Engin Bayraktaroğlu

Gezi’den Sonra “İstanbul İçin İmaj Vakti”

Başlığın bir kısmını Kültür ve Turizm Bakanlığı Müsteşarı Özgür Özaslan’ın bugün yaptığı değerlendirmelerden aldım.

Özaslan’ın değerlendirmelerini dikkate alma sebebim ise Kültür ve Turizm Bakanlığı’nda yaptığım stajım süresince kendisi hakkında hep olumlu sözler duymuş, çalışkanlığı ve iyi niyeti hakkında memurların olumlu yorumlarına tanık olmuş olmamdır. Kendisiyle tanışma şansım doğal olarak olmamıştır ama ne zaman bir açıklamasına tanık olsam, ya da herhangi bir yerde adını duysam aklımda başarılı bir bürokrat imajı gelir. Bugün bu yazıyı yazmama sebep olan da aslında o dönemlerde duyduğum ve astlarının fikirlerine karşı olan olumlu yaklaşımıdır.

Yukarıda belirttiğim gibi yazımın başlığında Özaslan’ın bugünkü açıklamalarından faydalandım. Yazının devamı da açıklamalarla paralel bir şekilde ilerledi. Gezi olayları ile ilgili iki yazı daha kaleme almıştır. İlki olayların ilk başladığı günler olan Haziran başına, diğeri ise olayların yatışmaya başladığı Haziran sonuna tarihli yazılardı.

Birinci yazımda neler olabileceğine dair öngörülerim, ikinci yazımda ise olaylardan sonra nasıl bir yol izlenebileceğine dair bir değerlendirmelerim yer almaktaydı. Bugün konu hakkında ki üçüncü yazım ise kamu otoritelerinin Gezi olaylarını hala daha bir “öcü” şeklinde görmelerinden dolayı, bu olayları İstanbul imajının geliştirilmesinde kullanmaktan çekindikleri için yazıyorum.

Daha önce “biz uyanık turizmcilerin” bu olayları bir pazarlama fırsatı olarak kullanacağımızı yazmıştım ve üzerinden çok fazla vakit geçmeden “Gezi Parkı Turları” İstanbul tur programları arasındaki yerini aldı. Fakat nedense özel sektörün bu fırsatçılığının yanında, kamu otoriteleri bu olaylar üzerinden bir pazarlama stratejisi geliştirmekten kaçınıyorlar. Hükümetin bu olayları ötelemesi normal karşılanacak bir durumdur. Çünkü bu olaylar bir yerden sonra hükümeti hedef almaya başladı. Fakat devletin görevi iyi yada kötü bu olayları bir şekilde kendisi için bir fırsat olarak değerlendirmektir. Burada yapılacak iyi hesaplanmış çalışmalar, dolaylı bir şekilde olaylar sonrası hükümetin bozulan imajı üzerinde de olumlu etkilerde bulunacaktır.

Peki, bu çalışmalar neler olabilir? İşte bu noktada Özaslan’ın açıklamaları doğrultusunda devam ediyorum. Özaslan açıklamalarında olayların kısa vadeli olumsuz etkilerinin önüne geçilerek, İstanbul’un olaylardan önceki imajına geri dönüşü olarak tanımlanacak bir çalışmaya başlanıldığından bahsediyor. Yani İstanbul’un imajı eğer 3 birimse, olaylar sonucu 2 birime düştü, şimdi bakanlık bunu tekrar 3 birime döndürmek için bazı çalışmalara başladı. Bu çalışmalar arasında da olayların artık bittiği ve hayatın normal akışına döndüğü teması hâkim.

Peki, bakanlık neden olaylardan sonra 2 birime düşen bu imajı, olaylar merkezli bir pazarlama ile 5 birime çıkarmak varken, farklı bir yol izliyor. Bu olaylar iyi hesaplanmış pazarlama faaliyetleri ile birlikte kullanılsa daha iyi olmaz mı?

Örnek vermek gerekirse, gezi parkı olaylarının iyi yönlerinden harmanlanmış tanıtım filmleri kullanılsa; mesela meydandaki piyano konseri, mesela tiyatro oyunları, mesela meydanda kılınan Cuma namazı, mesela kandil kutlamaları gösterilse... Ramazan ayının ilk günleri kurulan “yeryüzü iftarları” bu filmlerde yer alsa. Hatta bir adım öteye gidilerek seneye Haziran – Temmuz aylarında demokrasi-insan hakları temalı bir “Sokak Festivali” düzenlense...

Tanınan sanatçılar sokaklarda sanatlarını insanlara sunsalar, hatta bu festival seneye Ramazan ayına denk getirilse, akşamları sokaklarda iftarlar verilse, iftarlardan sonra isteyen Gezi Parkı’nda okutulan mevlîde katılsa, isteyen Maçka Parkı’ndaki klasik müzik konserine katılsa... “Bu farklı yaşam tarzları, Türk Misafirperverliği ile ne kadar da güzel bir arada yaşanabiliyor değil mi?” mesajı verilse. “İnsanlar el ele tutuşsa, hayat bayram olsa” ne kadar güzel olur. Hem de bunlar devlet eliyle, hükümet eliyle yapılsa, hükümet olayları sahiplense, siyasi olarak da çıkar elde etmez mi bu işten? Kaldı ki bu festivalin harekete geçireceği turist potansiyelinden bahsetmiyorum bile.

Demek istediğim “o”dur ki, keşke bu olaylar görmezden gelinmek yerine ince hesaplanmış hareketler dâhilinde bir pazarlama strateji olarak kullanılsa... Keşke korkumuzu bir kenara atıp bu olayları kullanabilsek, o gün hem İstanbul’un yurtdışında ki imajı üzerinde bir sıçrama yapabileceğiz, hem de bu olaylar ile birlikte siyasi rant elde etmek isteyen “marjinal gruplar” avuçlarını yalayacaklar. Çünkü hükümet bu olayları sahiplenmiş olacak, bu olaylarda yer alan “iyi niyetli” insanları sahiplenmiş olacak. İşte o zaman aslında karşı atakta, topu göğsüyle yumuşatıp karşı kaleye gol atmış olacaktır.

Bu Makale 22.08.2013 - 16:11:51 tarihinde eklendi.


Kullanıcı Yorumları
Henüz yorum yapılmadı.
En Çok Okunanlar
Bunları Okudunuz Mu?
Yazarlar
Tüm Yazarlar
GÜNCEL HABERLER
SEKTÖREL HABERLER

Turizm gündemine ilişkin haberlerin her gün mail adresinize gelmesi için abone olun.