Mustafa Kartopu

Yukarda buluşalım, aşağıya doğru birbirimizi çekmeyelim

Şanghay Başkonsolosumuz Sayın Murat Ülkü’nün CITM Turizm Fuarı’nda Türk turizmcilerle yaptığı sohbet toplantısından alıntıdır bu sözler.

Sayın Ülkü bu sözleriyle turizm dünyamızın kronik bir hastalığına da parmak basmış oldu. “Bir de lütfen yukarda buluşalım ve aşağıya doğru birbirimizi çekmeyelim. Lütfen fiyat kırmayalım. Türkiye için avantajlı bir fiyat politikasını içimize sindirelim ve uygulayalım. Lütfen perde arkasında bir milli menfaatimiz olduğunu unutmayalım. Bugün kazandığımız paraları, yarın çocuklarımız da kazanabilsin.” Sayın Ülkü’nün bu sözlerini, sektörümüzde her zaman hatırlanması gereken bir özdeyiş,  titizlikle uygulanması çok gerekli ve değerli bir temel prensip niteliğinde görüyorum. Sayın Ülkü’yü candan kutluyorum. Onun gibi düşünenlerin ve bu düşüncelerini ifade edenlerin giderek çoğalmasını, bu anlayışın ülkemizde yaygınlaşmasını diliyorum.

Bugünün gerçeği ise, bırakın yukarda buluşmayı, maalesef birbirimizi dibe çekme, batırma, piyasadan silmeye çalışma ve piyasaya tek başına egemen olmaya çabalama yarışıdır. Bu, gerçek anlamda ticari bir rekabet bile sayılamaz. Reel maliyetlere ve girdilere dayanmayan bir fiyat politikası ile ticari rekabet mümkün müdür? “Bugün kazandığımız paraları, yarın çocuklarımız da kazanabilsin” diyen Sayın Ülkü’ye söylemek isterim ki, biz nerdeyse dün kazandığımızı bugün kazanamıyoruz. Nerde kaldı ki, çocuklarımız bizim bugün kazandığımız paraları yarın kazanacaklar… Bugün 100, yarın 90, öbür gün 80… bu böyle kıyasıya sürüp gidiyor. Sonu nereye varıyor biliyor musunuz? Sıfıra değil, ama bir’e pekala varabiliyor.

Eylül ayının son haftasında Tokyo’da yapılan Japon Seyahat Fuarı JATA’da, Türk delegasyonuna verdikleri resepsiyondaki sohbetimiz sırasında Tokyo Büyükelçimiz Sayın Sermet Atacanlı, bir ara “Türk acentelerden Japonya’da 1 dolara paket program satan bile varmış. Bunu sağdan soldan duyuyorum. Bu gerçekten doğru mu?” diye hayretini gizleyemeyerek sormuştu. Benim bu bilgiyi doğrulamam üzerine, haklı olarak hayretinin daha da arttığını hatırlıyorum. Hiç gizlemeye gerek yok! Durum budur.

Durum böyle iken kafa saymanın bir anlamı olabilir mi? Her yıl övünüp duruyoruz. Geçen yıl Türkiye’ye şu kadar milyon turist gelmişti. Bu yıl bu kadar milyon turist geldi. Türkiye rekora doğru koşuyor vs şeklinde haberlerle sahte gururlanmalara kapılıyoruz. İşin garibi bu sahteliklere, gerçek dışılıklara kendimizi de inandırıyoruz. Biz neler başardık diye kabarıyoruz. Şanghay Başkonsolosumuz Sayın Murat Ülkü, yukarda belirttiğim aynı konuşmasında “Ayrıca kişi başına turist sayısı yerine elde edilen gelire bakmamız lazım” derken yine çok önemli bir noktayı işaret etmekteydi. Evet, turizm sektörünün gelişmesini değerlendirirken kafa saymayı artık bir an önce terk etmeliyiz. Hadi büsbütün vazgeçemeyeceksek, hiç değilse ikinci plana atmalı ve elde edilen geliri söyledikten sonra bu gelir rakamının kaç turist ile sağlandığını belirtmeliyiz. O zaman bir anlamı olur. Ana kriter, elde edilen gelir olmalıdır. Ancak bu şekilde gerçekleri görebiliriz ve geleceği doğru planlayabiliriz.

