Küçük Hırslar

Bu hafta bir arkadaşımın benimle paylaştığı bir hikayeyi paylaşmak istiyorum.

Hep gençlik diyoruz, iyi yönlerinden bahsediyoruz ama zaman zaman da gençliğin de olmaması gerekenlerini söylememiz, öz eleştiri yapmamız lazım değil mi? Her neyse, lafı çok uzatmadan arkadaşımın bana anlattığı hikayeyi aynen aktarıyorum sizlere.

REKABET

Acentanın birinde satış bölümüne eleman alacaklarmış. Ancak satış bölümü yetkilisi sadece bir kişiyi işe alıp onunla yola devam etmek yerine, iki kişiyi stajyer olarak alıp, hangisinin istekli olduğunu görüp, aynı zamanda da kişilik olarak tanımak için zaman kazanıp ona göre birisini seçme yolunu tercih etmiş. Aslında daha önce iki kişi çalışıyormuş burada ama yetkiliye bağlı diğer çalışan ayrılma kararı alınca acil olarak bir arayışa girmişler ve yapılan bu görüşmeler sonunda iki adayda karar kılınmış.

Kahramanlarımız Ayşe ve Fatma. Her ikisi de turizm mezunu değil, ancak bu iş için çok istekliler. Yapılan mülakatlarda son ikiye kalan bu arkadaşlarımıza 2 ay ya da 3 ay kadar stajyer olarak denenecekleri ve sonunda bu yarışı birisinin kazanacağı söylenmiş ve onlar da kabul etmişler.

Kahramanlarımızdan biraz bahsetmek gerek sanırım. Ayşe; kendine güveni sonsuz, idealist, başarısızlık kelimesini lügatinden çıkarmış, öğrenmeye inanılmaz hevesli, daha önce kısa süreli satış bölümünde staj yapmış bir arkadaşımız. İnsan ilişkileri olarak mesafeli bir duruş sergileyen birisi, belki de daha önce stajı dışında hiçbir çalışma deneyimi olmadığından formel ilişkileri benimsiyor olabilir, bilemiyoruz. Ayrıca kısa süreli stajından dolayı diğer adaydan daha bilgili olduğunu düşündüğünden daha bir bilmiş havalarında…

Diğer adayımız Fatma’ya gelecek olursak, o da işi çabuk kapabilme konusunda gayet özgüveni yüksek, bu işi öğrenmek için aynı şekilde istekli, bir işi adım adım ve tam öğrenmek için daha temkinli davranan bir arkadaşımız. Kişisel ilişkilerinde gayet güler yüzlü, bulunduğu ortama hemen uyum sağlayan bir imaja sahip.

Kahramanlarımız ilk gün işe gelmişler ve onlara kapsamlı bir oryantasyon eğitimi verilmiş. Her ikisinden de notlar almaları, edinecekleri bu bilgilerin çok önemli olduğu söylenmiş. Ancak oryantasyon eğitimi veren Sibel Hanım bir süre sonra rahatsızlık duymaya başlamış. Çünkü kahramanlarımızdan Ayşe, sürekli konuşmak adına konuyla ilgili olmayan sorular sorarken; Fatma ise not tutmuyormuş. Tabi ki Sibel Hanım onları uyarma girişiminde bulunmamış. Çünkü oryantasyonları esnasında yapmalarını istediği her şeyi söylemiş ve sonrasında onları gözlemleme yoluna gitme kararı vermiş.

Aradan bir hafta kadar süre geçmiş. Sibel Hanım bazı izlenimler edinmiş her ikisi için de. Sibel Hanım’a göre Ayşe; olması gerekenden çok daha fazla hırslı bir karaktere sahipmiş. Çünkü iş başı eğitim esnasında sürekli olarak “ben yapayım” havasındaymış ve sürecin sonunda kendisinin işe alınması için daha çok bilgiye sahip olmak adına hemen her şeyi öğrenip uygulamaya geçmek istiyormuş. Diğer çalışanlarla mesafeli duruşuna devam ediyormuş.

