Süzer: 5 yıldızlı otellerin yatırım maliyeti yüksek, 20 yıl cepten yiyoruz

 Süzer: 5 yıldızlı otellerin yatırım maliyeti yüksek, 20 yıl cepten yiyoruz
Ritz Carlton'ın yatırımcısı Mustafa Süzer, 5 yıldızlı otel yatırımlarının yatırım maliyetinin yüksek olduğunu ve geri dönüşünün çok uzun zaman aldığını belirtti.


Süzer Grubu Onursal Başkanı Mustafa Süzer, Bugün Gazetesi'nden Perihan Çakıroğlu'na konuştu. 5 yıldızlı otellerin yatırım maliyetlerinin yüksek olduğunu ve geri dönüşünün uzun sürdüğünü belirten Süzer, "20 yıldır keseden yiyoruz. Ritz Carlton bize yeter. Başka da otel yatırımı düşünmüyoruz" diyor.

VARSA YOKSA İHRACAT

Asıl ününü, Turgut Özal döneminde kazandı. Özal gibi Türkiye'nin kalkınmasının "ihracatçı ülke"  olmakla sağlanacağına inandı. Bir zamanlar "70 sente muhtaç" durumdaki Türkiye'ye bol döviz girmesi için elinden geleni yaptı.

İlk dış ticaret şirketlerimizden Türk Trade'in "iz bırakan başkanı" oldu. Yıllar yılları kovaladı, belki de en rahat edeceği bir zamanda amansız hastalık kanser, onu da yakaladı. ABD'de tedavi olduğu zamanlarda yine bir ayağı hep Türkiye'deydi. İkiz oğulları Baran ve Serhan, 25'li yaşlarını sürerken, babalarından aldıkları güç ve vizyonla işleri, profesyonellerle birlikte yönettiler.

Baba Süzer,  kanseri yendi ve yolculuğuna devam etti. Uzun yıllardır birkaç sohbetin dışında pek görüşemediğimiz Mustafa Süzer'le sonunda okuyacağınız söyleşi için buluştuk. 

YARI EMEKLİ ONURSAL BAŞKANIM

Mustafa Bey,  en son nerede kalmıştık? Geçen yıllar içinde Türkiye'de neler oldu?

(Gülüyor, çünkü çok çeşitli nedenlerle buluşamamıştık) Ohoo, neler oldu neler! O zaman birkaç sene sürer anlatacaklarım. Bilgisayar ilk icat edildiği zaman, o her şeyi bilir demişler. Birisi gelmiş, "E, ne var ne yok?" diye sormuş. Bilgisayar çalışmış, çalışmış sonra da püf diye patlamışÖ

Siz bilgisayar değilsiniz. Bu ülkede özellikle Turgut Özal döneminin önemli işadamlarından birisiydiniz. Tarihe tanıklık etmiş bir insansınız. Şimdilerde neler yapıyorsunuz?

(Yine gülüyor) Yarı emekli biriyim. Onursal Başkan olduk. Onursal Başkan, maaşa zam işe son demek.

Grupta,  yeni projelerle ilgileniyorsunuz, bu nasıl emeklilik?

Ara sıra öyle oluyor. Her gün işe geliyorum ama eskisi kadar çok uzun süre çalışmıyorum. Sabahları geç gelip, daha erken gidiyorum. Aileye ve arkadaşlara zaman ayırıyorum. Şimdi, biraz daha yardım kuruluşlarına, sivil toplum örgütlerine yardımcı olmaya çalışıyorum.

Oğullarınız Baran ile Serhan'ın çalışmalarından memnun musunuz?

Memnunum. 10 yıldır birlikte çalışıyoruz. Baran, finans alanına bakıyor. Faktöring, leasingle ilgileniyor. Serhan ise daha ziyade turizm ve enerjiye bakıyor. Kızım Nazlı ise hala üniversitede okuyor.

BU KRİZDE FIRSAT ÇIKMIYOR

Yeni işler geliştirirken dünyada neler oluyor? Hangi fırsatlar ortaya çıkıyor?

