Serdar Sağlamtunç / FCSI

Felaket mi?

Felaket mi?

Önce akıl vardı. Sonra bilim ve deneyim ile insan toplumu ilerlemeye devam etti.

Bu tanım, insanlık evrimi ve değişiminin en kısa özetidir.

Mühendis bilim insanlarının ürettiği teorik bilgiyi uygulamaya dönüştüren düzenekleri yapan ve yerine getiren teknik ve bilgili kişi diye tarif edilebilir.

Mühendislik ise, insanların her türlü gereksinimini karşılayacak şekilde alt yapılar ve gündelik hayatta kullanılan her türlü iş kolaylaştıran ve hayatı konforlu şekle dönüştüren işlemlerin tümünü kapsar.

Bu kapsam içine şehirler, yol, köprü, bina, peyzaj, çevre, atık, suyolları, kanalizasyon, arıtma sistemleri, tarım, gıda, beslenme, orman, fizik, kimya, biyoloji, elektronik, elektrik, otomobil, tren, raylı sistemler, uçak, gemi, motor, güneş panelleri, rüzgâr pervaneleri, iş makinaları, vb pek çok konu girer.

Her konunun kendisi ve bağlantılı olduğu diğer dallar ile kesiştiği yerlerde ikili, üçlü, çoklu mühendislik bilgisi ve becerileri gerekir.

Kapsam içine giren konuların her birinde üzerinde yaşadığımız dünya ve onun süregelen yapısına uygun davranış işleri kolaylaştırır. Çünkü dünya biz doğmadan önce de vardı, biz öldükten sonra da olacak. Mühendis olarak yapılması gereken şeyler doğaya uygun olarak teknik bilgiyi insan konforu ile buluşturmaktan ibarettir.

Bu nasıl yapılabilir? İnsanoğlunun henüz çaresiz kaldığı bazı doğa olaylarını kabul edip bu sisteme uygun mühendislik çözümleri uygulamaları ile yerine getirilebilir. Bunların en yıkıcı olanları deprem ve onun yarattığı tsunami olarak düşünülebilir.

Son zamanlarda küresel ısınma ile ortaya çıkan suların yükselmesi doğa olayı değildir. Sadece bir sonuçtur. Buna karşı tedbir tüm dünya ülkelerinin aynı şekilde davranması ile olabilir ki, şu anda biraz olanaksız görünmekte. Son yıllarda çevre bozulması ve küresel ısınmaya karşı Paris anlaşması ortaya konmuş ancak bizim de içinde olduğumuz bir grup ülke bunu henüz imzalamamıştır. Bunun nedeni ise bu ülkelerdeki teknolojik alt yapının “kirli” olması ile ilintilidir. Temiz şekle dönüştürmek yine mühendislik kullanarak olanaklıdır.

Yükselen sular için en basit önlem yeni binaları 3-5 metre boşluk bırakarak inşa etmektir. Bu durumu 15 yıl önce yazmışız.

Yine güncel olan seller bir sonuçtur. Sel akan suların kabarması şeklinde olagelecektir ama suyun akış yönünü değiştirmek, havzasını daraltmak, betonla kısmen izole etmek gibi bilim ve mühendislik ile ilgisi olmayan işlemler suyun akışını engellemez. Atasözü gibi var olan; “Sular yolunu bulur”, her zaman doğruluğunu ispat etmiştir.

Orman yangınları da sonuçtur. Çünkü orman oluşturulması, bakımı, geliştirilmesi, korunması bir mühendislik uzmanlık alanıdır. Bu konuda Sevgili Prof. Dr. Tuncay Neyişçi ile Medyaskop’ta yapılan söyleşiyi (*) izlemenizi öneririm. Çözüm ve önlemler o kadar basit ki, neden bu kadar varlık kaybettik anlamak olası değil. Kapsam içine ağaç ekimi, koruma, ulaşım, yangın söndürme uçakları gibi teknik detaylar girmektedir. Ancak kolaylıkla yerine getirilecek maddeler vardır.

Doğal olmayan felaketlerde karar vericilerin ihmal ve kusurları tartışma götürmez. Ancak bu konuda belli bir uzlaşma da ortada yoktur. Bu kadar politik körlüğe sahip olmuş bir toplum ve yönetimler aynı yapı ile ayakta kalamazlar. Vatandaş olarak vergilerimizden ödediğimiz paraların yok olması bir şekilde gelecek yıllar için yaptığımız yatırımların sıfırlanması, boşa gitmesidir. Bu kötülüğü yapmaya kimsenin hakkı yoktur.

Bilimsel veriler gelecek yıllarda çevre dengesi bozukluğu ile daha şiddetli tabiat olaylarının geleceğini anlatmaktadır. Ancak sayılanlar dışında ülkemiz için kuraklık ve susuzluk tehlikesi son aşamadadır. Uzun yıllar boyunca rahmetli Hayrettin Karaca erozyon ile toprakların kaybından bahsetti. Tedbir alındı mı?

Bugün yaşanan seller sonrasında o bölgelerde heyelan riski de oluşmaya başlamıştır. Peki, bu bilimsel tehditlere karşı ne önlem alınıyor? Kâğıt üzerinde kamu düzeneği mevcut ancak bilgi-deneyim-liyakat eşkenar üçgeni oluşturmadan sadece nepotizm ile işlerin iyileşmesi olanaksız.

Görüleceği gibi buraya kadar sayılan maddelerde dış güçler ve yabancı fesat merkezleri söz konusu değil. Onların var olmadığını söylemek safdillik olur ama bizim yapmadığımız, yerine getirmediğimiz ve uymadığımız çok fazla madde olduğunu kabul etmeliyiz.

Bu tablo karşısında turizmci ve turizm camiası hiç söz söylemeyecek mi? Tesisler çok pahalı ve gereksiz bir şatafat baskısı altında. Ya çevre? İlave olarak su, enerji dönüşümü ve tasarrufu, atık yönetimi, emniyetli gıda üretimi, temiz enerji, sıfır bina kavramı gibi teknik konularda ilerlemek ve çeşitli uygulamaları kullanıma koymak gerekmez mi? Çevre biterse pazarlanacak ne kalacak?

Turizmde düştüğümüz seviyeleri tekrar yükseltmek ve daha paralı müşteriyi cezbederek gelirleri artırmak gerekiyor. Bu tesis sahibi, çalışanlar, endüstri ve devlet için kazanım olacaktır.

Ama deprem fay hattının yerini değiştirmek hınzırlığı, dere yataklarını doldurarak imara açmak, ormanları maden arama alanlarına dönüştürmek, temiz enerji alanında ilerlemek yerine HES ve nükleer ile vakit kaybetmek, risk planları yapamamak işte asıl felaketler bunlardır.

(*) - https://www.youtube.com/watch?v=pUHnC3yEREY&ab_channel=Medyascope


Bu Makale 16.08.2021 - 12:48:29 tarihinde eklendi.


Kullanıcı Yorumları
Henüz yorum yapılmadı.
En Çok Okunanlar
Bunları Okudunuz Mu?
Yazarlar
Tüm Yazarlar
GÜNCEL HABERLER
SEKTÖREL HABERLER

Turizm gündemine ilişkin haberlerin her gün mail adresinize gelmesi için abone olun.