Son yıllarda dünya tarihi araştırmacıları İbn Battuta’ya yeniden yoğun bir ilgi göstermeye başladı. Bu Kuzey Afrikalı gezgin, yaşamı boyunca yürüyerek, eşek sırtında ve gemiyle 120 bin kilometreden fazla yol kat etti. Üç kıtayı ve birçok adayı ziyaret etti. Net gözlemler ve güçlü yorumların birleşimiyle kaleme aldığı yazılar, gezdiği yerler hakkında son derece açıklayıcı oldu. 14. yüzyıl toplumları hakkında bize çok değerli bilgiler bıraktı. Seyahatleri, mevcut ulaşım imkânları da dahil olmak üzere coğrafyalar arası kültürel etkileşim üzerine önemli veriler sağladı. Ancak yazılarında bundan daha fazlası da var: Motivasyonlarını aktarıyor ve bir insanın bu kadar zorlu koşullarda neden böylesine ileri gittiğini açıklıyor. “Neden?” diye soruyor ve yanıtlıyor. Elbette seyahatlerinin sonuçları da çok önemli: Dünya tarihi, ayrı ayrı coğrafyaların hikâyelerinden öteye geçerek kültürler arası karşılıklı etkileşimlerin analizi olarak şekilleniyor. İbn Battuta yalnızca seyahati değil, seyahatin doğurduğu farklı etkileşimleri de derleyip bize aktarıyor ve bizleri de seyahat etmeye, keşfetmeye motive ediyor. İbn Battuta örneği, tek başına değil; isimsiz veya az bilinen birçok seyyah da benzer şekilde seyahatin tarihini şekillendirdi.
Bu yazıda, nereye gittiklerini çoğu zaman bilmeden, bir karanlığın içinden tünelin ucundaki ışığı kovalayan seyyahlara kısaca değineceğiz. Yolculukların mekanik ulaşım veya otel rezervasyonlarıyla kolaylaştırılmadığı bir dönemden söz ediyorum. Hakkında çok az şey bildikleri ya da hiçbir şey bilmedikleri yerlere binlerce kilometre seyahat eden insanlık tarihinin büyük gezginlerini tanımamız gerekir. Ayrıca unutmamak gerekir ki, yine modern zamanlardan önce, büyük mesafeler kat etmiş ama kişisel kayıt bırakmamış, adlarını bilmediğimiz gezginler de vardı. Onlar da yaptıkları yolculuklarla seyahat kavramının değişimine ve gelişimine katkı sundular. Seyahat öyküsünün isimsiz kahramanlarıydılar.
Kültürel ya da politik sınırlar arasında seyahat etmek her zaman heyecan verici olmuştur. Modern zamanlardan önceki gezginlerin hikâyeleri mutlaka macera ile yoğrulmuştur. Ancak seyahat kavramı yalnızca heyecan verici anekdotlardan ibaret değildir. Seyahat, gerçekleştiği toplumlar hakkında da çok şey ortaya çıkarır. Yalnızca ulaşım sistemlerini değil, aynı zamanda siyasi örgütlenmeyi, ticaret ağlarını ve dini inançları da açığa çıkarır. Gezginlerin motivasyonları, yaşadıkları dönemin birebir aynasıdır. Daha açık bir ifadeyle, gezginlerin anlatımları bazen geçmiş toplumlar hakkında sahip olduğumuz tek bilgi kaynağıdır. Örneğin, Orta Asya’nın uçsuz bucaksız bozkırlarında yaşayan göçebe halklar hakkında bugün bildiklerimizin önemli bir kısmı onların anlatılarından gelir. Normal koşullarda var olmayan bir kaynağı günümüze taşırlar.
Seyahatin ayrıca vesile olduğu önemli açılımlar vardır. Maceralı seyahatler sırasında tutulan kayıtlar sayesinde uygulanabilir yeni rotalar belirlenmiş, siyasi ve diplomatik politikaların nasıl yürütüleceğinin adeta haritası çıkarılmıştır. Yine bu sayede yeni ticaret bağlantıları kurulmuş, dini misyonların yolları çizilmiştir. Kısacası seyahat, dünya tarihini şekillendiren ve farklı halklar arasında yeni temasları teşvik eden en önemli güçlerden biri olmuştur.
1500 yılına kadar gerçekleşmiş tüm uzun mesafeli yolculukları saptamak elbette çok zor çünkü kaynaklar eksik ya da çelişkili. Pek çok gezgin hiçbir kayıt bırakmadan göçüp gitti. Ancak bazen beklenmedik kaynaklar sayesinde adlarını bilmediğimiz cesur tüccarlar ya da misyonerler hakkında bilgi edinme şansımız oluyor. Fakat önemli bir mesele var: En ünlü gezginlerin bazılarının bile gerçekten belirttikleri yerlere gidip gitmediklerinden zaman zaman emin olamıyoruz.
