Tuncay Neyişçi: Turizme Maraş dondurmacısı kadar katkıları yok

Tuncay Neyişçi: Turizme Maraş dondurmacısı kadar katkıları yok

Eski rehber, turizm akademisyeni ve Turizm Güncel yazarı Prof Dr Tuncay Neyişçi, ülkedeki egemen turizm anlayışına sert eleştiriler getirdi. Pek çok turizmcinin ülke turizmine Maraş dondurmacısı kadar bile katkı sağlamadığını belirten Neyişçi turizmin otelcilikten ibaret görüldüğünün de altını çizdi.


Turizm Güncel

Türkiye’de turizm konusunda sorunlu bir algı ve yaklaşım olduğunu belirten Tuncay Neyişçi, sektöre eleştiri getirenlere ‘sen turizmden ne anlarsın’ şeklinde yanıt verildiğini söyledi. 25 yıl rehber olarak çalıştığını kaydeden Neyişçi “Ama bunun için de değil. Ben 80 ülke gezmiş bir insanım. Turizmle ilgili söyleyecek sözümü ‘turist’ şapkamla söylüyorum. Yani turizm konusunda en az onlar kadar söz söyleme hakkım var. Üçüncüsü 1994 yılından bu yana Turizm Fakültesinde turizmle ilgili dersler veriyorum. Oralar turizm fakültesi olmadan önce turizm işletmeciliği ve otelcilik yüksek okullarıydı. O günden bugüne turizm ile ilgili bir sürü bildiriler sundum. Merak eden internetteki CV’me bakabilir.” ifadelerini kullandı.

“Turizm otelcilikten ibaret görülüyor”

Türkiye’de turizmin otelcilikten ibaret olduğuna ilişkin yaygın bir inanış olduğunu ifade eden Neyişçi “Bana turizme girmeyen bir şey söylesinler. Eğer turistlere hizmet veriyorsa ayakkabı boyacısı bile bu işin bir parçasıdır. Yani otelcilik aslında turizmin çok küçük bir bölümüdür. Rehberlik yaptığım dönemde turun sonunda turistlere ‘en çok neyi beğendiniz?’ diye sorduğumda hiçbirisi otelden bahsetmezdi. Ya bir yemeği ya bir köyü veya başka bir deneyimini paylaşırdı. Halbuki Türkiye’de yemekler hiçbir zaman turistik bir ürün olarak görülmedi. Senin otelinden, acenteden, golf sahandan rehberinden bahsetmiyor. O köy, o yemek, o kahve... diyor. Şimdi gel de Türkiye’de Türkiye’deki turizmcilere bunların turistik ürünler olduğunu anlat.” diye konuştu.

“Ülkemizde turizm mitolojiler üzerine kurulu”

Türkiye’deki turizmin sorgulamadan dışarıdan öğrenilen mitolojiler üzerine kurulu olduğunu ileri süren Neyişçi “İlk turizm derslerini vermeye başladığımda oturdum bütün turizm el kitaplarını ve turizm işletme kitaplarını okudum. Kitapların bütün hepsinde turist ‘zengin’ olarak tanımlanıyor. Tamam bire yere seyahat etmek için belli bir mali güce sahip olmak gerekir elbette ama ‘turist zengindir’ derseniz o zaman ‘kaz gibi yolunacak’ insanlar olarak algılanır. Oysa ben öğrencilerime turistin zengin olmadığını, özellikle Türkiye’ye gelen turistin gidebileceği çok daha başka ülkeler varken, tercihini Türkiye gibi biraz riskli, biraz güvenlik sorunu olan, biraz temizlik sorunu olan (o dönemler öyleydi) bir ülkeden yana kullandığını söylerdim. Turizmcilerin hiçbirisinin böyle bir anlayışı yoktur. Tamam içlerinde çok zenginler de var ama turistlerin çok büyük kısmı orta gelir grubundan oluşuyor. Bu nedenle otelinize gelen bir misafire, ‘bir sürü ülke içinden Türkiye’yi, Türkiye’de Antalya’yı ve Antalya’da benim oteli seçmiş’ diye bakarsanız durum çok değişir.” ifadelerini kullandı.

“Gidin Kayseri’de golf turizmi yapmaya çalışın bakalım kimse gelecek mi?”

