Serdar Sağlamtunç / FCSI

İşler tıkırında

Yatırımları irdeliyoruz, hesap yapıyoruz ve sonuca ulaşamıyoruz.

 
Nasıl olmasın, turizm patlamış ve şimdi çatlamak üzere. Sektör paydaşları da neyin nasıl olduğunu gayet iyi bildikleri ve gidişatı da kontrol altında tutabildikleri için bu başarıdan haklı olarak hem nasip
hem de pay almaktalar. Hele yaklaşan turizm sezonunda yine turistleri girdi-çıktı, diğer şehirlerenbgitti-geldi say babam say, rakamları alt alta topla olsun sana rekor üstüne rekor. Ne doyulmaz bir başarı. Sanırsınız her şeyi yönlendiren ve paraları koyacak yer bulamayan tesisler sadece bizde. Güzel yaklaşımlar bunlar. Zaten böyle olduğu için ormanlar vasfını yitirerek konutlara açılıyor, topraklar GDO ya yataklık yaparak ürün katlanarak artıyor, enerji gereksinimi için tüm ileri ülkelerin başından attığı nükleer konusunda atak yapıyoruz. Ne güzel, böyle giderse gelecek 10 yılda vatana ve millete en güzel muştuları verebileceğiz. Tesisler pahalı oda ücretleri düşük mü, geçiniz efendim. İnşaat maliyetleri düşük tesisler pahalı mı, üzerinde düşünmeye değmez. Çünkü yapı sektörü sürekli rekor kırıyor, adeta malzeme yetişmiyor tesislere. Tesisleri işletecek deneyim ve bilgi eksik mi, bırakın bu dar kafayı. Bırakın bu dar kafayı. Bakın yabancı ünlü zincirler bile markalarına 4., 5., 6.sınıf eklentiler yaparak adlarını satmakta bir eziklik hissetmiyorlar. Kimse de sorgulamıyor, bu değişik isimli ve düşük hizmetli tesisler neden ülkemizde pahalıdır. Ne de olsa adamlar bu konuda ileri. Ülkemizde turizm geçmişimiz 1950’lerde başlamasına rağmen 1980 de suni patlamayla bu günlere geldik. Hani ne deve ne kuş aynı o misal.
 

Acaba bu açmaz sadece bize mi özgü diye düşünmeden edemiyorum. Sektörün kendi özeleştiri yapma becerisi yok mudur? Bu kadar havalı  olmak iyi de, bunun inişte yumuşak mı sert mi diye düşünce hiç akıllara gelmez mi? Yapılan onca tesis ve bunlarla bağlantı kurulmaya çalışılan AVM (Alış Veriş Merkezi) ler sözde turizmin ileriye gitmesineb yol açacak unsurlar diye yutturulmaya çalışılıyor. Sadece binaya yani beton, cam, ahşap ve metale para harcayarak sektörde gelişme olabilir mi? Bütünü görmeden kesitle yola çıkıldığı için sadece binaları dikerek paraların akacağını hayal edenler bir türlü rüyalarından uyanmayı bilmiyorlar. Hâlbuki diğer etkenler olan doğal yaşam, tabiat, toprak altı ve üstü zenginlikler, personel, eğitim gibi  suslar sürekli göz ardı edilerek inşaatlar tam gaz sürdürülmekte. Eksikliği çekilen personel ve eğitimi ile gıda üretimi konularında nedense bir türlü atak yapılamamaktadır. Yakın bir süreçte kısır döngüye girerek yabancı ülkelerden personel almaya başlarsak hiç şaşırmayalım. Çünkü gıpta ile baktığımız bazı Arap ülkeleri de aynı yolda giderek şehirlerini estetikten uzak modern binalarla tıka basa doldurmakta ve çalışacak personeli dışarıdan temin etmekteler. Onlarla aramızdaki tek fark, bizim bu işten para kazanmak isteğimizdir, onlar için para önemli bir yer tutmamaktadır.
 
Tesis yapıyoruz ancak bunlar acaba fonksiyonlarını yerine getiriyor mu? İşte burada büyük soru delikleri var. Aynen kara delikler gibi, dile getirilen ancak ucu bucağı olmayan düzenekler. İnşaat sektörü turizm yatırımlarından hoşnut, çünkü tesisler sürekli olarak 2-3 yıl arasında tadilat işlemi görüyor. Bu tadilatlarda birçok değişiklikler yapılarak sektör açısından sürekli satış başarısı takdir edilebilir. Burada itiraz konusu, tesisin planlanan maliyeti ve geri dönüş rakamlarının bir türlü denk gelmeyerek masrafların sürekli hale gelmesidir. Aslında bu nokta endüstriyel anlamda bizim ürettiğimiz ürünlerin neden yeterli seviyeye gelemediğini de açıklamaktadır. Çünkü sıkça değişen mahaller ve cihazlar için sağlamlık önemini kaybediyor. Bu noktanın sanayi ile ilgilenen herkesin ilgi alanına girmesi gerekir. Aksi takdirde ürünlerin dış pazarda satış olanakları azalıyor. Devasa fabrikalar çalışarak yüzlerce ürün ortaya çıkartıyor fakat bunların teknik anlamda donanım, malzeme, dayanıklılık, sürdürülebilir model bakımından eksikleri oldukça fazla. Standartlar açısından konuyu irdelediğimiz zaman burada da oldukça kritik zaafların olduğu aşikâr. Bu standartları ve normları tanımaz ve kendi başımıza buyruk olabiliriz. Ancak bu durumda sözü geçen standartlardan daha ileride bazı özelliklerin olması gerekir.
 
