Serdar Sağlamtunç / FCSI

Kuyunun dibi

Kuyunun dibi

Turizmin dipsiz bir kuyu olduğu savının sonuna gelmiş gibiyiz. Neden dipsiz kuyu tanımı? Çünkü öyle bir anlayış pompalandı ve pompalanıyor ki, ne tür hatalar yapılırsa yapılsın kuyu su verecek beklentisi cazip bir aldatıcı propaganda malzemesi olarak kullanılıyor.

Bilgi-deneyim-liyakat eşkenar üçgeni tanımı ve felsefesini anlamamakta direnen firmalar, toplumlar, devletler her an krizlerle sınanırlar ve her şekilde kaybetmek doğal sonuçtur. Sanayisi olmayan, teknik insanlarına ve mühendislerine gerekli ve yeterli olanak sağlamayan ülkelerin sonuçta üretim çarkları çalışmayacaktır. Buna ilave olarak her alanda verimsizlik, debdebe eklendiğinde zaten vahim tablo çıplak gözlerle görülebilecektir.

Ne ki, körler ve sağırlar ülkesinde güneşin doğduktan sonra batmadığı rivayet edilir. Buradaki garip çelişki güneşin batmaması için önce doğması gerektiği gerçeğinin batıl ile örtülmek çabasıdır. Ama ülke özelliğine ek olarak dilsizler de sistem içine katılarak birbirine kenetlenerek yaşamı tıkamak görevi görmektedir. Bu tanımlamaların turizm ile ilgisi ise birebir örtüşmektedir. Nasıl mı? Turizm ile doğrudan ilişkisi olan, bu sektörden para kazanan ve yatırım yapmaya niyetli olan veya yatırımcı işin en temel gerekliliğini atlamakta sakınca görmemekte ancak sonucuna da katlanmak istememektedir.

Böyle bir dengesiz durum ne kadar sürdürülebilir? Sürmediği aslında turizmin patladığı ve çatladığı 1980 yılından beri hemen her yıl yaşanan krizler ile apaçık ortada. Göremeyenler, geçici tedbirler ve teşvikler ile temelsiz bir sistemin yalpaladığını kısmen görüp nasılsa destek yapılır ve ayakta kalırız mantığı ile sorunu erteleyen kesimdir. Ama evrensel kural her zaman devreye girecek ve zayıf yapının zaman içinde çökmesi kaçınılmaz olacaktır. Gelin güncel turizm durumsalını biraz inceleyelim.

Küresel ölçekte en pahalı, şaşalı, debdebeli yapılar inşa ederek en pahalı turisti cezbetmek rüyası ile yola çıkılmıştır. İlk yıllarda kısmen bu durum gerçekleşiyor hissi yaratılmış ve tesis enflasyonu başlatılmış, böylece turizmin en geçerli unsurları doğa ve kültürel miraslar ikinci, üçüncü plana atılmıştır. Eğer hafızalar tazelenirse, 1990’lı yıllarda devlet teşviklerinin hovardalığı ile her çeşit cennet vatan toprağı tesisler ile buluşturulmuş ve vahşi betonlaşma azgınlaşmıştır. Bu dönemde hiçbir turizm yatırımcısı doğal ortamda yerel malzemeler kullanılarak ve oraya ait kadim kültürü devam ettirecek bir tarz oluşturmamıştır. Bunun nedeni yukarıda bahsedilen eşkenar üçgenin oluşturulamamasıdır. Eğer bu yapılmış olsaydı bugün bilinçsizce dillerde dolaşan ancak asıl manasının tamamen dışında seyreden sağlık ve gastronomi turizmi çok farklı şekilde gelişebilirdi.

1993 Körfez Savaşları işaret fişeği olamadı çünkü devlet teşvikleri daha da artırıldı. Öyle ki o zaman inşa edilen tesisler bugünkü gibi sadece kabuk olarak görülmekte ancak içteki nüve dikkate alınmadan devreye alınmaktaydı. Güncel ve geleceğe yönelik tasarruflu bina ve akıllı çözümler önerildiği zaman yatırımcı sübvansiyonlara güvenerek tesisleri kendi bildikleri usulde inşa ettiler. Burası neden önemli? Eğer bir tesis ileri mühendislik teknikleri ile her türlü enerji, su, atık tasarruflarını kapsayan çözümler ile inşa edilirse, işletme maliyetleri her gün ve sene kazanç olarak geri döner. Böylece tesisin açık kalmasında ama daha da önemlisi, maliyetlerin hesabında avantaj sağlayan çok önemli bir etkendir. Bu durumda misafir için önerilecek fiyatlar ilk duruma göre yüzde 30-35 düşecektir. İşte bu fiyat avantajı iyi bir pazarlama stratejisi ile kullanılabilir.