CITM Fuarı sırasında Çin’in en büyük toptancı turizm kurumlarından bir holdingin başkan yardımcısı ile de görüştük. Yılda ortalama kaç kişiyi yurt dışına gönderiyorsunuz, sorumuza Çinli yöneticinin verdiği cevap ders niteliğindedir. “Biz kişi sayısı ile fazla ilgilenmiyoruz. Daha çok yaptığımız ciroya ve karlılığa bakıyoruz. Size şunu söyleyebilirim ki, 2009 yılı ciromuz 2, 5 milyar Yuan oldu” demiştir.

Hangi sebeple olursa olsun bir ürünün fiyatını düşürdüğünüz zaman artık ağzınızla kuş tutsanız arttıramazsınız. Bu, sürekli aleyhinize işlemeye başlar. Pazarı bir kere reel olmayan düşük bir fiyata alıştırdıktan sonra fiyatı yükseltmenizin artık hiç bir gerekçesi kabul edilir olmaz ve alıcı tarafından da sömürülmeye başlarsınız. Bu durumda tek dayanağınız ekstra hizmetlerdir. Fakat fiyat belli bir düzeyin altına indiği zaman müşteri profili de kaçınılmaz olarak negatife doğru değiştiğinden, ekstra hizmetlerden de beklediğiniz verimi alamazsınız. Bu kısır döngü taraflardan biri pes edinceye kadar sürer gider.

Bu çarpık sistemin tek getirisi, olsa olsa içerde hatırı sayılır bir “volüm” yaratmaktır veya başka bir deyişle çalıştığınız otellere, restoranlara vb hizmet aldığınız kişi ve kurumlara sağladığınız iş hacmine karşılık pazarlık gücünüzün, alım gücünüzün artmasıdır. Bu noktada yapmanız gereken şey, sağladığınız bu alım gücünü kullanarak daha pahalı yeni ürünlerle başka pazarlara açılmaktır. Bu, sizi batmaktan kurtarabilir. Uğradığınız zararları dengeleyebilir. Ancak bu kez de yeni ürünün tanıtımı ve satışı için yeni yatırımlara girişmeniz gerekecektir. Sistem, bu şekilde işleyip gider… Bir yerden kaybedileni başka bir yerden geri almaya çalışmak… Kaybetme, zarar etme riski ticaretin her alanında ve her zaman kaçınılmaz olarak vardır, ama bizim örneğimizdeki risk çok farklı birşey. Bilmem anlatabildim mi?

Sayın Ülkü, Türkiye’nin Çin için kullanmadığı çok kartı olduğunu ifadeyle, Karadeniz bölgemizin mutlaka üzerinde çok çalışılması gereken ayrı bir dosya olduğunu, ilerde bu bölgemize yoğun bir Çin turizmi olabileceğini bildirmiştir. Tabii her bölgemizi ayrı, ayrı ele alarak yepyeni ürünler oluşturmak ve pazara sunmak mümkündür ve gereklidir de. Fakat hazırlıkların çok iyi yapılması, altyapının çok iyi oluşturulması koşulu ile.

Muğla ilimizin başlattığı tanıtım projesi buna güzel bir örnektir. Henüz İstanbul’da bile tam anlamı ile Çinli turisti memnun edebildiğimiz söylenemez. Halen iki büyük yetersizliğimiz var. Biri Çince konuşan deneyimli, kalifiye turist rehberi, diğeri Çinliye hitap edebilecek bir mutfak ve yemek düzeni. Türkiye’ye gelen Çinli turistlerin yemekler konusundaki memnuniyetsizliklerine ayrı bir yazımda değineceğim.


Bu Makale 22.12.2010 - 13:02:29 tarihinde eklendi.


Kullanıcı Yorumları
Henüz yorum yapılmadı.
En Çok Okunanlar
Bunları Okudunuz Mu?
Yazarlar
Tüm Yazarlar
GÜNCEL HABERLER
SEKTÖREL HABERLER

Turizm gündemine ilişkin haberlerin her gün mail adresinize gelmesi için abone olun.