İşte Muğla’yı dünyaya tanıtacak turizm metinleri

İşte Muğla’yı dünyaya tanıtacak turizm metinleri
Muğla Valiliği öncülüğünde Muğla kent merkezinin doğal ve kültürel zenginlikleri açısından nitelikli bir şekilde tanıtılması amacıyla düzenlenen ‘Muğla Turizm Metinleri Yarışması'nın ödül töreni gerçekleşti.

İşte Muğla’yı dünyaya tanıtacak turizm metinleri
İşte Muğla’yı dünyaya tanıtacak turizm metinleri
İşte Muğla’yı dünyaya tanıtacak turizm metinleri
İşte Muğla’yı dünyaya tanıtacak turizm metinleri
İşte Muğla’yı dünyaya tanıtacak turizm metinleri
İşte Muğla’yı dünyaya tanıtacak turizm metinleri
İşte Muğla’yı dünyaya tanıtacak turizm metinleri
İşte Muğla’yı dünyaya tanıtacak turizm metinleri

Muğla Valiliği öncülüğünde Muğla kent merkezinin doğal ve kültürel zenginlikleri açısından nitelikli bir şekilde tanıtılması amacıyla düzenlenen ‘Muğla Turizm Metinleri Yarışması' ödül töreni gerçekleşti. Metinbilim Enstitüsü Derneği ve MELSA'nın ortaklaşa düzenlediği  yarışmaya toplam 65 metin katıldı.


TurizmGuncel Genel Yayın Yönetmeni Eda Özsoy, Prof. Dr. Nâmık Açıkgöz, Doç. Dr. A. Cüneyt Issı, Yrd. Doç. Dr. Ümral Deveci’nin  jüri üyeliği yaptığı yarışmada dereceye girenlere ödülleri, Muğla Vali Vekili Rıfat Ata tarafından bizzat verildi.

Törende bir konuşma yapan Metin Bilim Enstitüsü Derneği Başkanı Yard. Doç. Dr Ümral Deveci, bugüne kadar Muğla üzerine pek çok metin yazıldığını ancak bunların her yerde bulunabilecek bilgilerden oluştuğunu anlattı. Deveci, “Biraz turizm metinleri aracılığıyla insanları düşündürelim istedik. Daha sıcak, daha samimi, albenili, cazibeli metinler hedefledik. Bunda da amacımıza ulaştık. Ortaya çok güzel metinler çıktı” dedi. 

Deveci, yarışmaya katılan metinleri uzun vadede turizm metinleri rehberi adı altında bir kitap haline getirmeyi hedeflediklerini de sözlerine ekledi.
Yarışmada dereceye girenleri ve birinci olan metinleri  TurizmGuncel aracılığıyla iletiyoruz.

LİSE ÖĞRENCİLERİ KATEGORİSİ


Birinci: Geçmişten Günümüze rumuzlu Zeynep Yavuz, "Geçmişten Günümüze Yaşam Tarzı: Muğla"  başlıklı yazısıyla,
İkinci: Olvido rumuzlu Sadık İzgi,  "Saburhane'de Bir Gün" başlıklı yazısıyla, Teknik Endüstri Meslek Lisesi 12. sınıf öğrencisi
Üçüncü: Prenses rumuzlu Sena Saygın,  "Bir Muğla Masalı" başlıklı yazısıyla, Muğla Anadolu Öğretmen Lisesi 9/C sınıfı öğrencisi,


ÜNİVERSİTE ÖĞRENCİLERİ KATEGORİSİ


Birinci: Zeytin rumuzlu Tolga İnal, "Geçmiş ile Geleceğin Gölgesinde Muğla" başlıklı yazısıyla Muğla Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü 2. sınıf öğrencisi,
İkinci: Çılgın Seyyah rumuzlu Burcu Er, "Masal Şehir" başlıklı yazısıyla, Muğla Üniversitesi Eğitim Fakültesi Fen Bilgisi Öğretmenliği öğrencisi
Üçüncü: Muhabir rumuzlu Hasan Toker, "Muğla'da Zamanı Ayarlamak" başlıklı yazısıyla Muğla Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Biyoloji Bölümü öğrencisi


