Bilsen Gürer / Turizm Araştırmacısı & Yazar

Bozcaada’da Başsız Bir Osmanlı Sadrazamı

Bozcaada’da Başsız Bir Osmanlı Sadrazamı
Bozcaada Alaybey Camii bahçesinde bulunan kallavi başlıklı bir mezar bu yazının konusu oldu. Tarihi küçük cami böyle bir şahide için fazla sade duruyordu. Bu yüzden merakımı celbetti. İncelediğimde de garip bir öykünün son noktası olduğunu öğrendim. Bozcaada’da ki bu garip mezarın ilginç öyküsü, yani “Başsız Bir Osmanlı Sadrazamı”nın hikayesi.

Halil Hamid Paşa, Sultan I. Abdülhamit tarafından büyük umutlarla seçilmiş bir sadrazamdı. Bozcaada’ da, Alaybey Camisi haziresine sadece vücudu gömüldü. Bu akıllı ve çalışkan devlet adamının kafası, İstanbul’a getirilip, ibreti alem için halka teşhir edildikten sonra, Karacaahmet Mezarlığı’na defnedilmişti.

Osmanlı İmparatorluğu’nun 27. padişahı olan I.Abdülhamit, Lale Devri Padişahı III. Ahmet ile Rabia Şermi Sultan’ın oğluydu. Daha 7 yaşındayken annesini kaybetmişti. Osmanlı geleneğine bağlı olarak padişah olana kadar, kafes arkasında yaşamış, İstanbul’u bile görmemişti. Saltanatı oldukça karışık bir döneme rastladı. Tam 10 sadrazam değiştirdi. Kara Vezir  ve bu yazının konusu olan Halil Hamid Paşa dışındaki sadrazamlar, başarısız ve sıradan kimselerdi. Hatta, seçilen yedi sadrazamın, sadece isimlerinde bulunan Mehmet=Muhammed’in uğuruna inanıldığı için bu göreve geldikleri söylenir.

Halil Hamid Paşa, Gürcü asıllıydı. 1736 Yılında Isparta’da doğmuş, tahsil için de İstanbul’a gelmişti. Bab-ı Ali kaleminde çalışmaya başlayıp, burada değişik görevlerde bulundu. Dirayetli, akıllı ve çalışkandı. Silahtar Seyyid Mehmet Efendi’nin (Karavezir) dikkatini çekip, onun tarafından padişaha tanıtıldı. Karavezir’in sadrazamlığı zamanında da, önce Reis-ül Kütap, daha sonra da sadrazam kethüdalığı görevinde bulundu. Karavezir Paşa’nın vefatıyla, sadrazam kethüdalığı görevi sona erdi. Fakat, Padişah I.Abdülhamit’in emriyle bir müddet sonra tekrar görevine geri döndü.

31 Aralık 1782’de, devrin Sadrazamı Yeğen Mehmet Paşa’dan alınan Mühr-ü Humayun, padişah tarafından, yetenekli, çalışkan ve kişilikli bir devlet adamı olan Halil Hamid Paşa’ya verildi. İsmail Hakkı Uzunçarşılı, Osmanlı Tarihi adlı eserinde, bu sadarete ait çıkan hatt-ı hümayunun Türkçesini açıklar: “Selefin Yeğen Mehmet Paşa’nın hal ve etvarı memule muvafık zuhur etmediğinden ve senin iki defa kethüdalığında ve riyaset ve saire bulunduğun hidematta mesai-i cemilen nümayan olduğundan mühr-i hümayunımı yed-i istiklaline teslim eyledim.”

Halil Hamid Paşa, 31 Aralık 1782 yılında başladığı sadrazamlık görevini, hiç ara vermeden 31 Mart 1785 yılına kadar 2 sene 3 ay boyunca yaptı. Canla başla çalıştı. İmparatorluk bir çöküntünün içindeydi. Padişah yaşlıydı. Sadrazamdan çok şey bekleniyordu. Aslında yapmak istediği pek çok şey vardı ama ne yazık ki bu çok kolay değildi. Üstelik, devrin Kaptan-ı Deryası yani denizcilik komutanı Cezayirli Hasan Paşa, sadrazamdan pek hoşlanmıyor ve aleyhinde konuşmaktan çekinmiyordu. Cezayirli, padişahın kız kardeşi Esma Sultan vasıtasıyla, I.Abdülhamit’e, Halil Hamid Paşa hakkında, bazı bilgiler sızdırdı. Ve bu, sadrazamın sonu oldu.

Padişah, kız kardeşinden, sadrazamın kendisine karşı iyi olmayan niyetler beslediğini, yaşlılığı ve başarısızlığı nedeniyle I.Abdülhamit’in tahttan indirilerek Şehzade Selim’in (III.Selim) başa getirilmesini planladığını öğrendi. Duydukları karşısında sinirlenen padişah küplere bindi. Ve çok sevdiği sevgili veziri için sonun başlangıcını uygulamaya koyuldu. Hemen Mühr-ü Humayun geri alındı. Mal varlığına el konulup Gelibolu’ya sürüldü. Arkasından gönderilen bir fermanla Cide ve Habeş Valiliği’ne atandığı bildirildi. Bir müddet sonra da hazırlık yapması için Bozcaada’ya gitmesi emredildi. Paşa Bozcaada’ya gitti. Yola çıkmak için izin bekliyordu. Ama izin yerine bu görevden azledilmiş olduğu bidirildi. İstanköy’de yaşamaya mahkum edilmişti. Fakat oraya gidemedi. Çünkü padişahın emriyle, Bozcaada’da, 27 Nisan 1785 yılında, Kara Kethüzade Ali Bey tarafından kafası kesilerek öldürüldü.