Türkiye’deki turizm kanaat önderlerinin verdiği imaj nedeniyle taksicisinden restoranına esnafından eğlence mekanına kadar geniş bir kesimin turisti yolunacak kaz olarak gördüğüne işaret eden Prof Neyişçi, Türkiye’de sıkça dillendirilen ‘alternatif turizm’ ifadesinin de yanlış ve anlamsız olduğunu kaydetti. Neyişçi “Hiçbir turizm türü bir diğerinin alternatifi değildir. Kendi başına golf turizmi, kongre turizmi, gastronomi turizmi diye bir şey yok. Bunlar bizim duayenlerimizin uydurduğu şeyler. Eğer golf turizmi diye ‘izole’ bir turizm varsa, bunu gidin Belek’te değil de Kayseri’de yapın. Bakalım bu fiyata satabilecek misiniz, müşteri bulabilecek misiniz... İnsanlar Antalya’ya sırf golf oynamaya gelmiyor. Deniz var, iklimi var, Aspendos’u var, bir de turizmde Antalya’nın bir adı var. Niye kongreler en fazla Paris’te yapılıyor? Binalar iyi olduğu için mi? Antalya’daki kongre merkezleri Paris’tekilerden çok daha iyi. Ama Paris’in kongre segmentini destekleyen bir sürü başka ürünü var. Bizdeki yanlış, turizmin birbirinden bağımsız ‘adacıklar’ şeklinde düşünülmesi. Yok böyle bir şey... Bizde turizmin tanımı yanlış yapılıyor.” dedi.

“Golf zengin sporu değildir”

Neyişçi, değerlendirmelerinin devamında şu noktaların altını çizdi:

“Golf tek başına satılamaz. Bizde başlamasının nedeni de ‘golf bir zengin sporu’ denmesidir. Şimdi gidin ABD’ye 10 dolara 18 delikli golf sahasında golf oynarsınız. İngiltere’de şoförler gidip 18 delikli golf sahasında oynayabiliyorlar. Ama öyle golf alanları var ki, sadece o kulübe üye olmak için 1 milyon dolar ödüyorsunuz. Bizdeki turizmciler her şeyden önce zengini tanımlayamıyor. Her ikisi de golf oynayabilir ama yıllık geliri 50 bin dolar olanla 10 milyon dolar olan arasında fark var. Böyle bir durumda tanımlayacaksınız. ‘Ben yıllık geliri 100 bin dolar ile 10 milyon dolar arasında olan gelir gruplarını hedefliyorum’ diyeceksiniz. Bu durumda oradaki tüm ürün paleti değişir. Tiger Wood geldi Antalya’ya mesela. Şık diye bir helikopter, bir limuzin getirebiliyor musun, Michelin yıldızlı bir tane restoranın var mı? Tiger Wood seviyesinde bir şey yapıyorsan bunun tüm gereklerini yerine getirmelisin. Maxx Royal falan... adam bunların çok daha ötesindeki otellerde kalmıştır, yarışamazsınız.

“Belek’te hepsi birbirinin aynısı 16 tane golf sahası var”

Organize turizm de bireysel turizm de kötü değildir. İyi yaparsanız her şey dahil de kötü değildir. Antalya’daki ilk her şey dahil otel Club Med’di. Nasıl yaptığınıza bağlı. Alanya kitle turizminde kendisini iyi tanımlamıştır. Kitle turizmi yapıyor ve iyi para kazanıyor. Alanya kitle turizmine de uygun bir yerdir ayrıca. Ama siz Belek’i 16 tane golf sahası ile donatırsanız olmaz. Buradaki, birbirinin tıpa tıp aynısı golf sahalarını ‘golf sahası’ diye yutturamazsınız. Kitle golf turizmi yaptık resmen. 3-5 bin hektar alanda 16 tane golf sahası var. Tıpkı oteller gibi bunlar da birbirilerinin rakibi oluyorlar fiyatları düşürüyorlar. Zaten para da kazanamıyorlar. Orada 4-5 tane golf sahası yapsalardı bugünkünden çok daha fazla para kazanırlardı. ‘Türkiye butik, alakart bir destinasyondur’ derken bunu kast ediyoruz.

“Incentive gruplarına ücretsiz golf öğretin”

Türkiye’de 100 tane, 200 tane golf sahası da yapılabilir ancak bunun için yerel halka bu sporu sevdirmek gerekiyor. Belek aynı zamanda incentivelerin yoğun olarak yapıldığı bir yer. Van’dan, Trabzon’dan gelmiş adam incentive gruplarına İbrahim Tatlıses konseri düzenlemek yerine ücretsiz golf öğretin. Bu insanların sonrasında yanlarına 3-5 arkadaşını alıp Belek’e golf oynamaya gider. Isparta’da Burdur’da, o otelleri dahi satın alabilecek çok sayıda insan var. Bunlar potansiyel golf müşterisi ama nasıl davranacaklarını, ne yapacaklarını bilmedikleri için oralara gelemiyorlar. O zaman da oteller sırf yabancılara kalmaz, işletmeler yurt içinde de kendi müşteri potansiyelini de oluştururdu.

