Prof. Dr. Tuncay Neyişçi

İlk düğme

İlk düğme
Feti Kuyucu kardeşim ne güzel yazmış. Buz dağının üstünde keyif banyosu yaparken altına göz atmak zahmetine katlanamıyoruz. Üstü kalsın cömertliği mi bu, gerçekle yüzleşmekten kaçma kaderciliği mı?

Deprem içinde geçerli bu, orman yangınları için de. Yani sektör hastalığı değil söz konusu olan, ülkesel. Herkes işine gelen, aklına yatan, kulağına ya da gözüne hoş gelen tarafından bakıyor meseleye. Sorunu ülkesel boyuta taşımak da genellikle rahatlatıcı bir etki yaratabiliyor, sorunu şiddetini azaltabiliyor...

Yazının sonunu beklemeden başında söyleyeyim düşündüğümü.

Anadolu gibi “Eski Dünya”nın en kilit, en önemli coğrafyasında yaşıyorsanız (bunun nesnel nedenlerini pek çok kez farklı ortamlarda yazdım), bu coğrafyayı kontrol ediyorsanız, üstelik egemen güçlerden kültürel olarak farklı (Müslüman) iseniz, ve daha da önemlisi, bunun farkında değil iseniz, boşuna reçeteler yazmaya, bahaneler uydurmaya kalkmayınız! Başarılı olamazsınız, olmanıza izin vermezler. Bu noktada farklı kültürden bir gücün egemen (bağımsız) olması işlerine gelmez. Unutmayın, bu özel coğrafya hep güçlü imparatorluklara ev sahipliği yapmıştır. Pek üzerinde durulmaz ama, Atatürk son nefesine kadar bu topraklarda yeni bir imparatorluğun temelini atma gayreti içindeydi. Ve sadece 15 sene içinde yaptıklarını şöyle bir inceleyin, hepsi gününün yüksek teknolojisini temsil eden bu sağlam temelin (sosyal, ekonomik, eğitsel, endüstriyel, vb.) yapı taşlarını görürsünüz. Bu taşları çimentosu ise “Tam Bağımsız Türkiye” idealidir. Bırakın üç uçak fabrikasını, anadoluyu demir ağlarla örmüş olmayı bir yana, alın size basit ancak etkili bir örnek; Bir Türk Lirası bir Amerikan dolarından değerliydi ve dışarıya beş kuruş borcumuz yoktu. Başımız dikti.

Bir de ondan, Atatürk’ten, sonra gelen 15 yılı inceleyin. Nereye savrulduğumuzu anlamaya çalışın. Görebilirsiniz...

Kalkınma (sanayileşme) için gerekli olan artı değeri iki sektörle sağlayabilirsiniz. Tarım ve turizm. Kendi kendine yeten bir tarım ülkesini saman ithal eden bir ülkeye dönüştürmüş, olmamızla, abartısız, dünyanın en özgün turizm coğrafyasını kişiliksiz ve ucuz yatak pazarına dönüştürmüş olmamız arasında derin benzerlikler kurulabilir.

Bu küresel formatlama derinlemesine anlaşılmadan ve gereği yapılmaya çalışılmadan ne tarımda ve ne de turizmde buz dağının dibi anlaşılamaz.

Sayın Sağlamtunç’un ısrarla altını çizmeye çalıştığı turizmde bilimsel gelişmenin önündeki engel de bu küresel formatlamadır. Eğitim sistemimiz, Atatürk sonrasında hızla egemen güçlerin etkisi altına girmiş, ülke vatandaşları öncelikle ve özellikle kendilerine yabancılaştırılmıştır. Okullarda (kreşten, doktoraya) sorgulama, yaratıcı düşünme, özgüven kazanma unutulmuş, unutturulmuştur. Nasıl ziraat fakültelerinde çalışmaların çoğunluğu yerli ürünler, değerler üzerine değil yabancı türler üzerine gerçekleştiriliyorsa turizmde de pahada ağır özgünlük, farklılık yerini benzerliklere yani kopyaya bırakmıştır. Eğitimin içe kapanıklığı bundandır. Baksanıza, bu kilit ve özgün coğrafyanın sorunsuz, kolay yönetilebilmesi için hızla Araplaşmaya zorlanıyoruz. Türkçeyi, öğretmediğimiz için, doğru konuşamayan, doğru yazamayan nesillere yabancı dil öğretmeye çalışıp öğretemememiz de bu kaynaktan besleniyor. Öğrenenlerin kayıtsız şartsız kopyacılığı da.

Turizm bakanının sektörden olmasının yaraya merhem olmadığını gördük mü, gördük. Anladık mı, anladık. TÜRSAP başkanını değişmesi de çözmedi sorunlarımızı, kırılan nicel rekorlarda. Hani derler ya, ilk düğme yanlış iliğe geçirilmişse, düğmeler, altından da olsalar, ister istemez sıradaki yanlış iliklere idare etmek zorunda kalırlar. İmkansız gibi görünse de, çözüm ilk düğmeyi ilk iliğe geçirmektedir. Gerisi köşe yazısı yazmaktan ibaret...

Bir zamanlar yazar Adalet Ağaoğlu (Ölmeye Yatmak, konu ile ilgisi bakımından önerilebilir) ile sohbet temek şansına sahip olmuştum. Bir roman yazmaya başlarsın, başlangıçta kafanda bir kurgu vardır, ancak başladıktan sonra roman seni peşinden sürükler saptamasını hatırlarım sık sık. Bu yazı da öyle oldu. Bir okuyucumun ısrarla sorduğu “Expo-2016” alanını geleceği konusuna da değinecektim. Kısaca, Kent Konseyi Yürütme Kurulu Üyesi olarak da, yer seçiminin, bitkilendirme planının, vb. yeterince tartışılmadığını defalarca ve değişik araçlarla (rapor da dahil,) henüz açılışa 38 ay varken, anlatmaya çalıştık. Etkili olamadık. Hani olamayacağımızı da bilmiyor değildik., ona karşın... Yaklaşık 2 milyar TL. çöpe gittiği gibi, yaşanmış ve yaşanmakta olan, haklı çıkmış olmanın dayanılmaz hüznü, direnmeye çalışan umudu da vurdu, ağır hasara uğrattı.

Galin işe ilk düğme ve ilk ilikten başlayalım. Buna cesaret edebilelim. Yoksa zurnanın son deliği bile olamama olasılığı yüksek...


Bu Makale 29.01.2020 - 16:05:13 tarihinde eklendi.


Kullanıcı Yorumları
Henüz yorum yapılmadı.
En Çok Okunanlar
Bunları Okudunuz Mu?
Yazarlar
Tüm Yazarlar
GÜNCEL HABERLER
SEKTÖREL HABERLER

Turizm gündemine ilişkin haberlerin her gün mail adresinize gelmesi için abone olun.