Batı-Rusya geriliminde Türkiye arada kalır mı, riskler neler?

Batı-Rusya geriliminde Türkiye arada kalır mı, riskler neler?
Moskova Devlet Üniversitesi Öğretim Üyesi Dr. Kerim Has, Rusya-Türkiye ilişkilerinin mevcut durumunu, iki ülke arasındaki ilişkleri tehlikeye atabilecek riskleri, ABD/AB-Rusya geriliminin Türkiye'ye nasıl yansıyacağı ve Rusya'nın Türkiye için istikrarlı bir turizm pazarı olup olmadığı başlıklarında TurizmGüncel'e önemli değerlendirmelerde bulundu.


TurizmGüncel - Özel Haber

Rusya'nın uluslararası siyaseti ve bölgesel denklemler konusunda yaptığı tutarlı analizleriyle dikkat çeken Dr. Kerim Has, son dönemde Türkiye-Rusya ilişkilerinde ciddi ilerleme ve yakınlaşma kaydedilmesine rağmen ilişkilerin hala kaygan bir zeminde olduğuna dikkat çekiyor.

Türkiye ile Rusya arasındaki ilişkilerin Suriye'deki 'al-ver'lere göre ilerlediğine işaret eden Has, ABD/AB ülkeleri ile Rusya arasında yaşanan gerilimin Türkiye'ye nasıl yansıyacağı konusunda ise, ''Batı-Moskova ilişkilerinde tarihte en geniş ölçekteki diplomatik krize dönüşen ajan zehirlenmesi olayının, nereden bakılırsa bakılsın, Türkiye’yi de bir müddet sonra bir tercihe zorlama ihtimali düşük değil.'' yorumunda bulunuyor.

İşte Dr. Has'a yönelttiğimiz sorular ve onun yanıtları:

Halihazırda Türkiye-Rusya ilişkilerinin geldiği noktayı nasıl değerlendiriyorsunuz?

''RUSYA-TÜRKİYE İLİŞKİLERİ SURİYE'DEKİ 'AL-VER'LERE GÖRE İLERLİYOR''

Türkiye-Rusya ilişkilerinde 2000’li yıllarda siyasi düzeyde karşılıklı güven konusunda ciddi mesafeler alınmış ve 2011’de vizelerin kaldırılması gibi toplumsal açıdan “devrimsel” bir adım olarak nitelendirilebilecek birçok ilerleme kaydedilmişti. Sonrasında malum 2015 Kasım’ında uçak krizi patlak verdi. 8 aylık kriz boyunca iki taraf açısından da ilişkilerde neredeyse tamamen “köprülerin atılması” süreci yaşandı. Normalleşme süreci başladığından beri ise ilişkilerin enerji, karşılıklı ticaret, turizm de dahil bütün boyutları Suriye’deki “al-ver”lere göre ilerleme kaydediyor.

''RUSYA'NIN BÖLGEDE YÖNETMESİ GEREKEN ÇOK SAYIDA KONU VAR''

Halihazırda sahadaki durumun çok kırılgan olduğu Suriye’de bir an önce siyasi çözümü öncelemek isteyen Rusya’nın bölgede yönetmesi gereken birçok güvenlik riski var: Ankara’nın “terörle mücadele” parantezine aldığı PYD/YPG’ye karşı operasyonları ve bununla ilgili olarak Afrin, Menbiç ve Fırat’ın doğusu meseleleri, başta ABD olmak üzere yabancı ülkelerin Suriye’deki askeri varlığı, İdlib düğümü, masaya oturmaya razı olmayan muhalif grupların nereye yönlendirileceği, İran’ın bölgesel rolünün sınırlandırılması, İran-İsrail çekişmesi, Tahran ile Riyad yönetiminin bölgedeki çatışmacı rekabeti gibi hususlar bunlar arasında en öne çıkanları.

''MOSKOVA, TÜRKİYE-RUSYA İLİŞKİLERİNİ BELLİ BİR HASSASİYETLE YÜRÜTMEK ZORUNDA KALIYOR''

Bütün bu meselelerin her birinin Ortadoğu’ya dönüş yapan Moskova açısından Türk-Rus ilişkileriyle de yakından ilgisi var. Bu sorunlar Kremlin’in sadece risk yönetimi bağlamında değil, bazı sorumluluklar alması ve pozisyon ayarlamaları yapması açısından da Türkiye-Rusya ilişkilerinin belli bir hassasiyetle yürütülmesini zorunlu kılıyor. Dolayısıyla mevcut Ankara-Moskova ilişkilerini “zorunlu ortaklıkla kaygan bir zeminde ilerleyen pazarlıklar süreci” olarak değerlendirmek yanlış olmasa gerek. Bu tabloyu, karamsarlıktan ziyade Türk-Rus ilişkilerinde şu sıralar epey ihtiyaç hissedilen gerçekçi bir okuma olarak görmek zannediyorum daha doğru bir yaklaşım olacaktır.



