Hayalleri, umutları, maceraları ve unutulmaz aşkıyla İskender Çayla

Hayalleri, umutları, maceraları ve unutulmaz aşkıyla İskender Çayla
Turizmden Portreler köşesinin yeni konuğu, acentecilik sektöründen bir isim, İskender Çayla. Babasının vefatının ardından çalışmak zorunda kalan İskender Çayla, Galatasaray Lisesi'nde öğrendiği Fransızca sayesinde turizm sektörüne adım atmış, tabi havalimanı taransferinde çalışarak. 1981 yılında adım attığı turizm sektöründe 35 yılını geride bırakan İskender Çayla, anılarını, yaşadığı zorlukları ve babasıyla kendisinin benzeşen aşk hikayelerini anlattı..

Turizmden Portreler

İskender Çayla 18 Mayıs 1964'te İstanbul'da doğmuş. Babası Hayrettin Çayla'nın işleri nedeniyle bir süre Adana, bir süre de Bursa da yaşayan Çayla, Bursa'da okurken Galatasaray Lisesi'nin sınavına girerek, öğrenim hayatının ortaokul ve lise bölümünü ise burada yatılı olarak tamamlamış.

''HAYATIMIN EN GÜZEL YILLARI''

Galatasaray Lisesi'nde geçirdiği yıllar için ''hayatımın en güzel yıllarıydı'' diyen İskender Çayla, pek çok insanın düşündüğünün aksine, yatılı okumanın, evden, aileden ve kardeşlerden uzak olmanın üzücü olmadığını belirtiyor ve ekliyor: ''İlk sene Ortaköy'de okuduk, şimdiki üniversite binasında. Bizim bulunduğumuz okul Boğaz'ın kenarında, köprü daha yeni yapılmış... Boğazı seyretmek, geçen gemileri izlemek, boğazın kokusunu solumak bizim için çok özeldi. Yıl 1975...''



''ZOR YILLARDI''

O yılların Türkiye açısından zor yıllar olduğunu söylüyor İskender Çayla ve devam ediyor:

''Hatırlayanlar ne demek istediğimi daha iyi anlayacaklardır. 1974 Kıbrıs harekatından sonra ABD'nin başlattığı inanılmaz bir ambargo uygulandı Türkiye'ye. Çok uzun seneler Türkiye, yurt dışından ilaç, petrol, hammadde ithal edemez duruma geldi. O zaman böyle bir devlet okulunda parasız yatılı okumak gerçekten herkes için çok zordu. Çünkü kaloriferler yanmıyordu ve hemen her gün bakliyat yemeklerinin yendiği bir dönemdi. Ona rağmen hayatımın en güzel anılarıyla dolu bir dönem. O dönemdeki arkadaşlıklarımın hemen hemen hepsi hala devam ediyor. Toplumun da bildiği gibi, Galatasaray'ın bu anlamda özel bir yeri var. Eğitim kurumları, dernekleri, vakıfları, spor kulübüyle... Arkadaşların birbirinden kopmadığı bir yapı var orada.''



''Toplumda şöyle bir algı da var: Galatasaray'dan mezun olanlar yazar, sanatçı, iş adamı, gazeteci, politikacı olur. Sizin döneminizde Galatasaray'da okuyan bildik simalar var mı?'' diye soruyoruz İskender Çayla'ya. Şöyle bir yanıt veriyor:

''GALATASARAY LİSESİ BİR DEVLET OKULU''

''Öncelikle bir noktanın altını çizmek istiyorum: Galatasaray Lisesi bir devlet okulu ve orada okuyan öğrenciler bir bedel ödemiyorlar. Örneğin bu sene Türkiye'nin ilk 200-300 öğrencisi içerisinden 100 tane öğrenci girebiliyor okula. Gelen çocukların yarısından fazlası İstanbul dışından geliyor ve yatılı okuyorlar. Yine istatistiklere göre öğrencilerin yarısından fazlası kız öğrenci. Onlar da yatılı okuyor. İnsanların düşündüğü gibi bir elit okul değil, bir devlet okulu Galatasaray Lisesi. Fakat Galatasaray'ı bitirdikten sonra bir elitleşme süreci yaşanıyor belki. Galatasaray Lisesi'nin öğrencilerinin önemli bir bölümü orta ve düşük gelirli ailelerden geliyor. Galatasaray'a girmenin ve devam etmenin başarıya endeksli bir yapısı var. İyi bir eğitim alınca başarılı insanlar yetişiyor.''