AMATÖR / USTA YAZARLAR KATEGORİSİ


Birinci: Karyalı rumuzlu Özcan Özgür, "Zamanın Durduğu Muğla'da Beyaz Yolculuk" başlıklı yazısıyla,
İkinci: Mina rumuzlu Murat Köse, "Muğla'nın Yüzü, Sevgilinin Gülümsemesi Gibi Parlar Her Sabah" başlıklı yazısıyla,
Üçüncü: Gezgin_1341 rumuzlu Fatma Mersin "Muğla'nın Gizli Cenneti-Değirmendere Kanyonu'nun Gizemi" başlıklı yazısıyla.





Şimdi sizlere yarışmada birinci olan metinleri aktarıyoruz

AMATÖR/USTA YAZARLAR KATEGORİSİ BİRİNCİSİ: “Karyalı” rumuzlu Özcan Özgür

 
ZAMANIN DURDUĞU MUĞLA’DA BEYAZ YOLCULUK…


                                      
Dünyanın 8 harikasından biri kabul edilen anıt mezarı bu gün İngiltere’de sergilenen Karya Satrapı Mausoles’un kız kardeşi olan Dünyanın ilk kadın amirali Artemisia’nın bir süre kendini antik Mabolla kentinde koruyup, sakladığı söylenir. Evlerinin bacalarına kadar temiz ve beyaz Muğla işte o Mabolla’nın eteğinde kurulmuştur. İl merkezi Muğla tatilciler için daha çok Türkiye’nin önde gelen turizm merkezi ilçelerine gidilip gelinirken “içinden geçilen” ama bir gün olsun yaşanılası bir yerdir. 
Muğla’ya Halikarnas Balıkçısı’nın “Mavi Yolu” dışında, Halikarnas’tan yola çakıp, sonra İasos, Labranda, Milasos’u (Milas), Pagan Kültüründe önemli yere sahip olan ve Anadolu’nun en büyük (bereket) Tanrıçası Kıbele kadar öneme sahip Tanrıça Hekate’nin memleketi Lagina’yı, Mısır Kralı Seleukos’un eşi Stratonikeia ile ilk eşinden oğlu Antiochos arasında ölümüne aşkın yaşandığı dünyanın ilk ve en büyük mermer şehri olmanın yanında Karya’nın Gladyatörler Şehri olarak anılan Stratonikeia’yı (Yatağan) keşfederek de ulaşabilirsiniz.
Muğla’ya gelmeden önce Akyaka ile birlikte “Yavaş Şehir” olmaya aday Bozüyük Beldesi’ne uğrayıp, ulu çınarlar altında akan suya kurulmuş masada paçalarınızı sıvayıp, yemek yemeyi sakın ihmal etmeyin. Akyaka’da olduğu gibi burada da cennete geldiğiniz duygusuna kapılırsınız…
İster Cleopatra ile Marcus Antonius’un aşk yaşadığı sulardan geçip Akyaka Azmaklarında soluklanarak; ister Stratonikeia ile Antiochos’un ölümüne aşk yaşadığı mermer kentten geçip Bozüyük Pınarbaşı’nda soluklanarak gelmiş olun, soluğu Osmanlı döneminde Rumlarla Türklerin birlikte yaşadıkları Saburhane Meydanı’nda alın. Buradan çıkın beyaz yolculuğa…
Meydandaki kahvelerden birinde Zencefilli Türk Kahvesi yudumlarken, Kleopatra’yı, Stratonikeia’yı kıskandırırcasına yaşanan Dönme Dudu aşkını; Marmaris’in Çetibeli Köyü`nde değirmencilikle uğraşan bir Rum ailenin kızı Stella’nın Yusuf adında bir yörük delikanlısına nasıl âşık olup evlendiğini, Mübadele’de Yunanistan’a gitmeyip, Muğla’da kalarak Muğlalıların nasıl “Dudu anası” olduğunu yaşlılardan dinleyin. 
Bütün bunlar yorar insanı… 
Muğla’nın tarihi hanları, hamamları ve camileri de ünlüdür. 1334 yılında Menteşe Beyi İbrahim Bey tarafından Ulu Caminin Vakfiyesi olarak yaptırılan tarihi Vakıflar Hamamı’nda kendinizi tellağın ellerine bırakın. Bütün kirlerinizi, ölü derilerinizi, yorgunluğunuzu burada bıkarak, Muğla’da geceleyin.
Yatmadan önce Dünyanın ilk esnaf dayanışma teşkilatı olan Ahiliğin izlerini taşıyan Arasta’ya dalın. Semercisiyle, kunduracısıyla, berberiyle, demircisiyle, bakırcısıyla, esnaf lokantalarıyla, meydandaki şadırvanıyla tarihi Arasta, 20. yüzyıl başında donmuş gibidir… 
