Prof. Dr. Tuncay Neyişçi

Truva atı

Ben orman mühendisliği eğitimi almış, doktorasını ekoloji alanında yapmış bir akademisyenim. Turizmle ilgim 1979-2000 yılları arsında, boş zamanlarımda yaptığım profesyonel turist rehberliği ile başladı. Aslında bu işe lise yıllarında, 1960 başları, İzmir’de Amerikalı dostlarımızı gezdirerek fiilen başlamıştım. Bunlara belki, 1975 yılından beri Antalya’da yani turizmin başkentinde yaşamakta oluşum ile, 1991 yılından beri Akdeniz Üniversitesi Turizm Yüksek Okulu ve Fakültesi'nde ders vermekte olduğum da eklenebilir. Hepsi bu. Yazılarımı okurken göz önünde bulundurunuz.

Turizm konusunda yazılanların (bilimsel, gözlemsel, deneysel, vb.) ancak belirli bir kısmını okuyabiliyorum. Okuduklarımı, içerik ve nitelik olarak umut verici bulmadığımı itiraf etmeliyim. Bu, bana göre turizm sorunsalımızın temel meselesidir.

İlk turizm deneyimimi oluşturan Amerikalı dostlarımızla yaptığımız gezilerden aklımda kalan deve güreşlerine gösterdikleri büyük ilgidir. Bırakın Efes, Milet gibi çok bilinen ören yerlerini, Teos, Claros, Magnesia gibi az bilinen ören yerlerini de geziyor olmamıza karşın, deve güreşlerine gösterilen ilgi gerçekten dikkat çekiciydi. Bölgede gerçekleştirilen hemen her deve güreşine kalabalık gruplar halinde gidiyorduk. Ben o zamanlar bu aşırı ilgiyi Amerikalıların ülkemize gelmeden öne, Efes, Milet gibi antik kentlerin benzerlerini görmüş olmaları, ancak deve güreşi ile ilk kez burada karşılaşmış olmalarına bağlıyordum. Antik kent ziyaretlerinin ağırlıklı olarak pasif, durağan etkinlikler olmasına karşın, deve güreşlerinin aktif, yaşayan etkinlikler olması da bu ilgi yoğunluğuna neden oluyor olabilir.

Tüm kültürel bileşenleriyle deve güreşlerini turistik bir cazibeye çevirememiş olmamız ile 2017 yılında kaç Rus turistin otellerimizi (bilerek ülkemizi demiyorum) ziyaret edeceği tartışmaları arasında bir ilişki kurulabilir mi acaba? Kurulsaydı eğer, tanıtım kampanyalarımızda deve güreşi de kendine birkaç karelik yer bulabilirdi ve deve güreşi, geliştirilerek günümüzün çok çekici turistik ürünlerinin, etkinliklerinin yaratılmasına yol açabilirdi.

Yazın bir kenara... Çarpın hayal gücü katsayınızla...

Baş rollerini Brad Pitt (Aşil), Eric Bana (Hektor), Diane Kruger’in (Helen) oynadığı 2004 yılı yapımı Truva filmi, çok bilinen Truva antik kentini yeniden gündeme taşıdı. Film için yapılan sanatçı elinden çıkma Truva atı Çanakkale’ye armağan edildi ve orada turistik bir ürün olarak sergileniyor. Antik kent girişindeki marangoz yapımı atla karşılaştırabilirsiniz. Bu konuda bir tartışma açıldığını hatırlıyor musunuz?

En azından mitolojileri üzerinden Truva hemen her turistin duyduğu, bildiği, merak ettiği ve tabii ki görmek istediği bir antik değerdir. Truva filminin gördüğü ilgi bunun kanıtı. Pek çok yabancının Truva Antik Kenti'nin ülkemiz sınırları içinde olduğunu bilmiyor olması da bir başka kanıt! Truva’yı görmeye gelen turistlerin büyük bölümünün, eğer deneyimli bir rehberleri yoksa, hayal kırıklığı yaşamaları da kaçınılmaz. Hayaller ile gerçekler arasındaki fark o denli yüksek.