ÜNLÜ İSİMLERLE BERABER OKUDU

''Hem yakın dönemimden, hem de kendi dönemimden çok değerli insanlar var. Bunların bir kısmı toplum tarafından biliniyor ama bir kısmı bilinmiyor. Örneğin alt dönemimden Daron Acemoğlu, kendi dönemimden Sedef Ecer, 1 yaş büyüğüm Emre Arolat  bence kendi alanlarında  çok başarılılar.''

''Benim bir üst dönemimden Candan Erçetin ve Fatih Altaylı var. Benim dönemimden Okan Bayülgen var. Fakat iş hayatında ve mesleklerinde başarılı olmuş ama duyulmamış çok sayıda Galatasaraylı var. Gerek hariciyede, gerek akademik hayatta ve gerekse ticari hayatta çok başarılı olmuş insanlar oldu.''

İskender Çayla'dan biraz da ailesinden bahsetmesini istiyoruz.

ANNE TARAFI MAKEDONYA'DAN, BABA TARAFI ÜSKÜP'TEN GÖÇMEN GELDİ

''Annem İstanbullu. Annemin babası, Makedonya'dan İstanbul'a okumak için gelmiş. Birinci Dünya Savaşı çıkınca da kalmış. Anneannem Kastamonu'da doğmuş ve babası Çanakkale'de subaymış. Savaşta yaralanmış ve İstanbul'a getirmişler. 'Bakımı için köyden bir yakını gelsin' denince anneannem gelmiş. Büyükdedem maalesef aldığı yaralar nedeniyle hayatını kaybetmiş. Fakat anneannem o sırada Makedonya'dan gelen dedemle tanışmış ve evlenmişler.''

''Baba tarafımsa Üsküp'ün Kalkandelen köyünden göçmen olarak gelmiş. Babam başarılı bir öğrenciymiş. O kadar başarılıymış ki, Tito döneminde onu eğitim için Moskova'ya göndermişler ve genç yaşta üniversiteyi bitirerek tekstik konusunda uzman kimya mühendisi olmuş. 1955 yılında Türklere baskı artınca bütün aileyi toplayıp buraya getirmiş. İlk seneler çok zorluk çekmiş. Diplomasını tanıyan yok, diplomanın çevirisi bile çok zaman almış.''



BABA HAYRETTİN ÇAYLA'NIN MUTLU SONLA BİTEN İLGİNÇ AŞKI

İskender Çayla tam bu sırada (ileride kendisinin de benzerini yaşaycağı) bir aşk hikayesini anlatmaya başlıyor.

''Babam bu sırada annemi (Hayriye Mavituna) tanımış ama ondan hoşlandığını söyleyememiş. Şu anda Sirkeci'ye çıkarken bir Meserret Han vardır, eski Tan matbaasının olduğu yerde. Annem de orada reklamcı; Türkiye'nin ilk kadın reklamcısı. Handa bir gün çok büyük bir patlama oluyor ve annem de beşinci kattan aşağıya düşüyor. Patlamada çok fazla insan ölüyor, kurtulan sayısı çok az. Annemi de öldü diye, şimdi otel olarak hizmet veren, Ayasofya'nın yanındaki binanın altında bulunan esnaf hastanesine kaldırmışlar. Aynı gün kimlik teşhisi için gelen eniştemle doktor inceleme yaparken annemin yaşadığını görüyorlar. Bu arada annemle babam henüz tanışmıyorlar. Babam annemi merak edip takip edermiş 'kim bu kadın' diye. Birgün binanın kapıcısı babama, 'oğlum seni görüyorum hep bu kızın peşinden gidiyorsun ama sen fakir bir çocuksun. Bu kadın iş güç sahibi, burada reklam işleri yapıyor. Seninle işi olmaz.' demiş. Babam da haklısın demiş ve vazgeçmiş.''