Karnınız acıktıysa, esnaf lokantalarından birine girin. Döş dolması, keşkek gibi yöresel yemeklere rastlarsanız menüde, mutlaka tadın. Kavurmalı  Muğla Böreği, Tükürük Köftesi veya sac böreği de yiyebilirsiniz. Yemekten sonra Helvacı Tahsin’e uğrayın. Yöreye has tahin helvasının, tahininin ve çıtırmak tatlısının tadına bakın. Hiç olmadı bir pastaneye dalın, Muğla’nın Saraylı tatlısı ile kendinize keyif yaşatın…
İsterseniz günü eski kent dokusu içinde bir meyhanede, Muğlalı çalgıcıların müziği eşliğinde yudumlanan rakı ile noktalayabilirsiniz.
Nerede konaklarsanız konaklayın, sabah erken kalkıp, yeni güne Arasta’da bir kebapçıda “Merhaba” deyin. Eğer akşamdan kaldıysanız, başka hiçbir yerde göremeyeceğiniz sulu kebap ayılmanıza yardımcı olur.
Kebapçıdan çıkıp, bu gün halen çalan çanı ve çalışan saati ile Muğla’nın anıtlarından olan tarihi Saatli Kule’nin önünden esnafı selamlayarak Konakaltı Meydanı’na yürüyün. Meydanda karşılaşacağınız tarihi yapıları; bu gün belediye olan Adliye Sarayı’nı, kütüphane olan Jandarma Karakolu’nu, müze olan Cezaevi’ni ve kültür merkezi olan Konakaltı Hanı’nı gezerken kendinizi bir film platosunda sanabilirsiniz…
Müzede, Stratonikeia ve Lagina’dan gelen tarihi eserlerin ve “Gladyatörler sergilemesinin” yanında, Muğla’nın Özlüce Köyü Kaklıcatepe Kazılarında ortaya çıkan 5-9 milyon yıl önce yaşamış hayvan ve bitkilere ait fosillerin sergilendiği Turolian Parkı gezerken Dinazorlar Dünyasına yolculuğa gidip, etnografya bölümünde Muğla’nın giyim kuşam ve kullanım eşyaları arasında yakın zamana geliverirsiniz…
Sonra kaybolma endişesi duymadan, Mabolla antik kenti kalıntılarının bulunduğu Muğla’nın masa dağı (Hisar) Asar’ın bacalarına kadar beyaz evlerinin dar sokaklarına vurun kendinizi. Tarihi Muğla evlerinin arasında dolaşın ve tepeye kadar çıkın. Fotoğraf makinenizi yanınıza almayı unutmayın. Çünkü her köşeyi döndüğünüzde deklanşöre basmanızı gerektirecek bir kare çıkacaktır karşınıza. Evlerin bacaları dikkatinizi çekecek. Kiremitten şapkalı bacalar Muğla evlerinin simgesi sayılır. Özgün Muğla evlerinin yüksek duvarlarla sokaktan koparılmış avlularına iki kanatlı ahşap kuzulu kapılardan izin alınıp girilir. Belki bir Muğlalı sizi evine davet eder… Birbirini rahatsız etmeden, manzarasını kapatmadan yükselen evlerden birinde 40 yıllık dost gibi ağırlanırsınız. 
Tepeye vardığınızda, sizi 1800’lü yılların Mevlevi Tekkesi Şahidi Camii karşılar. Burada soluklanıp, Saburhane Meydanı’na inmek kolaydır, benzeri bu gün Yunanistan’da olan Asaryani Kilisesi’nin ev olarak kullanılan kalıntıları ile Muğla mimarisinin tek üç katlı yapısı Papazın Evini geçip, Apostol’un Hanı’ndan sola dönersiniz. Rumlardan kalma ve Muğlalıların “Zalihe ananın hamamı” dedikleri Andon’un Hamamı ile karşılaşırsınız. Çalışmıyor, ama koruma altında. Hamamın bulunduğu dar sokakta omuz omuza vermiş duran Rum Mimarisinin taş yapılarının hepsinin birer Rum Meyhanesi olduğunu hayal edin…
Geçmişin hayallerini kurup, her an Dudu Ana, Yusuf, Apastol veya Andon bir köşeden karşınıza çıkıverecekmiş gibi yürürken Değirmen Deresi’ndesiniz. Derenin küçük bir şelale yaparak göllendiği noktaya yapacağınız bir saatlik bir yürüyüş güzergâhı üzerinde tarihi Kilise ve Rum Kız Mektebi kalıntısını, Değirmendere’nin doğal güzelliklerini izleme şansı bulursunuz. Sıcak yaz günlerinde mayonuzu almayı unutmayın.
Yorucu yürüyüşün  ödülü şelalenin göletine dalıp serinlemek olacaktır.
 
