Saklıköy…
……………en güzel saklambaç yeri
Saklanmak ve hep saklı kalmak… İster mi insan? İster bazen…
Saklıköy Country Hotel&Club, saklambaç için harika bir adres… Çok özellikli… Farklı… İnsanı içine alan… İstanbul’a çok yakın ama aynı zamanda metropolden tamamen kopartan… Doğa başrolde olsa da tüm mekanları zevkli… Sonra servisi… Sundukları… Hemen her şeyi… Gelin birlikte gezelim Saklıköy’ü…
Hülya Akyurt
Bazı şeyler gizli kalmamalı!!! Paylaşmalı insan… Mesela Saklıköy’ü… Neden mi? Oraya giden mutlu döner… Bence!.. Dinlenmiş… Arınmış sanki… Buna ilk anda ‘yeşil etkisi’ de diyebiliriz aslında… Yemyeşil bir çiftlik gibi… Herkesin buluşma noktası olan havuzu da içine alan bölüm mesela… Çimenler üstündesiniz… İster rahat şezlonglara bırakın kendinizi, çevirin mavi gökyüzüne yüzünüzü, dalın hayallere… İster kahvenizi söyleyin, mis gibi bir havada tatlı sohbetlere dalın sevdiklerinizle… Ya da bir salıncakta keyifle sallanın usulca… Karnınız acıktığında, temiz havada, canınız çektiyse veya mangal kokuları geldiyse şayet burnunuza ya köfte ekmek ya da sucuk ekmek… Şa-ha-ne… Tattım ondan böyle rahat yazıyorum… Banklarda oturup kırmızı pötikareli örtülerin üzerinde yemek daha da tatlı geliyor insana… Sonrası hep size kalmış… Nasıl isterseniz… Nerede olmak, ne yapmak isterseniz… Bu ana alanda, bana Kızılderililer’i çağrıştıran bir de siyah çadır var ki bayıldım ona… Önünde kütükler, ortada ateş yakma yeri ve etrafında halka şeklinde dizili şezlong’lar… Bu arada can alıcı ögelerden havuz da yeşil alana çoook yakışıyor… Bahar aylarında güzel bir fon… Dinginliği arttıran… Ama havalar ısındığında mavi ayrı bir önem kazanıyor… Güneş tepedeyken serin sularda olmayı -şu an- hayal etmek bile güzel… Önündeki çiçek dolu el arabası da öyle güzel görünüyor ki insana…
Çocuklu olmak ya da belki çocuk gibi!..
Hele çocuklar ve köpekler için bu ortam biçilmiş kaftan!.. Tam enerji atmalık, hoplayıp zıplamalık… Hafta sonu bol bol çocuklu aileler de var elbette… Kartpostal gibi köpekler de… Hem güzel çocuklar hem hepsi cins minik dostlarla burası daha da güzel… Yaşayan bir yer… Çocuklar için park da var… Oyun imkanları… Bir tane az tırmanarak çıkacakları –ağaç ev misali- tahta oyun alanı… Öyle hoş ki… Benim gibi çocuk ruhlu iseniz ve de nazlı nazlı sallanan koltuklarda tatmin olamıyorsanız eğer çocuklar ortada yokken onların salıncaklarında gönlünüzce sallanabilirsiniz… Ben böyleyim işte… Salıncak gördü mü içi giden… Kim görür, ne düşünür fark etmeyen!..
Sürprizli mekanlar…
Gelelim diğer mekanlara… Her biri başka özellikte… İlk gördüğümüz kış bahçesi gibi düzenlenen yer… Etrafı camlı, sobalı… Bir yanda çiçekli kumaştan sedirler, diğer yanda ahşap masa-sandalyeler… Özgün aksesuarlar, çok hoş düzenlemeler… Kaç kare fotoğraf çektik bilmem! Ve hemen onun yanında yine geniş camları sayesinde yeşille arkadaş fakat bambaşka bir yer… Kadife koltuklu, sandalyeli yine şık bambaşka bir mekan… Lounge Salonu… Biraz daha kışlık havada… İki çift oturmuşlar, okey oynuyorlardı hatta… Satranç, scrabble, tabu, tavla, okey, monopolly, kağıt oyunları oynamak için ideal bir yer...
