Emir Hepoğlu

Salvador Dali’nin ruhu bizim barmenlerde yaşıyor

Dünya literatüründe filtre kahve fincanına koca bir dilim limon atıp , üzerini fosforlu maviyle boyayıp, sanki tüy konduruyormuş gibi nane yaprağı ile süslemek yokmuş aslında...

Beldibinde henüz yeni el değiştirmiş şık bir tesisin lobisinde iş arkadaşım Özlem Hanım ile birlikte oturmuş görüşme yapacağımız beyefendiyi bekliyoruz. Oldukça şirin gözüken bayan garson , kibarca bir şeyler içmek ister misiniz diye soruyor. Benden aldığı cevap klasik, ‘demli bir çay lütfen, ama cam bardakta olsun’
Özlem hanım ise beş yıldızlı bir tesiste olmanın verdiği güvenle bir kahve rica ediyor , ancak arkasından hemen ilave ediyor ‘’lütfen barmen arkadaşlar krema , karamel v.s. birazcık kahveyi süsleyiversinler ‘’ .

Elbette efendim diyen şirin bayan garsonumuz, içeceklerimizi getirmek üzere bara doğru yol alırken , bizler de işimizle ilgili sohbetimize devam ediyoruz.
Sevgili Özlem’e son dönemlerde artan ucuzculuk ve kopyacılık trendinden ne kadar şikayetçi olduğumu anlatıyorum. Geçenlerde Kemer’de ziyaret ettiğim bir tesiste, yetkili arkadaş ile yaptığımız görüşme esnasında tesisteki mevcut Spa’dan çok umutlu olduklarını, bu sene yeni yönetici, yeni personel ve yeni hizmet anlayışı ile mükemmele yakın hizmet vereceklerini ballandırarak anlatıyor.

‘’Kuzguna yavrusu Şahin görünür ‘’ atasözünde olduğu gibi şişiriyor da şişiriyor. Tesisi bilmeyen birisi olsam neyse de, nerede ise inşaatında bile oradaydım, o kadar yani. Ardından aklıma tesisin açıldığı yirmi yıl öncesinden bu yana sadece bir Renovasyon geçirdiği geliyor. O da bazı kısımları , lobi , restoran’lar v.s. , bunların dışındaki her bölüm odalar ve Spa dahil gerçek bir klasik , tarih öncesinin turizm anlayışını yansıtan gerçek bir müze görünümünde.

Bu arada içeceklerimiz geliyor, sohbete kaldığımız yerden devam etmek üzere Özlem hanıma söz veriyorum ve afiyetle içmek üzere çayıma uzanıyorum. Yazının ana fikri olan yaşadığımız kabus senaryoları işte o an başlıyor. Çay buz gibi , üstüne üstük bayat, tam bir rezalet, pes vallahi deyip çay bardağını kendimden şiddetle uzaklaştırırken gözüm Özlem hanıma takılıveriyor. Kendisi biyolojik araştırma esnasında, profesyonel ve pahalı mikroskobunda yeni bir canlı formu keşfetmiş gibi donmuş kalmış durumda. Elimle sarsıyorum , kendine geliyor ve bana kahveye bakmamı söylüyor. Aman Allahım bu da ne , bu nasıl kahve , bu nasıl süsleme sanatı . Bunu yapan arkadaşın Salvador Dali ile akrabalığı var mı diye soruyorum genç garson hanıma, yok arkadaşım ‘’ deli ‘’ değil diye cevap veriyor. Dali’yi tanımamasını gençliğine vererek kahveyi incelemeye geri dönüyoruz.

Efendim tam manası ile görünüm şu, üzeri abartı köpük , daire şeklinde Grenadin ya da benzeri mavi bir ürünle süslenmiş, ardından üzerine iki adet nane yaprağı konmuş sürrealist bir çalışma. Hmm diyoruz birbirimize bakarak bilmiş bilmiş , olur ya belki de biz bilmiyoruzdur, ilk defa rastlamışızdır, öğrenmenin sonu yok.

Sonra gayriihtiyari Özlem hanım kahveyi karıştırmak için hamle yapıyor ve ne görelim, kahvenin içinden Bonus bir dilimde limon çıkıyor. Şaşkınlığımız bir kat daha artarken refleks olarak ikimizde cep telefonlarımıza sarılıyoruz.

Yurtiçinde ya da dışında tanıdığımız ne kadar Food & Beverage müdürü ya da barlar şefi var ise arayıp gördüğümüz bu enstantane‘nin varlığını bildirerek gerçekliğini kanıtlamaya çalışıyoruz. Onca telefon içerisinden sadece birinden bu konsepte yakın bir yorum geliyor o da aynen şöyle, bazı durumlarda sadece Espresso servisinde fincanın kenarına bir dilim limon kürdana saplanmış biçimde servis edilirmiş o kadar. 