 
 

LİSE KATEGORİSİ BİRİNCİSİ; ZEYNEP YAVUZ
 
 
GEÇMİŞTEN GÜNÜMÜZE YAŞAM TARZI : MUĞLA


Binlerce yılın türküsü  saklıdır  Muğla’nın yaylasında . Ulu kavaklar, alın terinin suladığı
topraklar, cıvıldaşan kuşlardır bu türkünün notasını titretenler. Dinleyenin huzur bulduğu bir
türküdür bu…
        Kışın sessizliğe bürünür her yer burada. Yazın gelmesini bekler terk edilmiş evler sahiplerinin
hatıralarıyla. Yaz bereketi gelince bir alışveriştir başlar yaylada.İnsan su verir,emek verir
toprağa, toprak da can verir  tohuma. Bir tebessüme dönüşür nasırlı ellerde her bir ürün. Kimi zaman altın sarısı kavundur bu tebessümün nedeni, kimi zaman toprak kokan domates,kimi zaman
karpuz, kimi zaman yemyeşil yaprağıyla tütün.
       Ağaçların gölgelediği toprak yollarıyla bir labirenti andırır. Her an bir  sürprize  açılır gibidir 
yolları. Gezeni bir masal diyarına alır götürür. Bu masaldaki kahramanlar ne devlerdir ne periler
güler yüzlü insanlardır  her yolun sonunda karşımıza çıkan. Her misafir tanrının armağanıdır onlar
için.
      Adının  yüksekte olduğuna bakmayın serin olmasına serindir ama yüksekte değildir Muğla’dan
haliyle ilginç gelir bu insana. Eğer bir gün yolunuz düşerse ceketsiz uğramayın bu diyara.
      Eski günlere mi dönmek istediniz? Arabanızdan inip bir kahveye girin. Yılların nakış gibi
işlediği yüzlerin tatlı  öyküsünü acı bir kahveyle yudumlarken dinleyin…  İşte size zamanda bir
yolculuk! Bu belki bir umudun, belki bir aşkın, belki bir kavganın, belki de küllenmiş bir sevdanın
öyküsüdür.
      Alışılmış, büyüklerden öğrenilmiş işlerle yayla günleri yaşanır . Yapılan turşular, tarhanalar
sucuklar, salçalar, kuru biber,  patlıcanlar vs. taşınır Muğla’ya .
      Bu kez başka bir kapı açılır geçmişten günümüze. Aile mahremini gizlemek ister gibi yüksek
duvarlarla çevrili avluya açılan Türk evleri; bembeyaz badanalı duvarları , kaneviçe işli minderleri
, kiremit şapkalı bacaları  ile güler yüzle bekler aile sakinlerini. Hem özel ve gizli olmak ister
gibidirler  hem de daracık sokaklarla birbirine bitişik yapılarla bir bütün olmak ister gibi kol kola
girmiş halleriyle güvende olma duygusunu verir karşıdan görenlere,  Muğla evleri…
     Yanında dikilen avlusuz, direk dışarı açılan kapılarıyla Rum evleri bir tezattır mimaride. Ama
açılan her kapıdan dar sokağa uzanan başlar, sevgiyle karşılar insanını .
     Tarihsel doku ile gelişmiş kent yapısını gezerek , sıcacık tarhana çorbası içebilirsiniz .Yada
düğün yemeğinde keşkeği tadabilirsiniz . Keçi etinden yapılmış yemeklerini , tahinli pidesini yiyip
günü kapatabilirsiniz . Çoluk çocuk yiyin gari …
     Ertesi gün güzel güneşli bir sabaha  uyanarak, yayladan sahile on beş dakikada inerek sahilde
çayınızı  yudumlayabilirsiniz. Artık sahildesiniz,  bundan sonra bambaşka bir dünya ve rüya sizi
bekliyor.Tatil için planladığınız her şeyi artık gerçekleştirebilirsiniz…
     Bütün bunları dinlemek  ve hayal etmek yerine  bence siz Muğla’ya gelip bunları yaşamalısınız


