Fatih Çekirge soruyor: Otel fiyatları euro yerine TL olarak verilemez mi?
Hürriyet Gazetesi yazarı Fatih Çekirge, köşe yazısında 'Turkey' kavramını irdeledi ve otel fiyatlarının neden euro üzerinden hesaplandığını sordu.
Hürriyet Gazetesi yazarı Fatih Çekirge'nin
'Üç basit ‘Turkey’ meselesi' adlı yazısını sizlere aktarıyoruz:
"BUGÜN size aylardır kafamı kurcalayan üç “Turkey” meselesi anlatıyorum.
Bakalım siz ne düşüneceksiniz?
İLK MESELE TURKEY: Hiç düşündünüz mü nereden çıkmış bu Turkey?
Ya da neden Türkiye denmez. Hep içimde bir soruydu. Çırağan Sarayı’nda bir konferans sırasında karşılaştığım önemli bir turizmci hatırlattı:
“Fatih Bey, kızım Amerika’da okuyor. Dün sabah aradı, ‘Baba neden bize Turkey diye bir isim takmışlar. Bizim hindiyle ne ilgimiz var? Ayrıca başka kötü bir argo anlamı da var’ diyor. Kızıma bir cevap veremedim. Nedir Allah aşkına bu ‘Turkey’? Canım Türkiyemize bu isim yakışıyor mu? Eğer siz yazarsanız belki yöneticiler harekete geçer”.
İşte yazıyorum.
Çok değerli iki dostum tam bu konuyla ilgili iki önemli bakanlık görevini yürütüyorlar.
İkisinin de aklına ve dünyayı analiz etme yeteneğine güvenirim.
AB Bakanı Egemen Bağış ve Turizm Bakanı Ömer Çelik...
Yıllardır Türkiyemize yapılan bu “hindi muamelesine” karşı belki bir çözüm geliştirirler.
İKİNCİ MESELE: OTEL FİYATLARI NEDEN EURO?
TÜRKİYE ekonomisinin son 10 yılda ortaya koyduğu ekonomik sıçrayış ve büyüme ortada. Türk parası dünya para sisteminde değiştirilebilir duruma geldi.
Rusya ve İran ile dolar üzerinden değil lira üzerinden ticaret yapıyoruz. Peki, neden İstanbul’dan İzmir’e, Adana’dan Edirne’ye kadar hangi otele gitsek fiyatlar Euro.
Bu işi en iyi bilen TÜRSAB Başkanı Başaran Ulusoy’a sordum:
- Niye Euro?
“Yanlış” dedi ve devam etti:
“Ben de açıkça söylüyorum. Bu yanlıştır. Bizim paramız konvertibl. Euro’ya gerek yok. Türk parası üzerinden fiyatlandırma yapılması gerekir”.
Ben de böyle düşünüyorum.
Ve bir arkadaşım daha derin bir cevap verdi:
“Çünkü Euro’yu TL’ye çeviriyorlar. Kur farkından ayrıca kazanıyorlar. Mesela ben, ‘Kredi kartımdan Euro çekin’ dedim, çekmediler. O zaman kur farkından kazanamayacak tabii”.
ÜÇÜNCÜ MESELE: NASIL BİLİRSİNİZ?
HAMBURG’a uçarken yanıma orada yaşayan bir Türk oturuyor. 3 yaşındayken Hamburg’a gelmiş. Adı Türkan...
Hemen arkamızda da iki yakını. Nurhan ve Sevtap...
Gülüyorlar, kahkaha atıyorlar. Sıcakcanlılar.
Bulgaristan hava sahasında sohbet başlıyor:
- Türkiye’de mi oturuyorsunuz?
- Evet İstanbul’da yaşıyorum. Ya siz?
- Biz Hamburg yakınlarında bir şehirde. İstanbul’a gezmeye geldik.
- Nereye gittiniz?
- Sultanahmet, Reina, Üsküdar... Gezdik işte.
- Üsküdar’da ne yaptınız?
- Kuzenim Kıvanç Tatlıtuğ’un evini görmek istedi.
Şaşırdım:
- Hangi evini?
- Evet, dizide o ev var. Kuzey-Güney...
Daha da şaşırdığımı görünce devam etti:
“Biz dizideki o evin adresini bulduk. Oraya gittik. Belki Kıvanç’ı görürüz diye...”
Sonra kahkahalar...
İşte bu...
Ne kadar tatlı bir mesele...
Kıvanç’ın tanıtım etkisini Arap şehirlerinden biliyordum ama Hamburg yakınlarındaki bir şehre kadar ulaştığını bilmiyordum.
İndikten sonra düşündüm...
Avrupa’da 5 milyonu aşkın Türk var. 5 milyon ses. 5 milyon lobi. 5 milyon ortak nokta. Ama Türkiye ile ne kadar ilişkileri var?
Ne kadar biliyorlar.
Biz Suriye’den Kıbrıs’a... İsrail’den Ermenistan’a... Barış sürecinden Silivri’ye kadar onca meselenin içinde çırpınırken, aynı zamanda Real Madrid’i titreten Galatasaray, yarı final heyecanını paylaşan Fenerbahçe gibi markalarımızla öylesine enerji dolu bir coğrafyayı paylaşıyoruz ki...
Kıvanç Tatlıtuğ bir başka marka olarak çıkıyor.
Biz kendimize bakmaktan, bize nasıl bakıldığını göremiyoruz.
Basit gibi görünüyor ama,
Asıl mesele de bu zaten:
“O kadar kendimize dalıyoruz ki, dışarıya doğru boğuluyoruz.”
Bu Haber 12.04.2013 - 10:40:57 tarihinde eklendi.