Yaşanan kriz, diğerlerinden çok farklı oldu. 1980'lerin sonunda ABD'de yine bir kriz çıkmıştı. Avrupa'da da çıkmıştı. Kriz çıkınca para piyasadan çekiliyor. Parası olanlar, mal alıyor, şirket satın alıyor, bir fırsat doğuyordu. Fakat bu krizde böyle olmadı.  Fazla fırsat doğmadı. Herkesin elinde de 'çok para' vardı. Satılık bir büyük şirkettir, bankadır, gayrimenkuldür filan. Bunların değeri düşmedi. Çünkü, ABD, krizi yenmek için dolar basıp basıp piyasaya verdi. O zaman paralar havada uçuşuyor. Bu kriz ne krizi onu tam anlayamadık. Tahminim o ki, biraz bu kriz euroyu telafi etme kriziydi.

YİNE KAZANAN  DOLAR OLDU

Çok enteresan! Niye ABD, euroyu telafi etsin ki?

ABD'nin de doların da tek rakibi euro. Bugüne kadar ABD, en kolay ihracatı kağıda doları yani parayı basıp piyasaya satıyordu. Şimdi ABD'de kriz çıkıyor, insanlar dolar almak için birbiriyle yarışıyor. Kriz ABD'de, sen onun parasını niye alıyorsun diye soruyorsun. "Dolardan başka ne alayım ki" diyor. Altın alacağım, alması da transfer etmesi de zor. Yine herkes dolar alıyor. Euro çıktı piyasaya 10 senedir. İnsanlar, ülkeler veya şirketler birikimlerinin bir kısmıyla euro almaya başladılar. Dolar ile euro bir rekabete girmeye başladı. Sanıyorum, o rekabetin sonunda dolar galip gelir, öyle gözüküyor.

HIRVATİSTAN'DAKİ BANKAYI BÜYÜTÜP SATABİLİRİZ


Grupta  yeni işler olarak neler yapıyorsunuz?
 
Hırvatistan'da bir banka satın aldık. Banka Brod adı,  9 şubeli bir banka. Onu büyütmeye çalışıyoruz. Modern bir banka haline getiriyoruz. Daha önce Arnavutluk'ta da bir banka almıştık. Onu büyütüp satmıştık. Şu anda Arnavutluk'un en iyi bankası durumunda. Banka Brod'u da aynı şekilde, başarılı bir biçimde büyütüp ya satarız veya satmayız. Ama bu banka bizim epeyce bir zamanımızı alıyor. Genel merkezini Zagrep'e taşıyoruz. İnşaatlar devam ediyor, yeni şubeler açmak için uğraşıyoruz.

İSTANBUL'A RENKLİ BİNA KONSEPTİNİ BEN GETİRDİM

Sizin birçok ilkiniz oldu İstanbul'da. Mesela, "renkli site" denilen Bahçeşehi'i kurdunuz. Yine sahibi olduğunuz Kentbank'ı da "pembe banka" yaptınız değil mi?


İstanbul'a  renkli bina anlayışını, konseptini ben getirdim diyebilirim. Kentbank'ı kurduğumuzda, merkez binamızı pembe renge boyamıştık. O zaman herkes çok şaşırmıştı. İstanbul'daki bütün binaların rengi birbirine benzerdi o dönemde. İş yerlerine ait binalar, hatta konut binaları bile, ya bej rengi olurdu ya da gri. Ben Banka'nın binasını pembe yapacağımı söylediğimde herkes "olur mu öyle şey" dedi.  Biz yine de ilk renkli binayı yaptık. Bahçeşehir'i yaptığımızda da blokları renk renk boyattım. Herkes başta karşı çıktı ama sonra çok beğendi.

GÖKKAFES'TE BANA HAKSIZLIK YAPTILAR
 
Gökkafes ya da Ritz Carlton Oteli yapılıp ilk açıldığında çok eleştirilmişti. Bu tartışmalar tümüyle son buldu mu?