“Bizim için ölçü İspanya veya Fransa değil”

Bütün bilinirliklerine ve değerlerine rağmen, İspanya’nın, Fransa’nın turizmde kaça sattığı bizim için ölçü değil. Siz onların karşısında zaten ezik başladığınız için bu haldesiniz. Biz turizme başlarken bu ülkelerden yüzde 50 daha pahalıya satacağız diye yola çıkmalıydık. Çünkü Paris, Budapeşte, Prag... Hepsi birbirine benziyor, hepsi aynı kültürün insanları, aynı yemekler. Türkiye’ye geldikleri zaman çok farklı bir dünyaya geliyorlar: Kiliseden camiye, batılı yaşamdan batılı yaşam standartlarını da barındıran doğuya, seküler İslam toplumuna geliyorsun. Ayrıca, doğudakiler de batıya gitmeden önce doğu ile batının birlikte olduğu yeri burayı buluyorlar. Bu nedenle bizim için ölçü Avrupa’daki otellerin fiyatları değil. Onlar geçmiş dönemin ürünleri. Biz yepyeni bir ürünle çıkmamız gerekirken benzerliklerle çıktık. Elimizdeki değerlerin turizm anlamında ne ifade ettiğinin farkında değiliz.

“Türkiye’de doğru düzgün oryantal dans yapan yer kalmadı”

Türkiye’de doğru düzgün oryantal dans yapılan yer kalmadı. Gidin mesele New York’ta Frankfurt’ta oryantal dans kursu veren onlarca yer vardır. İspanya’ya gittiğinize her yerde flamenko dansı yapılan yer görürsünüz. Rakısını ‘like uzo’, bağlamasını ‘like buzuki’ dansını ‘like sirtaki’ diye tanıtan bir ülkeden kişilikli bir turizm bekleyebilir misiniz? İtalya, İspanya, Fransa gibi ülkelerin gelişmesinde turizmden elde ettikleri gelir büyük rol oynamıştır.

“Anadolu’da laik bir İslam ülkesinin gelişmesini istenmedi”

Bizde turizm başladığında Steigenberger gibi markalar vardı ve yabancı şirketlerin kontrolünde gelişiyorduk. Yabancı şirketler rakip yaratmamak için acente ve sermaye bazında Türkiye’deki fiyatları kontrol ettiler. Ama öte yandan Anadolu’da laik ve demokrat bir islam ülkesinin gelişmesini batı hiç istemez. Dünyanın en önemli coğrafyasını biz kontrol ediyoruz. Onlardan farklıyız. Atatürk’ü de sevmezler. Atatürk ile ilgili tek bir film yapılmamıştır çünkü emperyalizme karşı savaşıyor, sevmezler... Türkiye’de sadece tarımı değil, turizmi de çökerttiler. Türkiye’yi Avrupa’nın ucuz tatil ülkesine dönüştürdüler. Burada yatırımcılara söyleyeceğim bir şey yok. Onlar bu açıdan bakmayabilir ama bu anlamda bakan bir akademisyen bile yok.

“Deniz kaplumbağalarının nesli tehdit altında değil”

Turizm konusunda, orman yangınları konusunda yapılan araştırmalara bakın. Çoğu ıvır-zıvır araştırmalardır. Neden? Çünkü araştırmaları yönlendirirler. Sadece belli alanlardaki araştırmalar desteklenir. Türkiye’de deniz kaplumbağalarıyla ilgili çalışan 9 tane bilim grubu var. Deniz kaplumbağalarının nesli tehdit altında falan değil. Bir tanesi 100 tane yumurta koyuyor. Bunlardan her birinde 10 tanesi korusaydınız Akdeniz’de deniz kaplumbağasından geçemezdiniz. Ama deniz kaplumbağalarıyla ilgili araştırma yaptığınızda destekleniyorsunuz. Ama öte yandan nesli ciddi tehdit altında olan, Antalya’nın bayrak türü olması gereken Ala Geyik var. Çünkü memeli ve yılda bir tane yavru veriyor. Koruma altına alındığında sayıları 50-60 falandı. Şu anda da baktığınızda tüm turizmciler ‘iklim değişikliği’ diyor. Çünkü egemen siyasi akıl sizi oraya yönlendiriyor. Çünkü oradan çok ciddi ekonomik çıkarları var. Dünyanın ısındığını söyleyen kadar soğuduğu söyleyen bilim insanları da var. Çevre konusu ciddi bir sorun ama bu soruna yaklaşıma ilişkin ciddi itirazlarım da var. Mesela ‘Karbon ayak izin için 10 euro’ ver diyorlar. Siz de veriyorsunuz ve iyi bir şey yaptığınızı düşünüyorsunuz. Oyuna çeviriyor. Çevre bilincinin bu kadar ön plana çıkarılmasının arkasında gerçek bir çevre mücadelesi değil, maalesef çıkarlar yatıyor. Batı merkezli şirketler, arıtma tesislerini, rüzgar güllerini, güneş enerji panellerini, hastane atık yakma merkezlerini olduğundan çok daha yüksek fiyatlara satıyor, bunun için kredi bile buluyor. Bu projeler için harcana paralar yatak fiyatlarına bindiriliyor ve bu şekilde de rekabet avantajı kaybediliyor. Yapılması gereken bir sürü yapılmazken, yapılmaması bir sürü şey de yapılıyor.

