Böyle yazınca insan vay be diyor. Koca koca adamlar 30 yıldır turizmciyiz dediklerinde insanda bir saygı oluşurken, 41 yaşında bir kadının 25 yıldır turizmci olması, hatta turizmci kalabilmesi başarı mıdır? Kesinlikle başarıdır. Lise, üniversite, yurt dışı eğitimi, kurslar, master… Turizmi yalnızca sahada değil, literatürde de öğrenmeye çalıştım ve bilinçli bir tercihle turizmci oldum. Turizmci olmayı seviyorum.
Kuzenime özendiğim için seçtiğim bu yol, kısa bir süre sonra düzenlenen lise geçiş sınavında gerçek oldu. Sınava kendim gittim, tüm tercihlerimi 14 yaşında turizmden yana kendim yaptım. Ebeveynlerim beni hiç kontrol etmedi. Kendi yolumu çizmeyi öğrendim.
O zamanlar Süper Lise olarak adlandırılan İngilizce eğitime sırt çevirip, turizm lisesine adım attığımda yıl 1998'di.
Marmaris-İçmeler Anadolu Otelcilik ve Turizm Meslek Lisesi'ni kazandığımda ailemizden sadece babam ve büyük abim isteğimi destekledi. Diğer aile üyelerimiz endişelendikleri için karşı çıktılar. Babam ben kızıma güveniyorum dedi ve ekledi, ''biz şimdi bunu istediği okula göndermezsek bu ömür boyu bizim başımızın etini yer''. Hayallerim için baş kaldırmayı öğrendim.
Liseyi, Marmaris'te yatılı okumak inanın ayrıcalıklı bir gençlikti. Öyle güzel yıllarım, dostlarım ve anılarım oldu ki, kelimelerle anlatamam. Dostluğu öğrendim.
İlk stajımda 16 yaşındaydım ve günde 15 saat çalışıyorduk. Ben tabii dayanamadım. Tüm gün koşuşturmaktan şişen ayaklarım, kötü bir lojman ve soğuk yemekler. Anarşist Birgül durur mu, topladım diğer stajyer arkadaşları etrafıma, ''arkadaşlar, bizi bu kadar uzun saatler çalıştırmaya hakları yok, buna karşı çıkmalıyız'' dedim. Restoranda akşam servisinde beni azarlayan kişinin azarına dayanamayıp ağlamaya başladım. Restoran müdürü mü artık kimdi hatırlamıyorum, apar topar uzaklaştırdı beni. İsyanıma destekçi bulamadığım gibi, 4 yıldızlı staj yerimden 3 yıldızlı başka bir otele, resmen sürüldüm. Hakkımı aramak için kitleleri peşimden sürüklemeyi beklemek yerine, hızla harekete geçmeyi ve kervanı yolda düzmeyi öğrendim.
Yeni staj yerim gerçekten kötüydü. Misafirler bile mutsuzdu, biz nasıl mutlu olalım. Yazarken tebessüm etsem de 16 yaşında bir çocuk için özellikle fiziksel ve ruhsal açıdan yıpratıcıydı ancak bu sayede dayanıklı olmayı öğrendim.
Kışın, okul döneminde kaldığım apart dairemin konforunu bırakıp yazları lojmanlara adapte olmak zordu ancak ilk etapta koğuş gibi görünen bu yerler bir süre sonra sıcacık yerlere dönüşüyordu. Çoğunluğu HK çalışanlarından oluşan lojmanda, HK olmanın zorluklarına, ne denli yorulduklarına ve emeklerinin ucuza mal edildiğine şahit oldum. Gün gelecekti, sırtını sıvazladıkları o genç, turizm çalışanlarının haklarını savunan yazılar kaleme alacaktı. Memleketinde çocuğunu bırakıp çalışmaya gelmiş, lojmanda gördüğü çocuğu yaşındaki gence kol kanat geren o fedakâr kadınlardan, kadın emeği ve dayanışmasının kıymetini öğrendim. Tüm bu yıllar bana öyle güçlü özellikler ve donanım kazandırdı ki. Empati, dayanıklılık, ön görü, bilginin önemi, tecrübe ve sürekli gelişim. Bunlar benim anahtar kelimelerim oldu.
