Rusya'nın Sesi Radyosu: Batı Türkiye’den memnun değil

 

Tarasov'un yazısı şöyle:

 

"Erdoğan’ın Türkiye’deki protestoculara yönelik sert üslubu ülkenin imajına zarar veriyor. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi, İstanbul’da yaşayan Nergiz İzci isimli vatandaşın başvurusu üzerine açılan davanın görüşülmesinin ardından, Türk makamlarından barışçıl göstericilere karşı göz yaşartıcı gazın kullanımı da dâhil olmak üzere orantısız güç kullanımını engelleyecek nitelikteki yasal reformların gerçekleştirilmesini istedi. Nergiz İzci, Dünya Kadınlar Günü sebebiyle 6 Mart 2005 tarihinde düzenlenen mitinge katılmış ve polis şiddetine maruz kalmıştı. Gözaltına alındığı esnada fiziksel şiddet gören İzci, serbest bırakıldıktan sonra bir hafta işe gidememişti. Stanislav Tarasov’un konuya ilişkin görüşleri şöyle:

 

Bu olayın üzerinden 8 yıldan daha fazla bir süre geçmesine rağmen, kısa bir zaman önce Taksim’de yaşananlar gösteriyor ki Türk polisinin göstericilere karşı tutumunda herhangi bir değişiklik söz konusu değildir. AKP parti kongresinde konuşan Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, Türkiye’de son zamanlarda meydana gelen protesto olaylarını kendince yorumladı. Başbakan’a göre protesto gösterileri, Türkiye’yi kıskananların ve güçlü bir Türkiye görmek istemeyenlerin; ülkeyi yıpratmaya çalışanların işiydi.

 

Fakat sorun, sadece bununla sınırlı değil. Şu an Avrupa’da Türk Hükümeti’nin demokratik prosedürler çerçevesinde giderek zorlaşan durumdan bir çıkış yolu aramaya hazır olduğunu dile getirdiği yönünde güçlü ve ısrarlı bir görüş hakim. Erdoğan protesto hareketlerine yönelik saldırgan üslubunu artırarak devam ettirdiği sürece, Avrupa’da da Türkiye’nin demokratik geleceğine yönelik yeni endişeler ortaya çıkacaktır.

 

Daha önce Erdoğan’ın iktidar partisine mensup diğer temsilcilerle birlikte Taksim Gezi Parkı’nda yapılması planlanan projenin referanduma götürüleceğini söylediğini hatırlatmakta fayda var. Fakat bugün, referandum ile ilgili olarak hiçbir şey konuşulmamakta. Gösteriler başladıktan birkaç gün sonra İstanbul 6. İdare Mahkemesi Taksim’deki projeye ilişkin olarak yürütmeyi durdurma kararı vermişti. Mahkemenin aldığı karar protesto hareketlerinin şiddetini azaltmıştı. Fakat geçtiğimiz günlerde İstanbul Bölge İdare Mahkemesi bu kararı iptal etti. Şimdi herkes söz konusu iptal kararının protesto hareketi üzerinde yaratacağı etkiyi merak ediyor ve iktidar partisinin karşılıklı uzlaşma sağlayıp ülkedeki durumu düzeltmek yerine, neden Türkiye’nin demokratik imajını zedeleyen güç kullanımına yönelik tedbirler almaya devam ettiğini sorguluyor.

 

Öyle görünüyor ki Hükümet, Türkiye’nin siyasi elitlerine meydan okuyan bu protesto hareketinin sahip olduğu potansiyeli hesaplayamadı ve göstericiler ile etkin bir diyalog süreci kurma şansını artık kaçırdı. Bu mücadele, başta iktidara ait olan avantaj ise artık muhalefete geçti. Sadece bu da değil. Ülkedeki ilk çevreci protesto gösterisi politik bir karakter kazanmakla kalmadı, aynı zamanda uluslararası çapta dikkat çekti. Artık ‘Tayyip istifa!’ sloganı sadece Türkiye’de duyulmuyor. Bu süreç, parlamentoda çoğunluğu elinde bulunduran ve giderek güçleşen durumdan olağanüstü tedbirler almak suretiyle çıkış bulmaya çabalayan iktidar partisinin sinirini bozuyor. İktidar partisinin çözüm olarak gördüğü tedbirler ise söz konusu protesto hareketlerini uzun vadeli bir faktöre dönüştüren mevcut durumu daha da içinden çıkılmaz bir hale getiriyor.

 

Gözlemcilere göre, protestocuları Erdoğan’ın yaptığı gibi ‘Batı’nın etki ajanları’ olarak lanse etmek çok da ileri görüşlü bir hamle değil. Kısa bir süre önce Başbakan’ın Gezi Parkı’na gitme niyetinde olduğu duyurulmuştu. Bu hamleyi şu an hiçbir şekilde fark edilmese de Erdoğan’ın protesto hareketine yönelik taktiklerindeki bir değişim olarak algılamak mümkün."