İki ülke ilişkilerinde en çok risk barındıran başlıklar neler, kısa vadede bunların aşılması mümkün mü?

''SURİYE, RUSYA-TÜRKİYE İLİŞKİLERİNİN TÜM BOYUTLARINI ETKİLEYEBİLİR''

Suriye üzerinden ilerleyen pazarlıkların ilişkilerin bütün boyutlarını etkileme potansiyeli olduğunu belirtmem şart. Her iki ülke için Suriye’den kaynaklı bazı güvenlik riskleri söz konusu iken bu sorunların başta enerji ilişkilerini etkilediği de açık.

''DENİZBANK'IN SATIŞININ SALT TİCARİ NEDENLERLE OLDUĞUNU DÜŞÜNMÜYORUM''

Türk Akımı’nın Avrupa’ya gidecek ikinci hattının Türkiye topraklarındaki inşasına dair Gazprom’un Ankara’dan beklediği iznin henüz alınamamasının tek başına doğalgazda indirim talebi veya Rus gazında re-export hakkı istemekle ilgisi olduğu kanaatinde değilim. Benzer şekilde, Akkuyu nükleer santral projesinde de finansman yükünün paylaşımı noktasında bir tıkanma olduğu görülüyor. Önümüzdeki günlerde Akkuyu’da yine ve yeniden bir temel atma töreni gerçekleştirilecek olsa da projenin akıbeti hala bazı soru işaretlerini içinde barındırıyor. Rusya’nın en büyük bankası Sberbank’ın çatısı altındaki Denizbank’ın 2017 karı 477 milyon doları geçmişken Türkiye pazarından çıkış için görüşmelere başlamasının da salt ticari veya teknik nedenlerle olduğunu düşünmüyorum. Pek tabii yine aynı nedenlerden dolayı karşılıklı ticaret ve yatırımlar, turizm, kültür ve eğitim alanındaki işbirliği de ilişkilerin gergin olduğu anlarda özellikle Rus cenahında maalesef hızlıca radara takılan başlıklar.

Bu sorunların güvenlik riski başlığı altında değerlendirilebilecek bir kısmı daha yapısal ve uzun vadede aşılabilecek çözümler gerektirirken, diğer bazıları ise iç ve dış politikada gerginliği azaltıcı, demokratik normları belli standartlara ulaştırabilecek bazı olumlu adımların atılması ve bunun ekonomiye muhtemel pozitif getirileriyle yakından ilgili. Niyet vaki olursa çözüm vadesi de kısalır.

Giderek gerilen ABD/AB-Rusya ilişkileri Türkiye için bir rahatlama mı getirir, yoksa yeni gerilim başlıkları mı oluşur?

''RUSYA İLE DENGELİ PPOLİTİKA, 'ZORUNLU ORTAKLIĞA' EVRİLDİ''

Türk dış politikasında Batı ile stratejik ortaklık ve Rusya’yla ilişkiler geleneksel olarak genelde hep dengeli bir çizgi izleye geldi. Ancak bu dengeli ilişkiler modeli, son yıllarda ciddi bir değişim gösterdi ve Türkiye’nin iç ve dış politikasında yaşanan sorunlar nedeniyle halihazırda dengeden ziyade Rusya’yla “zorunlu ortaklık”, ABD/AB ile de yine “transactional partnership” olarak nitelendirilen “perakende ilişki modeli” gibi bir durum söz konusu. Dolayısıyla Ankara’nın hem Batı hem de Doğu ile “birbirini tamamlayıcı” bağları bir süredir sınırlı ve seçili konu başlıkları arasına ve belli zaman aralıklarına sıkışmış durumda. Pek tabii, bu durumdan bir an önce çıkmak Türkiye’nin çıkarına.