''Patlamayı duyan babam hemen olay yerine gitmiş, araştırmış ve annemin patlamada yaralandığını öğrenmiş. Annem patlamadan sonra uzun süre komada kalmış, yürüyememiş, çok ciddi ameliyatlar geçirmiş. Hürriyet gazetesinin sahibi Sedat Simavi'nin reklam işlerinden dolayı çok sevdiği bir insan olduğu için Yunanistan'a konferansa gelen bir estetik cerraha annemi ameliyat etmesi için ricada bulunmuş. Cerrah Türkiye'ye gelmiş, annemi ameliyat etmiş ve toparlamışlar annemi. Olaydan sonra babam işin peşini bırakmıyor, annemle tanışıyorlar ve evleniyorlar. O büyük olaydan sonra annem üç tane çocuk doğurdu, 78 yaşına kadar yaşadı. Bu süre içinde annemin nezle dahi olduğunu hatırlamam.''



Başka kardeşleriniz var mı peki?

Bir kız bir erkek kardeşim daha var. Kız kardeşim çocuğuyla beraber İstanbul dışında yaşıyor. Erkek kardeşim Barış Çayla ise benimle birlikte çalışıyor.



Ve geliyoruz turizme. İskender Çayla'ya turizme nasıl başladığını soruyoruz.

''BABAM VEFAT EDİNCE MECBUREN ÇALIŞMAYA BAŞLADIM''

1981 senesinde babam yurt dışında geçirdiği bir kaza sonucu vefat etti. Ailemizin durumu da çok uygun değildi, çalışmam gerekiyordu. O zamanlarda yapabaileceğim tek işin turizm olmasından dolayı turizm sektöründe işe başladım. Fransızcam vardı ve o dönem Fransa'dan Türkiye'ye oldukça turist geliyordu.

1981 senesinde havalimanı transferinde çalışarak turizme başladım. Bu sene turizmde 35. senem. Başladığımda 16 yaşındayım.

İSKENDER ÇAYLA İLK ANADOLU TURUNA ÇIKIYOR

Nouvelles Frontières'in 3 haftalık, rehbersiz, otobüssüz ve otel rezervasyonsuz Anadolu turları vardı. Bu turlarda yabacı dil bilen ve gruba eşlik eden biri olurdu. Şehirler arası otobüs şirketlerinden bilet alıyor, gittiğiniz yerlerde otel pansiyon buluyordunuz. Parasını da eşlik eden o kişi ödüyordu. Ben ilk Anadolu turuna çıktığımda 18 yaşındaydım ve gittiğim yerlerin çoğuna ilk defa gidiyordum. 11'i kadın olan 13 kişilik bir grupla o yıllarda Anadolu'ya gittiğinizi ve gittiğiniz yerde otel aradığınızı düşünün. Ama olağanüstü deneyimdi. İnsanımızın konukseverliğini, iyiliğini, Türkiye'nin zenginliklerini ben o turlarda öğrendim.



Sonrasında nasıl devam etti iş hayatı?

KUŞADASI'NDA BÜYÜK BİR CHARTER OPERASYONUNU YÖNETTİ

1984 yılında Boğaziçi Üniversitesi'nde tarih bölümüne başladım. Ancak bu süre içerisinde Kuşadası'nda Türkiye'nin en büyük seyahat acentesi olan Gürkay Turizm'de çalışıyordum. Galatasaray Lisesi'ndeki benden küçük kardeşlerimle, haftada 25-27 charter uçağının ve 3 bin kişinin gelip-gittiği operasyonu yönettim. Bu operasyonlar 1987-88-89-ve 90 seneleri boyunca devam etti. Olağanüstü bir işti. Kitle turizmi bu dönemde Fransızlarla başladı. Gürkay ve Marmara aynı şirketlerdi ve charterla turist getirirlerdi ama bu turistlerin önemli bir bölümü Anadolu turu yaparlardı. Her hafta 100-130 arası otobüs Anadolu'da dolaşırdı. O zaman internet yoktu, faks başlamamıştı ve tek iletişim aracımız teleksti. 3 bin kişilik listeleri elimizle yazar, 1980 koşullarında bu operasyonları hatasız yapardık. Adnan Menderes ve Çiğili havalimanlarına cumartesi sabahı gider, hiç uyumadan pazartesi sabahı çıkardık. Bugün bile geriye dönüp o çalışmalarımızı hayranlıkla izlerim.



Son derece kısıtlı olanaklarla büyük operasyonlar yapıyordunuz. Müşteri memnuniyeti nasıldı peki?

