Feti Kuyucu

Turizm sektöründe 2017 yılı: Hoş mu geliyor, boş mu geliyor?

2016 yılı turizm sezonuna çok dinamik olaylarla başlamıştık ve bunun rakamlara yansıması çok sert oldu. Bu yılı; küresel, finansal, jeopolitik, güvenlik, terörizm ve en önemlisi içsel risklerle dolu, halen belirsizliğin devam ettiği ve 2017’de de devam edeceği görünen bir dinamiklikle tamamlıyoruz. Devam eden bütün riskler geleceği planlamada ve karar almada kafaları oldukça meşgul etmektedir. Belirsiz ve yönsüz bir durum söz konusudur.

ABD ve AB’deki ekonomik ve sosyal hareketler önemli bir risk oluştururken, önemli kaynak sağlayıcılarımızdan Rusya Federasyonu’nda ve diğer pazarlarda ayrı ayrı dinamiklikleri yönetmek, algılamak, ona göre strateji ve eylem planı oluşturmak çok zor gözükmektedir. 
 
Bu süreçte tüm sektörlerde olduğu gibi turizm sektöründe de değişiklikler yaşandı. 3S olan tatil algısına güvenlik de eklendi, 4S oldu. Arkasından terörizm tehdidi, ülke algısı/imajı eklendi. (Uluslararası ilişkilerde yaşanan politik gelişmeler/islamfobi...) 
 
Bir marka, özelikle Antalya markası, bu kadar baskı altında kalırsa nasıl dayanabilir, nasıl rekabet edebilir ve nasıl ürün gamını ve portfolyosunu geliştirebilir?
 
Küresel ekonomide makro verilerde belirsizlik ve belirsizlik hâli, bölgesel komşularımızda her geçen gün artan şiddet, sınırımıza dayanmış olup, artık silahlı güç olarak fiilen taraf olduğumuz olaylar belirsizliğin ve öngörülemezliğin en önemli parametreleridir. Ekonomi tarafında ise kredi derecelendirme kurumları not baskısı, ABD kaynaklı veriler gündemi oldukça meşgul etmeye devam etmektedir. Bizim gibi tasarruf açığı olan ve dış piyasalardan borçlanmak zorunda olan ülkeler için risk ve maliyet artmaktadır.
 
Özelikle dolar hareketlerinde değer bazlı hareketleri ve faiz bazlı hareketleri çok önemsiyoruz. Kurlar ve faiz üzerindeki baskı devam ederken finansmana erişimde de zorlanma, faiz oranlarında yükselen trend mevcut risk primi ile daha da artmaktadır. Kısa bir örnek vermek gerekirse: 10 yıl vadeli 100 mio $ yatırım kredisi kullanan bir turizm şirketinde son bir buçuk yıldır ve bu yılki krizin etkisi ile iki yönlü ana maliyet unsuru mevcut, kur farkı ve faiz artışlarıdır.
 
Birincisi; kur farkı nedeniyle oluşan maliyet, yılbaşından buyana artıyor. (2015 yıl  sonu  $ kuru 2,91  - 2016 yıl sonu tahmini 3,10/Piyasa beklenti anketi yaklaşık kur, ancak oynaklık artıyor). Kur artış farkı yüzde 6,5 yani yılbaşında 291 mio TL borcu olan şirketin yılsonunda (2016 sonu)  kur farkının etkisi ile yeni borcu 310 mio TL olacak. TL karşılığı olarak borç tutarında artış/ fark 19 mio TL olacaktır.
 
İkincisi; dolar cinsinden kullanılan kredilerde fix (sabit değilse) yani 6 ay vade libor endeksli değişken bir faiz oranı ile kullanılan kredi ise (birçok finansman böyle) yaklaşık yüzde 1 ilave finansman maliyeti artışı ile karşı karşıya kaldı. Bir örnekle açıklayalım:
 
Diyelim ki 10 yıl vadede libor + 5 ile borçlanma oldu. 2014’te 6 aylık libor 0,30 lardan başlayarak bugün 1,26 civarına dayanmıştır. Yani 2014 kullanılan kredide yıllık bazda maliyet yaklaşık  yüzde 1 civarında artmıştır. Bu da ilave 1 mio $ faiz maliyeti artışı demektir. Eğer 2016 yılında kriz nedeniyle şirket krediyi tekrar yapılandırdı ise yeni faiz oranı ile ilave maliyetleri en az yüzde 1,5-2 arasında artmıştır. Kısacası libordaki artış ve yeniden yapılandırma maliyeti bir turizm şirketine yıllık finansman maliyeti artmış, ilave toplamda yüzde 3 civarında ek finansman yükü oluşmuş durumdadır. Özetle toplamda mevcut finansman yüküne ilave yıllık 2,5 – 3 mio $ lık ek bir finansman maliyeti, yatırımcının hesabını bozmuştur.  Kısacası 100 mio yatırım kredisi için 5 mio $ ‘lık finansman maliyetine katlanırken, faiz artışı ve yapılandırma sonrası yeni finansman yükü 8 mio $ olmuştur. Kısacası evdeki hesap çarşıdaki hesaba uymamıştır. Bu maliyetler sürdürülebilinir değildir.
 