''BATI-RUSYA GERİLİMİ TÜRKİYE'Yİ TERCİHE ZORLAYABİLİR''

İngiltere ile Rusya arasında patlak veren, ancak halihazırda iki ülke sınırlarını oldukça aşan ve Batı-Moskova ilişkilerinde tarihte en geniş ölçekteki diplomatik krize dönüşen ajan zehirlenmesi olayının ise nereden bakılırsa bakılsın Türkiye’yi de bir müddet sonra bir tercihe zorlama ihtimali düşük değil. Batı ile Rusya arasında bahsi geçen dengeli ilişki modelini sürdürmek isteyen Türkiye gibi devletler, büyük ölçüde uluslararası planda bu iki önemli askeri ve siyasi güç merkezi arasında çıkan -çatışmalardan değil- ihtilaflardan kendilerine açılan fırsat pencereleriyle nüfuz alanlarını ve ekonomik kazanımlarını artırabilme imkanı yakalarlar. Bu yüzden de Rusya-Batı ilişkilerinin ne tam uyumlu ne de çatışmacı bir boyut kazanmadan sadece “biraz limoni” seyretmesi Türkiye gibi ülkelerin çıkarlarının maksimizasyonu açısından tabii olarak en kazançlısıdır.

''TÜRKİYE'NİN ÖNCELİĞİ BATI İLE RUSYA ARASINDA SIKIŞIP KALMAMAK OLMALI''

Dolayısıyla nasıl Batı ile Rusya’nın PYD/YPG meselesinde nispeten birbirine yakın tavırları Ankara’yı rahatsız ediyorsa, ABD/AB-Moskova arasındaki gerginliğin de ihtilaf sınırlarını aşarak çatışmacı bir perspektif kazanması Türkiye’nin çıkarına olmaz. Hele şimdilerde Suriye üzerinden hem NATO/AB ile ittifak ilişkilerinin ciddi sınamalardan geçtiği hem de Moskova’yla kırılgan zeminde yürüyen müzakere süreçleri göz önüne alındığında Türkiye gibi devletler açısından Rusya ile Batı dünyası arasındaki gerilimlerde sıkışıp kalmamak esas öncelik olmalı.



''RUSYA SWIFT SİSTEMİNDEN ATILIRSA...''

Bu durum göz önüne alındığında, Batılı ülkeler Rusya’ya yönelik diplomatik yaptırımlarını daha geniş çapta Rus bankalarının uluslararası Swift sistemine erişimine kısıtlama getirme gibi finansal baskılama araçlarıyla destekleme kararları alırlarsa Ankara’nın da bir seçimle karşı karşıya kalma ihtimali hiç yabana atılmamalı. Yine Suriye’de yeni bir kimyasal silah saldırısı vs. bir nedenle Şam yönetimine müdahale gibi askeri açıdan Moskova’yı zorlayıcı kararlar tatbik edilirse de Suriye sahasında bir süredir Rusya’yla çok yakın bir askeri diyalog yürüten Ankara, safını daha net bir şekilde belirlemek zorunda kalabilir. Dolayısıyla ABD/AB ile Rusya arasındaki son krizin Türkiye açısından rahatlama mı yoksa yeni gerilim başlıkları mı oluşturacağı sorusu bundan sonra tarafların atacakları adımlarla yakından ilintili.

Yukarıdaki sorular göz önüne alındığında Rusya, Türkiye için stabil bir turizm pazarı olur mu, yoksa gerilimlere bağlı olarak inişli-çıkışlı bir seyir mi izler?

RUSYA-TÜRKİYE İLİŞKİLERİNDE EN HIZLI İLERLEME SAĞLANAN ALAN TURİZM''

Şu an için normalleşme sonrası ikili ilişkilerde en hızlı ilerlemenin sağlandığı alan şüphesiz ki turizm. 2017’de Türkiye’ye gelen Rus ziyaretçi sayısı tarihi bir rekorla 4,7 milyonu geçti. Bu, çok önemli bir gelişme olmakla beraber ilişkilerin seyriyle de doğrudan alakalı. Rus turist sayısının uçak krizi süresince yüzde 90’ı geçen oranlarda azalması, normalleşme sonrası ise tam aksi şekilde yüzde 500’leri aşan oranda artış göstermesi bir şeyi gayet net olarak gösteriyor: Rus ekonomisinin durumundan önemli ölçüde bağımsız olarak Rus turistler için Türkiye halihazırda fiyat-kalite dengesi açısından en tercih edilir destinasyon.

