Feyzi Açıkalın

Günay'ın 6 yılı

Milli Görüş çizgisinden kopanlarca oluşturulan AKP’nin kuruluşunda demokrat isimler de yer almıştı. Bunlardan birisi olan Ertuğrul Yalçınbayır, genetik sol yapısının AKP ile yarattığı doku uyuşmazlığı sonucu tez zamanda derdest edildi. AKP’nin, “Ertuğrul” adına “ecdad!” düşkünlüğünden olsa gerek, parti içindeki “sol geçmişli” görevini aynı isimli birisi, Ertuğrul Günay devraldı.

Günay ile tanışıklığım olmadığım için üzülerek niyet okumak durumunda olduğumu söylemeliyim… Günay, birikimli, entelektüel donanımlı, sorunların farkında olup onlara çare bulma yolunda söyleyecekleri olan bir insan olmalı. Genel sekreterliğine kadar yükseldiği bir orta sol partide, bazı nedenlerle kafasındakileri yaşama sokamamış. Belki de bu yüzden, şu ölümlü dünyada “ bir işe yarayabilme” adına AKP gibi bir yapının içinde yer almış.

Günay zaman zaman, AKP ile ne denli uyuştuğunu “AKP’nin, Türkiye’nin ortalamasını yakalayan, toplumun derinden gelen bütün değerleriyle barışık ama toplumu bütünüyle de ileri götürmeye çalışan bir siyasi çizgiyi temsil ettiğini düşünüyorum” sözlerini sarf ederek de göstermeye çalıştı.

Ertuğrul Günay aslında turizm ve kültür gibi iki benzemezden kültür olanına daha yakındı. Turizm, kendi dinamikleriyle ayakta durmayı en çok becerebilen, uluslararası ve çoklu unsurlarla çalışan bir sektör olduğu için onu denetleyip, zapt ı rap altına almak özel bilgi gerektiriyordu. AKP, çalışma alanına direk müdahale edemediği turizm için kafa yormadı. Kültür ve sanat gibi evrensel değerlerle erkenden(!) oynayıp tepki çekmemek için de, “kansız!” bir geçiş dönemi uygulayıcısı olarak Günay’la çalışmayı uygun buldu.

Günay’ın bakanlıktan alınışında başbakanla arasındaki uyumsuzluktan bahsediliyor. En çok ta bu konuya itirazım var! Günay’ın iş başında olduğu sürece verdiği demeçleri not etmiş birisi olarak, görevini(!) başarıyla tamamladığını söyleyebilirim. 

Günay'ın bence en büyük samimiyetsizliği hükümet uygulamalarıyla mücadele eder bir görünüm sergilemesiydi. Hükümetin çekirdeği olan Bülent Arınç ile ( belki de görev bölüşümü gereği! ) iyi polis rolünü oynadı. 2011 yılı Ocak ayındaki “ucube heykel” olayını hatırlayınız; Günay, üstüne vazifeymiş gibi başbakanı kurtarma çabasına girerek, ucube kelimesini sarf etmediğini söyledi. Başbakan da “Hayır, söyledim” deyince, Arınç hemen fırsatı yakalayıp, “Allah kimseyi Günay’ın yerine düşürmesin” i patlattı. Bu demeç bile onurlu birisi için istifa nedeniydi.

Günay, AKP hükümetinin yeni bir rejim yaratma projesinde bir “demeç yumuşatıcısı” olarak aktif görev aldı. AKP’nin sert söylemlerinin demokrat çevrelerde kabul görebilmesini sağladı. 19 Mayıs’ın halkın katılımıyla büyük alanlarda kutlanılmamasına yönelik projeyi, “Törenlerin yapılacağı mekânların sınırlanması bayramların kutlanmasının engellenmesi değildir. 19 Mayıs elitin ve resmi zevatın yönetiminde yapılan kutlamalar olmaktan çıkarılıp, halkın sokaklarda coşkuyla kutlayacağı bir bayram olmalıdır” şeklinde yorumladı. Kendisi de söylediklerine inanarak! 

Günay, Muhteşem Yüzyıl dizisiyle ilgili tartışmalara ilişkin, ''Sayın Başbakan senaryo ve kurguda daha dikkatli olunması konusunda bence haklı bir öneri ortaya sürdü!'' dedi. Dünyaca ünlü piyanist Fazıl Say’ın yargılanması konusunda ne düşündüğü sorulduğunda, “Yargılanan herkesin sonuçta suçsuz kalmasını temenni ederim!” gibi son derece orta yollu bir yanıt verdi…

Toplumu sarsacak olaylar, kararlar sonrasında bir “gölge” hükümet sözcüsü gibi demeçler verdi. “Ötekileştirilenleri!” sakinleştirmek için sigorta işlevi gördü. 13 Mart’ta Sivas Madımak davası zaman aşımından düştüğünde Başbakan Erdoğan, “Karar milletimize hayırlı olsun” dedi, memnuniyetini belirterek… Günay ise karardan derin bir acı duyduğunu belirtti! 7 TİP’ linin katillerinin salıverilmesinden vicdan azabı duyduğunu söyledi… 23 Eylül’de Balyoz Davası kararları açıklandığında, “Şükürler olsun ki Balyoz davası nihai aşamada değil. Bu konudaki fikirlerimi kabinede “çerçeveli” olarak belirteceğim!”… Anlatırken nasıl çerçevelediyse, bu günleri gördü! 

