Emir Hepoğlu

Turistlerin kullandığı tuvaletler Testere filminin platosu gibi

Ülkemizi, tarihi ve doğal güzelliklerimizin yanında temizliğimiz, çevreye, doğaya ve diğer insanlara olan saygımızla da pazarlamalıyız. Unutmayalım ki tuvaletlerimizde görüntülenecek bir dijital kare saniyeler içinde tüm dünyanın göz önüne çıkartılabilir.

 
Orhan Gencebay fan kulüp binası mı yoksa umumi tuvalet mi belli değil, her yerde ünlü sanatçının 70’li yıllarda çektirmiş olduğu fotoğraflar ve afişler. Ucuz bir teypten çıkan berbat bir cızırtı. CD filan değil,  tarih öncesinden kalma bir kaset kaydından bangır bangır  'Bir teselli ver' çalmakta. Testere filminin platosuna girmişsiniz hissi veriyor birazcık. Çıt çıt yanıp sönen floresan lambalar, belli ki starterleri çoktan ayvayı yemiş ama ambiyans bozulmasın diye müdahale eden yok. Karanlık bir giriş, kapı kenarına nedendir dizilmiş bilinmez kabak otomobil lastikleri vs. Arkadan kesif bir idrar kokusu ki işte sizi asıl havaya sokan da bu oluyor zaten. 



Gömlek düğmeleri göbeğine kadar açık ve ensesine ıslak kumaş mendili fular muadili yerleştirmiş olan pala bıyık, kafamdaki hasır fötr ve John Lennon gözlüklerimden olsa gerek beni turist zannederek 'Hello' diyor. Selam hocam lafını duyduğunda bıyıklarının altında kısmen gözüken dudaklarına hafif bir gülücük konduruyor. 
 
Bu onu biraz daha sempatik mi yaptı ne?
 
İçerisi fazla aydınlık olmadığından gözlüklerimi çıkarıyor sonrasında pişman oluyor ve çıkarmamış olmayı diliyorum ancak artık çok geç zira bu olağanüstü berbat ortamı incelemek, notlar almak ve mümkünse görüntülemek bana farz oluyor. Aslına bakarsanız çok uzun zamandır umumi tuvaletlerin bakımsızlığı konularında takıntılıyım. Memleketteki tuvalet kültürünün genel itibari ile berbat olmasına rağmen bu tuvalet, bulunduğu lokasyon, içinde barındırdığı karakter ve orijinalliği vesilesi ile derinden gelen bir sesle 'yaklaaaşşş' misali beni kendine çağırıyor.
 

 
Çağrının çekiciliğine dayanamıyor kendimi karanlığın içine atıyorum. İdrar kokusu tanımlamakta zorluk çektiğim başka kokularla karışıyor. Belli ki biraz önce hortumla genel ve detaylı bir temizlik yapılmış. Yerler ıslak, ayağımı bastığım yer çamur oluyor. Üç yerinden yamalı hortum ise anakonda misali kıvrılıp lavabo tezgahının altına uzanmış. Tezgahın üzerindeki mermer fazlaca kararmış,  lavabo üzerindeki ve duvar diplerindeki bakterilerin birleşip birazdan üzerime atlamalarını bekliyorum. Kesin mutant olayına girmişlerdir burada. Temizlik için deterjan filan kullanmadıkları belli, en fazla Arap sabunu. Bu haliyle çevre dostu tuvalet olarak bile adlandırılması mümkün.
 
Sonra alt tarafları çürüyüp dökülmüş olan kabin kapılarını sırayla çalıyorum. Tuvalette bir benim bir de Orhan Baba hastası 'pala’nın olma ihtimali beni ürkütüyor. Sanırım yalnız değilim. Kabinlerin kapıları kitli ve içeriden 'öhhöö' sesleri geliyor. Toplam 6 kabin var ve ne tesadüftür ki alafranga olanları boş. En başta olanına belli ki birkaç dakika önce DIŞKI bombası atılmış, gelenek olduğu üzere aradan birkaç saat geçmeden temizlenmeyecek. Diğerinde ise yine köklü bir ata sporumuz icra edilmiş 'alafranga tuvalet üzerine tüneme sporu'. Nereden mi anladım? Elbette ki  klozet kapağının üzerindeki ayak izlerinden. Belli ki diğer kabinler dolu olduğundan kullanamayan güzide bir vatandaşımız çok sıkıştığından olsa gerek hacetini bu şekilde def etmeyi tercih etmiş.
 
Bu şekil tuvalet kullanımına ilk kez askerde şahit olmuştum. Ardından otel açılışlarında, şantiye tuvaletlerinde aynı stile rast geldim. Bize özgü ve oldukça orijinal. Çok zor durumda olduğum halde bu rezalet ortama daha fazla dayanamayıp kendimi kapının önüne atıyorum. Bol oksijen beni kendime getiriyor, görüntü bulanıkken netleşmeye başlıyor ve yine karşımda pala bıyıklı tuvaletçiyi buluyorum. 
 