Şimdi müşterilerin beklentileri çok değişti. O zaman gelenler, çok kısıtlı olanaklarla bir seyahat yapacağını bilerek geliyordu. Çünkü havalimanı belli, yollar belli, otobüsler belli, oteller belli... Hatta otobüslerin üstüne Fransızca 'hava üfleyen' yazılırdı. Otobüsün kapısı açılır, püfür püfür giderdi yolcular (gülüyor).

''TÜRKİYE'DE TURİZM FRANSIZCA BAŞLADI''

''Türkiye'de turizm Fransızca başladı'' diyor İskender Çayla. Fransızca başlamasının turizmin yazılı olmayan kurallarının oluşmasında büyük fayda sağladığını kaydeden Çayla, ''1980 koşullarında her şey kısıtlı ama muazzam bir insan kaynağı vardı Türkiye'nin ve en büyük artısı da buydu. Hem seyahat acentelerinde çalışanlar, hem transferleri yapanlar ve özellikle de rehberler Türk turizminin gelişmesinde çok büyük katkıları vardır, hakları hiçbir şekilde ödenemez. O dönemde her türlü eksikliğe ve yokluğa rağmen gelen yolcuya Türkiye'yi sevdirerek göndermişlerdir. Bu rehberlerin de büyük kısmı Galatasaray Lisesi'ndendir.'' diyor.



''Şöyle düşünün: Galatasaray Lisesi'ne girebilmek için sınavda ilk 300 arasında olmanız gerekiyor. Siz bu insanları alıp acentelerede çalıştırıyor, rehber yapıyorsunuz. Çünkü turizm hızla işe dönüşen bir sektör ve öğrenciler de bu işe girdiler. Bunların çoğu sonradan doktor, mühendis oldular, başka meslekler yaptılar. O zamanlar elinizde böyle bir insan kaynağı olması bir lükstür.''

Uzun yıllar dünyadan yalıtılmış bir hayat süren Anadolu insanı, turizm ile birlikte bir anlamda dünya ile de tanışmaya başlıyor. Biz de Anadolu turlarının burada yaşayan halk tarafından nasıl karşılandığını soruyoruz İskender Çayla'ya.

''ANADOLU İNSANI TURİSTLERİ ŞAŞIRTACAK, KORKUTACAK KADAR KONUKSEVERDİ''

''Anadolu'daki yaşam oldukça sade, kendi halinde akıp giden, günün başlamasını ve bitmesini bekleyen bir sürü insandan oluşan bir yaşamdı. Fakat Anadolu insanının konukseverliği, hatta bazen turistleri şaşırtacak, korkutacak kadar. Turiste yol tarif etmek yerine onu oraya götüren, evini, sofrasını açan bir Anadolu insanı vardı.''



''KAŞ'TA ÇAMAŞIRLARIMI YIKAYIP ÜTÜLEYEN PANSİYONCU TEYZE....''

''Bir defasında Kaş'ta bir pansiyona gittik. Bir hanım işletiyordu. Bize bir yemek verdi ve ben ertesi gün turistleri tekne turuna götürdüm. Akşam geldim benim bütün gömleğim, pantolonum yıkanmış, ütülenmiş. 'Teyze niye yaptın' dedim. 'Yavrum, sen kaç gündür bunlarla dolaşıyorsun, sefil olmuşsun. Üzüldüm haline' dedi. Gerçi artık böyle değil. Artık Türkiye'nin her yerinde belki insanlar daha maddiyatçı, daha başka şeylere önem verir hale geldi.''

''O zamanlarda en büyük sıkıntıyı hijyen konusunda yaşardık. Çünkü Avrupalı misafirlerin bu konuda beklentileri karşısında Türkiye'nin sunduğu koşullar yetersizdi. Bunu hem otellerde, hem de restoranlarda yaşardık.''

Daha yeni yeni gelişen turizm sektörü, ilk ciddi kriziyle de karşı karşıya kalıyor: Körfez Krizi. Bu kriz, İskender Çayla'nın da önünde yeni ufuklar açıyor. Çayla o yılları şöyle anlatıyor:

''KÖRFEZ SAVAŞIYLA BERABER TURİZM BİR ANDA DURDU''

''Körfez Savaşı'nın başlayacağının duyulmasının ardından tüm Türkiye'de turizm bir anda durdu. Ben de o dönemde Galatasaray'dan ağabeyim, Armağan Sarı ile çalışıyordum. Armağan Sarı o zamanlar Gürkay Turizm'in sahibi idi. Bana turizmde farklılığı öğreten kişidir Armağan abi. Mimarlık eğitimi almış, olağanüstü bir rehberdi. Turizmle farklı bir mimari bakışı bir araya getirdi. İstanbul şehir silüetini de otobüslerin üstüne ilk koyan insandı. Daha sonra şansı yaver gitmedi ama Türk turizmine önemli katkıları oldu.''