Son aylarda adı gidici olarak anılamaya başlayınca daha cesur çıkışlar yapmaya başladı. Yunus Emre’nin “Cennet dedikleri/Birkaç köşe birkaç huri/İsteyene ver onları/Bana seni gerek seni isimli ilahisi 10. sınıflar Türk Edebiyatı ders kitabından çıkartıldı. Milli Eğitim Bakanı Dinçer bu konuda itirazda bulunanları, “öküzün altında buzağı aramakla!” suçladı. Günay ise birkaç gün sonra, “Kimsenin gücü Yunus’u kitaplardan silmeye yetmez!” buyurdu. Yasaklanan bazı kitaplar için Bakan Dinçer’den hesap istedi! 

Turizme gelince… Aynı, kültür ve sanat ortamlarında yaptığı gibi, turizmciye de basın yoluyla ayar verdi. Bunu, basının gözü önünde insan azarlayarak yaptı. Bence son yıllardaki en büyük öngörüsüzlüğü 2011 Mart ayındaki demeciydi. “Dünyanın değişmesini, Türkiye’nin değişmesini AK Parti doğru okuyor. Türkiye’nin demokrasinin çıtasını yükseltmesi, kendi içinde barışı kökleştirmeye çalışması, komşularıyla iyi ilişkiler kurma yönündeki çalışmaları Turizmi olumlu yönde etkiliyor” dedi. Artık bu sözleri öngörüsüzlük mü yoksa cahillik olarak mı algılayın, 2012 sonunda komşulardan gelen kaybın 1milyon 400 bin kişi olduğu açıklandı.

Günay, 11 Haziran’da, “Suriye’den gelen ziyaretçi sayısı düştü. Hükümetler arasında yaşanan sorunun halklara yansımaması gerekir!”  dedi; nasıl yansımamış olması gerekirse… Bakan Günay’a 2012 Eylül’ünde Türkiye ile Suriye’nin savaşma riski hatırlatıldığında da, “Türkiye’de böyle bir risk yok inşallah!” demişti.

Ona böyle bir rol (muhtemelen) biçilmemişken popülist demeçler vermeyi de ihmal etmedi Antalya’daki şehit cenazesinde askeri bandonun çaldığı matem müziğini, “Halk dualarla tekbirlerle, dualarla uğurlayacak” diyerek kestirdi. 21 Eylül’deki, “PKK’lılar gelsin, turizmde çalışsın, insan gibi yaşasın!” bir başka ilginç demeciydi. Büyükşehir Yasa Tasarısı oylaması öncesi, “Alanya için özel statü gerekir” benzeri sözlerinden sonra Side’ye de, “Side mahalle olmamalı” boncuğu dağıttı.

2012 Türkiye Turizm Zirvesi'nde konuşan Kültür ve Turizm Bakanı Ertuğrul Günay, "Türkiye'nin doğasını, tarihini korumazsak belki 2023'ü görürüz ama sonrasını göremeyiz. Mutlaka kentsel dokuyu, suyu, tarihi ve doğayı korumamız gerekiyor" dedi. İcracı değil, ricacı bir bakanlığın başındaki insan olarak, Türkiye’de en çok ve de hoyratça tüketilen değerlerin bu saydığı öğeler olduğunu bilmemesine olanak yoktu. Zengin Arap ülkeleriyle dirsek temasının yoğunlaştığı ve “Yalla Türkiye” sloganıyla Türkiye’ye turist yollanmasının planlandığı son zamanlarda, tesettür turizminin önünü doğa kıyımlarına kayıtsız kalarak açtı; Alanya’daki örnekleriyle.

Turizm ve Kültür Bakanlığının başında da şimdi de Ömer Çelik var. Başbakan Erdoğan’ın en yakın çalışma arkadaşlarından birisi. Üç dönem milletvekilliğine (şimdilik!) takıldığı için giderayak ödüllendirildiği söylenen bir genç Adanalı. Hitabet gücü yüksek ama kızdığında şivesi kayan. Turizmle hiç iştigal etmemiş. Ama ne gam; zaten turizmcinin de hiç bir şikâyeti yoktu ki; onlar için “gelen paşam, giden ağam!” olmuştu hep.
 

Bu Makale 27.02.2013 - 13:09:40 tarihinde eklendi.


Kullanıcı Yorumları
Henüz yorum yapılmadı.
En Çok Okunanlar
Bunları Okudunuz Mu?
Yazarlar
Tüm Yazarlar
GÜNCEL HABERLER
SEKTÖREL HABERLER

Turizm gündemine ilişkin haberlerin her gün mail adresinize gelmesi için abone olun.