“Türkiye bir talep analizi yapmadan turizme girdi”

Türkiye turizme girerken, bir talep analizi yapmadan girdi. Hangi ülke vatandaşı ne ister, oteller nasıl dizayn edilmeli diye düşünmediler zamanında. Bizdeki işletmelerin tamamı yapılırken çok büyük masraflar yaparak karlarını da düşürüyorlar. Otellerin kullandıkları aletleri inceleyerek enerji verimliliğini ölçmeye dönük bir araştırma yapmıştık. Araştırmanın yapıldığı dönemde Antalya’da 200 bin yatak vardı. Yaptığımız hesaba göre kullandıkları sadece araç-gereçleri dahi enerji verimli olanlardan seçselerdi yüzde 55-60 enerji tasarrufu sağlayacaklardı.

“Kekova Adası Belek’ten 10 kat fazla para kazanabilir”

Benim derdin hem ülke hem yatırımcı kazansın. Çok yüksek yatırımla otel yaptığınızda yüksek gelir elde etmiyorsunuz. İsmini vermekte bir sakında yok. Olympos Lodge mesela 234 euroya satıyor ve bütün yıl dolu. Oradaki insanların mülkiyet hakkı korunup eğitim verilerek o konseptte düzgün yatırımlar yapılsa hepsi aynı fiyata satabilir. Kekova Adası güzelce düzenlensin, Belek’ten 10 kat fazla para kazanabilir. Sazak Limanının olduğu yerde uygun konseptle 500 dolara satabilirsiniz odayı ve bütün yıl dolu olur. Bu imkanlar var Türkiye’de. Az yatırıp çok kazanalım.

“Maraş dondurmacısı kadar turizme katkıları yok”

Bunları uzun zamandır söylüyorum ve bana ‘sen turizm düşmanısın’ diyenler dahi oldu. Bunu diyenler de turizmi otelcilikten ibaret görenler. Maraş dondurması satan çocukların bile turizme katkısı çoğundan daha fazladır. Ülkeye gelen turistin aklında en çok kalan şeylerden biridir bu. Turizmcimiz çoğu örnekte Maraş dondurmacısı kadar bile yaratıcı olamamıştır.”



Bu Haber 10.10.2022 - 12:08:19 tarihinde eklendi.
Kullanıcı Yorumları
  • Tuncay Hocam haklı

    Murat Atsever 11.10.2022 - 04:09

    küçük hesaplar yapıp büyük paralar harcıyoruz. büyük hesap yapıp, kaldırımından aydınlatmasına, tabelasından yoluna, toplu taşımasından akılı şehir rehberine, alternatif rotalardan kamplara kadar düşünülüp küçük paralara büyük işler yapılabilir.

  • Sadık Badak 11.10.2022 - 10:58

    Tuncay Hoca üzerinde durulması gereken değerli ve önemli bir bakış açısı getiriyor.

  • Hep bana hep bana

    Cihan Çelebi 10.10.2022 - 12:22

    Maalesef otel sahiplerini desteklemek Türkiye Turizmi oldu. Halbuki misafiri bulmak ona göre paket hazırlamak (burada kültür turizmden bahsediyorum) için destek yok denecek kadar az. Ülkemizin mozaiğinden çok otelleri nasıl doldururum endişesi olmuştur hep. Bunun sonucu olarak otelcileri keyiflerini sürerken maalesef otel dışında bulunan ve turizmin çeşitliliğini oluşturan diğer kısımlar hep geri plana itilmiştir.

En Çok Okunanlar
Bunları Okudunuz Mu?
Yazarlar
Tüm Yazarlar
GÜNCEL HABERLER
SEKTÖREL HABERLER

Turizm gündemine ilişkin haberlerin her gün mail adresinize gelmesi için abone olun.