Burada dile getirilmek istenen, malzeme ile ilgili parametrelerin tesisin gelirlerine ve makro açıdan imalat sektöründeki zaafı ortaya koymaktır. İşin diğer yönü olan bu tesisleri kullanan ve cihazlarda yemek yiyen insanların maruz kaldığı risklerin hemen hiç ele alınmadığıdır.
 
GIDA ÜRETİMİ

İnsanla doğrudan ilintili olan bu konuda zaafları dile getirerek belki bir açılım yapılabilir düşüncesiyle akın zamanda tanık olduğum bazı ilginç örnekleri sizlerle paylaşmak istiyorum.
 
Bir gıda üretim tesisi – buna café, restoran, hızlı gıda üretimi – gibi örnek ele alalım. Tesisi çalıştırmak için girişim yapan kişiye gıda ilgili deneyimleri sorulmuyor. Bu tesisin nasıl yapılacağı ile ilgili elde bir kaynak yok. Tesisin içinin nasıl donanması gerektiği, hangi çeşit cihazların kullanılacağı, cihazların bağlantı ve birbirleriyle olan ilişkilerini düzenleyen bir manzume yok. Herhangi bir yer tutuluyor, yerel yönetime başvuruluyor, cihaz siparişi veriliyor ve çalışma başlıyor.
 
Yerin tesisin özelliğine uygun olması o kadar önemli ki, bunu halen keşfetmemiş olmak hayret verici. Bir binanın herhangi bir alanı çevriliyor ve burası gıda üretim tesisine dönüştürülüyor. En başta fiziksel gereksinimler genelde tatmin edici olmuyor. Çünkü bulunan yer çoğunluk yaşam alanları ve fiziksel bina yapı gereksinimleri ev tipi. Zeminin tesisin kullandığı cihazların ağırlığını taşıma kapasitesi kimseyi ilgilendirmiyor. Depremde bu yan yüklerin binaların devrilmesine yol açtığı sır değil. Pişirme yapılan tesislerde baca özel bir yer tutmaktadır. Ancak tesislerde pişirmeden atılan yağ parçacıklarını tutacak, bacanın kanal bağlantıları, yangın söndürme düzenekleri gibi bir dizi teknik gereksinim göz ardı ediliyor. İşte bu nedenle bir restorana gittiğinizde oranın kokusu ile eve dönüyorsunuz. Yangın olayı o kadar çok ki, bunlar medyada dikkat çekmiyor.
 
 
 
Yerle yönetim tesisi inceleyip geçici ruhsat veriyor. Ne demek geçici ruhsat? Neden işletmeci tüm gerekli donanıma sahip olduktan sonra ruhsat verilmez? Birçok tesis yıllar içinde sürekli geçici ruhsat kullanarak ve gelen zabıtaya dert anlatarak işini sürdürmekte. Hâlbuki tesis kadar gıda üretimini yapıldığı yerler başında denetim altına alınsa sorun olmayacak.
 
Cihaz siparişi genelde merdiven altı firmalara veya adı olup içi teknik anlamda dolu olmayan firmalara veriliyor. Firma ne kadar biliyorsa o kadar teslim ediyor. Saklama, pişirme ve havalandırma sorunları çoğu tesiste ortak sıkıntıdır. Üreticileri kontrol altına alan bir sistemb ne yazık ki yok. Bir de her firma her yıl kendi içinde bölünerek küçük firma sayısı artıyor. En büyük eksiklik henüz bir üretim standardı oluşturamamak, firmaların kapasitelerine göre iş alma yetkisini verememektir. Herkesin her istediğini yapabildiği arabesk bir sistem kimseyi de rahatsız etmiyor.
 
 
 
Üretimin en önemli konusu halk sağlığıdır. Bu konuda bilinçli olan tesis sahibi belki de yok derece azdır. Çünkü genelde bir usta bulunur ve onun bilgi ve deneyimine göre tesisler oluşur. Ta ki o usta gidip yeni usta gelene kadar. O zaman başta saydığımız tadilatlar başlar. Gıda üretimi yapan kişide ne belge, ne ustalık, ne sağlık bilgisi aranmaz. İşte bu nedenle piyasa zararlı gıdalarla dolu ve yapılan sahtekârlık akıllara durgunluk verecek seviyede.
 
Bu tabloyu herkes bilir ancak ses vermez. Peki, çözüm zor mudur? Hiç de değil. Kolaylıkla alınacak birkaç tedbir ile sorunun çözümü ortada ancak bunu yapacak irade gerekli. İşte en büyük eksiklik buradadır.

Bu Makale 07.05.2012 - 10:26:08 tarihinde eklendi.


Kullanıcı Yorumları
Henüz yorum yapılmadı.
En Çok Okunanlar
Bunları Okudunuz Mu?
Yazarlar
Tüm Yazarlar
GÜNCEL HABERLER
SEKTÖREL HABERLER

Turizm gündemine ilişkin haberlerin her gün mail adresinize gelmesi için abone olun.