Birgül Akgül

İlham verenler…

İlham verenler…

Madem hafta sonu, o halde bu yazımda hayallerini gerçekleştiren gezginleri tanıyalım…

Gezginler hep vardı ancak sosyal medya yoktu. Artık herkes gezgin, herkes gurme, herkes yazar, herkes fenomen... Bir günde dünya genelinde milyonlarca fotoğraf paylaşılıyor. Fotoğraflarda herkes çok mutlu görünüyor. Bir fotoğraf çekme süresi kadar gülen yüzler, çekimin hemen ardından asılıp ‘bakayım nasıl çıkmışım’a dönüşüyor, neyse bunun konumuzla alakası yok, asıl konumuz ilham verenler…

İş yaşamının koşuşturmacasından sıkılıp minimal yaşamı seçenler, köylerden ev satın alanlar, büyük şehirlerden daha az büyük şehirlere göç edenler. (bakınız ben: İstanbul’u 2018 terk edip, dünyanın en güzel şehri Antalya’ya taşındım) Koştura koştura geçen hayatlar içinde, kendi iç sesini duyabilip ‘dur bir dakika ömür geçiyor, bu tempo niye’ diyebilen o küçücük azınlıklar, dişinden tırnağından artırıp hayallerinin peşinden koşuyor.

Size bu yazımda 3 arkadaşımdan bahsetmek istiyorum. Selcan ile Murat çifti @gezenyaka ve Baran @rotasizbaran Baran şu sıralar hazırlıkları devam eden school bus’ı tamamlandığında kedisi Rota ve köpeği Orbis ile ile yeniden yollarda olacak. Türkiye’de öyle güzel yerlere gidiyor ki, resmen büyüleniyorsunuz. Tam bir Anadolu Kültür Elçisi.

kamp

Gelelim arkadaşlarımın hikayelerine…

Selcan ile Galatasaray Üniversitesinde marka yönetimi programında tanışmıştık, güzel bir arkadaşlığımız gelişti, Murat ile ilişkileri süresince güzel seyahatler gerçekleştirdiler, sonra evlendiler. Hayata aynı pencereden bakan, birlikte eğlenebilen, birbirini geliştiren çok tatlı bir çift oldular. Geçtiğimiz aylarda satın aldıkları minibüsü hummalı çalışmanın ardından tamamlayıp hızla yollara düştüler. Bugün Salda gölündeler, yavaş yavaş İstanbul’a dönüyorlar artık. Pazartesi mesai var…

Ve Baran… O ise tam bir gezgin, yollarda olmak kanadı, şehre dönmek hapishanesi gibi…

Baran ile yollarımız 2 yıl önce, Hatay Arsuz’da bir kamp alanında kesişti. O zaman fuşya bir Woswos’u vardı. Tüm dünyasını sırtında taşıyan kaplumbağa misali o küçücük arabadan neler çıkardı neler… Barkovizyon, pikap, kahve makinesi, sandıklar… Her şey özel ve sanatsaldı, renkli dünyası tüm eşyalarına yansımıştı. Açık havada sinema keyfi bile yapmıştık. Arsuz’dan biz Nemrut’a, o ise Tunceli’ye devam etmişti. Sıkı bir dostluk geliştirdik. İstanbul’da da görüştük. Sanat Evim adını verdiği kafesinde harika kahveler içtik. Baran şu sıralar daha da özgürleşmek, her yolculuktan bir şekilde mecburen İstanbul’a dönmek zorunda kalmamak adına kafesi Sanat Evim’i devrediyor. Kanatlarını sonsuza dek açıp özgürce uçmak için… Woswos’tan sonra Tırtıl adını verdiği minik bir minibüsü kendine özgü dokunuşlarla harika bir karavana çevirmişti. Baran’a bir süre sonra bu minibüs de yetmedi, şu sıralar kocaman bir otobüsü (Amerikan filmlerinde evin önünde duran, çocuğun evden çıkıp koşarak gittiği o devasa school bus) karavana çevirmekle meşgul. Arkadaşlarımın yol maceralarını mutlulukla takip ediyorum. Vakti zamanında epeyce gezebilmiş biri olarak seyahat edebilen herkes adına mutlu oluyorum. Seyahat etmek özgürlüktür ve kişi dilerse özgürleşebilir, bunun için ekonomik koşulları bahane etmemek gerekiyor, istemek ve bu yönde girişimlerde bulunmak yeterli…

Ve gelelim eksiklerimize, eleştirmesem olmaz… Arkadaşlarımla konuştuğumda, haberlerde okuduğumda karavanla yolda olmanın öyle pek de kolay olmadığını öğreniyorum.

Öncelikle şunu hemen belirteyim, ülkemi çok seviyorum. Başka bir ülkede yaşayamam. 2.5 yıl Londra’da yaşamış biri olarak ne olursa olsun, benim olsun, vatanım olsun diyorum. Bu güzelim ülkede doğa bizde, hava bizde, deniz, yemek, kültür, tarih her şey bizde. Ancak hala potansiyelini kullanamıyoruz, ucuz kaldık, daha da seviye atlayamayız. Niye mi, alt yapı sorunlarımız var. Ne deniz yolculuğumuz gelişmiş durumda, ne de karavan turizmi için doğru düzgün camping alanlarımız var. Gastronomi adına çok az etkinlik düzenleniyor. Doğa sporları ile dikkat çekemiyoruz. Dünya’nın en güzel yürüyüş yollarına sahibiz ancak gelen yok. Bisiklet için harika doğal parkurlarımız var ancak alt yapısı yok, gelen dağda mahsur kalır, kaybolur. Üç tarafımız denizlerle çevrili diye öğrettiklerinde ilkokuldaydım, otuz yıl geçti, ne yapıldı bu konuda, niye yalnızca kara yollarına önem veriliyor? Mesela Artvin’den bir deniz otobüsü kalksa, Antakya’ya kadar gitse, ha direkt mi gider, aktarmalı mı o uzmanların işi ama yeter ki gidilebilse, fena mı olur? Yine İstanbul’dan farklı deniz kentlerine deniz ulaşımı olsa, niye yok? Neyse Birgül, sakin  Mutlu hafta sonları dileklerimle…


Bu Makale 20.07.2019 - 13:06:05 tarihinde eklendi.


Kullanıcı Yorumları
Henüz yorum yapılmadı.
Yazarın diğer yazıları
Tüm Yazıları
En Çok Okunanlar
Bunları Okudunuz Mu?
Yazarlar
Tüm Yazarlar
GÜNCEL HABERLER
SEKTÖREL HABERLER

Turizm gündemine ilişkin haberlerin her gün mail adresinize gelmesi için abone olun.