Bugün ülkenin içindeki derin kriz ve onun sonucu yüksek enflasyon, gıda fiyatlarındaki denetimsiz artış, tesislerin satın alacakları her türlü emtianın ulaşımına maddi olarak zorluklar yaratmaktadır. Gerçi buna karşı çözümleri daha önceki yazılarımda bahsettim ancak bu tedbirlerin alıcısı olmuyor. Çünkü ilginç bir şekilde herkes birbirinden kötü kopya çekiyor ancak sektörü desteklemesi gereken üretimlerin fiyatları işletmeye daha başlamadan büyük sorun olarak aksediyor. Tabi ki bu olumsuz tabloyu renklendirecek şekilde dâhiler devreye girerek Avrupa yaşlı nüfusunu kış aylarında misafir etmeyi beceri olarak sunuyor. Peki, kaç milyon kişi gelecek, bu talebi karşılamak için kaç bin tesis açık kalacak, tüketimi karşılayacak sektörler geçici talebi ne kadar karşılayacak? Bu soruların yanıtı var mı?

Küresel turizm hareketine bakmaya çalışırsak, salgının ve bölgesel savaşların etkisi ile mali dengeler yanında para hareketleri oldukça sıkıntılı bir çerçeve içine kıstırılmaya çalışılmaktadır. Gıpta ile bakılan Amerika, Çin, Almanya, İngiltere ve diğer medeni ülkeler ekonomik dar boğazı aşmak için sloganlar yerine akılcı çözümler ortaya koyarak halklarını korumayı hedeflemektedir. Ancak Amerika kalitesizlik ve verimsizlik ile yüzleşirken, Çin konut balonu nedeniyle tüm başarıları sıfırlamak sürecine girmiştir. Avrupa ve AB ülkeleri durgunluk yanında kurulmak istenen yenidünya düzeninde yer kapmak için amansız bir mücadele içindeler. Öyle ki eski çağlardaki sömürge düzeni modern soslar ile yeniden ısıtılmaya başlanmıştır. Tüm bu denklem ve veriler kapsamında kurulmak istenen düzenin farkına varmak gereklidir. Biz burada ne aşamadayız?

Bu kritik soru dışa açık olması gereken, ülkelerarası dinamizme gerek duyan turizm camiası tarafından oldukça dikkatli bir şekilde yanıtlanması gereken bir kertede yer almaktadır. Bu kadar pahalı tesisler için yatırılan bunca para, heba edilen doğa ve kaynaklar sırtımızdayken hangi yöne doğru gideceğiz? Bugünden yarına ivedi olarak bu sorunun yanıtının net ve anlaşılır bir yanıtının verilmesi gereklidir. Devrin muktedirleri hiçbir şeyden çekinmeden topraklarına toprak katıyorlar, yeni tesislerinde iki rakamlı milyon döviz rakamları ile her bir bölümü ayrı ayrı oluşturabiliyorsa, burada kamu adına bir yanlışlık var. Son günlerde gündem konusu olan koruma alanlarına çökmeler, bakanın kendine verdiği teşvikler, verimli toprakların betona dönüşmesi, suların gasp edilmesi gibi benzeri sakıncalı konuların açığa kavuşturulması ve turizmin ruhuna uygun uygulamaların ivedi devreye alınması gereklidir.   

Aynı ülkede bireylerin gelecekleri farklı şekilde gelişiyor gibi görünse de yapılan hatalar kişiye değil tüm topluma mal olur ve sonuçta faturayı kör-sağır-dilsiz kalanlar öder. Bu evrensel bir kuraldır.


Bu Makale 20.09.2022 - 16:12:46 tarihinde eklendi.


Kullanıcı Yorumları
Henüz yorum yapılmadı.
En Çok Okunanlar
Bunları Okudunuz Mu?
Yazarlar
Tüm Yazarlar
GÜNCEL HABERLER
SEKTÖREL HABERLER

Turizm gündemine ilişkin haberlerin her gün mail adresinize gelmesi için abone olun.