''RUSLARIN TÜRKİYE'YE AKIN ETMESİ EKONOMİK İYİLEŞMEDEN DEĞİL''

Normalleşme sonrası Rusya’da Türkiye algısının olumlu yönde değişmeye başlaması, Türkiye’de terör saldırılarının azalması gibi hususlar coğrafi yakınlığı, kültürel çeşitliliği, sunduğu alternatif turizm imkanlarıyla buluştuğunda Rus turistler için Türkiye’yi ilk sıradaki konumuna hızlıca yeniden taşıdı. Yoksa Rus ekonomisi 2017’de sadece yüzde 1,5 civarında büyürken Türkiye’ye gelen Rus ziyaretçi sayısının 2016’da 866 binden bir yıl içinde 4,7 milyona çıkmasını başka türlü izah edebilmek pek olanaklı değil.

''CİDDİ KRİZLER OLMADIĞI MÜDDETÇE RUS TURİSTE TÜRKİYE KAPATILMAZ''

Bütün bunlar göz önüne alındığında, ilişkiler yolunda seyrettiği müddetçe Rusya’nın Türkiye için stabil olmanın ötesinde karı artıran bir pazar olduğu açık. Ciddi krizler yaşanmadığı takdirde de yine Moskova’nın Rus turistler açısından Türkiye pazarını kapatmak gibi bir yola başvuracağını sanmıyorum. Neticede Kremlin yönetimi de uçak krizi sonrası kendi vatandaşlarının ilk sıradaki turizm destinasyonu olarak nasıl hızlıca Türkiye’ye “aktığını” görmüş olsa gerek. Dolayısıyla ilişkilerdeki gerilimlere veya bölgedeki güvenlik risklerine bağlı olarak zaman zaman resmi uyarılar, charter uçuşlarda kısmi kısıtlama vs. söz konusu olabilir belki ama turizm alanındaki Türk-Rus ilişkilerinin iniş-çıkışlı bir seyir izlemesinin asıl nedeninin turistlerin kendi tercihlerinden ziyade siyasi olduğunu not etmekte yarar var.

Son olarak, Rusya kamuoyunda nasıl bir Türkiye algısı var?

''RUSYA KAMUOYUNDA 4 ÇEŞİT TÜRKİYE ALGISI VAR''

Rusya kamuoyunda kabaca 4 çeşit Türkiye algısı var. Birincisi, dış politik algı olarak ifade edebileceğimiz, NATO üyesi olmakla beraber Batı dünyasıyla ciddi yapısal sorunlar yaşayan ve bu yüzden Rusya’yla da “dansa kalkan” bir Türkiye algısı. İkincisi ise Rus entelektüelindeki algı türü diyebileceğimiz siyasi motivasyonlu Türkiye algısı. Bu algı, tarihsel açıdan “CHP-TSK” ikilisini simgelerken son 15 yıldır “Erdoğan algısı”na dönüşmüş durumda. Uçak krizi süresince yaşananların derinden etkilediği bu algı çeşidi halihazırda Rus entelektüeli, medyası ve kamuoyunda Türkiye hakkındaki hakim tonu oluşturuyor.

Üçüncü algı çeşidi ise büyük ölçüde “deniz-kum-güneş” üçlüsü üzerinden şekillenen “her şey dahil” (all inclusive – всё включено) otelleriyle Türkiye’nin Rus turistler için öncelikli destinasyon algısı. Nispeten önceki iki algı çeşidine göre Ruslarda daha nötr ve belli oranda da pozitif yaklaşımlara neden olan bu algı, Türkiye hakkındaki önyargıların azalması bağlamında en işlevsel olanı. Son olarak ise Rus toplumunun önemli bir kesiminde Türk denince ilk akla gelen “inşaat işçisi” algısı. Türk firmalarının uzun yıllardır Moskova başta olmak üzere Rusya’nın birçok yöresinde milyarlarca dolarlık inşaat projelerini gerçekleştirmiş olmaları bu algının da zamanla Ruslarda yerleşmesine neden oldu. Ancak gerek uçak krizi sırasında Türk işçi vizelerinin alımında baş gösteren zorluklar gerekse de Rusya’ya giden Türk vatandaşlarının artık farklı sektörlerde de faaliyet göstermeye başlamaları dolayısıyla bu algıda da son yıllarda belli ölçülerde zemin kayması yaşandığını söylemek yanlış olmaz.


Bu Haber 29.03.2018 - 19:50:13 tarihinde eklendi.
Kullanıcı Yorumları
Henüz yorum yapılmadı.
En Çok Okunanlar
Bunları Okudunuz Mu?
Yazarlar
Tüm Yazarlar
GÜNCEL HABERLER
SEKTÖREL HABERLER

Turizm gündemine ilişkin haberlerin her gün mail adresinize gelmesi için abone olun.