Saklıköy’e yakışır bir bar…
Ve hem wellness hem bar hem de Mahsen Restaurant’ın yer aldığı kerpiç bina… Harika… Bar sol tarafta… Nasıl güzel anlatamam… Denerim ama!.. Üç farklı bölümden oluşmakta… Bar… Kumaş koltukların olduğu girişteki bölüm… Birkaç basamakla inilen deri koltuklar ile çiçek desenli sedirlerin göze çarptığı daha başka bir alan… Duvarda kütüphane gibi düzenlenmiş ama çok hoş detaylarla süslenmiş bir yer yapmışlar ki insan gözünü ayıramıyor göz okşayan bu ayrıntılardan… Camlara kondurulan martı çıkartmaları bile ayrıcalıklı… Belli saatlerde büyük ekrandan bir şeyler –daha çok spor müsabakalarını- izlemek ama en iyisi tatlı tatlı müzik eşliğinde bir şeyler içip sohbet etmek… Çok ama çok güzel… Günün hemen her saatinde DJ’ler tarafından hazırlanmış Saklıköy özel arşivinden dünya müziklerini dinleyebileceğiniz bu kaliteli barın zengin bir listesi var… İçkiler ve sıcak alternatifler… Öğrendiğime göre bir de “Burçlar Menüsü” varmış! Burcunuzu öğrenip uygun bir kokteyl sunuyorlarmış!.. İlginç değil mi? Kreatif hem de…
Romantik dakikalar…
Bu yapının sol tarafında wellness resepsiyonu mevcut… Havlunuz, peştamaliniz ve terliklerinizi aldınız mı içeriye girip hazırlanabilirsiniz… Wellness için randevu şart… Daha girer girmez karar verip günü-saati ayarlamakta fayda var!.. İçeride yine yeşile bakan yere kadar inen camlar… Bu ortamda kullanılan renkler lacivert ve beyaz… Gündüz başka gece başka bir tat… Jakuzi pek hoş doğrusu… İki kişiyseniz, ortam gerçekten çok romantik… Sauna da var üstelik… Burada da ter atarken camdan etrafı seyredebilirsiniz… Yine randevuyla masaj hizmetinden de yararlanabilirsiniz… Alâ…
Mahzen’de olmak ya da Ortaçağ’a uzanmak!..
Yine aynı yerden girer ama aşağıya yönelirseniz kendinizi Mahzen’de buluverirsiniz… Ben merak ettim! Gittim gördüm… Ve gurur duydum o boş haliyle bile… Niye? Çünkü, Prag’da gittiğim “Ortaçağ Gecesi” temalı mekan gibiydi burası… Yaşasın dedim, benim ülkemde de her şey var… Yeter ki bil, git, yaşa… Yaşayamadım, aklım kaldı, o başka!!! Buraya kalabalıkla gitmek gerek… Öğrendiğime göre en az 25, en çok 110 kişiyi ağırlıyorlarmış… Konaklayanlardan başka –rezervasyon yapma kaydıyla- dışarıdan da misafirleri, özel grupları kabul ediyorlarmış hatta… Kocaman yanılmıyorsam 3-4 tane uzuuun masa, banklar; üzerlerinde beyaz samur postlar… Yanan meşaleler, son derece loş bir ortam ve şamdanlar… Mumlarla aydınlanan; sade ama etkileyici bir ortam… Prag’da gittiğimiz turistik mekanda değişik salonlar ve çok ilginç lambalar ve aksesuarlar da vardı… Ama ben Saklıköy’deki sade ambiansı da beğendim… Burada da toprak kaplarda servis ediliyormuş yiyecekler… Servis elemanlarının kostümleri o döneme aitler… Başta 500 yıl öncesinin yemek adetlerinden ve yemeğin servis kurallarından söz edilen bir ferman okunuyor; bu doğrultuda konuklara çatal-kaşık-bıçak verilmiyor, tamamen o dönemin yemek kültürüne özgü bir mönü sunuluyor; servis, dönemin yeme-içme kurallarına bağlı kalınarak tahta levhalar üzerinde yapılıyor ve ilerleyen saatlerde de kral-kraliçe seçiliyormuş… Orada olmak gerek, yaşamak, sonra da anlatmak… Bir gün bunu da yazarım elbet… Ne diyeyim alacağınız olsun benden!