ARMAĞAN SARI İLE BELÇİKA DÖNEMİ

''Armağan abi, 1992 senesinin ekim ayında Brüksel'de belki de dünyada ilk defa yapılan ve arkasında da çok büyük bir gelişme sağlayacak bir hareketi başlattı. Belçika'da üç tane büyük şehir var. Brüksel, Anwers ve Charleroi. Kanton yapıları olduğu için bu bölgelerden her biri kendi havalimanlarını yapmış, ama Brüksel hariç diğerleri kendi havalimanlarını kullanamıyordu.''

''Armağan abi buradaki boşluğu görüyor ve Fransızca konuşan kantondaki siyasetçilere, 'buraya çok büyük bir havalimanı yapmışsınız ama boş duruyor. Bu havalimanını bana verin ben de buradan Türkiye'ye veya başka ülkere charter uçakları uçurayım ve havalimanını canlandırayım' diyor. Buna çok seviniyorlar. Havalimanının tüm imkanları Armağan abinin şirketine tahsis ediliyor. Armağan abi orada Topkapı Holidays diye bir tur operatörü kurdu ve başına da beni geçirdi. Hayatımda ilk defa yabancı bir ülkede yabancılarla Türkiye broşürü hazırlayarak Türkiye tatili satmaya başladım. Yıl 1992...''

''Armağan abi burada çok ciddi talihsizlikler yaşadı. Çok güzel başlayan projede birtakım engeller çıktı. Belçika'da sivil havacılık Flamanların elindeydi ve Fransız bölgesinde böyle bir girişimin olmasını doğru bulmadılar. Uçakların uçuş izinleri geciktirildi. Uçaklar gelmiş, kiraları işliyor ama uçuramıyorsunuz. Dışarıdan uçak kiralıyorsunuz... Aşağı yukarı lisansı 4 ay geciktirince sıkıntı oldu. Yine de o sene Türkiye'ye yaklaşık 15 bin turist getirdik.''

Yıl 1993. İskender Çayla'nın daha sonra hayatını birleştireceği Lola Çayla da aynı binaya tanışıyor. Çayla görür görmez hoşlanıyor Lola hanımdan ama bu işler öyle kolay değil. Babası Hayrettin beyinkine benzer bir macera da İskender Çayla'yı bekliyor. İşte İskender Çayla'nın anlatımıyla o aşk hikayesi:

İSKENDER ÇAYLA'NIN AŞK HİKAYESİ DE BABASININKİNİ ARATMIYOR

''Tıpkı babam ve annemde olduğu gibi, bizimki de karşılıksız bir aşk olarak başladı. Benim için Belçika çok kazançlı bir ülke oldu ama en büyüğü Lola'yı tanımaktı.''

''Lola kalple ilgili ciddi bir rahatsızlık geçirmişti. Birkaç gün hastaneden kaldı. Hastaneden çıktıktan birkaç gün sonra, 6 Kasım 1993'te, daha ciddi bir kalp rahatsızlığı geçirdi. Kalbi ve solunumu durdu. Ben ambulans çağırdıktan sonra, ambulans gelinceye kadar suni teneffüsle onu hayatta tuttum. Tabi ki ondan sonra Lola da bir daha beni bırakmadı.''



KEMAL SUMAN'LA 17 YIL SÜREN RETUR DÖNEMİ

''1994 senesinde Türkiye'ye dönmeye karar verdim ve Lola da benimle beraber geldi. O zaman yine Galatasaray'dan bir abim olan Kemal Suman'ın kurduğu Retur'a ortak oldum.  Retur'da çok olağanüstü işler yaptık. Kemal abi ile 1994'ten 2011'in sonuna kadar ortaklık yaptık. Çok başarılı bir dönemdi. İspanyolca konuşulan ülkelerdeki incentive pazarının sağlıklı büyümesi ve gelişmesi anlamında büyük katkı koyduk. Fakat ticari nedenlerle 2011 sonunda ortaklığımızı noktaladık ve biz Delicias Turizm'i kurduk.''