Geride kalan bu 25 yılda, sektörde neler değişti diye düşünürken en çok dikkatimi çeken ve yazımın ana fikri oluşturan ise kimliksizleşen turizm faaliyetleri oldu.
Deneyimi lüks odalar, varaklar, türlü türlü uluslararası mutfaklarla donatılmış a'la carte restoranlar düzeyine çıkardığımızı sanırken, maalesef kimliksizleştik. Deneyim İtalyan'a İtalya'da hissettirmek mi? Biz deveye binmiyoruz kompleksinden sıyrılmak için neyimiz var neyimiz yoksa modernize etmişiz. Elbette değişim şart ancak kimlikle oynamadan da yapılabilirdi.
Yıl 2000.
Millenyum Milenyum diye aylarca konuşulan o meşhur yıl.
İlk stajımda Kahveci Güzeli yaptılar beni. Her akşam 1 saat restoranda etnik kıyafetimle Türk Kahvesi satardım. O zamanlar tabii külliyen dahil yok, kahve satışı sayemde artmıştı, misafirler kıyamazdı bana. Sıcak, girişken, saygılı bir gençtim.
Türk gecelerini hatırlar mısınız mesela? O yıllarda halk dansları ekipleri otele gelir, farklı yörelerin danslarını sergilerdi. Yazımı hazırlarken Türk Gecesi aratmamda ağırlıklı olarak Kapadokya bölgesi çıktı. Tebrikler. Lakin resort bölgelerde bu gelenek tarih oldu. Neden mi? Sahte bir kimlik var artık. Avrupalıdan çok Avrupalıyız. Mesela Anadolu Ateşi gibi bir topluluğa sahip bu ülke. Onlarca ülkede yüzlerce kez sahne aldılar. 2004 Eurovision açılışı Anadolu Ateşi ile yapıldı. Kostümünden koreografisine tüm ihtişamıyla Anadolu'yu sahnelediler yıllarca. 2002 dünya turnesinde 45 milyon izleyiciye ulaştılar. Peki, ne oldu? Kostümlerine kadar karışıldı, biraz açıkmış kıyafetler… Bu örneği veriyorum, demek ki bu halk danslarında, Türk kültür ve geleneklerinde bir şey var. Tüm dünya anladı bir biz anlamıyoruz buradaki potansiyeli. Otantikliğin orijinalliğini.
Yıllar içinde asıl tutunmamız gerekene, orijinal olana sırt çevirip çeşitliliğimizi tırpanladık. Artık harika golf otellerimiz ve tonlarca su tüketen yemyeşil çim sahaları var. Sokaktaki renkleri öldürdük. Turisti otellere tıktık. Biz deveye binmiyoruz vallahi bak, ne devesi ayol, çok moderniz bir dediğimiz turistler şimdi deveye biniyor. Hemen yanı başımızda yükselen rakiplerde üstelik. Çünkü farklı geliyor. Deneyim budur. Odayla deneyim olmaz. Deve turizmine başlayalım dediğimi sananlar çıkacak, konu bu değil.
Şimdi Mısır'dı, Suudi Arabistan'dı derken, hedef pazarlarımıza ''kendinden farklı'' görünen yeni, keşfedecek, nur topu gibi destinasyonlar çıktı. Çöldeler! Avantajları ne? Bizim o hor gördüğümüz otantiklik. Özetle özgünlük. Elbette Mısır'ın fiyat ve mevsim avantajı var ancak inanın bana turiste cazip gelen şey, kendinden farklı olanı deneyimlemektir.
