Amaç Antalya sahiline bir başka otel daha mı yapmak?

Amaç Antalya sahiline bir başka otel daha mı yapmak?
Dr Ayla Göl, çevre-turizm ilişkisini TurizmGüncel için kaleme aldı.

Yaz sıcaklarının başlamasıyla dünyanın bir çok yerinde zaman zaman yaşanan ve Türkiye için bir o kadar da sıradanlaşan orman yangınlarına farklı bir açıdan bakmak istiyorum. Uzun yıllar Galler’de yaşayan birisi olarak yeşillikler arasında kuzuları seyretmenin sakinliğine alışmış ve yangın alevlerinin ürkütücü görüntüsünü unutmuştum. 22 Mayıs Cumartesi sabahı, yanı başımda çıka(rıla)n yangın bana Türkiye’ye dönüşümü yeniden hatırlattı. Antalya’da, Lara plajına yakın Kuş Cenneti olarak bilinen Yamansaz Bataklığı’nda başlayan yangın beni hem korkuttu hem de derinden düşündürdü.

Çıkış nedeni bilinmeyen yangın kontrol altına alınmasa, ormanda yaşayan binlerce canlı ölebilir ve yıllar boyu büyüyen ağaçlar birkaç saat içinde kömüre dönebilirdi. Neyse ki, Antalya itfaiye ekipleri ve Orman Bölge Müdürlüğü’nün helikopter desteğiyle yaklaşık 2 saat içinde söndürüldü.

Öncelikle, orman yangınlarımızın söndürülmesinde emeği geçen tüm itfaiye, helikopter ve sivil, profesyonel emekçilere teşekkür ediyorum. Bu yangınların gelecek kuşaklara, ülkemize ve turizme vereceği zararlar üzerine düşündüklerimi de bu yazıyla paylaşmak istiyorum.

Galler’de yaşadığım on beş yıllık sürede yeşil alanların ve ekosistemlerin Birleşik Krallık’ta nasıl korunduğuna yakından tanıklık ettim. Bakmaya doyamadığım birçok manzaranın güzelliği hafızamın fotoğraf kareleri arasında hala saklıdır.

Yeni teknolojiler ile doğal sürdürülebilirlik çalışmalarının yapıldığı Galler’deki Alternatif Teknoloji Merkezi’ni ilk ziyaretimde, temiz havayı ciğerlerime çekip muhteşem görüntüleri belleğime kaydederken, Türkiye’de de çok güzel yerler var diye düşünmüştüm. İşte Yamansaz Bataklıgı da doğasıyla, havasıyla, ağaçlarıyla ve 161 kuş türüyle korunması gereken çok güzel ve özel bir ekosistem. Ama ‘Biz neden aynı duyarlılıkla doğayı ve çevreyi yüzyıllar boyu korumaya devam etmek için yeni yöntemler ve bu tip merkezler geliştiremiyoruz?’ diye de kendime sormadan edememiştim.

Farkındalığı ertelediğimiz sürece zaten yakacak orman kalmayacak

Korunmasını arzu ettiğim alanda çıkan yangından tam iki hafta önce doğa severler tarafından beklenen, olumlu haber nihayet gelmişti. Türkiye turizminin gözbebeği Antalya’da doğru düzgün tek yeşil alan olarak kalan Yamansaz Bataklığı’nın koruma statüsü yayınlanan bir Cumhurbaşkanlığı kararnamesiyle ‘Doğal Sit-Nitelikli Koruma Alanı’ndan, ‘Kesin Korunacak Hassas Alan’ statüsüne değiştirilmişti.

Habere tam anlamıyla sevinemedim. Anladığım kadarıyla bu tarz koruma kararlarını işlevsiz kılabilecek yasa değişikliği de ben binlerce kilometre uzaklardayken yeni boyutlar kazanmış. Örneğin ‘2B Yasası’ diye de bilinen değişiklik ‘orman vasfını kaybetmiş hazine arazilerinin satışına’ imkan tanıyormuş. Yani, doğayı ve ülkenin geleceğini düşünmeden sadece kısa dönemli kişisel kazançlarını hesaplayan bazı çıkarcılar, diledikleri yeri rahatça ateşe verebilir. Sonra da 2B’den yararlanarak, ‘tarım arazisine dönüştürülmesi’ de mümkün olmayan bu alanları ‘orman sınırları dışına çıkarma’ işlemlerine başvurarak satış ve imar hakkı alabilirmiş.

Kısaca, 2B ile, kasıtlı ya da kazara Türkiye’deki tüm ormanlarımızda çıkabilecek en ufak bir yangın gelecekte aynı alanın yeniden yeşillendirilerek kuşaklar boyu sürdürülebilmesi olasılığını yok etmiş.

Oysa ki, hani bazılarımızın özendiği ve ilk fırsatta imkânı olanların yerleşmeyi hayal ettiği Batı’daki kentler var ya, oralarda, genelde insanların öve öve bitiremediği, gezmeye doyamadığı yüzyıllardır süregelen büyük yemyeşil parklar vardır. Hyde Park 17.yy’dan beri Londra’daki halka açılan en büyük Kraliyet parkıdır. New York’daki Central Park da bataklık bir bölgenin proje yarışması sonucunda 19.yy’da kentsel yeşil alana dönüştürüldüğü yerdir. Yamansaz Bataklığı’nda yangının çıkarıldığı alan da, böyle büyük ve özel bir yeşil parkın kurulabileceği bir yer işte.