Fatma ise, aynı şekilde istekli, sürecin sonunda işe sahip olmayı isteyen bir çerçeve çizen ancak bunu kendisine zarar verecek bir hırsa dönüştürmeyen birisiymiş. Herkesle olumlu ilişkiler kurmak için güler yüzlülüğünü hiç kaybetmiyormuş. Ayrıca Sibel Hanım’la da arasını iyi tutmak istiyormuş. Bu durum, kaba tabirle yalakalık düzeyinde değil, iş dışı zamanlarda da bir şeyler paylaşmak adına olan bir davranışmış.

Ancak gel zaman git zaman yavaş yavaş işlerin öğrenilmeye başlanmasıyla da kızlar arasında rekabet başlamış. Sibel Hanım artık işin içinde değilmiş, çünkü oryantasyon eğitimlerini verdikten sonra onlarla ilgilenen Satış Yetkilileriymiş. Ancak Sibel Hanım arada sırada kızlarla ilgili bilgiler alıyormuş. Acentanın diğer çalışanlarına sorduğunda Fatma’yı kendilerine daha samimi olduğunu ancak iş konusunda da Ayşe’nin daha öğrenme heveslisi olduğunu söylüyorlarmış.

Bir gün Fatma, Sibel Hanım’ın yanına gelmiş ve onunla bir şeyler konuşmak istediğini söylemiş. Sibel Hanım yolunda gitmeyen bir şeyler olduğunu anlamış Fatma’nın yüzünden. Konuşmaya başladıklarında duyduklarına inanamamış. Ayşe kişisel hırslarını o kadar kullanmaya başlamış ki, yaptıkları işlerde bilgi saklama durumuna gelmiş. Şöyle ki; yetkilileri onlara ortaklaşa yapacakları bir iş verdiğinde Ayşe bu işin sadece bir kısmını Fatma ile paylaşıp, kendi işlerinin tamamını bitirdiğinde, Fatma’nınkiler yarım kalınca, yetkilileri sen neden yapamadın diye Fatma’ya çıkışmaya başlar olmuş. Fatma her ne kadar durumda kendi kabahati olmadığını söylemeye çalışsa da kendisini inandırmakta zorluk çekiyormuş. Hatta bu durum, insanlarla ilişkilerini iyi tutmak adına verilen işleri doğru düzgün yapamıyor durumuna düşmesine sebep olmuş.

Günler geçtikçe Ayşe, Fatma’ya emir veriyor pozisyonuna gelmiş. Sanki ofis içinde amir oymuş ve Fatma sen bunu yap, o bitince şunu yap gibi tavırlar sergilemeye başlamış. Fatma doğal olarak bu durumdan rahatsız olmuş ve ikisinin de işi öğrenmeye çalıştığını, iş konusunda bir emir söz konusu ise bunu sadece yetkililerinin kendilerine vereceğini, iş dağılımı konusunda bir daha böyle bir tarzda davranmamasını istemiş.

Bir gün Ayşe, yetkilisinin yanına gidip, kendisi hakkındaki düşüncelerini sormuş. Bu işi ne kadar çok istediğini, kendisi seçildiği takdirde çok daha başarılı olacağını söylemiş. Yetkilisi, çevreden duyduğu kadarıyla insan ilişkilerine daha çok önem vermesi gerektiğini, işini güzel yaptığını ancak tek başına doğru iş yapmanın yeterli olmadığını, çalışma arkadaşları ile daha iyi ilişkiler sergilemesi gerektiğini söylemiş. O günden sonra ne olduysa Ayşe’de bir takım değişiklikler başlamış. İnsanlarla daha samimi olmak adına bu sefer işi abartıp, samimiyetsiz bir izlenim uyandıran davranışlara girişmiş.