Bali Havalimanında transfer şoförleri karşılamada yolcuların boynuna yöresel çiçeklerden oluşan bir kolye asıyorlar. Günlük turlar arasında yöresel dansları sergiledikleri tapınaklar var. Turistik yerlerde çalışanlar yöresel kıyafetler giyiyor. İnsana farklı gelen işte bunlar. Yoksa yemek de aynı, yatak da kahve de şarap da. Bize avam gelen İstiklal Caddesindeki dondurmacılar var ya, hani işkence eder gibi dakikalarca bir külah dondurmayı elinden kapmak için uğraştıran, işte o dondurmacı birbirinin kopyası restoranlardan daha çok turistin ilgisini çekiyor. Osmanlı temalı Türk dizilerinin tüm dünyada bu kadar popüler olmasının temelinde de bu otantiklik var. Kostümünden, dekoruna, müziğinden savaş sahnelerine kendi kültürlerine yabancı olan bu çeşitliliği ilgi çekici buluyorlar. 2020'de çıktığım seyahatte, elin Porto Rico'lusu bana Fatmagül'ün Suçu Ne dizisini sormuştu. 2021 Aralık ayında kaleme aldığım yazımda Türk dizilerinde destinasyon tanıtımı yapılmalı diye yazmıştım.
Şimdi biri gelir, abla şalvar mı giyelim diye yorum yazar. Bazıları çünkü anlayamıyor. Amaç zaten anlamak da değil, nick name'le öfke kusacak bir yer bulmak. Lakin amacım herkes tarafından anlaşılmak da değil. Mesajım doğru yerlere ulaşsın yeter.
Tüm bu satırlarda anlatmaya çalıştığım şey, çeşitliliğimizi yeniden ayağa kaldırmamız gerektiğidir. Her tesise otantiklik yakışmaz, her turist de etniklik peşinde değil, bu nedenle adına çeşitlilik diyoruz. Destinasyon yönetiminde tek düzelikten kaçınmamız gerekiyor. Kültürümüzü, köklü tarihimizi, sahip olduğumuz zengin gastronomiyi, insanımızın misafirperverliğini hizmetlerimizde yansıtamamak, yeni rakiplerin baskın otantik kimliğini güçlü yön olarak karşımıza çıkarıyor.
2025 güzel bir yıldı, ödüller aldım, önemli listelere girdim.
Bu yıl farklı listelerde, turizmin kadın liderleri arasında yer aldım. Kendimle gurur duyduğum güzel bir yıldı. Neyi farklı yaparak öne çıkmayı başardım diye sorguladığımda aklıma hep bu köşem geldi. Şubat 2018'den bu yana ben de varım dediğim köşem, cesur ve samimi bulundu. Ben de elimi taşın altına koymaktan korkmadım. Nedir ki, yediğimiz belli giydiğimiz belli. İşsiz mi kalacağım? Hiç sorun değil. Kollarım bilezik dolu.
Hiç unutmam, bir gün veteran bir turizmci bana ''Birgül ya, senin yazılarını okuyan var mı, keh keh keh'' dediğinde, nazikçe evet biraz var, geçenlerde Antalya Rusya Konsolosu mesaj gönderdi, tebrik etti'' demiştim. Oleg Bey şehrimizden gideli epey oldu, buradan kendisine sevgilerimi gönderiyorum. Birinin kırdığı dalda, bir başkası çiçek açtırıyor. Efendilik bazen yanlış yorumlanıyor bu coğrafyada. Neyse ki zamanla kimleri ciddiye alıp kimleri almamam gerektiğini öğrendim. Kadınız ya biz, çok gördük bu kendinde olmayanı sende gördüğünde rahatsız olan hegemonyayı. Dayanıklıyız. Bir şey olmuyor bize, boşa nefes tüketmeyiniz.
Özellikle genç arkadaşlarıma seslenmek istiyorum.
