Öğretim üyesinden sert yazı: Ölen turizm bu ise varsın ölsün!

Öğretim üyesinden sert yazı: Ölen turizm bu ise varsın ölsün!
Bilgi Üniversitesi Öğretim Üyesi Yardımcı Doç. Dr. Ethem Özgüven, Türkiye turizminin geldiği noktayı kaleme aldı. Kitle turizminin ekolojiyi, kültürü ve empatiyi hiç dikkate almayan, atık ve erozyonu en yüksek noktaya taşıyan, geliri de minimize eden bir turizm şekli olduğunu kaydeden Özgüven, ''Ölen turizm bu ise varsın ölsün'' diyor.


Cumhuriyet Gazetesi'nde Türkiye turizminin tarihi gelişimini kaleme alan Yardımcı Doç. Dr. Ethem Özgüven, ''O vakitler Antalya’da yalnızca iki otel, Büyük Otel ve Derya Motel vardı. Talya Oteli falan çok sonra. İşte o süreçte Kemer, Kaş ve diğer yerlerde (ki Kaş’ta Ali Baba Oteli vardı yalnızca ve kuru pilav yapan bir iki lokantamsı yer ve salata yapmayı bile bilmezlerdi desem olur) yalnızca ev pansiyonları vardı. Fakat bu dönem her biri kendi başına bu kıyılara gelen ve ev pansiyonu denen - ki onlar da çok sayılıydı- yerlerde kalan ve aile halkıyla hayli iyi iletişimler kuran (taciz tecavüz konuları da var ama ona da girmeyelim) bu insanlar, özellikle aile olarak gelen turistler bir sonraki yıl yine aynı aile pansiyonuna gelirlerdi. Bu haliyle gitseydi ekolojiye en az zarar veren, kültürel değişimin ve empatinin eh işte de olsa kurulduğu ve ülkeye de gelir sağlayan bir yapıda kalırdı herhalde.'' diyor.

Turizm sektörünün yanlış geliştiğini ve yıkıcı bir hale büründüğünü belirten Özgüven, ''Bugün İstanbul’daki şantiye hali güney kıyılarında yaşanıyordu. Kamyonlar, kum, çimento ve doğudan gelen işçiler. İşte bugün İstanbul’a yapılan bu dev anlamsız yapılar da bir süre sonra kente çakılmış mezar taşları olarak İstanbul’un ölümünü simgeleyecekler.'' değerlendirmesini yaptığı makalesinde şu noktaların altını çiziyor:

''KİTLE TURİZMİ GELİRİ MİNİMİZE EDİYOR''

Kitle turizmi denen turizm, ekolojiyi, kültürü ve empatiyi hiç dikkate almayan atık ve erozyonu en yüksek noktaya taşıyan, geliri de minimize eden bir turizm şeklidir. Özellikle bizim gibi dünya kültürüne hiçbir çağdaş katkı yapmamakta direnen, kazara ben katkı yapacağım diyen Fazıl Say gibi değerlerini satırlı adamlarla yok etmeye çalışan ve yüzyıldır hala Roma, Bizans, Hitit, Asur, Selçuklu ve Osmanlı’nın yaptıklarından arta kalan (elimizden yakılıp yıkılmadan kurtulan deseydim daha iyiydi de) tarihi eserler ve doğanın bu güzelim yarımadaya bahşedip bizim elden gelen en hızlı şekilde yok ettiğimiz doğal güzellikler ve hazinelerle turizm yapan eldekini tüketmek dışında konsepte hiçbir çağdaş katkı koymayan devletlerde bu tür bir turizm yapılır.

Uzatmayalım dünyanın en kötü turizmi nerede yapılır gibi bir soruya cevap olacak ilk iki yer belki de Dominik Cumhuriyeti’nden sonra Alanya ve Kemer olabilir. Artık bu listeye ekleyeceğimiz çok ülke olacak, ilk aday Küba. Belki bir yarım yüzyıl kurtulmuştu ABD’nin kalitesiz ve kirli bir gece kulübü olmaktan…

''ÜLKE TURİZMİ YABANCI BÜYÜK ŞİRKETLERİN ELİNE GEÇTİ''

Kemer ve Alanya anlatmaya çalıştığım ve daha sonra Tekirova, Belek, Side, Antalya ve olabilecek her yere yayılan sahili bir kale suru gibi kaplayan dev otellerin aids gibi önünde hiçbir engel olmadan yayılmaya başladığı bir sürecin en temel taşlarıydı. Bunun hemen ardından gelen süreçte de ülke turizmi yabancı büyük turizm şirketlerinin eline geçti. Bütün süreç Bonn, Paris, Roma daha sonra Moskova’daki turizm ajanslarında belirleniyor bu sistemde adı da: Her şey dahil. All inclusive.