ÜNİVERSİTE KATEGORİSİ

GEÇMİŞ  İLE GELECEĞİN GÖLGESİNDE, MUĞLA…

 
      Dağların arasında, saklı, öylece sessiz sakin uzanmış yatıyor olmasından mı bilmem insana huzur veren bir şehirdir Muğla. Gözleri parlayan neşeli bir çocuk yüzü gibi masum ve sevimli, gelinliğini giymiş bir genç kız gibi nazlı ve davetkârdır.
      Kristal bir vazo misali sunulan modernite, içindeki rengârenk çiçekleriyle ve ışıltılı bir vitrini andıran yerleşim dokusu, paha biçilmez mücevherleriyle, büyüleyici bir atmosferdir. Madde ile ruhun, eski ile yeninin estetik terkibi olan ve derin bir mana ihtiva eden Muğla, tabii bir açık hava müzesidir. Muğla ortaçağdan kalma antika bir tablodur. Derin kültür ve yüksek bir sanat anlayışı ile değerlendirildiği takdirde, geçmiş zamanların (eski çağların) kirlenmemiş o taptaze havasının antik kokusu bir yaz esintisi gibi insan ruhunu ferahlatır, dinlendirir. Türk kültür ve medeniyetinin en güzel örneklerini bir ana gibi kucaklayıp muhafaza etmesi sebebiyle, muhayyilede bir ebedilik hissi, yücelme, arınma, milli bir kimlik, özgüven ve aitlik duygusu yaşatır insana…
        Mevcut yerleşim alanı içinde yer alan tarihi mekânlar, kent içinde adeta gizlenmiştir. Yeniçağda eski devirlerin ruhunu yaşatıp o eski havayı teneffüse imkân verecek güzelliklerinin başında “ARASTA” gelir. Kente özgü sivil mimarinin en güzel örneklerini barındıran Arasta bir zamanlar, daracık sokaklarda yan yana küçük dükkânlar içinde günümüzde unutulmaya yüz tutmuş geleneksel meslek grubu mensupları olan demircilerin, bakırcıların, kalaycıların, mıhçıların, nalburiyecilerin, saraçların, kunduracıların, terzilerin, semercilerin,  dokumacıların, keçecilerin, ayrıca kolonyacıların, kuşçuların ve müzisyenlerin mekânıymış. Bir bakıma şehrin ticaret ve zanaat merkezi, Muğla’nın eski zamanlardaki esnaf okuluymuş. Ahilik geleneği gereği bu okullardan geçmeden, usta yanında pişmeden yamaklar çırak, çıraklar kalfa, kalfalar da usta olamazmış. Bir zamanlar bu sıcacık sokaklarda, sabah namazı kılınıp, daha gün doğmadan, kebaplar yenilir, Bismillah ile kepenkler açılır, siftahlar yapılır, keyifli sohbet ve gülüşmelerle kahveler içilirmiş. Eskilerin söylediği üzere, burada ‘tavuğu tüneğinden düşüren kolonya’lar yapılırmış. Bugün itibariyle artık tatlı bir hayal olan özlediğimiz geleneksel yaşantının canlı tanığı tarihi pazar Arasta, kendine özgü dokusu ve özgün mimarisiyle hala ayakta kalmak için direnen meslek erbaplarının faaliyetleriyle mistik havasını muhafaza ederek kendisini ziyarete gelen konuklarını vakur bir ev sahibi gibi ağırlamaya devam etmektedir.
