Serdar Sağlamtunç / FCSI

COP28 ardından

COP28 ardından

Turizm ve asıl felsefesi ile sadece teğet geçerek uğraşan devasa firmaların küresel platformda neler yaptığını veya yapmak istedikleri konuları camianın tartıştığını, ileriye dönük proje önermeleri hazırladıklarını duydunuz ve gördünüz mü? İki şık var; ya bu tür gayretler yok veya konu kimseye ilginç ve üzerinde çaba sarf edilecek nitelikte gelmiyor. Belki de her ikisi birden. Kim bilir?

Yıllarca ve defalarca bu ülkenin turizm potansiyelinin devasa boyutlarda olduğunu ancak insanların bundan faydalanmak yerine sadece kişisel menfaat hesabıyla hareket ettiğini yazdım. Görüşüm değişmiş değil.

Bir slogan olarak “küresel ısınma” konusunda bölük pörçük bilgileri etrafa saçıyoruz ama bu konuda ne yapıyoruz? Ülkemiz fosil yakıtlar bakımından zengin değil. Bunun tersi görüşler seçimler öncesinde parlatılan hatalı ve yanlı haberler. Zaten gerisi de gelmiyor. Sadece bu gerçeği kabul ederek turizm ve tesisler konusunda değişim yapılsa kazanım olacak. Çünkü bu yola girildiğinde güncel ileri teknolojik gelişimlerin projelerde hayata geçtiği görülecektir. Bu konuda küresel piyasaları da takip etmek ve bir yarış olarak kabul edilecek önemli detayları projelere yansıtmak gerekmektedir. 2000’li yıllarda ortaya atılan “yeşil bina” kavramı ile son yıllardaki yeni öneri “sıfır enerji bina” kapsamları bile iç içe geçmiş durumda. Çünkü tekniğin özü ve ruhu yerine göstermelik bazı yapılar öne çıkmıştır. Bunun ne turizm camiasına ne de ulusal teknik norm ve uygulamalarına faydası olmamıştır. Hâlbuki mimarlık ve mühendislik dallarında özellikle bu konuda yapılması gereken çok fazla işler var.

Dünya ve atmosfer ısınıyor, buzullar eriyor falan. Bunlar 2000’li yıllarda ağızlara sakız oldu. Dünyadaki görece teknoloji alanında ileri ülkeler üretimlerini doyumsuz bir ihtiras ile artırarak hem kirli hem de daha fazla enerji kullanmaya başladılar ancak ürünleri dünyadaki her ülkeye satarak adeta herkesi suça ortak ettiler. Bilimsel olarak 2 derece artış felaket habercisiydi ve bunu azaltmak amacıyla endüstrisi güçlü ülkeler ortak bir karar almak zorunda hissettiler. Böylece göz boyama eşiği yıllık 1,5 derece olarak belirlendi. Tabi ki sorun bu ölçümü kimin yapacağı idi. Hemen bir sekretarya kurularak toplantı yerlerinin ismi verilen Kyoto, Paris anlaşmaları imzalansın diye hazırlandı ancak “kirli” ekonomi sahipleri yan çizmeye başladı. Buradaki sorun, hangi ülkenin hangisinden kirli olduğunun tespitini zorlaştırmak hedefiydi. Bu başarılı oldu. Şimdilerde COP (Conference of Parties – Taraflar Konferansı) adı altında her yıl yapılan ve bugünlerde sona eren COP28 kapsam ve sonuçları açısından ülke turizmini ve paydaşlarını oldukça yakından ilgilendirmelidir.   

Türkiye yıllarca Yeşil İklim Fonundan yararlanmak istediğini her toplantıda dile getirmiş şimdi ise Kayıp ve Zarar Fonuna göz dikmiştir. Üzülerek görünen işin özü yerine birkaç doların peşinde el açmak dışında yapılan hiçbir düzenlemenin olmaması. Fosil yakıta sahip olmayan ancak temiz enerji kapasite ve niteliği açısından çok zengin olan ülkemizde zihin ve düşün değişikliğine gereksinim var. Çünkü yukarıda bahsedilen fonlardan yararlanmak sıfır olasılıktır. Neden?

*Dünyanın çöpü ithal ediliyor ve bu dönüşüm işlemini yapan şehirler, yöreler çok kirli.

*Doğal gaz yakıp elektrik üretiliyor ki bunun ekonomik getirisi yerine kirlilik öne çıkıyor.

*Kömür yatırımları hız kesmeden devam ediyor.

*Her akarsuya HES inşası ile doğal denge yok edildi, halen ediliyor.

*Kamu araçları dünya ölçeğinde aşırı fazla ve hepsi fosil yakıt tüketerek şehirleri kirletiyor.

*Toplu taşıma çok cılız ve yetersiz.

*Binalar ve inşaat sistemi fosil tüketimi ile birlikte kirli ürünlerden imal ediliyor.

*Çimento dünyanın en kirli üretimi ve ülkemizde üretilip satılıyor fakat kirlilik burada kalıyor.

*Hurda ve demir döküm işlerinde Avrupa’nın taşeronu olarak çalışıyoruz ve parayı onlar kazanıyor fakat kirlilik burada kalıyor.

Daha verilecek çok örnek var ancak tüm bunları yabancı görmüyor mu? Görüyorsa neden bu konuda tedbir almayan bir ülkeye fon versinler? Burada iki yönlü olarak bir samimiyet yok. 

Görüleceği gibi turizm camiasının bu konuda yapacağı çok büyük eylemler var. En basit olanı, tesisler proje aşamasından işletmeye alınması sürecinde sıfır enerji bina kavramı ile inşa edilmelidir. Konu belki henüz tam olarak fikirden uygulamaya geçmemiş olabilir ancak enerji kullanımı ve tüketimi açısından kendine yeten bina kavramı ve buna ilave olarak atık dönüşümünü kendi içinde yapan tesislerin inşa edilmesi ve işletilmesinde sayılamayacak kadar fayda vardır. Çünkü bir sonraki adım her şeyiyle temiz ortam ve ürünlerin paraya dönüşeceği bir pazarın ortaya çıkışı olacaktır. İşte bu seviyede ne fosil yakıt gereksinimi ne de yabancı fonların peşine düşerek komik haller yaşanması olmayacaktır.

Hem turizm camiasını hem de yatırımcıları bu konuda işbirliğine davet ediyorum.  


Bu Makale 11.12.2023 - 11:58:26 tarihinde eklendi.


Kullanıcı Yorumları
Henüz yorum yapılmadı.
En Çok Okunanlar
Bunları Okudunuz Mu?
Yazarlar
Tüm Yazarlar
GÜNCEL HABERLER
SEKTÖREL HABERLER

Turizm gündemine ilişkin haberlerin her gün mail adresinize gelmesi için abone olun.