Birgül Akgül

Asya her seferinde beni kendine hayran bırakıyor

Asya her seferinde beni kendine hayran bırakıyor

12-21 Kasım tarihleri arasında Singapur, Kuala Lumpur ve Bali’yi kapsayan bir seyahate çıktım. Satın aldığım tur kapsamında 3 farklı ülkede yeni kültürler ile tanıştım, birçok gözlemde bulundum ve yeni farkındalıklar edindim.

Medarı iftiharımız Türk Hava Yolları ile İstanbul- Singapur, Bali-İstanbul uçuşlarımızı gerçekleştirdik. Böyle bir markaya, değere sahip olduğumuz için her gün gurur duymalıyız. Boşuna dünyanın en çok ülkesine uçan hava yolu demiyorlar kendilerine. Yenilikçi, temiz, modern, konforlu uçakları ve iyi eğitimli ekipleri ile Türkiye’yi çok iyi tanıtan bir marka THY. Türkiye ile hiçbir teması olmadan yalnızca THY uçuşuna katılan bir turist çok iyi bir ilk izlenim ediniyor.

THY hala bizim mi, muamma, bilemiyoruz ancak ilelebet bizim kalması gereken çok değerli bir Türk markası olduğu kesin.

Türkiye’den uzaklaştığım 10 günde çok şükür ki sıcak ülke gündeminden de koptum, zamanda yolculuk yaptığım hissi ile hayran hayran dolaştım bu ülkelerde.

Sşngapur

Singapur’da dolaşırken kendimi Dubai’de hissettim. Yeni bir şehir ülkesi Singapur ancak çok hızlı gelişmişler, gelişmeyi de sürdürüyorlar. Toprak sıkıntıları nedeniyle gökdelenlerin sayısı son yıllarda artmış, ilerleyen yıllarda müstakil yaşamın pek mümkün olmayacağı konuşuluyor. Birçok yasak var, sokakta sigara içmek yasak. Araba fiyatları Türkiye’den de yüksek, üstelik araba aldığınızda kafanıza göre trafiğe de çıkamıyorsunuz, haftanın şu günlerinde şu saatler arasında kullanacağım diye beyanatta bulunmanız isteniyor. Burayı da yine bir İngiliz kalkındırmış! Bu arada 3 ülkede de trafik soldan ilerliyor, şu İngilizlerin el atmadığı, sömürmediği ülke yok gibi. Şehirde tabelalar İngilizce, cadde sokak isimleri de ha keza.

Malezya

Kuala Lumpur 65 yıldır bağımsız, öncesinde yaklaşık bir asır İngilizler tarafından yönetilmiş. Ülke nüfusunun yüzde 60 civarı Müslümanlardan oluşuyor. Ülkede tüm dinler, inanışlar birbiri ile ahenk içinde yaşamayı sürdürüyor. Bir zamanlar Türkiye Malezya olacak naraları atılırdı. Gittik gördük, özgürce dolaştık, giydik, yedik, içtik, hiç de öyle baskı vs. görmedik. Bazı konular gerçekten çok abartılıyor. Ayrıca Türkiye Malezya’dan bazı uygulamalarını alsa hiç de fena olmaz. Mesela idari şehir olarak 1999’da kurduğu Putrajaya çevre dostu, akıllı şehir olarak anılıyor. 3 bakanlık dışında tüm bakanlıklar bu şehre taşınmış. Malezya’da Yolsuzluk ve Rüşvetle Mücadele Bakanlığı bile varmış, darısı bu konuyla mücadele etmesi gereken tüm ülkelerin başına!

Bali

Bali’de 3 gün geçirdik ancak en az 10 gün kalınması gereken bir yer. 25 bin tapınak varmış. Adada en yüksek palmiyeden uzun bina inşa etmek yasak. Bali’de nüfusun yüzde 95’i Hindu. Çinliler ve Hintlilerin Asya’da yayılımı ciddi şekilde fazla. Bali’nin doğası bugüne dek gördüğüm hiçbir yere benzemiyordu. Bununla birlikte doğa ile uyum adanın her yerinde hakimdi. El sanatları, masaj, bizdeki gibi baştaki ne satıyorsa sondaki mağazanın da onu sattığı sistem, çok gelenekseldi. Birbiri ile uyumsuz tek bir yapı dahi görmedim. Turda tanıştığımız, 12 yıl önce adaya gittiğini söyleyen bir katılımcı adanın gelişim ve dönüşümü karşısında çok şaşırdı. Bali’nin tamamı tek bir elden çıkmış, usta bir ressamın eseri gibi. Birkaç kez daha gitmek isteyeceğim bir yer oldu Bali.

Barınak vahşetlerine çözüm: Barınaklar gönüllülere bırakılsın!