Evlendiniz mi Türkiye'ye döndükten sonra?

Hayır, evlenme olayı 2008'de oldu.

Askerlik de gelip çatmış olmalı?

Askerliğimi 93'ün başında yapmam gerekiyordu. Fakat o sene hepsini aynı anda askere alamayacakları 106 bin kişilik bir sayı oluştu ve ilk defa bedelli askerlik çıktı. Çok da uygun bir rakama ben de yararlandım ve 2 ay kadar Burdur'da askerlik yaptım.



Kendi işinizde nasıl yol aldınız peki?

Eşimle birlikte Türkiye'ye döndükten sonra yaptığımız turizmde bazı önemli aşamalar var. Bir tanesi, 1994'te tasarım bölümünü kurmamız. Galatasaray Lisesi'nden sevdiğim bir arkadaşım olan yaratıcı tasarımcı Ahmet Başar ile başlattık. Hala da birlikte çalışıyoruz.

''DEPREM TERÖRÜN ARDINDAN YİNE YIKILMIŞ BİR TURİZMLE KARŞI KARŞIYA KALDIK''

Daha sonra gelen büyük deprem ve artan terör olaylarından sonra, yine yıkılmış bir turizmle karşı karşıya kaldık. O dönemde alt yapımızı, kendi pazarımızda ve İtalya'da çalışan acentelerin hizmetine sunduk. 19 acenteyle birlikte İtalya ve İspanyolca konuşulan ülkelerde toplu tanıtım çalışmaları yaptık, değişik bir bakış açısı getirdik. Bir de ilk defa 1995 senesinde, belki de Türklerin ilk sahip olduğu, turquia.com'u aldık.



''35 SENE BOYUNCA HUZURLU BİR TURİZM YAPAMADIK''

1999 krizinden sonra, kendi turizm bakışımızla ilgili çok ciddi bir radikal karar aldık. O da şuydu: Sadece incentive gruplar, kongre grupları, kapalı gruplar ve üst segment müşteriye yönelik çalışacağız. Bütün enerjimizi, bütün çalışmalarımızı buraya kaydıracağız. Bunda da çok başarılı olduğumuzu düşünüyorum. 2001'de 11 Eylül krizi, 2011'de Sinegog, HSBC ve konsolosluk bombalamaları yaşandı. Şimdilerde ise başka sorunlarla uğraşıyoruz. 35 sene boyunca, şöyle huzurlu bir turizm yapamadık. Aralıklı olarak gelen krizlerle boğuştuk. Buna rağmen, ben turizme başladığımda 1 milyon olan turist sayısı, şu anda 30 milyonları geçti.



Bana sorarsanız, Türkiye'nin hakettiği sayı bundan çok daha fazladır. Tarih okumuş bir insan olarak söyleyeyim. Aynı bölge içerisinde bu kadar farklı tarihi çeşitlilik gösteren hiçbir ülke yok. Ülkenin sahip olduğu doğal güzellikler, tarihi zenginlikler başka ülkelerde de var fakat bu kadar çeşitli tarih zenginliği hiçbir ülkede yok.



Türkiye turizmi konuşulurken pek çok başlıkta eleştiriler de getiriliyor. Örneğin tarihi değerlerin korunmaması, doğanın bozulması, betonlaşma... Bu konularda ne söylemek istersiniz?

''BARIŞ ORTAMI SAĞLANIRSA...''

Ben Türkiye turizminin kanserli bir yapı gibi büyüdüğünü söylemiştim daha önce. Türkiye birçok açmazın içerisinde olan bir ülke. Yeşile kesinlikle dokunulmamasını istiyorum. Ama hızla büyüyen bir nüfus, ekonomi, tüketim ve ortaya çıkan enerji gereksinimi var. Türkiye bu noktada ikilemde kalıyor. Komşularımızda doğalgaz, petrol var ama onlarla olan ilişkilerimizin geldiği nokta da ortada. Bunu aşmanın yolu, mutlak barışı sağlamaktır. Şu anki başbakanımızın daha önce söylediği 'sıfır sorun' güzel bir başlangıçtı ama geldiğimiz nokta bununla çok çelişkili. Biz Türkiye olarak sıfır soruna dönebilirsek, dünyaya tekrardan barışı isteyen, olumsuzlukları zorlamayan ülke görüntüsünü verebilirsek önümüz açık. Hatta o kadar açık ki, 10-15 yıl içerisinde Türkiye'nin turizm gelirlerinde inanılmaz bir artış yaşanabilir.