Bütün bu açıklama ve yorumlardan sonra biraz makroekonomik olarak bakalım gelişmelere: AB’de halen makro ekonomik tablo iyi değil. Kısa vadede iyileşecek gibi de durmuyor. Negatif faize rağmen (gevşek para politikası), ülkeler arası mali/finansal uyumsuzluk, artan bankacılık sektörü sorunları (son günlerde Deutsche Bank sorunu / İtalyan bankalarının durumu…), işsizlik, büyüyememe, yüksek kamu borçları ve sosyal anlamda İslamafobi algısı, mülteci sorunları ana belirsizlikleri oluşturuyor. Tüm bu parametreler ve yaşanmakta olan sosyo-ekonomik olaylar tüketici davranışlarını, karar almasını ve seyahat kararlarını direkt etkiliyor. Perşembenin gelişi çarşambadan bellidir, dikkatli olmamız lazım.
 
Gelelim 2017 yılına…. 
 
İç yapıda 15 Temmuz olayları ve devam eden yansımaları, terörizm, uluslararası ilişkilerde bozulmalar (Türkiye – başta Batı olmak üzere ve Orta Doğu ülkeleri/sınır ülkelerle olan politik ilişkiler ), Irak – Suriye hattındaki savaş/kaotik hal, müdahil durum ve özellikle Musul stratejilerinin (Musul’a askeri müdahale) durumu, sonuçları ve algısı sektörü çok ama çok önemli şekilde etkisi altına almıştır. (Rusya ile ilişkilerin normalleşeceğini varsayıyoruz.) “Turizm endüstrisinin kurumsal ve bireysel karar almasındaki vazgeçilmez öncelik;  kişisel güvenlik ve güvenli ortamlara seyahat düşüncesidir.” Bu tip ekonomik ve sosyal ortamlarda önemli olan, davranış/strateji kamu otoritesi, ilgili sivil toplum örgütlerinin ortak akılla durum tespiti yapması, acil eylem planı hazırlamak ve eyleme geçmektir. Antalya kenti ve turizm markası kendi stratejisini yaratmak ve uygulamak zorundadır. Ortak akıl ve ortak eylem planı içerisinde olunmalıdır. Tüketici/kaynak sağlayıcı pazarlarla bireysel ve kurumsal değil, “Antalya Markası” olarak planlı ve örgütlü olarak, gerekirse kapı kapı dolaşarak, tüm platformlarda algı yönetimi yapılmalıdır. Pazarlamada tek elden kolektif bir anlayış olmalı, Antalya markası ön planda olmalı ve kesinlikle profesyonel destek alınmalıdır. 
 
Ülkemizin bu konuda tecrübeli birçok uluslararası kurumsal iletişim kurum ve şirketleri vardır. Bu kurumlardan profesyonel destek alınmalıdır. Kurumsal iletişim uzmanlık isteyen bir konudur bir yanlış algı/hareket her şeyi bitirir. Antalya Büyükşehir Belediyesi veya Antalya Tanıtım Vakfı ve benzeri bir koordinasyon kurum etrafında kamu ve özel sektör destekli, STK ‘ların ve diğer tüm sektör oyucularının katılımı ile üst kurul aracılığıyla acil olarak eylem ve uygulama planına geçilmelidir.
 
Akdeniz çanağında yıllarca güçlü rakibimiz konumunda olan ve 2011 Ocak ayında başlayan Arap Baharı ve 6 yıldır yaşanan sosyo-ekonomik olayların Mısır turizm endüstrisini ne hale getirdiğine iyice bakmak, anlamak ve stratejimizi ona göre acilen kurgulamak zorundayız. 
 
“KURT KIŞI GEÇİRİR AMA YEDİĞİ AYAZI UNUTMAZ.’’ 
 
Turizm sektörü de 2016 yılını unutmamalı ve yeni stratejilerini buna göre geliştirmeli.
 


Bu Makale 26.12.2016 - 20:47:04 tarihinde eklendi.


Kullanıcı Yorumları
Henüz yorum yapılmadı.
En Çok Okunanlar
Bunları Okudunuz Mu?
Yazarlar
Tüm Yazarlar
GÜNCEL HABERLER
SEKTÖREL HABERLER

Turizm gündemine ilişkin haberlerin her gün mail adresinize gelmesi için abone olun.