''ZEVKSİZ VE TÜKETİMİ MAKSİMİZE EDEN YAPILAR''

Bu turizm olası en fazla sayıda turistin, en ucuza, bu taş binalara tıkılması ve hatta kalış süreleri boyunca otelden asla çıkmamaları yönünde propagandaya tabi tutularak halı şu bu vesaireyi de otelden alarak, hiçbir gerçek kültürel deneyim yaşamadan, otelden çıkarsa bile yine otelce organize edilen şelale gezisi, jiple gezi falan gibi uydurma ve niteliksiz aktivitelerle oyalanarak geri gönderilmesi demektir. Bu tatil köyü diye ya da beş, yedi yıldızlı otel diye adlandırılan zevksiz ve tüketimi maksimize eden (su, yemek, enerji vs vs) yapıların hemen yakınlarında o otellerde kalan turistlerin zevkleri (zevksizlikleri mi demeliydim?) milliyetleri ve gelir seviyesine uyan gecekondu dükkanlarda en kalitesiz malzemeden sahte markalı çantalar, ayakkabı, gözlük ve tişörtler satılır. Bunun da dünya çapında en kötü örneklerinden biri Kuşadası’dır.

''GELİRİN BÜYÜK KISMI DIŞARIDA KALIYOR''

Bütün bu ucuzluğun (ucuzluğu olabilecek en negatif anlamda kast ediyorum) ülkeye ne tür bir gelir getirdiğine gelince sanırım o otelde yenen domates biber zeytin ve o otelde çalışan yöre halkının aldığı asgari ücretlilerin maaşlarını karşılayan bir ticaret hacmidir. Paranın ve gelirin, karın büyük kısmı dışarıdaki bu işin şefi durumundaki ve son derece kibirli turizm şirketlerine gider bu büyük kitlelerin yarattığı sürtünmeyle oluşan dev erozyonun her türlü doğal ve kültürel sonuçları da Türkiye’ye kalır. Bu turizmin yerel partnerleri, patronları bu ezici süreçten biraz nemalanabilmek için herkesi köle gibi çalıştırır. 48 saat uyumayan gencecik çoğu stajyer garsonlar, hava alnının ucuna çektikleri otobüslerin bavul konan yerlerini iki taraflı açarak yarım saat gözlerini kapayabilen bir haftadır yıkanmamış ve kız çocuğunu gidip öpememiş babalar, şoförler. Ve kazalar, her alanda aşırı yorgunluk, sigortasız az ücret kaynaklı kazalar…

''SONSUZ TÜKETİM...''

Peki gelen turiste ne kalır şu: Örneğin Side’de otellerin atık boruları denize verildiği için kendi dışkılarının içinde yüzmek, kaçak ve ölüm tehlikesi içeren içkiler içmek, hiçbir besleyici değeri olmayan ve olası en ucuz malzemeye yapılan ama sanki sonsuz çeşitlilikte sunulan yemeklerden korkunç büyük ve yüksek tabaklar oluşturarak yemek. (aslında tabaklarını o kadar doldurmalarına gerek yoktur, yüz kere gidip alabilirler, içki de öyle, her şey dahil de her şey bedava ve sonsuzdur, bu korkunç kelimeye dikkat ediniz, sonsuz)

''EN KÖTÜSÜ DE ANİMASYONLAR''

Her şeyi yazdım ama en kötüsü en sona kaldı, acaba bütün sahillerimiz Çin Seddi gibi geçirimsiz bir duvarla kaplayan, Belek gibi ekoloji anlamında dünya mirası sayılabilecek güzellikleri tamamen yok eden bu dev otellerde animasyon denen utanca şahit olanınız var mı? Bu dünyada görebileceğiniz en gürültülü, en kaba, en kalitesiz, en pespaye gösteridir bu ve akıl almaz bir şekilde Dostoyevski, Huizinga ve Rilke’nin ülkesinden gelen insanlar bunu alkışlarlar, bunu izlerler, buna katılırlar ve buna gülerler. Ve biz belki bir çok medeniyetin doğduğu, geleneklerin, seslerin, öykü ve destanların birbirine karışarak güzelleştiği bu topraklarda geçmişle ve insanlıkla, sanatla ve zarafetle hiçbir alakası olmayan, örneğin dudaklarını boyamış ve sütyen takmış erkeklerin ayaklarında paletle sahnede dolaştığı (yaratıcılığa bakınız) veya kucağına balon konmuş bir adamın kucağına hızlıca oturarak o balonu patlatan kadınların rol aldığı bu animasyon gösterilerini oluşturur, utanmadan her gece icra ederken sahte içkilerle sarhoş olan batılı turist konuklarımız da bununla “eğlenir”.

''EĞİTİM VE  GELİR SEVİYESİ YÜKSEK BİR TURİZM YOK MUYDU?''