       Arasta… Ateşte dövülen demir kokar. Örse vurulan çekiç kokar. Yapılan semer, dikilen kumaş, işlenen deri kokar. Meşhur Muğla kebabının buharı, ızgara köftesinin cızırtıları kokar. Berberlerinden sabun kokar. Burası alın teri ve el emeği kokar. Tarih kokar. Dört yanı, Selçuklu mimarisine has inşa edilmiş seçkin birer sanat eseri olan camileri ile Arasta adeta kutsal bir koruma altındadır. Güneyinde Kurşunlu Camii (1493) olmak üzere, Ulu Camii (1334), Pazar Camii (1842) ile Şeyh Bedrettin tarafından yaptırılan Şeyh Cami (1465) bir daire şeklinde Arasta’nın etrafında yer alır. Bu dairenin merkez noktasında bir abide gibi, mağrur “Şadırvan” bulunur. Şehrin ilk belediye başkanı Hacıkadı Süleyman Efendi’nin seher ve iftar saatini halka duyurmak için 1885’te Rum yapı ustası Filvari’ye inşa ettirdiği büyük çan saati “Saatli Kule” ise hemen yanıbaşında bu muhteşem dekoru tamamlar. 14.yüzyıldan kalma Menteşe Beyi İbrahim Bey tarafından yaptırılan “Vakıf Hamamı” asırlardır, düğünlerden önce gelinlerin, damatların yıkandığı, bayram arifelerinde neşeli sohbet ve gülüşmelerle insanların arındığı, Türk kültür ve medeniyetinin bir geleneğinin hala devam ettirildiği bir mekân olup o da Arasta’da adeta 14. yüzyılda dondurulmuş gibidir. Ziyaretçilerini zamanda yolculuğa çıkarıp büyüleyen hamam geometrik düzeniyle hayranlık uyandırır.
       Tarihi pazarın (Arasta’nın) bu büyülü atmosferi ve çehresi karşısında manevi bir coşku duymamak mümkün değildir. Artık geri gelmeyecek olan zamanın saflığını, temizliğini böylesine kulağımıza fısıldarken, insan ruhuna tesir eden mimarisiyle bu eşsiz miras ve otantik manzara, elbette ecdadın yaşam algısının ve bedii zevkinin günümüze uzanan bir gölgesidir ve bu gölge güvenli bir sığınaktır.
       Kent merkezinin görülmeye değer bir diğer güzelliği “Eski Muğla” olarak tabir edilen Hamamönü, Tabakhane, Sekibaşı, Asar ve Saburhane yerleşimlerinde rastlayabileceğimiz, daracık sokaklardaki yöresel “Muğla evleri” kentsel sit alanı içinde özgün bir konut mimarisidir. İnsanın tabiatla, iklimle ve mekânla olan ilişkisinin insana has, özel bir terkibidir bu evler. Biri diğerinin manzarasını kapatmayan, bembeyaz badanalı, genellikle iki katlı, avlu duvarıyla sarmalanmış evlere yuvarlak kemerli, çatılı ve çift taraflı açılabilen yekpare ahşap işlemeli “Kuzulu Kapı”lardan girilir. Avlular, saksılarda büyütülen alyanak, begonya, melisa, canan, renk renk ortanca, gül ve fesleğenler ile bezelidir.  