Taş binada aristokrat bir yemek!..
Öğlen saatlerini biraz geçmişken varınca yemek saatimiz de kaydı… Zevkli zevkli yedik… Pek acıkmadan akşam yemeğini de kaçırmayalım deyip odamızdan aşağıya indik… Taş Restaurant'ta açık büfe varmış, öğrendik ama kararımızı değiştirmedik… Farklı bir ortam, kadife döşeli ağır koltuklar, nostaljik masalar, duvardaki çerçevelerin içerisinde kiminde eski gümüş kaşıklar, kiminde porselen çay takımları… Çok beğendik… Görevliler ise prima… Büfe de gayet iyi… Peynir çeşitleri; füme somon, sardalya; çeşit çeşit salata; zeytinyağlılar, özellikle körpe enginar… Şarabımızı da söyledik, kadeh kaldırıp yemeğe başladık… Büfede sıcak garnitürler, börekler, kremalı patatesler, pilavlar bir şeyler de var ama!.. Keşke daha aç olsaydık… Ah ahh… Izgaraları sorup masaya servis ediyorlar… Köfte ev yapımı sanki, yumuşacık, lezzetli; balık kroketler de öyle, lokum gibi… Tatlı büfesi de var tabii… Yemeğin sonunda bize servis yapan kibar görevlimiz iki minik kese kağıdı ile geldi masamıza… “Sinema için mısır patlattık, size de getirdim” dedi bize… Nasıl güzel bir hareket… Çok mutlu olduk, bizi düşünmesine… Sinemayı sorduk, hemen yan salondaymış… Ye-Dua Et-Sev oynuyormuş… İkimiz de görmüşüz ama yine de girmek istedik… Çocuk bize sandalyeler getirdi; yerleşik; karşımızda Julia Roberts; biraz İtalya, biraz da Hindistan’dan sahneler izleyip daha da geçe kalmadan geldiğimiz gibi usulca kalkıp odamıza çekildik…
Odalar country havasında…
Saklıköy Country Hotel&Club’da üç farklı malzeme kullanılmış yapılarda; ahşap, kerpiç ve taş… Otel olarak kullanılan iki ayrı yapı var; kerpiçten yapılan otantik country havasında yorumlanan “Kerpiç Otel” ile French Country havasındaki “Taş Otel”... Kerpiç Otel, doğayla iç içe; Fransız etkisini taşıyan Taş Otel ise daha elegan bu arada. Otelde 53 oda bulunuyormuş; 1 junior suit, 2 üç kişilik oda, 14 adet çatı katı twin/french kullanımlı oda ile 36 adet standart twin/french kullanımlı oda. Çiçekli, ekoseli perdeleri; yatakları, duvarlardaki resimleri, tüm ahşap mobilyaları tek tek seçmiş... Kimini bizzat kendisi yapmış kimini marangoza yaptırmış!.. Kaldığımız çatı katındaki odamız sade… Aman aman değil… Doğal… Abartısız… Sevimli… Çiçek desenleri yüzünden... Zaten amaç odada zaman geçirmek değil ki!.. Doğanın kucağında olmak… Başka bir yerde uykuya dalmak ne kadar da farklı… Hele hele insan mutluysa…
Köy kahvaltısı…
Sabah eşofmanlarımı giyip kendimi attım dışarıya… Arkadaşım odada, uykuda!.. Daha yürüyüşe başlamadan kendimi ahırda buluverdim ama… Atları görmek istedim… Hepsini dolaştım… Sonra çıktım ancak… Doğa, yürüyüş, biraz salıncak… Ardından haber geldi, malum karnım da acıktı… Buluştuk bizimkiyle… Saklıköy’de kahvaltı da şahane… Kartal yuvası gibi bir yerde; ahşap bir yapının içerisinde, şömineli çok hoş sıcak yer… Kalabalık olduğunda