Buna benzer bir sürü olaylar gelişmiş geçen bu bir aylık süreç içerisinde. Ancak Fatma hem yetkilisi hem de rekabet ettiği Ayşe tarafından kendisine yapıldığını düşündüğü haksız davranışlar sebebiyle daha fazla bu ortamda bulunmak istememiş ve ayrılma kararı almış. Konu ile ilgili yetkilisiyle konuşmaya gittiğinde hiç beklemediği bir tepki ile karşılaşmış. Yetkilisi onun iş anlamında iyiye gittiğini, insan ilişkileri konusunda bir problemi olmadığını, zaten yoğun bir yıl sonu dönemi olduğundan daha çok şey öğrenebileceğini ve gitmemesini istemiş. Böyle bir tepki beklemese de Fatma kararının kesin olduğunu, zaten çalıştıkları bu süre boyunca ne bir ücret aldıklarını ne de sigortalarının yapılmadığını söyleyip, bugüne kadar öğretilenler için teşekkür edip ayrılmış. Ayrıca Fatma, işlerin yoğun olması sebebiyle üç kişi yerine iki kişinin iş paylaşımı iş yoğunluğunu artıracak ve bu yüzden yetkilisi kalmasını istiyor diye düşünüyormuş. Daha önce ona verdiği değeri ya da ona karşı olan olumlu düşüncelerini söylemediği için yetkilisinin davranışına çok şaşırmış.  Vedalaşma esnasında durumu öğrenen Ayşe çok da üzülmüş bir havada değilmiş. Çünkü zaten yoğun bir dönemmiş ve artık sadece kendisi ve yetkilisi kaldığı için çok daha şey öğreneceğini düşünmüş.

Ayşe acentada çalışmaya devam etmiş etmesine ancak hala çalışmasına stajyer olarak devam ediyormuş. Fatma ise yine aynı pozisyonda farklı bir işletmede sigortalı ve maaşlı olarak işe başlamış.

SONUÇ

Birincisi hayatımızdaki yarış daha ana sınıfına adım atarken başlayıp, eğitim hayatımız bitse de gerçek hayata başladığımızda, eğitim hayatımızdakinden çok daha artmış bir şekilde devam ediyor. Zaman zaman yıkıcı sonuçları olsa da bu böyle, artık kabullenmek durumundayız. Önemli olan yıkıcı olabilecek bu yarışlardan en az zararla çıkabilmek…

Bu hikayede beni en çok rahatsız eden şey, hiç kuşkusuz eleman seçimindeki yöntem. Siz yanınıza alacağınız kişiyi alternatifli olarak seçmek isteyebilirsiniz. Ancak hem maaş vermeden hem de sigorta yapmadan çalıştıramazsınız. İş kanununda deneme süresi süs olsun diye yok herhalde… Bu nasıl bir mantıktır? Böyle bir durumu kabul etmek de ayrı bir mantık tabi… Ama şimdi şöyle diyenler çıkabilir: Gerçek hayat… Biz gerçek hayatı olduğu gibi kabullendiğimiz sürece gerçek hayat gerçekliğini yitirecektir.

Üçüncüsü ise kişisel hırslarımız yüzünden kazanan taraf olabiliriz. Ancak bu kazanç ne uzun vadeli bir kazanç olacaktır ne de bize bir artı değer kazandıracaktır. Hırs tabi ki de olmalıdır, ancak ayarında. Hırs olmazsa zaten insanın kişisel gelişimi de tamamlanamaz. Yerimizde sayar dururuz. Hırsımız kendimizi daha fazla nasıl geliştiririz yönünde “kendimizle” olmalıdır. Başkaları ile yarışmak adına onları yıpratmaya yönelik hırs, aslında kendimizi yıpratacak hırstır.

Hikaye diye okuduğunuz benim de dinlediğim bu ve buna benzer ne kadar çok gerçek yaşanmışlıklar var değil mi hayatımızda… 


Bu Makale 10.03.2011 - 10:03:38 tarihinde eklendi.


Kullanıcı Yorumları
  • Candan 25.02.2011 - 05:54

    Ben bu yazının neden yazıldıgını anlamış değilim. E zaten sürekli karşılaştığımız bir durum bu..Herkes biliyor zaten rekabet ortamı içerisinde olduğumuzu ve sonuçlarının az çok ne doluğunu.

En Çok Okunanlar
Bunları Okudunuz Mu?
Yazarlar
Tüm Yazarlar
GÜNCEL HABERLER
SEKTÖREL HABERLER

Turizm gündemine ilişkin haberlerin her gün mail adresinize gelmesi için abone olun.