Gezi, direniş ve turizme yansımaları
29 Mayıs Çarşamba günü başlayan, 31 Mayıs Cuma sabahı müdahaleleri ile farklı bir boyut kazanan “Taksim Gezi Parkı Direnişi” bugün Türkiye’nin en önemli gündem konusu haline gelmiştir.
Hafta sonu protestolar ve gösteriler ile geçtikten sonra, 3 Haziran Pazartesi günü piyasaların açılması ile birlikte “İstanbul Menkul Kıymetler Borsası” sert bir düşüşe tanık olmuş, bu yazıyı yazdığım saatlerde “Borsa 100“ endeksi günü 10,47’lik bir düşüşle (kaldı ki bu düşüş “Irak Tezkeresi”nin reddedildiği tarih olan 2003’ten beri en düşük kapanış puanıdır) kapatmış, dolar ve faizlerde yükseliş gözlenmiştir. Bu durumun nedenlerini saymak mümkündür. İlk başta Türkiye’deki belirsizlik, Başbakan’ın inadı, protestocuların dirayetli tutumu, birçok ekonomist tarafından bu gelişmelerin sebebi olarak ön plana çıkarılmıştır. Benim kişisel olarak İMKB’de gözlenen gelişmeler noktasında, uzmanlık alanım gereği ekleyecek daha fazla bir yorumum bulunmamaktadır. Konumuz gereği, üzerinde yoğunlaşacağım nokta nokta bu olayların “Türk Turizmi” üzerindeki olası yansımalarını değerlendirmektir.
Bilindiği gibi Türkiye için “Turizm Endüstrisi” oldukça önemli bir gelir kaynağıdır. TUİK’in açıkladığı rakamlara göre 2012 yılında Turizm gelirleri 29.351 milyon doların üzerine çıkmış, 2013 yılının ilk çeyreğinde ise 4,918 milyon dolarlık bir rakam ile 2012 yılının ilk çeyreğine göre %39,6’lık bir artış göstermiştir. Fakat Mayıs sonu itibarı ile Türkiye’de yaşanan sosyal patlama ve beraberinde getirdiği belirsizliğin Türk Turizmi üzerinde olumsuz bir hava yaratacağı tahmin edilmektedir. Daha şimdiden Almanya, İngiltere, A.B.D, Fransa, İtalya ve İsrail’ de, “Gezi Parkı” eylemlerine yönelik seyahat uyarıları yapılmaya başlanmıştır. İngiltere, Almanya ve İtalya gibi ülkeler eylemlerin yapıldığı büyük şehirlere dikkat çekerken, diğer ülkelerin tüm Türkiye’yi tehlikeli olarak lanse ettikleri ise karşılaşılan bir başka gerçektir. İşin bir başka can alıcı noktası ise Muğla, Antalya, Mersin gibi deniz-kum-güneş turizmi hareketinin yoğun olarak yer aldığı bölgelerde de “Gezi Parkı” eylemlerinin şiddetli bir şekilde sürüyor olmasıdır. Bu konuda göz önüne alınması gereken bir diğer olgu ise bu eylemlerin genel olarak sosyal medya üzerinde örgütlenmesi ve desteklenmesidir. Örnek olarak ise Madonna, Roger Waters, Bruce Willis, Miranda Kerr, Dossa Rossi, Tilda Swinton, Fatih Akın gibi yurtdışında hatırı sayılır hayran kitlesine sahip kişilerin bu eylemlere dikkat çekmesi gösterilebilir. Bu noktada Türkiye’ye giriş yapmak isteyen olası turistlerin sosyal medya üzerinde yapacakları araştırmalar da bu eylemlerin ilk sıralarda kendine yer bulması şaşırılmaması gereken bir durum olacaktır. Ortaya çıkabilecek bu sonuçları öngörmeyi sağlayan birçok bilimsel çalışmaya ise “Goggle Scholar” arama moturunda “Sosyal Medya+Turizm” anahtar kelimeleri girilerek rahatlıkla ulaşılabilir. Bu çalışmalar sosyal medyanın, ziyaret edilecek turizm bölgesi üzerindeki ne ölçüde etkili olduğunu kanıtlayan bilimsel araştırmalardır.
Bu noktada yapılması gerekenler ise günlerdir tüm medya organlarında tartışılmaktadır. Gayet barışçı bir şekilde başlayan bu gösterilerin, baskı ve yıldırma politikaları sonucu bu noktaya geleceği zaten açık bir gerçektir. Durum itibarı ile art niyetli grupların bu eylemleri kullanmak istemesi de eşyanın tabiatının gereğidir. Bu noktada kamuya ve kamuoyuna düşen soğukkanlılık ve karşılıklı anlayıştan başka bir şey değildir. Büyük devlet olmanın gereği, zamanı geldiğinde geri adım atabilmeyi ve özür dilemeyi becerebilmektir. Yukarıda belirttiğim gibi birçok ekonomik neden apaçık ortada dururken, inadın kısa dönemli siyasi çıkarlar dışında kazandıracağı hiçbir şey yoktur. Turizm sezonunun açıldığı bu günlerde gerek yöneticilere, gerek muhalefete, gerek bu siyasi fraksiyonların destekçilerine ve bilhassa “Gezi Parkı Eylemcileri”ne düşen eylemlerin “insan hak ve özgürleri” ile “demokrasinin gerekleri” dışına çıkmamasının sağlanmasıdır.
Konu üzerinde tartışılan bir diğer önemli nokta ise İstanbul’un 2020 olimpiyat adaylığı çerçevesinde gerçekleşmektedir. Bir diğer yazının konusu olan bu tartışmada ortaya koyabileceğim tek görüş İstanbul’un henüz olimpiyat kenti olabilmesi için çok yol kat etmesi gerekliliğidir. Bilindiği gibi Olimpiyatları hemen ertesinde Paralimpik Oyunları aynı şehirde düzenlenmektedir. Biricik ülkemizin engelli vatandaşlarımıza engel yaratma konusunda ne kadar başarılı olduğunu ise tüm kamuoyu kabul etmektedir. Bu sebeple, İstanbul’un engellilere yönelik düzenlemeler noktasında en azından Avrupa Birliği standartlarına kavuşmadan olimpiyat düzenleme şansını elde etmesi hayalden başka bir şey değildir. Bu şansı yakalamamızı eylemler, protestolar ve iç savaşlardan önce, engelli vatandaşlarımıza yönelik olarak yapamadığımız düzenlemeler engellemektedir.
Bu Makale 04.06.2013 - 11:35:58 tarihinde eklendi.