açık büfe yapıyorlarmış, daha az misafir varken masaya serpme köy kahvaltısı veriyorlarmış. Bizim kaldığımız hafta yoğundu otelimiz… Bu ne demek? Kahvaltı büfesi kurulmuştu demek!.. Yine köy kahvaltısı konseptindeydi her şey… Çeşit çeşit malzemeler… Oraya özgü sunumlar… Göz okşayan lezzetler… Tazecik -kendi organik bostanlarından- domatesler, biberler, el yapımı poğaçalar, börekler, ev yapımı reçeller ve daha neler neler… En güzeli de sapsarı, lezzetli ‘köy yumurtası’… Tadı başka… Cam kenarında bir masa, aşağıda doğa… Cıvıl cıvıl bir ortamda iştahla edilen enfes bir kahvaltı… Bir de fırıl fırıl dönen, çay-kahve servisi yapan, güler yüzlü elemanlar… Çayınız bittiği anda yeniliyorlar, bir dediğinizi iki etmiyorlar… Maşallah!
Binicilik; başka bir şey burada…
Avrupa’nın butik binicilik kulüpleri arasında ilk sıralarda yer alıyormuş, hatta uluslararası kalite ödülüne sahipmiş Saklıköy Binicilik Kulübü… Toplam 8 bin metrekare alan üzerine kurulan kulüp; yüksek standartlarda 48 adet box’ı içinde barındıran at oteline, 2 kapalı, 2 açık 4 adet manej ve 3 adet çim padok alanına sahipmiş. Üyeler ve misafirler, kulübe ait eğitmen atlarla çalışabiliyorlar burada… Dileyenler atlarını pansiyoner olarak da bırakabiliyorlarmış hatta. Atlama ve dresaj dallarında eğitim ve çalışma programları, arazide biniş turları, hepsi harika… Saklıköy Binicilik Kulübü bünyesinde görev yapan uzman yönetici, eğitmen ve seyisler mükemmel… Onların atlarla uyumunu görmek, açık manejde binicilik sporunu bilerek yapanları izlemek öyle güzel ki…
Dostlar at binerken görsün bir de beni!!!
Biz de otele adım atar atmaz at binme deneyimi için randevumuzu aldık. Cesur olan da ben! Akşamüstü saat 18.00 itibarıyla bulduk kendimizi kapalı manejde… Hemen kayıt aldılar… Benimle ilgilenecek olan eğitmenim, başıma şapka giymemi söyledi. Şapkayı taktım, çok şık ama kendimi göremiyorum ki sonuçta! Bir anda izleyicilerin olduğu taraftan kendimi atların olduğu tarafta bulunca olağanüstü bir heyecana kapıldım ben… Ürktüm desem! Birkaç basamak sonra ayağımı üzengiye attım, zıplayıp atın üzerinden atlamam söylenmiş ama ben vazgeçmek üzereyim… At binmem benim değil uysal sevgili atımın ve asla vazgeçmeyen, hep yüreklendiren eğitmenimin başarısıdır bu arada… Sonunda hareket ettiğimizde kalbim güm güm atıyordu… İkinci turda biraz sakinledim, üçüncüsünde rahattım… İnmesi de ayrı bir macera oldu benim için… Sanırsınız gökdelenin tepesinden bırakacağım kendimi!!! Neyse bunu da başardım… Ve sonra canım atımı sevip okşadım, teşekkürler ettim ona... Beni taşıdı o kadar sırtında… Eğitmene ise büyük bir minnet duydum içimden… Vazgeçsem ayağıma kadar gelen bu fırsatı tepsem yazık olacakmış… Çok sevdim bu olayı… Atları… Ortamı… İnsanların içindeki tutkuyu iyice anladım… Atlar, sonsuza kadar kalbime girdiler…
Neler neler yapabilirsiniz?..
