bir şekilde kendini koruyup dışarıdaki zengin kaynaklara sahip ülkeleri kendisine bağlamak hevesi ile bu ülke yöneticilerine mavi boncuk dağıtmaktadır. Böylece kendi yapısal sağlamlığına güvenmekte sakınca görmemektedir. Ancak bu durum savaş ve köktendinci yönetimlerin başa gelmesi ile ortaya çıkan muazzam bir zorunlu göç nedeniyle doğal kaynaklar giderek daha fazla risk altında kalmaktadır. Göç ile birlikte kalifiye işgücü yeterli eğitim olanakları sunulmadığı için normalin altına düşmüştür.

Bu üç maddeyi ülke ve turizm perspektifinden çok dikkatli bir şekilde irdelemekte fayda vardır. Çünkü ince detaylar bize turizmin geleceği hakkında fikir verebilecek ipuçları taşımaktadır.

Yerel ve küresel ölçekte biz neler yapmalıyız? Değişen küresel bakış açısı turistik yörelerden başlayıp şehirler ve yerleşkelerde temiz hava-su-gıda-enerji dörtlemesinin daha geniş uygulanması için gerekli alt yapı ve teknik çalışmaların başlatılmasını önermektedir. Diğer yandan kirli olan gürültü ve nükleer sakıncalarından uzak kalacak projeler başlatmalıyız. Daha minimal, kolay işletilebilir tesisler içinde doğal beslenmeyle ilgili üretimleri başlatmalıyız. Elimizde o kadar fazla tarihi miras var ki artık bunların yağmalanmasına son verecek ve hepsini dünya kültürüne armağan edecek tedbirleri almak zorunluluğu vardır.

Herhalde en zor iş, eldeki varlıkların değerini anlayan ve onları turizm kapsamı içine alacak tarzda planlamalar yapabilmek becerisine ulaşmaktır. Aslında hem çok kolay hem çok zor.


Bu Makale 24.10.2022 - 15:24:17 tarihinde eklendi.


Kullanıcı Yorumları
Henüz yorum yapılmadı.
En Çok Okunanlar
Bunları Okudunuz Mu?
Yazarlar
Tüm Yazarlar
GÜNCEL HABERLER
SEKTÖREL HABERLER

Turizm gündemine ilişkin haberlerin her gün mail adresinize gelmesi için abone olun.