Belirli gün ve saatlerde Aşil- Hektor dövüşünün, Truva Atı'nın kente girişinin canlandırılması bile Truva’nın olduğu kadar ülkenin tanınmasına, turizmin gelişmesine, hayallerle gerçeklerin örtüşmesine önemli katkılar sağlayabilirdi.

Bu çizgiyi uzatabilirsiniz ve hayal gücü katsayınızla çarpabilirsiniz.

Örneğin; Topkapı Sarayı Müzesi’nin özel giysileri içindeki yeniçeriler tarafından korunması, nöbet değişim törenlerinin canlandırılması,

Belirli gün ve saatlerde birinci ya da ikinci avluda mehteran gösterileri, Babüssaade önünde Sultan’ın sefere çıkışı, seferden dönüşü, tahta çıkışı (cülus) törenlerinin görselleştirilmesi,

Harem bölümünün Sultan ve ailesinin yaşamını görselleştirecek bir biçimde düzenlenmesi...

Acaba bu tür küçük dokunuşlar ('Niye şimdiye kadar akıl edilemedi?' sorusunu parantez içine alarak) krizlerle boğuşan Türk Turizmi üzerinde “komşunu al gel” kampanyasından daha etkili olamaz mı?

Ben bilmem, bilemem, çünkü turizm akademisyeni değilim. Sayısal olarak 70’in üzerinde ülke gezmiş bir gezgin olarak ben bir yere falancanın talimatı ile değil, beni cezbeden farklılıkların büyüsüne kapılarak gidiyorum.

Komşum buraya ne için gelecek?

Özgüvenin olmadığı yerde krizler açar!

Truva atı bir yenilgiyi mi, yoksa yengiyi mi anlatır?

Bu Makale 07.02.2017 - 12:03:16 tarihinde eklendi.


Kullanıcı Yorumları
  • bir dost 08.02.2017 - 09:43

    Sn. Neyişçi, çok güzel bir yazı olmuş. Hatta düşündüğüm ve benim aklıma getirmediğim görsellikleri de eklemişsiniz. Deve güreşi ve boğa güreşini olayını uzun yıllar önce Antalya"da organize etmeyi düşündüm.İyide para kazanabilirdim. Ailemde biraz sermaye istedim ve ailem de istersen birde horoz dövüşüde koyda tam olsun dedi ve bizim proje bitti :) Oysaki ben hem yasl deve hem yasal boğa güreşlerini, yasal olamayan köpek ve horoz dövüşlerini cocukken seyrettim.Tam bir görsel şovdu. Gelen Amerikalı"nın ilgisi boşuna değil çünkü o da insan. O aksiyonu canlı canlı yaşıyor insan. Yani o gün orada kendi tarihini yazıyor,insan. Oysa gezip baktığı tarihi yerler sonuçta başkalarının yaşanmışlıkları.Bilgi görgü iyi ama sonuçta insanın kendi için yaşadığı bir heyecan değil. Belli bir yere kadar. İspanyada"ki boğa güreşlerinin ya da domates savaşlarının, Taylanddaki timsah ve fil şovlarının bu kadar tutulması tesadüf değil kısaca. Yağlı güreşte koysan izlemeye gelir turist. Tayland gitseniz ve rehberiniz Tay Boksuna bilet teklif etse gitmezmisiniz. Bizde görsellik yok. Antalya"da daha doğru dürüst bir hayvanat bahçesi bile yok,siz nediyorsunuz. Varda teyyareden. Umarım birileri bu yazdıklarınızı birgün gerçekleştirilir.

En Çok Okunanlar
Bunları Okudunuz Mu?
Yazarlar
Tüm Yazarlar
GÜNCEL HABERLER
SEKTÖREL HABERLER

Turizm gündemine ilişkin haberlerin her gün mail adresinize gelmesi için abone olun.