Ne yazık ki bizler böylesine güzel ve doğal olarak bize sunulan bir yerde kentsel yeşil alanları, sağlıklı yaşam tarzını destekleyen ve doğayı nasıl koruyacağımıza ilişkin projelerin haberlerini duymak yerine, ardı ardına yangın haberleriyle irkiliyoruz.

Covid-19, nefessiz bırakarak, insanlar da yeşil alansız bırakarak öldürüyor

Özellikle son bir yıldır, tüm dünyada Covid-19 salgını nedeniyle hepimiz evlerimize kapanınca yeşil alanların gündelik hayatımızdaki önemini fark ettik. Apartman daireleri yerine bahçeli evlerde yaşamanın özlemini duyanlar sizce bu dönemde arttı mı, azaldı mı? Bir çoğumuz açık alanlarda yapılan yürüyüşlerin hem temiz havayı soluyarak ciğerlerimizi güçlendirdiğini, hem de doğayla baş başa kalmanın bizi sakinleştirerek farkındalığımızı artırdığını biliyoruz.

Doğa yürüyüşlerinin beden ve ruh sağlımız için yararlarını uzmanlar saymakla bitiremiyor. Öyleyse, bu alanların korunması hem kendi hem de gelecek kuşakların sağlığı için gerekli. Peki kim ve neden bunca yararlarına rağmen yeşil alanları yok etmek ister? Eğer kaza değilse bu yangıları çıkaranların amaçları nedir?

Amaç Antalya sahiline bir başka otel daha mı yapmak?

Zaten tüm heybetli görüntüsüyle bir zevksizlik abidesi olan beton yığını çok katlı otellerin olduğu bu bölgede Antalya’da yeni bir tanesine gerek var mı? Tüm uyarılara rağmen daha önce İspanya ve Portekiz’in 1970-80’lerde yaptığı ‘betonlaşmış’ sahiller ve kitle turizmi hatalarından ders alma vaktimiz ne zaman gelecek?

Antalya’nın mis kokulu portakal bahçeleri birer birer yok olurken, yerlerini apartman blokları, otel zincirleri ve yeni moda olan apart yerleşkeleri yeterince doldurmadı mı? TÜRSAB verilerine göre ülkemizde yaklaşık 3 milyon özel yazlık konut bulunuyormuş. Akdeniz ve Ege’de sayı gittikçe artıyor. Bu artış yeşil alanların ve ormanların yok edilmesi pahasına devam ediyor, beraberinde sulak alanlarımız yok oluyor, su kaynaklarımız ve denizlerimiz de kirletiliyor.

Var olan zihinsel yaklaşımla devam edersek yeşil alanların nerdeyse hiç kalmadığı, kıyı şeridinin tamamen beton yığınıyla kaplandığı, doğal güzelliği kalmamış bir Antalya bölgesi iç ya da dış turisti nasıl cezbedecek? Böyle bir Antalya bırakın son derece rekabetli dünya turizmini, ülke turizminin kalbi olmayı nasıl sürdürecek?

Öyleyse, turizmin geleceği için sadece ekonomik kalkınma amaçlı otel sayısında artış değil, ormanların ve yeşil alanların sürdürebilirliği için toplumda zihinsel farkındalık ve turizme bakış açısında da değişim gerekmiyor mu? Doğal güzelliklerimizi koruma adına ülke çapında zihinsel farkındalık yaratarak ormanların önemini gerçekten kavramadıkça yabancı ülkelerdeki parkalara ve yeşilin yüzyıllarca derinleşen kırk farklı tonuna hayran kalamaya devam ederken turistlerin gelmesi için de dua edeceğiz gibi görünüyor.

Dr Ayla Göl kimdir?

Birleşik Krallık’taki London School of Economics (LSE) Uluslararası İlişkiler Bölümü’nden doktora derecesine sahip olan Dr Ayla Göl, Yüksek Öğretim Akademisi’nde Kıdemli araştırmacı olarak görev yapıyor. Daha önce öğretim görevlisi olarak LSE ve Aberystwyth üniversitelerininin Uluslararası Politika Bölümü'nde yardımcı doçent ve doçent olarak çalışan Göl, ayrıca Çin Renmin Üniversitesi'nde Misafir Profesör, Cambridge Üniversitesi'nde İslam Araştırmaları Merkezi'nde Misafir Öğretim Görevlisi ve Avustralya Ulusal Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölümü'nde ilk John Vincent Misafir Araştırmacısı olarak bulundu. Dr Göl’ün Turkey Facing East: Islam, Modernity and Foreign Policy kitabi Manchester Üniversitesi tarafından yayınlanmıştır. Kendisinin ayrıca Türk dış politikası, milliyetçilik ve Ortadoğu, Güney Kafkasya ve Avrasya’nın uluslararası siyaseti üzerine çok sayıda makale, kitap bölümü ve internet yazıları vardır.



Bu Haber 21.06.2021 - 17:09:26 tarihinde eklendi.
Kullanıcı Yorumları
Henüz yorum yapılmadı.
En Çok Okunanlar
Bunları Okudunuz Mu?
Yazarlar
Tüm Yazarlar
GÜNCEL HABERLER
SEKTÖREL HABERLER

Turizm gündemine ilişkin haberlerin her gün mail adresinize gelmesi için abone olun.