Mehmet Mülayim

İstanbul’un dayanılmaz cazibesi

1996 yılında Ankara’dan İstanbul’a tabiri caizse göç ettim ve 2005 yılına kadar İstanbul’da yaşadım. Ekmeğini yedim, çocuklarım suyunu içti. O dönemde İstanbul’da yaşamak ne zor diye düşünmüş ve ilk fırsat çıktığında da İstanbul’dan Antalya’ya kaçmıştım.

O yıllarda İstanbul’a geldiğim ilk akşam rahmetli eniştem Refik Oral bana ‘‘Yarın sabah seni işe ben bırakayım, sabah 6:30 da evden çıkarız’’ dedi. Nasıl yani? Taksim The Marmara’da saat 9:00 daki mesai için 6:30 da Ziverbey deki evden çıkmak Ankara’da yetişmiş birisi için anlaşılır gibi değildi. 

O yıllarda 07:00’de Asya tarafından çıktığında 1 saatte rahat, rahat Taksim’e ulaşılıyordu. Şimdi nasıl? Sorup da İstanbulluların morallerini bozmayayım. Nisan-Haziran arasında görev gereği İstanbul’daydım. Çok özlemişim, özlemişim de fazlası bana dokunur. Tanrı İstanbul’da yaşayanlara sabır ve kuvvet versin. Başka da diyecek bir şey bulamıyorum. Korkunç trafik, düzensiz şehirleşme, yetersiz toplu ulaşım ve bunların yanı sıra bir de inanılmaz pahalılık. İşin komik yanı İstanbul’da yaşayanlar bunları o kadar kanıksamış ki, yaşadıkları cefanın farkında bile değiller. Tenceredeki kurbağa deneyi gibi…  

Ancak 2005 ile 2013 arasındaki turizm zıplaması her şekilde gözle görülüyor. Akın akın turist İstanbul’un gizemlerini, tadını ve belki de o benzersiz keşmekeşini yakalamak için geliyor. 

Otuzun üstünde ülke, yüz ellinin üstünde şehir gezdim. İstanbul’un vibrasyonu, çekiciliği, keşmekeşindeki cazibe dünyada hiçbir yerde yok. O İstiklal Caddesi gibi 7/24 enerji fışkıran başka bir cadde dünyada yok, Kapalıçarşı gibi, Mısır Çarşısı gibi tarih kokan çarşı dünyada yok. Bunca tarih ve medeniyet karmaşasının renkliliği olan başka bir kent yok. Bu şehir yaşamak için, yaşayan için ne kadar zor ve yorucu bir şehirse de, turist olarak gezmek için o derece çekici, atraksiyonlarla, sürprizlerle, tatlarla, farklı renk ve kültürlerle dolu. 

Turizm camiasından olmayanlar İstanbul’un turizm potansiyelini hep Paris, Roma ve Londra gibi önemli şehirlerin turizm başarıları ile karşılaştırırlar. Oysaki ortada olan bir gerçek vardır, bu destinasyonlara Avrupa’nın diğer kentlerinden ve ülkelerinden 1 saatlik uçuş veya 5-6 saatlik trenle ulaşırsınız. Bir Avrupalı'nın İstanbul’a gelmesi çok daha meşakkatlidir. Arabası ile gelemez, tren ile ha! diyince ulaşamaz. İlla ki 3-3.5 saatlik uçak yolculuklarını yapmak zorundadır. Öyle ‘’hafta sonu işim yok hadi bir atlayıp İstanbul’a gidip 1 gece kalıp, boğazda 2 duble rakı içip döneyim’’ diyemez. Oysaki Brüksel’e sırf midye yemek için bile trenle birkaç saatte ulaşabilir, yada Louvre müzesinde görmediği kısımları görmek için trenle hafta sonu bir Paris yapıp dönebilir. 

Tüm bunlar düşünülünce İstanbul turizm camiasının elini sıkarım. Başardılar, başardık, İstanbullu, İstanbul turizmcisi başardı. İnandı, uğraştı, didindi, hem de onlarca yıl uğraştı. Bombalarla, komşulardaki savaşlarla, iç ve dış mihrakların yarattığı ekonomik ve siyasi krizlerle savaştı ve kazandı. Turistlere İstanbul’u öylesine benimsetti ki, onları Gezi Parkı direnişinde destekçi yapacak kadar içine aldı ve İstanbul’u önemli bir destinasyon haline getirdi. 

Tebrikler, ellerinize, yüreğinize, cesaretinize sağlık İstanbul otelcileri, acentecileri, esnafları ve turizme sahiplenen, inanan tüm İstanbul halkı. Turizmi içinize sindirdiniz, sevdiniz, büyüttünüz, merak etmeyin, bu sıkıntılı günler de kısa zamanda aşılacak ve büyümeye de devam edeceksiniz. 

Kalın sağlıcakla, 
 

Bu Makale 15.08.2013 - 10:59:39 tarihinde eklendi.


Kullanıcı Yorumları
Henüz yorum yapılmadı.
En Çok Okunanlar
Bunları Okudunuz Mu?
Yazarlar
Tüm Yazarlar
GÜNCEL HABERLER
SEKTÖREL HABERLER

Turizm gündemine ilişkin haberlerin her gün mail adresinize gelmesi için abone olun.