Evler “Önlük” denilen ‘hayat’a açılır. Odalarda yer alan ve insana hizmet eden her türlü ayrıntı ince bir düşüncenin ürünüdür. Görsel birer güzellik teşkil eden yüklük, döşeklik, kandillik ve çiçeklikler ile ocak başları her biri ayrı ayrı fonksiyonu yerine getiren teferruatlardır. Gerek bu bölümler gerekse de göbekli tavanlar ahşap işçiliğinin estetik bir ifadesidir. Genellikle ahşap merdivenlerle çıkılan üst katlardaki odaların ön yüzleri köşk veya cumba ile avluya ya da sokağa açılır. Hemen her evin en az bir odasında bulunan “Ocak” tabir edilen yerde odunlar tutuşturularak hem ısınılır hem de açılan yufkalardan ve evde yoğrulan hamurdan “El ekmekleri” pişirilir. Ocağın yanıbaşında genellikle kubbe biçiminde daracık bir hamam bulunur.
        Eski Muğla evlerinin üstü, kırmızı kiremitli, oluklu, “Kuşkuyruğu” adı verilen kırma çatı ile kaplıdır. Çatı saçakları ince bir ahşap işlemeciliği ile daha bir güzelleştirilmiştir. Çatıda kırmızı kiremitli, kendine özgü şapkası ile kapatılmış orijinal “Muğla Bacası” bir sembol haline gelmiştir. Bembeyaz badanalı bu daracık sokaklardaki beyaza bürünmüş evlerde hala cumbalardan birbirine seslenen yaşlı nineleri duyar gibi oluyor insan, sanki avludaki radyodan yükselen ince bir musiki çiçek kokularına karışarak kulağınızda yankılanıyor… Neşeli insan sesleri çay bardağı şıngırtılarına veya mutfaklardan yükselen yemek kokularına karışarak semaya yükseliyor… Bu evlerde yaşayan ve sokağında oyunlar oynayan ter içindeki pembe yüzlü çocukların ellerinde hala leblebi tozu, horoz şekeri, misket veya gazoz kapakları, telden arabalar, lastik tekerlekler görebilme ihtimali bugün bile var. Buralarda insanlar karşı karşıya değil yan yana. Komşuluk hukuku sıcacık sürdürülüyor. Ramazan ayı ve bayramlar neşe içinde geçiriliyor, sevinçler kadar üzüntüler de paylaşılıyor, mevlitler, düğünler el ele verilerek yapılıyor, sonbaharda tarhanalar birlikte kaynatılıyor, pekmezler beraberce şıra ediliyor. Hâsılı geleneksel yaşantımız ve alışkanlıklarımız Eski Muğla’da eskisi kadar canlı olmasa da hala devam etmekte. Bu evlerden herhangi birinin kapısını çalarsanız bir bardak demli çay veya köpüklü bir fincan kahve tereddütsüz ikram ediliyor…