Dayak yeme ihtimalim yüksek olduğundan kullanmadığım halde tuvaletin parasını ödüyorum, tam 1 TL.  karşılığında ise zorla avucuma dökülen iki damla ucuz kolonyayı ve 1 adet selüloz sofra peçetesini alıyorum. Sağ salim gün ışığına kavuşmanın heyecanı ile olsa gerek hızla arkamı döndüğümde bir hanıma hafifçe tos yapıyorum. Kısa bir şaşkınlığın ardından karşılıklı özür dilemek için atılırken bayan benden hızlı çıkıyor ve 'sorry' yi yapıştırıyor. Sarf ettiği kelime ve genel görünüşü itibari ile turist olduğu 500 metreden fark edilen hanımefendi bayağı zor durumda olacak ki hiç beklemeden tuvaletin bayanlar kapısında gözden kayboluyor, ağzımdan çıkan cılız  'sorry' i ise duymuyor bile. 



Ardından gelen bir dolu turist güruhunun birazdan karşılaşacakları rezaleti, sosyal medya vasıtası ile tüm dünya ile paylaşmaların kuvvetle muhtemel olduğunu düşünüyorum. Tuvaletin bulunduğu parkın merdivenlerden yukarı çıkıyor tur otobüslerinin park ettiği yöne doğru yürüyorum. Fotoğraf çekecek, tarihi mekanları dolaşacak, yemek yiyecek, su içecek ve nihayetinde tuvalet ihtiyacı olacak kafiledeki yüzlerce insanın bu bölgede ihtiyaçlarını karşılayacak tuvaletlerin birbirinden farksız olduğunu biliyor olmam beni ziyadesi ile üzüyor. 
 
Daha teknik bir yazı yazıp bir yılda ishal vakalarından ve enfeksiyondan dünya üzerinde kaç çocuk ölümü yaşandığını, el yıkamanın ve tuvalet kullanma bilincinin her ne hikmetse halkımız tarafından çok iyi bilindiği halde ötelendiğini, ki ağzımızı açtığımızda dinimizin esaslarından birinin temizlik olduğunu söylediğimizi ve her fırsatta ecdadımızın Avrupalılardan çok daha önce temizlik kavramını sosyal yaşantımıza adapte ettiğini, erkek ve kadın tuvalet kullanma alışkanlıklarını ve daha bir dolu rakamı, datayı, istatistiki bilgiyi sizlerle paylaşabilirdim. Ancak bu tür bilgiler  'çok bilenler ve hiçbir şey yapmayanlar' tarafından zaten tanzim edilmiş ve arada bilgimize çeşitli yayınlar vasıtası ile sunuluyor durumda. 
 

 
Kendilerine bir türlü ulaşamadığım ya da attığım elektronik postalara cevap vermek istemeyen TÜRKİYE WC KURULU araştırıldığında, toplumsal tuvalet kullanımımızı, tuvalet kültürümüzü ve buna bağlı bir çok şeyi gönüllü olarak üstlenmiş gibi gözükmekte. Aralarında doktor, profesör, işletmeci, avukat, mühendis ve hatta emekli konsolosların da olduğu bu kuruluş ciddi bir sorumluluk almalarına karşın pasif güreşmekte. Özdilek Afyon Dinlenme Tesisleri'nde kendilerine ait bir belgeyi tuvaletin çıkışında görmesem varlıklarından bihaberdim bende. Belge 2004 yılında Türkiye’nin en temiz tuvaletleri seçimi esnasında bu tesise verilmiş.

Buna karşın OPET Yönetim Kurulu Üyesi Nurten Öztürk Hanımefendi’nin kendi markasını taşıyan akaryakıt istasyonlarında gerçekleştirdiği ise ziyadesi ile taktire şayan. Bir kampanya başlatan ve bunu tüm Türkiye genelinde standardize eden Nurten Hanım tüm istasyonlarda tuvaletlerin temizliğini müşterilerine garanti ediyor. Kendimden biliyorum aracımla uzun yol seyahati yapıyorsam ve tuvalet ihtiyacım oluyorsa mutlaka OPET tabelasını görene kadar bekliyorum. 

Benzin istasyonları da oldukça mühim elbette, dinlenme tesisleri de. Elbette bu tür işletmelerde çoğu zaman turizme hizmet vermekte. Ancak milyonların ziyaret ettiği şehirlerde ve bu şehirlerin marka olmuş lokasyonların da verilen tüm hizmetlerin kusursuz işlemesi esas olmak zorunda. Yeme, içme, eğlence, gezi ve benzeri hizmetlerin öncesinde temiz bir çevre ve temiz tuvaletler gelmeli. Ülkemizi, tarihi ve doğal güzelliklerimizin yanında temizliğimiz, çevreye, doğaya ve diğer insanlara olan saygımızla da pazarlamalıyız. Unutmayalım ki tuvaletlerimizde görüntülenecek bir dijital kare saniyeler içinde tüm dünyanın göz önüne çıkartılabilir. 
 

Bu Makale 09.07.2012 - 09:17:24 tarihinde eklendi.


Kullanıcı Yorumları
Henüz yorum yapılmadı.
En Çok Okunanlar
Bunları Okudunuz Mu?
Yazarlar
Tüm Yazarlar
GÜNCEL HABERLER
SEKTÖREL HABERLER

Turizm gündemine ilişkin haberlerin her gün mail adresinize gelmesi için abone olun.