Yaz aylarında, yemyeşil bir alanla çevrili yarı olimpik havuzda yüzebilirsiniz… 70 dönüme yayılan Saklıköy arazisinden başka köyün en sonunda bulunan doğal gölete dek uzanan doğal yürüyüş parkurunda yürüyüş yapabilirsiniz… Açık havada çim saha voleybol, basketbol, mini çim futbolu ve uluslararası standartlardaki kauçuk zeminli kortlarda tenis oynayabilirsiniz… Masa tenisi de yapabilirsiniz… Kapalı Spor Merkezi’nde; tiger turf -suni çim- zeminde tenis, voleybol, basketbol, mini futbol ve badminton oynayabilirsiniz… Sanat Atölyesi’nde eğitmenler eşliğinde resim, çanak-çömlek ve ahşap oyma faaliyetlerinde bulunabilirsiniz… Kamp ateşinin başında romantik gitar müzikleri dinleyebilir ya da zaman zaman gerçekleşen Saklıköy Festivalleri’nde gönlünüzce dans edebilirsiniz… 8 bin metrekarelik doğal off-road parkurda, her türlü off-road organizasyonlarınızı gerçekleştirebilirsiniz... Şehir dışına çıkmadan ama şehre en yakın bir noktada son derece doğal bir ortamda verimli toplantılar yapabilirsiniz… Saklıköy’ün yemyeşil kırlarında -600 kişiye kadar- açık ya da üstü kapalı grup piknikleri düzenleyebilir; davet ya da partiler verebilirsiniz… Daha da önemlisi rüya gibi bir kır düğünü ile çimenlerin üzerinde, yıldızların altında evlenebilirsiniz…
Üyelik, günübirlik gelişler ve kamplar...
Saklıköy Country Hotel&Club, otel misafirleri ile toplantı grupları dışında günübirlik olarak üyelerine kapılarını ardına kadar açıyor… Sosyal bir kulüp havasında otele gelen üyeler, tesisin sunduğu tüm hizmetlerden –üstelik indirimli olarak- yararlanabiliyor… Binicilik dersleri ve masaj seansları dışında tüm aktiviteler üyelere ücretsiz zaten… Konaklamayıp üye de olmayanlar ise oteli arayıp rezervasyon yaptırdıkları takdirde saat 19.00’dan sonra restoran, cafe ve bardan yararlanabiliyorlar… Son olarak bir iyi haber de çocuklar için… Burada 8-12 yaş çocukları için “Yaz Kampları” yapıyorlarmış. Üyelik şart değilmiş, çocuğunuzu bir haftalığına Saklıköy’e kampa yolluyormuşsunuz… Eğlenceler; oyun odaları, DVD salonları, seminer salonları, yatakhaneleri; sonra binicilik, beyzbol ve tenis; yanlarında hep eğitmenleri… Götürürken iyi de dönüşte oradan koparmak zor olsa gerek!