Öte yandan seyahat hakkında, özellikle de geçmiş yüzyıllarda olağanüstü kabul edilen yolculuklara dair, diğer birçok insan faaliyetinden daha fazla kayıt vardır. Bu da bize inanılmaz bireysel hikâyelere erişim imkânı tanır. Seyahatin geniş siyasi ve kültürel konulara nasıl ışık tuttuğunu ve bazı büyük gezginlerin ne tür ilham verici sonuçlar doğurduğunu görebiliyoruz.
Seyahatin değişim sürecini de bu yazılı kayıtlardan izleyebiliyoruz. Yeni ulaşım yöntemleri, daha etkili siyasi sistemler, farklı dini motivasyonlar seyahati doğrudan etkiledi. Aynı zamanda seyahat de değişim yarattı. Bir yolculuğun aktarılması, başkalarının kendi maceralarına atılmasını teşvik etti. 1400’ler civarında seyahat ve seyahatin getirdiği bilgi, daha fazla insanın daha önce hiç olmadığı kadar hırslı yolculuklara çıkmasının nedenini açıklar hale gelmişti: Bilgiye, maceraya, keşfe duyulan açlık.
Seyahatin insana özgü ayırt edici özellikleri vardır. Birçok hayvan uzun mesafeler kateder. Bazıları mevsimlerle birlikte göç etmeye ya da soylarını devam ettirmek için doğum yerlerine dönmeye genetik olarak programlanmıştır. İnsanlar ise belirli rotalara genetik olarak yönlendirilmez; daha fazlasını denemeleri gerekir. Türümüzün farklı ortamlara uyum sağlayabilmesi, seyahatin temel ön koşuludur. Ekonomik zorunluluklar insanları seyahate itebilir. Ama kimi zaman sırf merak da insanı yollara düşürebilir.
İnsan ekonomisinin ilk türü olan avcılık ve toplayıcılık, en azından belirli bölgeler içinde av aramak için yoğun seyahat gerektiriyordu. Kişi başına çok geniş alanların gerektiği bu yaşam biçiminde, küçük nüfus artışları bile insanları daha uzun mesafelere göç etmeye zorladı. Böylece hepimizin ait olduğu Homo sapiens, doğduğu yer olan Doğu Afrika’dan MÖ 25.000’e kadar yayılarak yaşanabilir dünyanın neredeyse her yerine ulaştı. Göç kalıpları daha sonraki yüzyıllarda da sürdü.
Göç, insanın seyahat eden bir varlık olduğunu ve göçlerin başlı başına hayati bir güç olduğunu gösterir. Ancak bu yazı, daha çok insanların bir yerden ayrılıp uzun mesafeler kat ettikleri fakat geri dönmeyi de düşündükleri, bireysel yolculuk türüyle ilgilidir. Bu, kendi toplumlarının hayallerini harekete geçiren uzak yerlerin haberlerini taşıyan, çoğu zaman ticaretle ilişkilendirilen seyahat türüdür.
İlginçtir ki, tanıdığımız büyük gezginlerin çoğu erkekti. Kadınların göçlere katıldıkları açıktır; ancak tarım toplumları kadınların daha çok evde ya da yakın çevrede kalmasını teşvik etti. Bu durum, erkekler ve kadınlar arasında keskin farklılıkların doğmasına neden oldu. Yine de istisnalar vardı: özellikle dini hac yolculuklarında kadınların da önemli bir yeri bulunuyordu. Orta Çağ’da Kudüs’e, Mekke’ye veya Santiago de Compostela’ya yapılan haclarda kadın hacıların izlerine rastlıyoruz. Ayrıca seyahatlerini kaleme alabilmiş birkaç kadın da tarihe geçti; örneğin 4. yüzyılda Kudüs ve Sina Yarımadası’nı gezen İspanyol rahibe Egeria (Etheria ya da Aetheria), yazdıklarıyla hem dönemin dini yaşamına hem de yolculuk koşullarına ışık tuttu. Benzer şekilde, Orta Çağ’da bazı aristokrat kadınların ya da tüccar eşlerinin de eşlik ettikleri seferlerden geriye mektuplar ve günlükler kaldı. Buna rağmen, elimizdeki kayıtların çoğu erkeklerin tecrübelerine dayandığı için, anlatılar ister istemez cinsiyet yanlı bir görünüm kazanıyor.
Çoğu insanın ufkunun birkaç köyle sınırlı olduğu toplumlarda, geniş çaplı seyahat eden az sayıdaki insan — çoğunlukla erkekler — olağandışı etkiler yarattı. Bunun nedeni hem deneyimlerinin çok sıra dışı olması hem de çevresindekilerin denemediği şeyleri yapmaya iten özel motivasyonlarının bulunmasıydı.
Turizm gündemine ilişkin haberlerin her gün mail adresinize gelmesi için abone olun.
www.turizmguncel.com internet sitesinde yayınlanan yazı, haber, video ve fotoğrafların her türlü hakkı Turizm Güncel A.Ş.’ye aittir. İzin alınmadan, kaynak gösterilerek dahi iktibas edilemez.
Copyright © 2018 - Tüm hakları saklıdır. Turizm Güncel
Tasarım & Yazılım Altyapısı DataNet Bilgi Teknolojileri