Yani Dünya literatüründe filtre kahve fincanına koca bir dilim limon atıp , üzerini fosforlu maviyle boyayıp, sanki tüy konduruyormuş gibi nane yaprağı ile süslemek yokmuş aslında. Şükürler olsun sana Allah’ım sektörümüze böylesine güzide insanları ve bunları yetiştiren üstün zekalıları bağışladığın için binlerce defa şükürler olsun. Tam da gözlerinden öpüp kutlamak ve ödülünü vermek üzere barmen arkadaşa yöneldiğim sırada beklediğimiz beyefendi geliyor ve benim hamle boşa çıkmak zorunda kalıyor. Ödül törenini bir dahaki sefere bırakırken gözümden iki damla yaş süzülüyor, gururdan mı , sinirden mi siz karar verin artık.

Görüşmemizin tamamlanmasının ardından aracımız ile yola koyuluyoruz. Özlem hanım yarım kalan sohbetimiz hatırlatıyor, hani şu kuzgun , şahin hikayesi. Anımsıyor ve hemen kaldığım yerden devam etmeye başlıyorum. Oldukça eski ve bakımsız olan tesisini yere göğe sığdıramayan ve bu hali ile yedi düvele hizmet vermeye çalışacak olan beyefendi’nin gaflarını sıralarken , en çok güldüğüm ve üzüldüğüm konunun üzerinde hassasiyetle duruyorum.

Bu girişimci ruhlu beyefendi içerisindeki makine , ekipman dahil olmak üzere tümüyle Spa tarihi müzesi görünümündeki işletmesi için kendine bir konsept ve hedef belirlemiş. Aslına bakarsanız aklı sıra araklama yapmış . Belek’te bulunan ve uluslar arası bir zincire ait ancak isim hakkı olarak hizmet veren gayet güzel bir tesisin Spa işletmesinden feyz almakta zarar görmeyen beyefendi anladığım kadarı ile halüsinasyon görmekte .

Asidik ürünlerin hatalı kullanımından dolayı yanmış zeminler ve asansör  kapıları , yetersiz ve kötü ışıklandırma , rutubet kokusu , sıvaları yer yer dökülmüş duvarları ile tam bir viraneyi andıran bu özel Spa’da çalışanlar da oldukça ilginçti doğrusu. Türkçeyi kırık konuşan donuk ifadeli ve kuvvetle muhtemel dünyanın kuzeyinden bir Spa müdiresi hanımefendi. Üç bin metrekare civarında alana sahip olan koca Spa ya tek bir temizlik görevlisi.

Aman Allahım içim daraldı , bu kadar eleştiri benim için bile fazla. Elbette tüm Spa işletmeleri böyle değil, tüm zihniyetler bu şekilde değil, tüm tesisler bu  ya da benzer durumda da değil ancak o kadar fazla var ki bu tür işletmeler anlatmakla bitmez. Kapısında beş yıldızlı tabelası olup da hakkını veremeyen tesis sayısı konusunda ciddi bir araştırma yapılsa sonuçlar ne yönde çıkardı çok merak ediyorum doğrusu. Mevzu ne olursa olsun, ülke turizmine katkısı olduğunu iddia eden birçok işletmeci, yatırımcı , yönetici taifesi aslına bakıldığında imajımıza çok fazla zarar verecek işler yapmaktalar.

Eğitimsiz personel , sadece düzgün gözüksün mantığına indirgenmiş temizlik anlayışı , kuzeyden olursa iyi olur anlayışı hakim Spa yöneticisi seçimi , sezonu kurtaralım gerisi boş mantığıyla günü kurtarma çabaları ve benzeri zihniyet , bir yandan turizmimizi çeşitlendirmeye, geliştirmeye çalışırken diğer yandan tekere çomak sokmaktan başka bir şey değildir.
Bindiğimiz dalı kesmek ,her ne kadar milli geleneklerimizden de olsa , genç ve aydın neslin tabu ve gereksiz ananelerden uzaklaşmış olduğunu düşünmek istiyorum.

Esinlenmenin kopyacılık ile arasındaki ince çizgiyi fark etmiş işletmecilerin, eğitimin turizm çalışanı için ne kadar önemli bir unsur olduğunu kavramış yöneticilerin, çalışanları hareket eden rakamlar  olarak değil de insan boyutunda ele alan patronların ve son olarak temizlik ve hijyen in ülke turizmini taşıyan ana kolonlardan biri olduğuna kanaat getirmiş tüm turizm yöneticilerinin çoğalacağı günleri iple çekiyorum doğrusu.

Ancak tüm bu olumsuzluklara rağmen yine de avantajlı durumdayız. Neden mi ? Çünkü genciz , güzeliz , çalışkanız , zaman zaman akıllıyız , dünyanın en güzel ülkesine sahibiz, daha ne olsun .

Saygılarımla   EMIR HEPOGLU


Bu Makale 03.05.2010 - 21:05:02 tarihinde eklendi.


Kullanıcı Yorumları
  • Burhan KAYAOĞLU 19.04.2010 - 02:04

    Yıllarca sektörde kalifiye elaman yok diye binlerce insan yetiştirildi. Şimdi ise yetisen o elamanların çok büyük bir bölümü sektör dışında. Sektörün personel politikası ucuza çok çalıştırmak olursa sonuçta bu olur. Normal değilmi!?

En Çok Okunanlar
Bunları Okudunuz Mu?
Yazarlar
Tüm Yazarlar
GÜNCEL HABERLER
SEKTÖREL HABERLER

Turizm gündemine ilişkin haberlerin her gün mail adresinize gelmesi için abone olun.