Bazı karşılaşmalarımızda güzel temennilerinizi benimle paylaşıyorsunuz. Mevcut konumuma sanki 3-5 yılda geldiğimi sanıyorsunuz. Bakın size lojman anılarımdan ve 16 yaşında ayakları ağrıdığı için isyan eden o genç kızdan bahsediyorum. İyi bir kariyer çok çalışarak, iyi gözlemleyerek, doğru rol modeller seçerek ve yeri geldiğinde risk alarak inşa edilebiliyor. Balon unvanlar er ya da geç sönüyor. Birileri bazı konumlara gelecek ve siz de buna şaşıracaksınız ancak bir süre sonra orada tutunamadıklarını göreceksiniz çünkü bilgi de bilgisizlik de gizlenemez. Öğrenmeye sabrınız olmalı. Kariyerinizin ilk yıllarında para veya unvana değil, öğrenmeye odaklanmalısınız. Hiçbir işi veya ücreti küçümsememeli, açılan kapılardan içeri girmeli ve orada olduğunuz sürece olabildiğinde öğrenme odaklı olmalısınız. Sakın unutmayın, olumlu veya olumsuz tecrübeler katsın, hiç fark etmez: tüm iş yerleri insanı geliştiren birer okuldur. Bir yerde hakkın yenir, hakkını yedirmemeyi öğrenirsin. Başka yerde sebat edersin, sebatın da bir dozu olması gerektiğini öğrenirsin. Bir yerde ucuza çalışır tüm angaryaları sen yaparsın lakin bir de bakmışsın mesleğinle ilgili en ince ayrıntıları yaparak öğrenmişsin. Bir gün bir de bakmışsın, senin dönemin başlamış. Öğrenme sürecinde sabırlı olmalısınız. Makam ve koltuklar emanettir, asıl önemli olan iyi insan ilişkileri, network ve gerçek kimliğinizi ortaya koyabildiğiniz kurumlarda çalışabilmektir.
Birkaç satır önce yer verdiğim o veteranlar, hayatınız boyunca etrafınızda olacak. Alaycılıkları bilgisizliklerini örtme çabasındandır. Sizde gördükleri ışık onları rahatsız edecek. Bu insanlarla sınırları doğru çizerek ve kendinize sürekli yeni donanımlar katarak baş edebiliriz.
Değerli Okurlar,
2025 yılında köşem biraz pasif kaldı. İş değişikliği yaptım, kıymetli bir gruptan başka bir kıymetli gruba geçtim. Yazı yazmak ve bir konu belirlemek için pek fırsatım olmadı. Aslına bakılırsa kendi gündemini belirleyen bir yazarım ancak farklı konular bulmakta artık zorlanıyorum, önerileriniz olursa mutluluk duyarım. Neredeyse 90 yazı kaleme aldım. Tüm kongre ve fuarlarda aynı kişiler, aynı konuları konuşurken esinlenecek farklı konular bulmak inanın kolay olmuyor!
Farkındayım, yine uzun bir yazı oldu…
Yazarken geçmişe gittim. Hislerimi tüm samimiyetimle kaleme aldım.
Belki siz de okurken kendinizden bir şeyler bulmuşsunuzdur. Yazıma staj yıllarımdan iki fotoğraf ekledim. Kahveci kız kıyafetli olan 2000 yılından, diğeri ise 2001… Hey gidi yıllar…
Tüm yolculuğuma, önüme çıkan engellere ve topladığım ödüllere müteşekkirim.
İyi ki turizmciyim.
Düzenli okurlarım başta olmak üzere, herkese sevgi ve selamlarımı gönderiyorum.
2026'nın gönlünüzce bir yıl olması dileklerimle.
Yeni yılınız kutlu olsun.
Turizm gündemine ilişkin haberlerin her gün mail adresinize gelmesi için abone olun.
www.turizmguncel.com internet sitesinde yayınlanan yazı, haber, video ve fotoğrafların her türlü hakkı Turizm Güncel A.Ş.’ye aittir. İzin alınmadan, kaynak gösterilerek dahi iktibas edilemez.
Copyright © 2018 - Tüm hakları saklıdır. Turizm Güncel
Tasarım & Yazılım Altyapısı DataNet Bilgi Teknolojileri