İş yaşağmı önemli elbette ancak bir de sosyal yanı var hayatın. Siz sosyal yaşamınızda neler yaparsınız? Sinema, tiyatro veya diğer kültürel faaliyetlerle aranız nasıl?

KÖPEĞİ DANKO İLE GEZMEK EN BÜYÜK HOBİSİ

Ben de eşim de sinemayı çok severiz. Bir tane köpeğimiz var, Danko adında. Onunla dolaşmayı çok seviyoruz. Beyoğlu'nda oturmam ve işimin burada olması nedeniyle buralarda dolaşmak bazen zor olabiliyor ama günlük hayatımdaki en büyük hobim o.

Tarih dergilerini ve kitaplarını okumayı çok seviyorum. Ne var ki en önemli tarih dergimiz (NTV Tarih) yine yayından kalktı.

Tatilinizi nasıl geçirirsiniz peki?

Yurt dışı gezilerinde uzun gezilerden ziyade 2-3 günlük kısa şehir gezilerini tercih ediyorum. Ben daha çok şehir gezilerini seviyorum. Elbette doğayı da seviyorum ama tercihim insanların olduğu yerler.

Şehir gezilerinin püf noktaları ne sizin için?

''GİTTİĞİNİZ ŞEHRE DOKUNMALISINIZ''

Gittiğiniz şehre dokunacak, orayı yaşayacaksınız. İşin püf noktası bu benim için. Mesela Venedik'e gittiniz ne yaparsınız? Birkaç tane saray, birkaç önemli müze gezer, sonra da belki bir gondola binersiniz. Ama esas o şehrin sokaklarını dolaşırsınız. İstanbul da öyle bir şehirdir mesela. Gittiğim her yerde sokakları dolaşmayı, oturup bir yerde bir şeyler içmeyi, insanları gözlemlemeyi seviyorum.



Eşinizin tatil tercihi sizinkiyle uyuyor mu?

''LOLA BİR GÜNÜNÜ SAHİLDE GEÇİREBİLİR AMA BEN ASLA''

Eşimle de bu tip geziler yapıyoruz, bu konuda bir uyum var ama bir yerde ayrılıyoruz. O bir plajda tüm gününü geçirebilir ama ben geçiremem. Lola İspanyol olduğu ve deniz kenarında da bir evleri olduğu için yaz dönemlerinde ailesiyle orada zaman geçiriyor. Ben de onunla gidiyorum ama bir yerde durmuyorum. Aynı yerde tüm günümü geçirmem mümkün değil.



En favori şehirleriniz nereler peki?

İstanbul başta geliyor. İkinci favori bölgem ise Kapadokya. Çünkü bir turizm ürünü olarak Kapadokya'nın sadece denizi yok. Oradaki, doğa, tarih, insan, sakinlik, vadiler... Kapadokya'yı gerçekten çok seviyorum.



İçinde yaşadığım halde İstanbul'da dolaşmaktan asla sıkılmam. Özellikle Beyoğlu ve Galata civarındaki sokaklarda gezmeyi, oturup oralarda insanları izlemeyi, şehrin hareketini yaşamayı seviyorum.

Yurt dışında ise en sevdiğim şehirlerden birisi Madrid. Bizim Türkler Barselona'yı sever ama ben Madrid'i seviyorum. Oradaki yaşam, binalar, kentin enerjisi beni daha çok etkiliyor.

Onun dışında Venedik de benim için özel şehirlerden biri. Bir de, Fransa, Almanya, İsviçre sınırındaki üçgende yer alan Alsas diye bir bölge var. Orası da favorilerim arasında. O bölgede özellikle yılbaşı döneminde özel bir yere gitmek isteyenlere Alsas'taki Colmar şehrini öneriyorum.



Bu seneye seneye dair planlarınız ne peki?

''NEW YORK'U VE ÇİN'İ MERAK EDİYORUM''

Daha önceleri, Afrika dahil, uzun seyahatler yaptım. Güney Amerika'ya da defalarca gitmeme rağmen New York'a gidemedim henüz. Orayı görmek istiyorum. Onun dışında Çin'i görmek istiyorum. New York'u planlıyorum şu anda ama Çin henüz plana girmedi.



