Hikmet Atilla

Moskova günleri...

Moskova’da büyük bir park, 160 dönüm, yeşil bir park. Ortasında bir kanal oluşturulmuş, değişik ağaç türleri...

Festival daha başlamamasına rağmen kontroller başlamış. İlk yöneldiğimiz kapıda  içeri alınmıyoruz, bizi yönlendiriyorlar. Sağa sola bakıyoruz; daha tamamlanmamış çalışmalar, stantlar da tamam değil. Festivalin başarısı sorgulanıyor. Hava da yağmurlu, tabi ki moral bozukluğu var, ama bunu dışarı vurmuyoruz. ‘’Şu andaki sayı iyi, yarın ve daha sonraki gün daha iyi olacak.’’ diyoruz. Kendimizi kandırma mı, teselli mi? İkisinin arası bir şey. Parkın içinde dolaşıyoruz, ‘’Bir tanıdık çıkar mı?’’ diye. Türkiye’nin birçok yerinden bu festivale katılım var, gelenler kendilerini en iyi şekilde ifade etmek için ellerinde bulunan bütün promosyon malzemelerini getirmişler. Aydın, Didim, Kuşadası,  Bodrum, Kapadokya, Adana – Mersin, İstanbul, Antalya, tur operatörleri, uçak şirketleri, hastaneler... Alandaki yerlerini almışlar.

Moskova’dayız. Türkiye’den gelen konuklar Moskova’daki tüketici ile iletişime geçiyor, tüketiciye tabir yerinde ise dokunuyor. ‘’Gel’’ diyor, ‘’Türkiye’ye yine gel, sen Türkiye’den vazgeçemezsin.’’ Moskovalılar da sanki aynı düşünceyi paylaşıyorlarmış gibi, yoğun bir şekilde akıyorlar festival alanına.

Müzik ve folklor gösterileri sunuluyor, müziği duyanlar tempo tutuyorlar, dansa duruyorlar. Konuşmalar (açılış esnasında), kanala bırakılan bayraklı tekneler, Türkiye yemeklerinin sunulduğu stantlar... Gerçekten bir festival havası var. Gelenler, broşürleri ve promosyon malzemelerini alıyorlar, stantlardaki görevliler ile sohbet ediyorlar, dertleşiyorlar, bakışlar ve mimikler çok şeyler söylüyor. Sanki düşünceler ile duygular bütünleşmiş, sentezlenmiş ve tek şeyi dışarı vuruyor:  Kaçınılmaz Türkiye tatilini. İkinci ve üçüncü günde havanın da iyi olması ile ziyaretçi sayısı daha da fazlalaşıyor, yüzler gülmeye başlıyor, şakalaşmalar, umutlar yeşeriyor... Gelecek için, fstivalin sürekli olması için konuşuluyor, tartışılıyor. Hatta bir ara TÜROFED Başkanı Osman Ayık ile yaptığımız konuşmada ‘’Bunu başka ülkelere de taşımamız gerekir’’ diyor. 3 gün içerisinde 150 bin, belki daha fazla kişinin ziyaret ettiği festivalde insanlar özlemlerini gideriyorlar. Türkiye’den bir şeyler almak, kokusunu duymak için buraya gelebilecekleri hissine kapıldım bir ara ve sevindim. İnsanlar bu şekilde Türkiye özlemlerini mi gidermek istiyorlardı acaba? Aydın’dan getirdiğimiz  kilolarca inciri, zeytinyağını ve zeytini, isteseydik bir günde bitirebilirdik.  

İnsanlardaki Türkiye’ye gelememe üzüntüsünü, özlemini her tarafta; ister Rusya olsun ister Avrupa olsun gördüm. Bunun sebeplerini değerlendiriyorlar ve sorguluyorlar.

Güzel bir festival oldu. Kuşkusuz değerlendirilmesi lazım. Fark edilen eksiklikler düzeltilmeli ve daha iyisi olmalı bundan sonra. Vazgeçme düşüncesi ise hiç olmamalı. Bu tür etkinlikler kuşkusuz fuarlardan daha etkili olabiliyor, fuarlarda birçok ülke var iken burada sen yalnızsın. Kendini ve ülkeni anlatıyorsun. Seni görüyorlar, seni anlamaya çalışıyorlar.

Bir başka etkinlikte görüşmek üzere.


Bu Makale 21.06.2017 - 15:15:42 tarihinde eklendi.


Kullanıcı Yorumları
Henüz yorum yapılmadı.
En Çok Okunanlar
Bunları Okudunuz Mu?
Yazarlar
Tüm Yazarlar
GÜNCEL HABERLER
SEKTÖREL HABERLER

Turizm gündemine ilişkin haberlerin her gün mail adresinize gelmesi için abone olun.