Otel çalışmaya başlayalı 11 sene oldu, tartışmalar da son buldu diye bakıyoruz. Hatta otelle ilgili bize çok haksızlık yapıldı, isnatlarda bulunuldu. Söylenen şeylerin hiçbirisi doğru değildi. İnsanlar da bunlar doğru zannettiler. Şehir efsanelerine nedense bu ülkede çok inanılıyor. Oysa, doluluk oranı en yüksek bir otel oldu ve dünyanın en iyi otelleri arasında da birinci oldu.

Otelin İstanbul'un siluetini bozduğunu söyleyenler çok oldu. Oysa bugün o kadar çok bina silueti bozuyor ki. Bunlara ne diyorsunuz?


Siluet zaten geçici bir şey. Her dönemin, her yüzyılın bir silueti vardır. İstanbul'un 15'inci yüzyıldaki siluetiyle 19'uncu yüzyıldaki silueti de bir olamaz. Mutlaka gelişmelere paralel olarak şehrin siluetleri de değişiyor ve değişmesi de lazım. Şimdi de 21'inci yüzyılın silueti başladı. Her devrin silueti, o şehre bir güzellik katar. Ben, ilk defa İstanbul'a 1960 senesinde okumaya geldiğimde İstanbul, harabe bir şehirdi. Hatta, boyalı bir bina bile yoktu. Kırık döküktü yapılar. Sonraları şehir güzelleşti. Şu anda da İstanbul, dünyanın en güzel şehirleri arasında bulunuyor. İstanbul böyle olmasa, herhalde kimse gelip ziyaret etmez.

Beş yıldızlı otel sayısı az. Başka bir otel yapmayı düşünüyor musunuz?

Otel yatırımları çok yüksek gelir getirmiyor. Dönüş hızı çok düşük. Beş yıldızlı bir otelin 20 seneden aşağıya geri dönüşünü sağlayamıyorsunuz.

Siz de 20 yıl keseden mi yediniz?

Evet, 20 yıl keseden yiyoruz. O yüzden bize bir Ritz Carlton yeter diyorum.

Turizmde  Ritz Carlton dışında başka proje olacak mı?

Sadece Ritz Carlton var, başka bir otelimiz yok. Faktöring ve leasing şirketlerimiz var, faal biçimde çalışıyorlar. Bahçeşehir bölgesinde gaz dağıtım şirketimiz mevcut. O da çalışıyor.




Bu Haber 13.02.2012 - 11:29:49 tarihinde eklendi.
Kullanıcı Yorumları
  • Serdar Sağlamtunç 14.02.2012 - 10:20

    Yıllardır yazıp çizdiğimiz tesislerin olması gerektiğinden pahalı yapıldığını ilk defa bir yatırımcı açık yüreklilikle açıklama cesareti göstermiş. Projelerin ayakları yere basan, harcama kalemleri kontrol altına alınabilen, sadece yatırımı değil ancak işletmeyi de düşünerek planlama yapılabilen birer enüstriyel yapılar olması için konusunda uzman olan bir çok teknik insanın birlikte çalışma istencine sahip olması yanında yatırımcının da bilgi ve deneyime bu yatırımı yapmayı göz önüne almaları gerekli. Arz talep dengesi başka şekilde oluşmuyor. Bir de proje paydaşlarını seçerken çok titiz davranılması, meslek ve disiplinlerin birbirinden ayrılan özelliklerine dikkat etmek olmazsa olmaz bir şarttır. Özetle enüstride danışman faktörünün öne çıkması gereklidir. Ancak sadece kartvizitinde bu sıfat yazan değil, malzeme satıcı kişi ve firmaların iyice irdelenmesi ve katkılarının sorgulanması gerekir. Ülkemizde her iş herkes tarafından yapılmaktadır ve sonunda gelinen nokta boşa giden ve savrulan paralardır. Bu kaynakların ekonomiye bir katkısı ne yazık ki yoktur. Turizmdeki kaynak sorunu özetle budur. Umarım bu örnek iyi değerlenirilir ve yeni yatırımlar farklı açılardan ele alınabilir.

En Çok Okunanlar
Bunları Okudunuz Mu?
Yazarlar
Tüm Yazarlar
GÜNCEL HABERLER
SEKTÖREL HABERLER

Turizm gündemine ilişkin haberlerin her gün mail adresinize gelmesi için abone olun.