         “Eski Muğla”daki Saburhane Meydanı ile Saburhane yerleşkesindeki “Rum Evleri” kente ayrı bir güzellik ve kültürel zenginlik katmaktadır. 1800’lü yılların başlarında Osmanlı Devleti’nin kaybettiği topraklardan, özellikle de Girit’ten, Rodos’tan, Balkanlar’dan ve Kırım’dan Anadolu’ya ve Muğla’ya dönen varlıklı kişiler yanlarında Rum ustalar getirmişler ve onlara evler inşa ettirmişler. Bir süre sonra Rum ustaların telkinleri ile değirmenci, terzi, doktor ve eczacı, fırıncı, hamamcı, marangoz gibi diğer mesleklerden çok sayıda Rum yöreye gelerek Saburhane’de kendi kültür ve medeniyet anlayışlarını yansıtan kesme taş yapıdan evler yapmışlar. Yöresel Muğla Evleri ile iç içe, bir kısmı hala ayakta olan Rum Evleri’nin ana yapıyı oluşturan kesme taşları, kubbe şeklindeki kapı ve pencereleri, kapalı ön sofaları, ahşap süslemeleri ve duvara gömülü banyoları kendine özgü nitelikleridir. Rum nüfusunun yaşadığı dönemde Saburhane’de kardeşçe, çok renkli ve yoğun bir sosyal hayat yaşanırmış. Özellikle yaz sıcağında meydandaki ulu çınarların gölgesinde oturulur, yayıkta dövülen soğuk ayranlar içilir, neşeli sohbetler yapılırmış. Rumlar arasında en yaygın meslek de meyhanecilikmiş, bugün hala gezilip görülebilen Rum Andon’un inşa ettiği, “Meyhane Boğazı” denilen hamamının bulunduğu sokakta sağlı-sollu yan yana meyhaneler bulunurmuş. Mezeler de Ada’lardan getirilirmiş. Rum ezgileri ve Sirtaki sesleri şen kahkahalara karışır, topyekün bu sesler de Saburhane’nin tam ortasından geçen dere üzerindeki taş köprüden bile duyulurmuş.
          Andon’un Hamamı… Bir zamanlar Rumlar’ın kullandığı, kandiller, nalınlar, ibrikler, hamam tasları, havlular, sabunluklar vs. eşyalar şimdi göbek taşının üzerinde, canlı olarak sergilenmekte. Elinizle dokunabiliyorsunuz. Uzun zamandan beri kullanılmayan hamamın içi hala ıslak beden, sabun, köpük ve buhar kokuyor. Sanki hala kurnalardan su şakırtıları, içeridekilerin duvarlarda yankılanan konuşmaları kulağınıza kadar geliyor. Andon’un Hamamı hala sıcacık ve nemli… Rüya gibi… Adeta, açılan bir kapıdan iki asır öncesine geçiveriyorsunuz.
      Her ne kadar bugünün rüzgârına teslim olmuşsak da insan Muğla’da geçmiş zamanların tadını alabiliyor, şehrin içinde saklı duran mukaddes iklimin pınarından beslenebiliyor. Dil, edebiyat, musiki gibi yaşadığımız şehirler de kültürümüzün temel taşlarından biri olduğundan şehirleri sadece göz ve akılla değil, “gönül” ile de gezmek, görmek ve keşfetmek gerekiyor. Bu yönüyle Muğla sahip olduğu tarihi, kültürel, tabii güzellik ve zenginlikleriyle gizli bir hazine misali, yarınlara gülümsüyor…







Bu Haber 10.05.2010 - 11:00:27 tarihinde eklendi.
Kullanıcı Yorumları
Henüz yorum yapılmadı.
En Çok Okunanlar
Bunları Okudunuz Mu?
Yazarlar
Tüm Yazarlar
GÜNCEL HABERLER
SEKTÖREL HABERLER

Turizm gündemine ilişkin haberlerin her gün mail adresinize gelmesi için abone olun.