Halil Hamid Paşa, Bozcada Alaybey Camisi bahçesinde gömüldü. Küçük bir lahit mezar inşa edilip, sadrazamlara mahsus kallavi başlıklı mezar taşı konuldu. Fakat, bu mezarda sadece paşanın gövdesi yatıyordu. Kafası kesilip payitahta götürüldü. Padişah bu çok değer verdiği sadrazamının kesik başına bir yafta yapıştırılıp teşhir edilmesini emretti. Yaftada şöyle yazıyordu; “Haini din ve devlet ezlemulahid ibad sadrı sabık Halil Paşa’nın resi maktudur.”

Kesik baş, bir müddet teşhir edildikten sonra, Karacaahmet Mezarlığı’nda defnedildi. Başı ve gövdesi ayrı ayrı kentlerde yatan Osmanlı devlet adamlarına bir yenisi daha eklenmiş oldu.

Halil Hamid Paşa, sadrazamlığı sırasında çok çalışmıştı. O, diğerlerinden farklıydı. İsmail Hakkı Uzunçarşılı, onun, Avrupa nizamını geniş bir surette yurda girmesi için ıslahat yaptığını ve bu çalışmaların  III.Selim devrindeki Nizam-ı Cedid’in esasını teşkil ettiğini söyler. 1782 Yılında Camialtı tersanesinde küçük bir mühedishane yaptırıp, Fransa’dan hocalar getirtti. Ayrıca, öğrencilere Kara Mühendishanesi dersleri  verilmesini de sağladı. Mesela, bir müddetten beri işlevsizleştirilmiş olan devlet matbaasını yeni baştan faaliyete geçirmişti. İbrahim Müteferrika tarafından kurulmuş olan matbaaya, Raşit ve Vasıf Efendileri yönetici olarak atamıştı. 1783 Yılında Isparta’da kendi adıyla bir kütüphane kurmuştu. 449 ciltlik bir kitap vakfiyesinde de bulunmuştu. Isparta’da bulunan bir 16.yüzyıl camisini onartıp, ek binalarla büyüttüğünden cami bu paşanın adıyla anılmaya başlanmıştı. İstanbul’da da bu güne kadar gelebilmiş olan Davutpaşa’daki Kadem-i Şerif Tekkesi, paşanın hayratıydı. Tekke, Sadiye Tarikatına aitti. Ayrıca, Halil Hamid Paşa’nın hayratı olarak Bab-ı Ali civarında, iki kenarında çeşmeleri de bulunan bir sebili de vardı ama ne yazık ki sebil ve çeşmelerden günümüze gelmiş hiç bir iz bulunmamaktadır.

İmparatorluğun bu değerli yöneticisi, Bozcaada’da, küçük bir caminin küçük haziresinde, görkemli bir kavukla sergilenen sade bir mezarda yatıyor. Aslında bu ilginç hikaye çok da bilinmeyen bir şey değil. Osmanlı’da da diğer devletlerde de sıkça rastlanan türden. Çünkü bu hikayelerin kahramanları sade vatandaştan bir hayli farklı hayatlara sahipler.

Padişah I.Abdülhamit, aldığı sadaret mührünü bu kez Hazinedar Şahin Ali Paşa’ya vermişti. Onun da çalışması bir yıldan daha az sürdü. Devlet bu padişahıyla başka sadrazamlara da kucak açtı. Ve hiç bir ilerleme kaydedemedi. Padişaha ise sadece üzülmek düşüyordu. Öyle ki üzüntüsünden felç oldu. Doktorlar felce yanlış teşhis koyarak nezle dedikleri bir günün sabahında da öldü. Halil Hamid Paşa’dan farklı olarak, vücudu, kafasıyla beraber, Bahçekapı’daki türbesine gömüldü.

Not : Halil Hamid Paşa Bozcaada’ya sürüldüğünde, aynı suçtan dolayı onunla birlikte Ağriboz Muhafızı Raif İsmail Paşa’da görevinden azledilerek Lefkoşe’ye sürgün edilmiş. 1785 Yılı Martı’nda da başı kesilerek öldürülmüş. Onun kesik başı da Topkapı Sarayı’nın İbret Taşı’nda teşhir edildikten sonra Üsküdar Nuhkuyusu’nda bulunan Şeyhülislam Arif Hikmet Bey Sebili’nin arkasındaki küçük hazireye gömülmüş. Bu kesik başın gömüldüğü mezara da kallavili bir mermer şahide konulmuş. Raif İsmail Paşa, burada yatmakta olan Şeyhülislam Arif Hikmet Bey’in dedesidir. Vücudu da, Arif Hikmet Bey’de bulunan bir mecmuada Rumeli’de Siroz’a 14 saatlik bir mesafede bulunan Petriç adlı bir kasabada bir cami haziresine defnedilmiştir. I. Abdülhamit’in Sultanahmet’te bulunan imareti de İsmail Raif Paşa’nın burada bulunan evinin arsası üzerine inşa edilmiştir.


Bu Makale 31.03.2021 - 15:30:30 tarihinde eklendi.


Kullanıcı Yorumları
  • Asil Tunçer 11.09.2021 - 04:34

    Biraz da Cezayirli Gazi Hasan Paşa'nın kurbanı.

  • ceyda 05.04.2021 - 07:47

    Benim de hep merak ettiğim bir mezar taşıydı. Bu keyifli yazı ve verdiğiniz bilgiler için çok teşekkürler.

En Çok Okunanlar
Bunları Okudunuz Mu?
Yazarlar
Tüm Yazarlar
GÜNCEL HABERLER
SEKTÖREL HABERLER

Turizm gündemine ilişkin haberlerin her gün mail adresinize gelmesi için abone olun.