Tekrar dünyaya gelseniz yine turizmci olmak ister miydiniz?

Tekrar turizmci olmak ister miydim? Çok zor bir soru. Ben babam öldükten sonra turizme zorunluluktan başladım ve o dönem o yaşta birisinin para kazanabileceği hiçbir iş yoktu. Ondan sonra da hep turizmde çalıştım. Turizmin en çok şu tarafını seviyorum: Özellikle yurt dışında yanlış tanınan bir ülkede yaşıyoruz. Bunu onların anlayacağı, entelektüel düzeyde anlatmayı, onları şaşırtmayı seviyorum. Pek çok turizmcinin de aynı şeyi düşündüğünü biliyorum. Bir de turizmde çok insan tanıyorsunuz. Başka meslek yapsaydım yurt dışında bu kadar çok insan tanıyamazdım.

Ama tarihe de çok ilgili bir insanım. Belki akademik düzeyde onu yapmayı isterdim.



Turizm sektöründe çalıştığınız sürede unutamadığınız bir anınız oldu mu?

Bodrum'da bizim bütün transferleri yaptırdığımız bir taksici vardı. Bodrum'daki bütük transferleri ona verirdik. 1980'li yıllarda bizimle çok güzel işler yaptı. Yıllar geçti, vefat etti. Haberimiz oldu ama geç oldu. Birgün eşimle Bodrum'a gittik ve akşam yemekten otele giderken bir taksiye bindik. Sohbet ederken taksi şoförüne, 'Yıllar önce biz burada bir taksici ile çalışıyorduk. Bütün işleri ona veriyorduk ve o da işini güzel yapıyordu. Vefat etmiş' dedi. İsmini söyleyince taksici arabayı durdurdu ve 'abi o benim babamdı. Biz bu arabayı ve neyimiz varsa o zaman senin babama verdiğin işler sayesinde aldık' dedi ve sarıldı öptü. Çok duygulandık.

O zamanlar, özellikle Anadolu'da turizm geliri olağanüstü bir şeydi. İki odasını pansiyon yapan bir senede araba alıyordu. Turizm sayesinde bunu yapan çok insan oldu.



Bu Haber 07.04.2016 - 07:13:23 tarihinde eklendi.
Kullanıcı Yorumları
  • Z 11.12.2019 - 04:03

    Size baba diyebilir miyim?

  • Berrin Yanıkoğlu 15.04.2016 - 02:14

    Çok güzel bir yazı olmuş! Deneyimlerini, başarılarını ve anılarını iyi ki paylaşmışsın, pekçok yönünü bilmiyordum, her yönüyle gurur duydum!

  • İhsan Alboğa 06.04.2016 - 10:28

    Çok samimi ve sıcak duygularınızı bizlerle paylaştığınız için teşekkür ederiz. İşiniz gücününüz rast gitsin Sevgili İskender Çayla...

  • Erkan CEYLAN 05.04.2016 - 10:02

    Tebrikler İskender Bey.. Turizmdeki herkes sizin mantalitenizde olsaydıTürk Turizmi çok daha iyi yerlerde olurdu..Pamukkaleye bekliyroruz..Sevgiler

  • Rasim Güvendi 05.04.2016 - 07:57

    ISKENDER KARDEŞİM GÖZLERİM YAŞLANDI....SEVGİLERİMLE

  • oktay 04.04.2016 - 11:31

    İskender Bey Başarılarla dolu hayatınızı anlattığınız teşekkürler, en az sizin kadar kardeşinizde çok başarılı çalışmalar yapıyor sizin kadar ön planda olmasa dahi 62 senedir turizm nedir bilmeyen Belediyeleri Turizm fuarlarında temsil ediyor belediyelere Turizm fuarlarında olmaları için öncülük ediyor danışmanlık yapıyor sizler ağabi kardeş olarak turizm için yaratılmış kişilersiniz bir Turizmci olarak sizleri tebrik ediyorum

En Çok Okunanlar
Bunları Okudunuz Mu?
Yazarlar
Tüm Yazarlar
GÜNCEL HABERLER
SEKTÖREL HABERLER

Turizm gündemine ilişkin haberlerin her gün mail adresinize gelmesi için abone olun.