Hayvansever olun ya da olmayın, vicdanlı bir insansanız hiçbir canlıya, bu köpek olur, mülteci olur, ağaç olur… Zulmü hoş görmez, yapanları kınarsınız.

Malum bir görüntü düştü sosyal medyaya, viral oldu, gündemde yer buldu. Hayvanseverler barınaklara koştu. Köpeklerden bazıları gönüllüler tarafından kendi imkanları ile kurdukları yerlere nakledildi.

Peki barınaklar neden bu halde? Ödenek azdır, orada çalıştırılan veterinerlere asgari ücret veya altı ödenir. Ayrıca barınaklarda çalışan işçiler bırakın hayvan sevmeyi, hayatında bir hayvanın başını bile okşamamıştır. Çocukken ebeveynlerinden dayak yemiş, itilip kakılmış insanlardır. Kendi dayak yiyen, başkasının dayak yemesini normal görür. Malum kadına şiddette dünya birincisiyiz. Düz mantıkla aile içi şiddette de kendimizi ilk sıraya yerleştirebiliriz.

Asgari ücret bile aldıklarından şüphe ettiğim bu insanlara hayvanları emanet etmek zaten hayvanları ölüme terk etmektir. Devlet barınaklardan elini çekip, devlet barınaklarından çok daha düzgün ve canla başla çalışan gönüllüler tarafından kurulmuş bakım evlerine destek olabilir. İnanın gönüllüler 300 değil, 3.000 hayvana bile belediyelerden çok daha iyi bakar.

Neden mi?

Onlar hiçbir çıkar gütmeden, kendinden, evinden kısıp yoktan var eden insanlar. Arazi kiralayıp üstüne kulübeler inşa eden, hayvanları tedavi ettiren, mama bulmak için sürekli kaynak yaratan gönüllüler. Hayvanları seven, empati kuran, onlara karşı sorumlu hisseden vicdanlı insanlar. Doğum yapan hayvanın ihtiyaçlarını bilen, yavrularına kol kanat geren insanlar. Sokaklardan köpekleri toplamak için sık sık çocuğa köpek saldırdı haberleri yaptırılıyor ancak bu hayvanlara yapılan zulümden kimse söz etmiyor. Belediyeler kontrollü kısırlaştırma yapmıyor. Belediyeler hayvanlara değer vermiyor. Çamura, pisliğe, dışkıladığı yerde yemek yemeğe mahkûm ediyor. Hasta hayvanla sağlıklıyı yan yana koyuyor, neden mi, ölecekler ve sayı azalacak! Her fırsatta Müslümanlıktan dem vuran sistem sıra zavallı hayvanlara gelince sağır kesiliyor. Ama insanın değer görmediği memlekette, hayvana sıra gelir mi? Gelecek. O eksik diye bu da eksik olmak zorunda değil. Normal görmek en kötüsü. Ben kendi çapımda 2009’dan bu yana sokak hayvanları için çalışıyorum. Birkaç kez barınaklara gittim ve gördüklerim karşısında günlerce uyuyamadım. Her yere akan para sıra ihtiyacı olanlara gelince kesiliyor. Türkiye’nin sokak hayvanları sokakların rengidir. Sokak hayvanları ile ilgili sağlıklı projeler geliştirilirse bu Türkiye tanıtımında bile ciddi şekilde kullanılabilir, zira bugün Türkiye’nin sokak kedileri, köpekleri dünyada ülke algısını pozitif yönde etkiliyor. Sosyal medyada biraz gezinin, Türkiye’ye seyahat etmiş kişiler Türk insanını vicdanlı, sokak hayvanlarını besleyen, misafirperver insanlar olarak tasvir ediyor.

Barınak

Ben de yuva arıyorum!

Sokak hayvanı demişken, araya bir sahiplendirme haberi de sıkıştırıyorum, mecburen. 2,5 aylık olan dünya tatlısı yavrulara yuva arıyorum. Annelerini trafikte bulmuştum, yuvalandırırım deyip eve getirdim, hamile çıktı :) 29 Eylül’de doğan, evde baktığım yavruları sahiplenmek için bana ulaşabilirsiniz. Evde veya bahçede yaşamaya uygunlar. Bakımlarında tek başıma zorlanıyorum, haydi şu yavrulara el birliğiyle yuva bulalım.


Bu Makale 08.12.2022 - 12:10:21 tarihinde eklendi.


Kullanıcı Yorumları
Henüz yorum yapılmadı.
En Çok Okunanlar
Bunları Okudunuz Mu?
Yazarlar
Tüm Yazarlar
GÜNCEL HABERLER
SEKTÖREL HABERLER

Turizm gündemine ilişkin haberlerin her gün mail adresinize gelmesi için abone olun.