Tesisin hikayesi de ilgi çekici…
Beykoz ilçesine bağlı İshaklı Köyü’nde 1993 yılında kurulmuş, Saklıköy Country Hotel&Club… Çevresi ıhlamur ve gürgen ormanlarıyla çevrili, 70 dönümlük bir arazide… 184 türden 10 binden fazla bitkinin yer aldığı Saklıköy, 8 bin metrekarelik binicilik alanına sahip… Doğaya dost malzemeler olan kerpiç, taş ve ahşapla kurulan tesisin sahibi Hakan Kök imiş. Tanışmak, röportaj yapmak istedim ama denk gelemedik ne yazık ki… Sorular sormak ve kendisini yaptığı her şey için kutlamak isterdim… Robert Koleji mezunu Hakan Kök, Almanya'da matbaa mühendisliği okuyup Türkiye'de kendi matbaasını kurmuş aslında. Ama mutsuz olduğunu fark edip kendisini çok iyi tahlil eden annesinin önerisiyle çiftlik hayalini gerçekleştirerek bambaşka bir mesleğe adım atmış, bu sayede… Zaten çocukluğunda da Çınarcık’ta ailece “3 Reis” adlı bir pansiyon işletiyorlarmış… Yabancı değilmiş yani otelciliğe… Başlangıçta yani araziyi aldığında yalnızca 7 ağaç varmış arazide! Bugün bu sayı 10 bin… Her birinin üzerinde bir plakada adı yazıyor… Ağaçların, bitkilerin adlarını hep merak eden benim gibiler için bu sistem nefis elbette…
Ödül almış... Ama nasıl?..
Tesisin sahibi Hakan Kök, doğal dokuya meraklı… Saklıköy’ü kurarken Türkiye’de kerpiç konusundaki tek bilgili mimar olduğunu öğrendiği Cengiz Bektaş ile yolları kesişmiş. Projeyi çizmeye başlayan Kök, ayakla çamuru ezip kerpiç imal etmek suretiyle 220 bin kerpiç tuğla kullandıklarını kaydederken bunu ‘rekor’ kabul ediyor. Çünkü kerpicin ana vatanı Amerika'daki Santa Fe'deki eski manastırlarda bile 90-100 bin adet kerpiç kullanıldığını görmüş Hakan Kök. Oradan dönerken tesisinin değerini daha iyi anlamış ve gururlanmış haliyle… Ve Saklıköy Country Hotel&Club, 2007 yılında kendi dalında, Avrupa'da “Yılın Oteli” seçilmiş. İspanya'dan Altın Boğa ödülü ile dönen Hakan Bey, buna inanamamış. Birincisi Avrupa'daki 50 oda kapasiteli 1000 tesis arasından seçilmeleri, ikincisi ise kesinlikle başvuru yapmamış olmalarından ötürü tabii…
Hülyalı bir final!
Çıplak ayakla çimlerde dolaşmak, güleç insanlar, mutlu çocuklar, köpekler, atlar, çiçekler, türlü bitkiler, güzel yemekler, temiz hava, romantik ortamlar, yürüyüşler, filmler, müzikler, inanılmaz ritüeller… Listeyi uzatın dilediğiniz kadar… Ruhunuzu yükseltmek istediğinizde Saklıköy’e koşun… Doğayla, kendinizle, istediğiniz/sevdiğinizle, tüm canlılarla bütünleşmek isterseniz, hepsi de mümkün… Saklandığınız yerden çıkmak istemez ya da biri size “sobeee” diyecek diye korkarsanız sizinle beraberim… Ama kimbilir hep orada olmaktansa ara ara kaçmak belki de en güzeldir… Dönmek ise gereklidir… Yeter ki tekrar edebileceğinizi bilin… Saklıköy artık sizin içinizdedir…
Bana ulaşmak isterseniz: hulya.akyurt@gmail.com
Tesise ulaşmak isterseniz: www.saklikoy.com
Turizm gündemine ilişkin haberlerin her gün mail adresinize gelmesi için abone olun.
www.turizmguncel.com internet sitesinde yayınlanan yazı, haber, video ve fotoğrafların her türlü hakkı Turizm Güncel A.Ş.’ye aittir. İzin alınmadan, kaynak gösterilerek dahi iktibas edilemez.
Copyright © 2018 - Tüm hakları saklıdır. Turizm Güncel
Tasarım & Yazılım Altyapısı DataNet Bilgi Teknolojileri