Vardı, onlar son derece lüks otobüslerle İstanbul’dan Antalya’ya, Kapadokya’dan İzmir’e bir çok destinasyona, farklı zamanlarda Anadolu’da eser bırakmış kültürleri, son derece iyi lisan bilen rehberlerle gezerlerdi. Ama o turizmin de hanut veya anut denilen bir kara yüzü vardı ki o da kendi başına birkaç belgesel konusudur. Bu turistler rehber ve şirket tarafından bir tür beklete beklete kızıştırılarak da ve her köye kente giriş çıkış saatleri müthiş zekice belirlenmiş bir programla istenen halı dükkanına götürülür ve orada satılan her halıdan bir yüzde alnırıdı. Buna da hanut denirdi. O halıların, mücevherin gerçek fiyatını asla öğrenemeden de bu insanlar havaalanının telaşesine bırakılırlardı.

''ÖLEN TURİZM BU İSE VARSIN ÖLSÜN''

Ölen turizm bu ise varsın ölsün. Belki bu durum daha insani ve daha kültür odaklı bir turizme (bu mümkünse) imkan verir diyeceğim ama ne ülkemde ne dünyada buna dair en ufak bir ışık görmüyorum. Şimdi sırada Karadeniz ve yaylalar var; şimdi değiştirilmeye çalışılan (belki de değişti) sit yasasıyla her yeri, her yeri inşaata, turizme, hani ölüyordu- açmak var. Bana kalırsa gelecek nesillere turizm için bırakılabileceğimiz en iyi miras “hiçbir şeye dokunmamak” Dokunduğumuz her şeyi küle çeviren bir Yunan tanrısı gibiyiz.




Bu Haber 26.12.2016 - 09:43:23 tarihinde eklendi.
Kullanıcı Yorumları
  • editör okuyucuyu kızdırıyorsun 30.12.2016 - 05:00

    Sn Editör işine gelmeyen yorumları yazmayacaksan ya da baban otel müdürü falansa bilelim...

  • Turist 30.12.2016 - 12:00

    Hocam kusuruma bakmayın ama eksiğiniz var .Otellerde , patron yalakası bırak 2.dili , Türkçeyi bile düzgün konuşamayan tiplerin GM olduğu , eğitimsiz personelin , barda 3.bardak (yarısı su) bira isteyen müşterinin suratına gülerek Türkçe olarak ana avrat düz gitmesinden , sonra da adamın sarışın ama Türk olduğunu fark edince domates gibi kızarmasından , 12 saat fazla mesai yapıp , hafta sonu izni olmayan , sezon sonu haber bile verilmeden işten çıkartılan hatta sigortası bile yatırılmayan personellerden hiç bahsetmemişsiniz.ALINDIK (not: Bunları yapmayan otel sahipleri ve personeli koruyan bir kaç Gm i tenzih ederim)

  • tayyar cengiz 27.12.2016 - 11:40

    Merak ediyorum acaba hocanında elinde ZEVKSİZ VE TÜKETİMİ MAKSİMİZE EDEN YAPILAR dan olsaydı aynı şekildemi düşünürdü ?

  • beytullah 27.12.2016 - 02:07

    Turizm İşletmesi okuyan birisi olarak genel olarak öznel değil de nesnel olarak bakarsak bazı başlıklarında aslında tam da Türkiye" olan Turizmin ne kadar da içler acısı bir durumda olduğunu görebiliriz. ""ÜLKE TURİZMİ YABANCI BÜYÜK ŞİRKETLERİN ELİNE GEÇTİ"" gayet mantıklı ve güzel bir açıklama. ""GELİRİN BÜYÜK KISMI DIŞARIDA KALIYOR"" buda yerinde bir açıklama. Ülke olarak Her şey dahil. All inclusive bu sistemden bir türlü kurtulamadık ne yazık ki. Ve ne yazık ki Turizmin güzelim Karadenize kayıp güzelim yeşili de yok edecekler. Yaklaşık 10 sene sonra.

  • türkiye barmanler derneği 26.12.2016 - 01:54

    hemfikiriz hocam kalemınıze saglık

  • Yasin Araz 26.12.2016 - 01:08

    REİSSS YÜRÜ BE KİM TUTAR SENİ AHAHAA

  • Yaşadığı şehirden memnun mu? 26.12.2016 - 10:17

    Merak ediyorum, acaba Sayın Öğretim görevlimiz yaşadığı şehirde mutlu mu? Bu kadar çarpık ve uyumsuz binaların olduğu, turistin yolunacak kaz olarak görüldüğü, trafik kaosunun tavan yaptığı ve bırakın yabancı ziyaretçileri o şehirlerimizde yaşayan insanların bile nefes alamadığı ortamda turist getirebilen kişilere eleştiri yapmak kolay. Sektör olarak her türlü olumsuzluğa rağmen turizmde dünya sıralamasında 6.sıradayız. Ama eğitimde dünya sonuncusuyuz. Bizi eleştireceğine işine baksın bu hocamız. İ.Taşkın

En Çok Okunanlar
Bunları Okudunuz Mu?
Yazarlar
Tüm Yazarlar
GÜNCEL HABERLER
SEKTÖREL HABERLER

Turizm gündemine ilişkin haberlerin her gün mail adresinize gelmesi için abone olun.